Söylenti Edebiyat editörleri, her ay birbirinden farklı yazar ve şairlerin en etkileyici alıntılarını derlediği köşesinde bu ay, ölüm yıl dönümünde, işlediği kadın temasıyla dünya edebiyatında ilk akla gelen isimlerden biri olan Virginia Woolf‘a yer veriyor!
- “İsterseniz kitaplıklarınıza kilit vurun; ama zihnimin özgürlüğüne vurabileceğiniz ne bir kilit var ne de bir sürgü; ne de kapatabileceğiniz bir kapı.” (Kendine Ait Bir Oda)
- “Kesildik, düştük. En hızlı olduğumuz zamanlarda uyuyan, biz uykuya yattığımızda da kıpkızıl yanan o duyarsız evrenin şimdi bir parçası oluyoruz. İneceğimiz istasyondan vazgeçtik, şimdi sırtüstü yatıyoruz, gücümüzü yitirdik ve nasıl da kısa sürede unutulduk!” (Dalgalar)
- “İnsan kendisi olmak için inzivaya çekilme isteğiyle küçülüp başkalarının göremediği, keskin ve karanlık bir öze bürünüyordu.” (Deniz Feneri)
- “Başkalarının gözleri bizim için birer hapishane; düşünceleri de kafeslerimiz.” (Pazartesi ya da Salı)
- “Gerçektir bizi mahveden. Hayat bir düştür. Uyanmak bizi öldürür. Düşlerimizi çalan hayatımızı da çalmış demektir.” (Orlando)
- “Kadının varlığına katlanamayan zihniyet; elbette onun yazmasına, okumasına, düşünmesine de karşıdır.” (Kendine Ait Bir Oda)
- “Sadece yalnız kalmak ve eline kitabını almak istiyordu.” (Deniz Feneri)
- “Her şeye rağmen sıcaktı güneş. Her şeye rağmen üstesinden geliyordu insan. Hayat bir şekilde, günleri birbiri ardına eklemenin bir yolunu buluyordu, her şeye rağmen.” (Mrs. Dalloway)
- “Dünya bir bütün, bense onun dışındayım…” (Dalgalar)
- “İnsanın en büyük tutkusu, başkalarını kendi inandığı şeye inandırmaktır. Kendisinin değer verdiği bir şeye başkalarının hiç değer vermemesi kadar mutluluğunu kökünden sarsan, içini öfkeyle dolduran bir şey olamaz.” (Orlando)
- “Kadınlık korunma altında bir uğraş olmaktan çıktığında her şey olabilir.” (Kendine Ait Bir Oda)
- “Mantık, düzen, adalet diye bir şey olmadığını düşünmüştü hep: Sadece acı, ölüm ve yoksullar vardı.” (Deniz Feneri)
- “Çok genç, aynı zamanda anlatılmaz şekilde yaşlı buluyordu kendini, hem her şeyi bir bıçak gibi delip geçiyor hem de dışarıda kalıp bakıyordu.” (Mrs. Dalloway)
- “İşte bu yüzden bana gerçek yüzümü gösteren aynalardan nefret ederim. Bir başıma çoğu kez hiçliğe düşerim. Dünyanın kenarından hiçliğe düşmemek için ayağımı gizlice itmem gerekir. Kendimi bedenime geri çağırmak için kafamı sert bir kapıya vurmalıyım.” (Dalgalar)
- “İnsanın ufak tefek bir şeyler karalayacağını söylemesi pek hoş ama yazmak çok zor sanat. Yani insan her zaman seçim yapmak zorunda: Ve benim çok uykum var, bu yüzden de yalnızca parmaklarımdan kum gibi kayıp gidiyor yazdıklarım. Yazmak hiç de kolay bir sanat değil.” (Bir Yazarın Günlüğü)
- “Hayatın garip yanı, niteliği yüzlerce yüzlerce yıldır herkesçe malum olmasına rağmen kimsenin onu yeterince anlatamamış olması.” (Jacob’un Odası)
- “Nefret, şunca aydır, paslanan, aşınan, altındaki bütün doğal yaşamı öldüren bir demir parmaklık gibi ruhunun üzerine kaynamıştı. Şimdi, keskin bıçaklar marifetiyle, acılı bir ameliyat sonucu demir sökülüp atılmıştı.” (Flush)
- “Bir şeyi kuvvetle hissetmek, yine kuvvetle ama belki de daha farklı hisseden başkalarıyla kendimiz arasında bir uçurum yaratmak demekti.” (Dışa Yolculuk)
- “Herkes kırlara gitmişken geride kalmışım gibi. Issız bırakılmışım, tozluyum, hayal kırıklığına uğramışım.” (Bir Yazarın Günlüğü)
- “Hayatı herhangi bir şeyle kıyaslamak istersek onu saatte yüz kilometre hızla metronun içinde savrulmaya benzetebiliriz – öbür uca vardığımızda saçlarımızda tek bir toka bile kalmaz. Postanede mektup kutusunun deliğinden içeri atılan ambalajlı paketler gibi tepetaklak düşeriz çirişotu tarlalarına. Yarış atlarının kuyrukları gibi geriye savrulur saçlarımız. Evet, bu, hayatın hızını ifade ediyor sanırım, sürekli boşa harcananları ve onarılanları, bütün bunlar öylesine sıradan, öylesine gelişigüzel ki…” (Pazartesi ya da Salı)