AM Albüm İncelemesi: İnsanın Karanlık Tarafındaki Duygulara İlk Bakış

Editör:
Berrak Akson

Arctic MonkeysŞarkılarını dinlemiş olsun veya olmasın eminim ki herkes duymuştur bu ismi. Lise zamanlarımızda, depresif hissedilen anlarda yüksek sesle dinleyerek kendimizi ritme kaptırdığımız, sözlerindeki detaylarla ve duygularla mest olduğumuz şarkılara sahip olan Arctic Monkeys, ülkemizde de en çok dinlenen ve ilgi gören grupların arasında. Hatta eminim ki bu yazıyı okuyanların arasında grubun sıkı hayranları da olacaktır.

Bu yazımda, gerek müzik tarzı olsun gerek genel imajları olsun daima ilgimi çeken Arctic Monkeys grubunun efsane olan, pek çok müzik eleştirmenine göre grubun bugünkü konumuna gelmesini sağlayan ve belki de dünya çapında hâlâ en çok dinlenen albümleri olma özelliği taşıyan “AM” albümünü birlikte inceleyeceğiz.

Dergy Arctic Monkeysden yeni albüm duyurusu

Arctic Monkeys, beşinci stüdyo albümleri olan AM albümü ile insanın iç dünyasının karanlık ve her zaman ortaya serilmeyen tarafına, tutkuya, ilişkinin evrelerine ve depresiflikle çılgınlık arasında kalan anlarına odaklanıyor. Dikkatle dinlendiğinde bir hikâyenin tamamlayıcı parçaları gibi duran şarkıların içinde pek çok bağlantı mevcut.

Grubun; aşkı, tutkuyu, terk edilmek ve sonrasını bir aşk hikâyesinin aşamalarını andıran şarkılarla anlattıkları bu albüm, insanın yalnız kaldığında ortaya çıkan ruh haline ve sisli bir zihinde aşkın uyandırdığı duygulara atıfta bulunuyor. Üstelik 2013 yılında çıkmasına rağmen albüm, müzik platformlarında grubun en çok dinlenen şarkıları sıralamasında egemenliğini sürdürmeye devam ediyor.

Hadi gelin Arctic Monkeys’in bizi dahil etmek istediği duygulara nüfuz edelim ve bu efsane albümünü inceleyerek biraz sohbet edelim!

1. Do I Wanna Know?

Crawling back to you
(Sürünerek sana geri dönüyorum)
Ever thought of calling when you’ve had a few?
(Hiç kafan güzelken aramayı düşündün mü?)
‘Cause I always do
(Çünkü ben hep düşünüyorum)

Albümün açılış şarkısı olan “Do I Wanna Know“, etkili giriş müziği ile daha ilk saniyeden dikkat çekmeyi başarıyor. Tek düze notalardan oluşmuş hissiyatına karşılık Alex Turner‘ın eşsiz ses tınısı ve sesini kullanışı ile şarkı kusursuz bir bütün olmayı başarıyor gözümüzde.

Şarkıda yaygın olarak bir “meydan okuma” ve “yüzleşme” hissiyatı kol geziyor. İnsan karmaşık bir varlıktır ve çoğu zaman gerçek duygularını dile getirmekten kaçınır. Bu şarkı ise ayrılık sonrası bir itiraf gibi adeta. Ayrılık sonrası yaşanan duygulara, özellikle de pişmanlık ve farkındalığa atıf yapılıyor şarkıda. Başına gelenleri değiştiremeyecek oluşun çaresizliği ile yönelttiği sorular karşısındaki kişiye olduğu kadar kendine de aslında. Her gece hayalini düşlediği kişi, artık hayatında değil ve sorguladığı şey de bu durumda ne kadar dibe batmış olduğu aslında…

Şarkıda geçen “kafası güzelken aramak” düşüncesi de, kendinde olduğunda yani zihni açık ve kontrol sahibiyken asıl duygularını söylemeyeceğini bilmesinden kaynaklı.

2. R U Mine?

I go crazy ’cause here isn’t where I wanna be
(Delirmek üzereyim çünkü burası olmak istediğim yer değil)
And satisfaction feels like a distant memory
(Ve memnun hissetmek uzak bir hatıra gibi geliyor)
And I can’t help myself
(Ve elimde değil)
All I wanna ever say is, “Are you mine?”
(Tüm istediğim “Benim misin?” demesi)

R U Mine?“, albümün ikinci şarkısı olsa da albümden duyurulan ilk şarkı ve grubun ilk teklisi olma özelliğini taşıyor. İlişkide bağlılık hatta bağımlılık, sıkışmışlık hissine odaklanan şarkı albümün genelinde olduğu gibi insanın karanlık yüzünde kalan bazı duygu ve arzulara atıfta bulunuyor.

