Amerika, sinemasını uzun yıllar boyunca ideolojisini yaymak için bir propaganda aracı olarak kullanmıştır. Bu propaganda aracı içerisinde oluşturduğu klişe tiplemeler, temalar veya ötekileştirmeler fazlasıyla görülmektedir. Amerikan sineması genel olarak Amerika sınırlarına ait olmayan her şeyi ve her milleti ötekileştirse de yıllardır süre gelen, asla değişmeyen bir ötekileştirme vardır: Kötü Ruslar.
Genel olarak aksiyon filmlerinde gördüğümüz kötü Ruslar’ın en büyük özelliği veya belirtisi kötü bir aksanla İngilizce konuşmaları. Amerikan sinemasında yabancıları belli ederken çoğunlukla yabancı kötü karakterlerimizi kötü İngilizceleriyle fark ederiz. Macar, Rus veya hangi ülkeden olursa olsun iki karakterimiz aynı dili bilse de kendi dilleri yerine kötü aksanlarıyla “yabancı” olduklarını belli ederler. 2021 yılında yayınlanan Nobody filminde aslında olması gereken ama az görülen olaylardan biri olan kötü Rus karakterler kendi aralarında kendi dilleriyle konuşabildiler. Diğer filmlerde bu kötü Ruslarımız kendi dillerini bir dakikayı geçmeyecek şekilde kullanırken, ilk defa ana akım Amerikan sineması yabancılaştırdıkları karakterlere biraz daha fazla kendi dillerinde konuşma imkanı vermiş. Bunun temel nedeni; Amerikalıların azımsanamayacak bir çoğunluğunun altyazılı film izlememeyi tercih etmemesinden kaynaklanıyor. Bu nedenle Amerikan sineması kendilerinden olmayanları göstermek için kötü İngilizcelerini ön plana çıkararak, bizim gibi konuşabilirsiniz ama asla bizden olamazsınız mesajını veriyor.
Yabancılar Neden Kötü?
Amerikan sineması kendi içerisinde ne kadar mekaniklerini değiştirse de asla vazgeçemediği tutumlardan biri olan kötü karakterleri yabancılardan seçme alışkanlığından vazgeçmiyor. Amerikan geleneklerinin yıllardan beri süre gelen alışkanlıklarından biri olan dış etkenlere karşı tıpkı Rocky IV’de olduğu gibi bir olup, tek yumruk halinde saldırmak onlar için bir nevi yarattıkları koruma mekanizması. Amerika’ya göç edenlerin topraklarını oluşturup bu topraklar üzerinde kendi haklarını tamamen yabancı oldukları bir bölgede savunmaya çalışmaları, sürekli tehlikeye karşı tetikte olarak yaşamlarına devam etmeleri onları paranoyak bir durumda yaşamaya zorlamıştır. Bu paranoyak yaşam tarzı onlar için fazlasıyla silahlanmayı ve görünüş olarak tıpkı kendi gibi olmayanları tamamen tehdit olarak görme durumuna sürüklemiştir. Hatta bu paranoyak durum öyle bir noktaya gelmiştir ki kendi içlerinde bile cadı, büyücü gibi ötekileştirmelerle savunma mekanizmalarını tekrar aktif etmişlerdir. Yüz yıllar geçse de atalarının bu tutumundan hiçbir şekilde vazgeçemeyen Amerikan halkı için ilk başta kendilerinin yabancı olduğu bu topraklara gelen “yeni yabancılar” onlar için tehdit olmuştur. Hatta onlardan önce orada yaşayanları bile tehdit olarak görmektedirler. Sinemada da bunun yansımalarını yabancı karakterlerin kötü olarak gösterilmesiyle görüyoruz. Ruslar ulusal bütünlüklerini, yaşam tarzlarına saldırmaya çalışan bir şeytan, Çinliler de bir o kadar onların ortaklığını yapan onların rakibi olan zorbalar, ne kadar günah çıkarmaya çalışsalar da siyahiler de kendi içlerinde dışladıkları ve asla kendileri gibi görmedikleri bir diğer ötekileştirilmiş grup. Bu kadar paranoyak bir toplumun sürekli Rus vatandaşları kötü olarak sunmalarını, bütün suçlarını ve sorunların hedefini onlar olarak göstermelerini deli zırvası olarak görsek bile artık içten içe sinemada yeni bir film izlerken “yabancı” gördüğümüzde biz onun kötü olduğunu fark ediyoruz.
