Mary Harron‘ın yönetmen koltuğunda oturduğu, Christian Bale‘in ana karaktere hayat verdiği American Psycho; dönemin zengin Wall Street finansçıları arasında olan Patrick Bateman‘ın ikili yaşamını ”Amerikan Rüyası”nın sahteliği ve kapitalizm üzerinden anlatır. Gündüzleri şık görünümlü, pahalı markalar giyen ve akşam için en iyi restoranlardan rezervasyon yaptırmakla gününü geçiren oldukça tipik bir Wall Street beyaz yakalısı olan Bateman, geceleri akıl almaz suçlara imza atar.
Bu yazıda, Patrick Bateman’ın psikolojik analizini ve çoklu kişilik bozukluğunun yansımalarını geniş bir bakış açısıyla ele alacağım. Şimdiden keyifli okumalar.
Yazının devamı filme dair spoiler içermektedir.
Yuppie Kültürü ve Kimlik Karmaşası

Filmin açılış sahnesinden itibaren, 80’lerin New York’unda doğan ”Yuppie” kültüründen ilk izlenimleri alıyoruz. Yuppie terimi; hak edilmemiş zenginliği ile hava atan, klas giyimli, büyük işlerde çalışan, en güzel evlerde ikamet eden genç profesyoneller için kullanılıyor. American Psycho filminde; bu kültürü temsil eden, görünürde birbirinden farksız olan bu finansçıların hedefi aynı: en ünlü restoranlardan yer ayırtabilmek ve sahip oldukları marka eşyalarla diğerlerine üstünlük kurmak. Dolayısıyla ana karakterimiz Patrick Bateman’ın da (Christian Bale) bu uğraşlar üzerine kurulu yaşamına şahit oluyoruz. Bateman güne çok aşamalı bakım rutinini uygulayarak başlıyor, en pahalı parfümleri kullanıyor ve marka takım elbiselerini giyip işe gidiyor. Orada işine odaklanmak yerine diğer beyaz yakalılarla gösteriş yarışına girdiğini görüyoruz.
Herkesin birbirinden daha iyi olmaya çalışıp günün sonunda herkesin aynı olduğu bu evrende, yoğun bir benlik kaybı ve kimlik karmaşası mevcut. Bu kimlik karmaşasının örneklerine filmin diyaloglarında rastlıyoruz. Örneğin, Paul Allen karakteri, Patrick’i sık sık ona bir o kadar benzeyen Marcus ile karıştırıyor. Aynı zamanda kusursuz mükemmellikteki kartviziti ve her zaman Dorsia‘da yer ayırtabilmesiyle Bateman’ın aklında yer eden Allen, onun ilk kurbanı oluyor. Bu bağlamda, Bateman’ın doğumundan beri içinde bulunduğu bu çevrede her zaman daha iyisi olmak için kendisini koşullandırmış, belki de böyle büyütülmüş olması çok olası. Bu noktada Patrick’te bariz bir şekilde narsist kişilik bozukluğu görebiliriz. Ne zaman bir ortamda otoritesini kaybetse öfkesine yenik düşüyor ve elini kana buluyor. Ayrıca empatiden yoksun olduğunu pek çok sahnede fark ediyoruz ki bu da bir narsist bozukluk belirtisidir.
Nişanlısıyla arabada oldukları bir sahnede, Patrick’in çalıştığı şirketin sahibinin babası olduğunu öğreniyoruz. Dolayısıyla hiç çabalamadan elde edebileceği refahı neden tercih etmediği sorusu akıllara geliyor. Hatta tam o sahnede nişanlısı: “O işten zaten nefret ediyorsun, neden hala istifa etmediğini anlayamıyorum.” diyor. Patrick’in cevabıysa “Çünkü uyum sağlamak istiyorum” oluyor. Bateman içinde bulunduğu çevreye uyum sağlayıp, aynı zamanda hepsinden iyi olmayı amaçlıyor.