Şarkının ilk dizesinde geçen “kukla” benzetmesi ve “Trancy Adası” sözleri “Thunderbirds” adlı çizgi filme bir gönderme. Çünkü bahsedilen çizgi filmdeki karakterler de birer kukla. Bu vesileyle de ilişkideki oyunlara, birbirini denemeye çalışma gibi tatsız durumlara bir atıfta bulunuyor şarkı.

Farklı bir pencereden bakarsak da bunalımda olmak, bunun farkında olmak ve elden hiçbir şey gelmiyor oluşu durumunu anlatıyor şarkı. Kendi duyduğu orantısız sevgi ya da aşkın yanında aynısını karşısından bekleyip elde edemediğinde insanı sürekli rahatsız eden, tabiri caizse içten içe kemiren, nefessiz hissettiren sıkışıp kalmışlık hissi. Adeta bir labirentte yolunu bulamamak ve etrafı kapalı o yerde biri tarafından kurtarılmayı beklemek… Şarkıda da aslında ilişkinin “birine ait olma isteği” taşıyan yanı ve karşılık bulamadıkça bulunduğu yerden kurtulmak istendiği bu evresi anlatılıyor.

3. One For The Road

So we all get back to yours and you sit and talk to me on the floor
(Sonra hepimiz geri dönüyoruz sana ve sen oturup benimle konuşuyorsun yerde)
There’s no need to show me ’round, baby
(Etrafı göstermene ihtiyacım yok bebeğim)
I feel like I’ve been here before
(Önceden burada bulunmuş gibi hissediyorum)

Albümün üçüncü şarkısı olan “One For The Road“da Arctic Monkeys loş bir ortamı, hissizlikle gelen sinir bozucu iyi olma halini ve alkol sebebiyle meydana gelen ruh hâlini yansıtıyor. Bir yerde yaşadığı ilişkiyi, ilişkinin evrelerini bu ruh haline benzetiyor aslında.

Şarkıda geçen “Shake, Rattle And Roll” kısmı ile Arctic Monkeys, ilk kez Big Joe Turner tarafından kaydedilen ve Bill Haley And The Comets, Elvis Presley ve The Beatles gibi isimler tarafından yeniden düzenlenen ünlü bir Rock’n Roll şarkısına atıfta bulunuyor. Bazı yorumlara göre ise Alex, bu şarkıda bahsettiği kadın figürü ile “Shake, Rattle and Roll” şarkısındaki figür arasında ilişki kurmaya çalışıyor.

Şarkı aynı zamanda, insana asi bir gençlik döneminde yaşanan mutsuz bir aşkın hikâyesini dinliyor olduğunu hissettiriyor. Aşk, bir kart oyunu olarak niteleniyor ve çekilmeyecek kadar cesur olsan da kaybedebileceğin anlatılıyor.

4. Arabella

My days end best when the sunset gets itself
(Günlerim gün batımı kendisine geldiğinde daha iyi bitiyor)
Behind that little lady sittin’ on the passenger side
(Yolcu tarafında oturan küçük bayanın arkasında kaldığında)
It’s much less picturesque without her catchin’ the light
(Işığı yakalayamaması daha az resmedilesi)
The horizon tries, but it’s just not as kind on the eyes
(Ufuk çabalıyor ama onun gözleri kadar olamıyor)

Albümün dördüncü şarkısı olan “Arabella” tema olarak da giriş müziği olarak da farklı bir havaya sahip. Bunu daha ilk andan hissetmek mümkün. İsmi “Arabella” olan bir hanımefendiye duyulan hayranlığı dile getiren ve bunu sıradan benzetmelerle değil olağanüstü benzetmelerle yapan bir övgü şarkısı da diyebiliriz.

Bazı yorumlara göre de şarkı aslında Alex Turner‘ın o dönem sevgilisi olan Arielle‘yi “uzay çağına ait bir güzellik olan Barbarella’ya benzetmesi” sonucu ortaya çıkıyor. Şarkının isminin de Arielle ve Barbarella isimlerinin birleşiminden oluştuğu da söylentiler arasında.