Rocky IV
Ivan Drago’un çoğu sahnesi özellikle Apollo’yu yenmeden önce tepkisiz bir şekilde, ağzından hiçbir şey çıkmadan sadece beklerken görüyoruz. Tamamen tepkisiz olan bu karakter, bize tıpkı bir makineyi çağrıştırıyor. Saçlarından, duruşuna kadar baştan aşağı “kötü” karakter olarak betimlenmiş olan Drago, tam olarak kötülüğün yer yüzünde vücut bulmuş hali olarak görünüyor. Drago, Apollo ile karşılacağı arenaya girdiğinde yüzünde çok garip bir ifade görüyoruz. Las Vegas’da olan bu düello dans, müzik ve şovlar eşliğinde bir açılışa sahne oluyor, Drago, Sovyetler’in bir temsili olduğu için bu görüntü şölenini garipsiyor ve hayatında ilk defa eğlenceli bir şeyler görüyormuş gibi şaşırıyor. Amerika, Sovyetler’i tamamen kişiselliğin sıfıra indiği toplu bir şekilde sadece çalışma mantığıyla ilerleyen, asla eğlenmeyen bir toplum olarak lanse ediyor. Uncle Sam kostümü giymiş olan Apollo sahneye çeşitli şovlarla giriş yapıyor. Apollo önceki filmlerinde Rocky’nin yendiği bir düşman. Apollo ve Rocky sonradan dost olsalar da Apollo, siyahi bir karakter olarak Amerikalılar tarafından ötekileştirilmiş bir diğer karakter. Apollo önceki filmlerinde bertaraf edilerek bastırılmış, sonra da Rocky’nin yardımcısı olmuştur. Buradaki mesajımız Apollo da bizden biri olmasa da daha büyük bir düşman için mücadele ederken tek yumruk olmalarının önemi. Apollo, bir boksör olarak değil de Sovyetlere karşı mücadele eden bir savaşçı olarak Drago’nun karşısına çıkıyor. Bu amansız düşmana karşı çok fazla etkili bir mücadele gösteremeyen Apollo; adaletli, sabırlı, çalışkan biri olarak Amerika’nın asıl temsilcisi olarak betimlenen Rocky’nin bu savaşa dahil olmasına sebep oluyor. Rocky ve Drago arasındaki boks maçı kesinlikle isimlerden bağımsız olarak Amerika ve Sovyetler arasında olan bir mücadele olarak resmediliyor. Rocky’e eşit şartlar verilmeden haksız bir rekabet ortamı yaratılıyor, maç günü geldiğinde de Las Vegas’da gördüğümüz sahne şovları, gösteriler ve eğlenen insanlardan ziyade sadece bir avuç robot topluluğu salondaymış gibi duruyor. Rocky ve Drago’nun mücadelesi esnasında seyirciler Drago’yu desteklemekten vazgeçip, Rocky’nin saflarına geçmeye başlıyorlar. Rocky, o umutsuz insanlara bir şekilde umut veriyor olarak resmediliyor. Onlara bir nevi Amerikan rüyasının gerçek olduğunu, eğer tıpkı onun gibi olurlarsa herkes için Amerika’da yer olduğunu gösteriyor.
Amerika’nın en önemli Propaganda Aracı: Sinema
Sadece kendi ideolojilerinin doğru olduğunu ve bütün dünya bu doğrultuda ilerlerse bir şekilde bu büyük pastadan herkesin payını alacağını her fırsatta tekrarlayan Amerikan Sineması, yıllar içerisinde bize “Amerikan yaşam tarzı”nın ne kadar kudretli ve yüce bir şey olduğunu gösterdi. Yüksek prodüksiyonlu yapımlarıyla Dünya sinemasını domine eden Amerikalılar, ilk önce kendilerine rakip olarak gördükleri bütün sinema anlayışlarını içine çekip sonrasında da yarattıkları canavarı her geçen gün daha fazla büyüttüler. Bir süre sonra yarattıkları ürünleri o kadar sıradanlaştırdılar ki izleyiciler artık sinemanın bir diğer yüzün olan bağımsız sinemaya, Avrupa sinemasına yani ana akımda sürekli maruz bıraktıkları Amerikan yaşam tarzının ya farklı yüzünü gösteren ya da farklı ülkeler konu edilen yapımlara ilgi gösterilmeye başlandı. Bu konuda Amerikan sinemasının imdadına Netflix yetişti. Çeşitli ülkelerde Netflix etiketiyle yeni yayınlara imza atıp, o ülkenin kültürel altyapısı veya sinema anlayışı yerine Amerika’nın kendi kodlarıyla oluşturulan bu yapımlar sadece bir sahtelikten ileriye gidemeyerek izleyiciye sunulmaya devam ediyor. Amerikan sinemasının bir diğer kozu da ana akımın aynı filmleri defalarca çeken yönetmenleri bir kenara bırakıp insanların yavaş yavaş ilgisini çeken bağımsız sinemanın yönetmenleriyle ilgilenmeye başlamaları. Etkisini giderek kaybeden Amerikan sineması bir şekilde piyasanın en önemli parçası olmaya devam etmek için kendi içerisinde birçok evrim geçiriyor.

Oscar
Şimdi de biraz Amerikan sinemasının göz bebeği olan Akademi ödüllerinden bahsedelim. Biliyorsunuz ki Oscar artık daha fazla azınlık hakları savunan, ötekileştirilmişleri koruyan bir tutum sergilemeye başladı. Hatta 92. Oscar ödüllerinde 92 senedir olmayan bir şey oldu ve ilk defa İngilizce olmayan bir film En İyi Film ödülünü kazandı. Amerika’nın soğuk savaş dönemi hatta daha çok iç savaş yıllarından günümüze kadar gelen topraklarını benimseme, bütün dış etkenleri düşman olarak görme motivasyonunun artık eskisi kadar baskın olmadığını Parasite (2019) filminin Akademi tarafından ödüllere boğulmasıyla değişikliğin sinyalleri veriliyor. Parasite filminden önce de ödüllerin yıllardır ötekileştirdikleri bütün azınlık gruplarına veren Akademi, uzun yıllardır yaptığı bu günah çıkarma seansına devam ediyor. Amerikan sinemasındaki belirli mekaniklerin faşist tutumunun artık eskisi kadar satmadığının farkına varılmış, toplumdaki azınlık grupların güçlenmesiyle artık rahat rahat Amerikan milliyetçiliğini gözümüzün içine sokmaları engellenmiştir. Sinemanın geçirdiği evrimlerden sonra artık Amerikan sineması da kendi yerini sağlamlaştırmak için tamamen olmasa da kendi mekaniklerini içten içe değiştirmek durumunda kalmıştır.
Kaynakça:
Joaquín Saravia, Good vs. Evil: The Construction of Soviet ‘Otherness’ in Rocky IV, popmec.hypotheses.org