Patrick Bateman İdeası

Patrick Bateman’ın çok aşamalı kişisel bakım rutinini izlerken bir yandan monoloğunu dinliyoruz: “Patrick Bateman bir düşünce, bir çeşit soyutlama fakat gerçek bir ben yok. Sadece bir varlık, aldatıcı bir şey. Soğuk bakışımı saklayabilsem de, el sıkıştığımızda elinizi kavrayan etimi hissetseniz ve hatta yaşam tarzlarımızın bir bakıma kıyaslanabilir olduğunu düşünseniz bile, ben aslında yokum.”
Bu sahne bize çoklu kişilik bozukluğunun –dissosiyatif kişilik bozukluğu olarak da bilinir- ilk sinyallerini veriyor. Karakterin bu cümlelerle anlatmak istediği şudur: herkesin tanıdığı Patrick Bateman yalnızca bir illüzyon. Gerçek kişiliğin “Bateman örtüsü” altında yattığını söylüyor bir bakıma.
Patrick’in dissosiyatif kişilik bozukluğunun açığa çıktığı daha birçok sahne var filmde. Örnek olarak, arkadaşlarıyla dışarı çıktıkları bir gece insan haklarının öneminden ve açlığı bitirmenin aciliyetinden bahsediyor Bateman, fakat eve dönerken bir evsizi katlettiğini görüyoruz. Aynı şekilde kuru temizlemeciyle tartıştığı sahnede beden dışı bir biçime bürünüp zavallı kadını tehdit ediyor, ardından kamera açısı değişiyor ve o sahne sanki hiç yaşanmamış gibi gösteriliyor.
Dissosiyatif yani çoklu kişilik bozukluğuna sahip bireylerin içlerinde birden çok kişiliğin olduğu, sık sık halüsinasyonlar gördükleri ve beden dışı hadiseler deneyimledikleri biliniyor. Aynı şekilde Bateman da gerçekliğe uymayan birtakım olaylar yaşıyor. Polislerle çatışma halindeyken elindeki tabancayla polis arabalarını patlatması, bankamatiğe işlem yapmak üzere yaklaştığında, ekranda “Beni bir sokak kedisiyle besle” yazısının belirmesi vs. Bütün bunların gerçekten yaşanma olasılığı oldukça düşük, ancak yönetmen Mary Harron’ın bir röportajda belirttiğine göre, filmin Patrick Bateman’ın hayal dünyasının ürünü olması amaçlanmamış. Yani bu sahneler, çoklu kişilik bozukluğuna sahip bir kişinin halüsinasyonları olarak yorumlanabilir.
Tüm bunların yanı sıra, ana karakterimizde Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) izleri de görünürde. Bu rahatsızlığa sahip insanların farklı çeşitlerde takıntıları olabilir. Bateman’ın evindeki kusursuz simetri ve düzen, aynı zamanda sekreteri Jane kullandığı kaşığı masaya koyduğu anda verdiği tepki; OKB’nin en büyük kanıtıdır.
Güne Fışkıran Kana Susamışlık

Patrick filmin sonlarına doğru artık pek çok insanı katletmiş bir seri katile dönüşüyor. Geceleri ortaya çıkan kana susamışlığının, sabahlara taştığını kendi ağzıyla söylüyor. Hatta bu kana susamışlık öyle bir seviyeye geliyor ki, neden öldürmeye çalıştığını anlamadığımız karakterler beliriyor. Örneğin, Bateman’ın sekreteri Jane. Oldukça zararsız, işine bağlı bir karakter olarak gösterilen Jane, Bateman’ın hedefi hâline geliyor. Patrick, onu evine davet ediyor ve bir yandan onu öldürme planları yapıyor, silahını seçerken Jane’e bir soru soruyor: “Hayatında tatmin olmuş hissediyor musun?” Jane bu soruya olumlu yanıt veriyor. Bu bağlamda Bateman’ın amacını anlamlandırabiliyoruz. Kendisi hayatında tatmin olmuş hissetmiyor, tam tersi ne bulunduğu çevreye ait hissediyor ne de onlardan biri gibi davranmaktan hoşlanıyor. Sekreterini kurban olarak seçmesinin sebebi, onun bu memnuniyetine gıpta duyması olabilir.