Şarkı, bize aşkın hissettirdiği iyi duyguları hatırlatıyor ve depresif şarkıların ardından gelerek işlerin aşkta her zaman da kötü gitmeyebileceği mesajını veriyor.

5. I Want It All

Blind faith, heartache
(Körü körüne inanç, kalp ağrısı)
Mind games, mistakes
(Akıl oyunları, hatalar)
My sweet fireball
(Benim tatlı ateş topum)
My sweet rigmarole
(Benim tatlı teferruatım)

Albümün beşinci şarkısı olan “I Want It All” ile albümdeki tempo hızlanarak devam ediyor. Bir ilişkiyi olumlu ya da olumsuz tüm detaylarıyla isteme halini anlatan şarkı tamamı ile ilişkiye hazır olan bir kişinin imajını yansıtıyor.

Old dogs, new tricks
(Eski köy, yeni adetler)
Can you feel it?
(Hissedebiliyor musun?)

İlişkiye gelecek her değişime hazır olduğunu söylerken karşısındakine de hazır olup olmadığını soruyor aslında. Şarkı, “Arabella“da olduğu gibi yine hayranlık dolu bir ilişki hissiyatı veriyor bize. Genç adam o kadar aşık ki karşıdan gelecek olan iyi kötü tüm yenilikleri, olayları, duyguları göğüslemeye hazır. Bunun yanında şarkıdaki bazı sözlerle bir taraftan da ilişki içindeki diğer kişinin ne kadar tehlikeli olabileceğini de vurgulamaktan geri kalmıyor.

6. No.1 Party Anthem

She’s a certified mind blower
(O kesinlikle insanın aklını başından alan biri)
Knowing full, well, that I don’t
(Bense hiç öyle olmadığımın tamamıyla farkındayım)
May suggest there’s somewhere from which I might know her
(Onu bir yerden tanıdığımı söyleyebilirim belki)
Just to get the ball to roll
(Sadece sohbeti başlatmak için)

Albümün altıncı şarkısı olan “No.1 Party Anthem“, isminden dolayı oluşan beklentinin aksine albümün en yavaş tempolu ve duygusal şarkılarından biri. Bir mekanda geçen şarkı; aşkı, karşılıklı olmadan önceki evresinden başlayarak ele alıyor. Kuvvetli betimlemelerle hissiyatına dinleyeni de çabucak dahil ederken 70’ler ve 80’lerde, yer yer neon ışıkları olan müzikli retro havasında bir mekanı resmetmeye çalışıyor sanki.

Yine genç adam, karşısındaki genç kadına fazlasıyla hayran ve kendisini yetersiz gören bir ruh halinin içerisinde. Tüm kalabalığın içinde konuşmak için bir bahaneye ihtiyaç duyuşundan aşkın yarattığı heyecan ve gerginliği hissettirmeyi amaçlıyor şarkı.

The look of love, the rush of blood
(İlk görüşte aşk ve elinin ayağına dolanması)
The “She’s with me” is the Gallic shrug
(“Benimle birlikte” havaları, “benim problemim değil” omuz silkmeleri)
The shutterbugs, the Camera Plus
(Fotoğraf meraklıları, profesyonel kameralar)
The black and white and the color dodge
(Siyah beyaz ve renk soldurma efektleri)

Şarkının müziğiyle ve sözleriyle en etkileyen kısmı da alıntıda yer alan kısım bence. İlk görüşte aşk ve heyecanından bahsettikten sonra, aşk karşılıklı bir hal aldığında kendinden üstün gördüğü ve hayran olduğu bir kadınla beraber olan bir adamın nasıl o hallerinden sıyrılıp mutlu bir özgüven kazanışına atıfta bulunan kısım şarkının esas kısmı adeta.

Ve yine betimlemeleri ile o hayran olduğumuz eski filmlerin siyah beyaz formatını ve birçok filmde örneğini gördüğümüz patlayan flaşları bize anımsatarak tıpkı o filmlerdeki bir atmosfer ile sonlandırıyorlar şarkıyı.

