Almanya, şairlerin ve düşünürlerin ülkesi olarak bilinir. Alman Dili Edebiyatı denildiğinde ise aklımıza genellikle Goethe, Schiller, Kafka, Stefan Zweig ve Nietzsche gibi değerli isimler gelir. Peki Edebiyat Tarihi için oldukça önemli olmalarına rağmen, ülkemizde fazla bilinmeyen Almanca eserler nelerdir? Ele aldığımız bu yazıda bu sorunun yanıtını bulabilirsiniz.
1) Hildebrandslied (9. yüzyıl)
Cermenlerin aktarılan tek kahramanlık şiiridir. Eve dönüşü anlatan bir hikayeye sahip olmasıyla Homeros’un Odysseia’sına benzerlik gösterir. 30 yıldır yollarda olan Hildebrand, eve dönüş yolunda oğlu Hadubrand’la karşılaşır. İkisi de iki rakip ordunun savaşçılarıdır. Birbirlerini düelloya davet etmeden önce babası oğluna ailesi hakkında sorular sorar. Bunun üzerine Hildebrand, karşısındakinin oğlu olduğunu fark eder. Kendini ona bir akrabası olarak tanıtır ve dostluğun bir işareti olarak altın kol bandı hediye etmek ister. Oğlu ise buna inanmaz, onu kandırdığını ve kendisine saldırmak istediğini düşünür. Bunun üzerine iki savaşçının arasında bir düello kaçınılmaz olur ve sonunda Hildebrand savaşçı şerefi uğruna oğlunu öldürür.
2) Merseburger Zaubersprüche (10. yüzyıl)
Eski Yüksek Almanca ile yazılan ve günümüze kadar herhangi bir değişime uğramadan gelen tek yazılı belgelerdir. 1841 yılında Tarihçi Dr. Georg Waitz tarafından bulunmuştur. İlk büyüde; savaş tanrıçaları İdiselerden bahsedilir. Bazıları düşmanlara pranga vururken diğerleri düşmanları engeller. Son grup ise esir alınan savaşçıları kurtarmakla görevlidir. İkinci büyüde; Güneş Tanrısı Bolder‘in (Phol) tanrıların en büyüğü olan Wodan‘la ormanda birlikte yaptığı gezi sırasında atı tökezler ve Bolder‘in ayağı kırılır. Wodan ise konuşarak bu kırığı iyileştirir.
3) Parzival (13. yüzyıl)
Wolfram von Eschenbach, eseri 13. yüzyılda Chrétien de Troyes‘nın Parceval, le Conte du Graal adlı eserinden uyarlamıştır. Yakışıklı ama yeteneksiz bir şövalye olan Parzival’in maceralarını anlatır. Parzival’in annesi onun da babası gibi bir şövalye olmasını istemediği için onu çorak bir yerde izole bir şekilde büyütür. Ancak o, ormanda bir şövalyeyle karşılaştıktan sonra kararını verir. Çıktığı yolun sonunda, şövalye eğitimini tamamlamayı başarır. Yaşadığı maceraların sonucunda Kral Artus’un Yuvarlak Masa Şövalyeleri’nden biri olur. Bu sefer yola Kutsal Kase’yi aramak için çıkar ve Kase Kralı olur.
4) Heinrich von Ofterdingen – Novalis
Orta sınıftan biri olan Heinrich bir gün genç bir gezginle karşılaşır. Gezgin, Heinrich’e yabancı topraklardan, hazinelerden ve mavi bir çiçekten bahseder. Bu çiçek, Heinrich’in içinde hiç görülmedik bir hasret ve melankoli uyandırır. İç benliğine işaret eden bir semboldür. Bir gün annesiyle çıktıkları bir yolculuk sırasında, bir şairin kızı olan Mathilde’ye aşık olur. Daha sonra Heinrich; şairin öğrencisi olur ve gördüğü bir rüyada Mathilde, aşk, şiir, ve çiçek bir bütün olur. Mathilde öldükten sonra ise Heinrich yoluna bir hacı olarak devam eder, bir hekimin yanına varır ve roman burada kopar. Fakat Novalis’in notlarından son kısmın şiirin, şairin ve dünyanın başkalaşımını ele alacağı anlaşılır.
5) Fizikçiler – Friedrich Dürrenmatt
1962 yılında yayımlanan eserde, özel bir sanatoryumda yaşayan üç fizikçiden bahsedilir. Ernst Heinrich Ernesti kendisinin Einstein olduğunu, Herbert Georg Beutler ise kendisinin Newton olduğunu öne sürer. Fizikçi olan tek kişi ise Möbius’tur. Çalışmalarının dünyanın sonunu getireceğine dair inancı yüzünden, Hazreti Süleyman’ın kendisine göründüğünü ve ona emirler verdiğini söyleyerek deliyi oynar. Einstein ve Newton ise Möbius’un çalışmalarının peşinde oldukları için deli taklidi yaparlar. Sonunda yalnızca müdirenin kendisinin deli olduğu ortaya çıkar. Hazreti Süleyman’ın kendisine göründüğünü ve ondan Möbius’un çalışmalarını istediğini söyler. Sanatoryumda kilitli kalan fizikçiler ise duruma müdahale edemez.