Patrick bütün bu cinayet silsilesi sonrasında, bir noktada yoğun bir nöbet geçiriyor ve avukatını arayarak yaptığı her şeyi itiraf ediyor. Konuşmanın sonunda: “Galiba oldukça hasta bir adamım.” diyor. Patrick’in bu itirafı ve suçluluğunu kabullenişi filmin dönüm noktası olabilir diye düşünebilirsiniz, ama gerçek bunun tam tersi.
Zoraki Uyum

Patrick cinayetlerine başladığından beri, oldukça göze batan bir durum var: Cansız bedenlerle baş etme konusunda pek başarılı olmayan Bateman, sık sık yakalanmanın eşiğine geliyor fakat hiç bir zaman fark edilmiyor. Örneğin bir sahnede, Paul Allen’ın cansız bedenini arabasının bagajına koyarken, iş arkadaşıyla karşılaşıyor. Çantanın içinde bir insan vücudu olduğu bariz bir şekilde ortadayken, bunu gören iş arkadaşının sorduğu soru şu oluyor: “O seyahat çantasını nereden aldın?”. Böyle bir durumda sormak için oldukça tuhaf bir soru, fakat bunun anlamı ne?
Yazının ilk kısmında kimlik karmaşası ve benlik kaybından bahsetmiştim. Bu iki kavram öyle keskin bir hâle geliyor ki kişilerin isimleri ve nasıl insanlar olduklarının önemi kalmıyor. Herkesin aynı amaçlara ve görünüşlere sahip olduğu bu çevrede öne çıkmanızın tek yolu marka eşyalarınız ya da sahip olduğunuz ün. Patrick’in karanlık tarafının diğerleri tarafından görülmemesi, Yuppie’lerin yüzeyselliğine bir eleştiri adeta.
Filmin son dakikalarına yaklaştığımızda, Patrick avukatının yanına gidiyor ve ona dün attığı sesli mesajı dinleyip dinlemediğini soruyor, avukatın tepkisi oldukça garip; şakasını komik bulduğunu söyleyip ona ‘Davis’ ismiyle sesleniyor. Patrick’in kafası bir hayli karışıyor ve ona Patrick Bateman’ın kendisi olduğunu, dediklerinin hepsini kendisinin yaptığını tekrarlıyor. Tam olarak bu sahne Patrick’teki çoklu kişilik bozukluğunun en büyük kanıtı olabilir, ancak bazıları bu hadiseyi, Yuppie’lerin her zamanki gibi birbirlerinin isimlerini karıştırmasının getirdiği bir tesadüf olarak yorumluyor.
Avukat ayrıca, Paul Allen’ın öldürülmesinin mümkün olmadığını çünkü daha on gün önce Londra’da onunla yemeğe çıktığını belirtiyor. Yani geriye iki seçenek kalıyor, ya Bateman Paul Allen olduğunu sanarak başka bir kişiyi öldürdü ya da avukat yemeğe çıktığı kişiyi Paul Allen’la karıştırdı. Her ihtimalde, Patrick Bateman maskesinin ardındaki katil arınmıyor. Yaptığı onca şeye rağmen cezası onu sıyırıp geçiyor ve bu itirafın hiç bir anlamı kalmıyor; çünkü içinde bulunduğu tüketim toplumu kör ve dilsiz. Herkesin çıkar peşinde koştuğu bu distopyada, kişinin özü önemli değil.
Kaynakça
- Öne çıkan görsel: Pinterest
- “Çoklu Kişilik Bozukluğu Nedir? Çoklu Kişilik Bozukluğu Belirtileri”. Memorial. Web. 03.11.2024
- “Yuppie: Definition, History, and Yuppies Today”. Investopedia. Web. 03.11.2024
- “Christian Bale – Interview (April 13, 2000)”. Youtube. Web. 03.11.2024