İsmine karşılık ironik bir şekilde albümdeki en yavaş parçalardan olan “No.1 Party Anthem“; havaya girmek için marşa benzeyen, sert vuruşlu ve hareketli bir şarkı bekleme halini eleştiriyor aslında. Bu şarkıdaki sözlerin çoğu ilk başta Arctic Monkeys’in en büyük başarı elde eden şarkısı “Do I Wanna Know?”da kullanıldığından Alex Turner bunu bir röportajında söz etmiştir:

“Aslında bu sabah iPhone’umdaki eski sesli notlarıma bakıyordum ve “Do I Wanna Know?” için yaptığım bir demo buldum. üzerinde “No. 1 Party Anthem” şarkısının sözleri vardı.”

7. Mad Sounds

Mad sounds in your ears
(Çılgın sesler kulaklarında)
Make you feel alright
(Seni iyi hissettiriyorlar)
They bring you back to life
(Seni hayata geri döndüüryorlar)

Albümün yedinci şarkısı olan “Mad Sounds” ile tempo bir önceki şarkıya yakın şekilde devam ediyor. Şarkı aynı zamanda “AM” albümü çıkmadan önce single olarak yayımlanmayan tek şarkı olma özelliğini taşıyor. Şarkı, hem temposuyla hem de sözleri ile müziğin iyileştirici yönünü ele alıyor. Müziğin insanın acılarından, yorulduğu gerçeklikten biraz uzaklaşıp zihnini sakinleştirmeye ve dinlendirmeye yaradığını anlatmayı amaçlayan şarkı amacına da ulaşıyor bir yerde.

Suppose you’ve gotta do what you’ve gotta do
(Sanırım yapman gerekeni yapmalısın)
We just weren’t feeling how we wanted to
(Biz sadece istediğimiz gibi hissetmiyorduk)
You sit and try sometimes, but you just can’t figure out what went wrong
(Bazen oturup denersin bir şeyler, ama yine de çözemezsin neyin yanlış gittiğini)

Herkesin hayatında zorunlulukları, yorgunlukları, koşturmak zorunda oluşları vardır. Aslında çoğumuzun da kendini müziğe vermesi, ritimlere kaptırmasının sebebi de bu. Kötü, yetersiz, mutsuz hissettiren anlardan kaçmak ve bir yere sığınmak isteriz. Ve bu genelde müzik olur. Şarkıda da hem bundan bahsetmek istenmiş ve hem de şarkının bir kaçış şarkısı olması başarılmış.

8. Fireside

There’s all these secrets that I can’t keep
(Saklayamadığım sırlar var)
Like in my heart there’s that hotel suite and you lived there so long
(Sanki kalbimde bir otel odası varmış da sen orada çok uzun süredir yaşıyormuşsun gibi)
It’s kinda strange, now you’re gone
(Şimdi gitmiş olman biraz garip)

Albümün sekizinci parçası olan “Fireside” ile tempo yeniden yükseliyor. Uzun süren bir ilişkinin bitişiyle beraber yaşanılan “eksiklik” hissine vurgu yapılan şarkıda, ilişki ile beraber anlam yüklenen anıların ve mekanların varlığına da atıf yapılıyor. Yıllardır yürekte varlığına alışılan birinin yokluğunda kalbin eksik kalışına, bir yandan gidenin dönüşünü beklemek bir yandan ise temelli gidişine alışmaya çalışmaya ve beraber gidilen yerlere yüklenen anlamlara odaklanıyor. Başka bir deyişle uzun süreceği düşünülen ilişkilerin bitişiyle yaşanan boşluk hissini ele alıyor.

Şarkıda geçen “saklayamadığım sırlar var” kısmı benim aklıma “Do I Wanna Know?” şarkısında sorduğu “ne kadar sır saklayabilirsin?” sorusunu getirdi. Sanki şarkı, bir ilişkinin kaldırabileceği sırların ölçüsünün olduğundan ve o ölçü aşıldığında ilişkinin bir yerde çıkmaza girdiğini ifade etmeye çalışıyor. Peki, bir ilişki kaç sır kaldırabilir?

9. Why’d You Only Call Me When You’re High?

Now it’s three in the mornin’ and I’m tryin’ to change your mind
(Şimdi sabahın üçü ve ben fikrini değiştirmeye çalışıyorum)
Left you multiple missed calls and to my message, you reply
(Sana birden fazla cevapsız çağrı bıraktım ve mesajıma şöyle cevap verdin)
“Why’d you only call me when you’re high?”
(“Neden beni sadece kafan güzelken arıyorsun?”)