6) Kum Adam – E.T.A. Hoffmann
E.T.A. Hoffmann, eserlerinde çılgınlık ve dehşet temalarını işleyen Geç Romantik Dönemi yazarlarından biridir. Kum Adam adlı eserinde Hoffmann, Nathanael’in başına gelen bir olayı anlatır. Bir gün Coppola adında tanıştığı bir kişi, ona çocukluk travmasının sebebi olan, kendisini Kum Adam sandığı Coppelius’u hatırlatır. Nathanael’in babası, Coppelius’la birlikte gece geç saatlerde yaptıkları bir simya deneyleri sırasında ölmüştür. Nathanael çocukluk travmasını atlatmaya çalışsa da başarılı olamaz ve sonunda intihara teşebbüs eder. Romanda neyin gerçek neyin kurgu olduğu belirsiz kalırken gerçekten kötücül bir gücün başından beri var olup olmadığı da aynı şekilde okurun hayal gücüne bırakılmıştır.
7) Kara Örümcek – Jeremias Gotthelf
Kum Adam gibi bir korku romanı olan Kara Örümcek romanında, yapılan bir vaftiz partisinde büyükbaba, konuklara eskilerden bir hikaye anlatır. Christine adındaki bir kadın şeytanla bir anlaşma yapmıştır. Köylüler karara, şeytanın onları zor duruma sokan köyün yöneticisi olan şövalyenin emirlerini yerine getirmesi karşılığında ortaklığı kabul etmişlerdir. Fakat alınan bu karara şeytanı kandırabileceğini düşünen Christine dışında kimse uymaz. Yeşiller içindeki bir avcı görünümündeki şeytan, anlaşmalarının bir simgesi olarak Christine’i yanağından öper ve bu daha sonra bir yaraya dönüşür. Şeytan bu anlaşmanın karşısında köylülerden vaftiz edilmemiş bir bebek ister. Köylüler bu isteğini yerine getirmeyince ise Christine’in yanağındaki yara gittikçe büyüyerek onu en sonunda katil bir örümceğe dönüştürür.
8) Spiegelgeschichte – Ilse Aichinger
1949’da yayımlanan kısa hikayede, aşina olunan kronolojik bir sıraya uymak yerine tersten bir anlatım tercih edilir. İkinci şahıs anlatıcı, okuyucuyu başarısız geçen kürtaj ameliyatı sonucu ölmekte olan bir kadının son anlarından aynı kadının doğumuna kadar geri götürür. Sen dili kullanarak hayatı bir film şeridi gibi geçmekte olan kadına hitap eder. Her şeyin aynada gerçekleştiğini söyleyerek geçmişe bir yansıma tutar. Eserde ölüm, sondan çok bir başlangıç olarak görülür. Geriye dönük anlatım sayesinde ölmesi, kadının hayata aslında yeniden başlamasını sağlar ve hatıralarına doğru bir yolculuğa çıkar.
9) Saisonbeginn – Elisabeth Langgässer
Kısa öykü, yaz başlangıcında üç işçinin alet çantalarıyla turistleri karşılayan ‘hoş geldiniz’ tabelasını taşımalarıyla başlar. Tabelayı en iyi şekilde nereye asmaları gerektiği konusunda tartışırlar. Tabela birkaç kez indirilip kaldırır ve sonunda ahşaptan haç işaretinin sağına yerleştirilir. Haçın üstünde baş harfleriyle “Nasıralı İsa, Yahudilerin Kralı” yazmaktadır. Bu şekilde, tabeladaki mesaj desteklenmek istenir. İnsanlar ise tabelanın yanından geçip gider ve hiçbir itirazda bulunmazlar. Tabelanın üstünde “Burada Yahudileri istemiyoruz” yazar. Bu şekilde öykünün sadece işçi sınıfının gündelik hayatını yansıtmadığı, antisemitizmi ve toplumu eleştirdiği anlaşılır.
10) Malte Laurids Brigge’nin Notları – Rainer Maria Rilke
Genellikle yazdığı şiirlerle bilinen Rainer Maria Rilke’nin tek romanı olan Malte Laurids Brigge’nin Notları, 1910 yılında yayımlanmıştır. Malte Laurids Brigge bir flanördür. Kökeni Fransızca olan bu kelime, şehirde gezintiye çıkan ve bu esnada düşüncelere dalıp gözlemler yapan kişi anlamına gelir. Karakter herhangi bir amaca hizmet etmeden, çalışan insanların arasından sıyrılarak yalnız bir şekilde gezer. Şehri bir bütün olarak görmek yerine bireysel olarak algılar. Dar sokaklardaki gürültü, karmaşa ve kalabalık; Malte’nin sahip olduğu bu izlenimci bireysel algıyı güçlendirir ve bütünselliği neredeyse imkansız kılar. İzlenimleri arttıkça şehirden ölesiye korkar ve tiksinmeye başlar.
Kaynakça
Schön, C. (2016): Illustrierte Geschichte der deutschen Literatur: Epochen – Autoren – Werke, J.B. Metzler Verlag, Stuttgart.
www.mittelalter-entdecken.de/ “Das Hildebrandslied” web
www.lernhelfer.de/ “Mergesburger Zaubersprüche” web
www.lesen.bayern.de/ “Novalis: Heinrich von Ofterdingen” web
www.studyflix.de/ “Die Physiker Zusammenfassung” web
www.studysmarter.de/ “Die schwarze Spinne” web
www.esv.info “Ilse Aichingers” web