Albümün dokuzuncu şarkısı olan “Why’d You Only Call Me When You’re High?“, ilişkinin ayrılık sonrası bağımlılık problemlerine ve kabullenememe evresine odaklanıyor. Ayrılığı kabul edemeyen bir zihnin oyunlarının ve sebep olduklarının anlatıldığı şarkı, bir barda başlayıp anlatıcının zihninin derinliklerinde devam ediyor. İnsanın mantığı devredeyken kendini kontrol etmeyi başarabilse de bundan yorulduğunda hangi yollara başvurabileceğinden bahsediyor, ancak diğer taraftan da bu yolların iki taraf için de çözümsüz oluşunun ve rahatsız ediciliğinin altını çiziyor.

Ayrıca “Why’d You Only Call Me When You’re High?” da albümdeki şarkılarla bağlantı içeriyor ve albümü özel kılan detaylardan biri de bu bence. Şarkının adından direkt akla gelen şarkı eminim çoğumuz için “Do I Wanna Know?” oluyor çünkü orada da karşısındaki kişiye “Hiç kafan güzelken aramayı düşündün mü? Ben hep düşünüyorum.” diyordu. Bir nevi bu düşüncenin gerçekleştiği gerçek ya da hayali bir andan bahsediyoruz burada da. Ayrıca yine şarkının gece/karanlık yerde geçmesi de insanın aklına “Do I Wanna Know?“daki “Gecelerin çoğunlukla yarın söyleyemeyeceğin şeyleri söylemek için yapıldığı.” sözünü getiriyor.

10. Snap Out Of It

I wanna grab both your shoulders and shake, baby
(Seni omuzlarından tutup sarsmak istiyorum, bebeğim)
Snap out of it 
(Kendine gel)
I get the feelin’ I left it too late, but baby
(Çok geç kaldığımı hissediyorum, ama bebeğim)
Snap out of it 
(Kendine gel)

Albümün onuncu şarkısı olan “Snap Out Of It“, bir genç adam tarafından kendisine aşık olan ya da olmak üzere olan bir genç kadına uyarı şarkısı aslında. Albümü bir bütün olarak düşünüp yorumlarsak ilişkileri hep mutsuz bitmiş ve terk edilmekle yüzleşmiş bir adamın aşka olan inancının ve duygularının kayboluşunu anlatan bir şarkı diyebiliriz bu şarkı için.

Ayrıca şarkının içinde kullanılan bazı kalıplaşmış algılara da gönderme yapılıyor. Karşısındakine kendine gelmesini söylerken sallanan bir saate bakarak hipnotize olmaktan bahsettikten sonra gelen “şişman kadının şarkı söylemesi” cümlesi ise opera gösterilerinin genellikle daha kilolu bir kadının şarkı söylemesiyle sona ermesine atıfta bulunuyor. Bu benzetmelerle kendine gelmesini bekleyeceğini belirtiyor ve bir ölçüt koyuyor aslında.

11. Knee Socks

When the zeros line up on the 24 hour clock
(Saatin on ikiyi vurmasıyla sıfırlar sıraya dizildiğinde)
When you know who’s callin’ even though the number is blocked
(Numara engellenmiş olsa bile kimin aradığını bildiğinde)
When you walked around your house wearin’ my sky blue Lacoste
(Gök mavisi Lacoste’um ile evinin etrafında dolaştığımda)
And your knee socks
(Ve diz hizasındaki çorapların)

Albümün on birinci şarkısı olan “Knee Socks“, albümün yüksek tempoyu düşürmeden devam ettirmesini sağlıyor. Soğuk, yağışlı havada yaşanabilecek ateşli bir aşka gönderme yapılıyor şarkıda. Yine betimlemeleriyle koşulları ve yaşananları gözümüzde canlandırıyor.

Şarkının insanı yanılgıya düşüren bir yapısı var, mutlu bir şarkı olduğu sanılırken ilerleyen kısımlarından anladığımız bunların geçmişte kaldığı. Yine nakaratında “Saatteki sıfırların sıraya dizilmesi” diyerek Sindirella masalında güzel olan her şeyin saat on ikiyi vurduğunda bitmesine atıfta bulunuluyor bence.

12. I Wanna Be Yours

If you like your coffee hot
(Eğer kahveni sıcak seviyorsan)
Let me be your coffee pot
(Kahve cezven olmama izin ver)
You call the shots, babe
(Kontrol sende bebeğim)
I just wanna be yours
(Sadece senin olmak istiyorum)

Albümün on ikinci ve son şarkısı olan “I Wanna Be Yours” albümün daha sakin ve duygulu bir kapanış yapmasına olanak sağlıyor. İlişkideki koşulsuz aşkı, bağlılığı hatta belki de bağımlılığı ele alıyor. Aşık bir genç adamın aşkı için her şeyi göze alabileceğini ve sınırlarının olmayışını görüyoruz. Bu şarkı da albümün genelinde olduğu gibi yine betimlemelerle aşkın ve şiddetinin görselini zihnimizde oluşturuyor. “Ne kadar derin?” sorusuna “En az Pasifik Okyanusu kadar derin” derken yapılan en derin okyanus detayı aşırı derecede etkileyici.

Secrets I have held in my heart
(Kalbimdeki sırları saklamak)
Are harder to hide than I thought
(Düşündüğümden daha zormuş)

Do I Wanna Know?” ve “Fireside” şarkısının ardından bu şarkıda da “sır” temasından bahsediliyor. Şarkıda geçen “kalbimdeki sırları saklamak düşündüğümden daha zormuş” cümlesi, albümü son parçasında diğer şarkılarla adeta bir bütün haline getiriyor. Ve yapbozun barçaları birer birer birleşerek “AM” albümü oluşmuş oluyor. Bize de yıllar boyu hiç eskimeyecek bu albümü tekrar tekrar dinlemek düşüyor.

Kaynakça


  • Arctic Monkeys. Spotify. Web. Erişim Tarihi: 06.12.2024
  • Genius. Web. Erişim Tarihi: 06.12.2024
  • Der.gy. “2022 İstanbul konserinden önce ısınma turları: Arctic Monkeys hakkında bilmeniz gereken 8 şey“. Web. Erişim Tarihi: 08.12.2024

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Dostoyevski’nin Rus Edebiyatı Üzerindeki Etkisi

Dostoyevski, Rus edebiyatında sadece bir isim değil aynı zamanda döneminin edebiyat anlayışına da yön veren önemli bir yazardır.

Söylenti Radarında Bu Ay: Isaac Winemiller

Isaac Winemiller, sakin melodileri ve içe dönük sözleriyle müzikal yalnızlığı estetik bir deneyime dönüştürüyor. Bu ay Söylenti Radar'ında onunla tanışın!

Morlara Bürünmüş 8 Albüm Kapağı Tasarımı

Mor renginin hâkim olduğu 8 albüm kapağını inceliyoruz.

You Final Sezonu İncelemesi: İyilerin Kazandığı Dünyada Mutlu Bir Son

You, final sezonuyla izleyicilerine veda ederken Joe Goldberg'in hikâyesi sona eriyor.

Nickel Boys Film İncelemesi: Deneysel Sinema ve Tarihin Birleşimi

2025 Oscar Ödülleri'nde ilgi gören Nickel Boys, iki siyahi gencin bir reform okulunda yaşadıklarına odaklanıyor.

Orhan Kemal – Nâzım Hikmet’le 3,5 Yıl | 22 Alıntı

Türk edebiyatının iki büyük ustası Nâzım Hikmet ve Orhan Kemal'in Bursa Cezaevi'nde koğuş arkadaşlığı yaptıkları yıllara ve sonraki mektuplaşmalarına değinen Nâzım Hikmet'le 3,5 Yıl kitabı, Kemal'in kalemiyle çok içten ve etkileyici bir üslupla okurun karşısına çıkıyor.

İskenderiye Kütüphanesi: Efsane ve Gerçek

Efsane ve Gerçeğin ortak noktası, tarihin tozlu raflarına kaldıramadığı bilgi yuvası: İskenderiye Kütüphanesi.

İstanbul Ansiklopedisi Dizi İncelemesi: Kalabalığın Yalnız İnsanları

İstanbul Ansiklopedisi, büyülü İstanbul sokaklarında hem hayat bulmanın hem kaybolmanın öyküsünü anlatıyor.

Söylenti Edebiyat Editörleri Bu Ay Neler Okudu?

Söylenti Edebiyat editörleri olarak her ay neler okuduğumuzu, nelerin altını çizdiğimizi yakından incelediğimiz serimizin nisan ayı listesi ile karşınızdayız!

Yelpazeli Kadın (1918) Tablo Okuması: Gustav Klimt’in Son Eseri

Yelpazeli Kadın tablosu, zarafeti ve özgünlüğüyle hem sanat tarihine hem de Klimt'in kariyerinde büyük bir önem taşımaktadır.

Editor Picks