Alıntının Hikâyesi: Orwell’ın Tek Cümleyle Kurduğu Distopya Düşlemi

Editör:
Sinem Aykın
spot_img

Kelimeler… Önce onları öldürdüler. Ardından anlamlarını. Şimdi geriye kalan sadece sessizlikti. Suçun yankısı gibi dolaşan, içimize işlemiş o soğuk, küle dönmüş sessizlik. Orwell‘ın 1984‘ü yalnızca bir distopya değildir; o, kelimelerin mezar taşıdır. Cümlelerin bile gözetim altında tutulduğu bir evrende geçen bu roman, insanın iç hukukunu çürüten bir sistemin yankısıdır. Ve bu yankı, sadece karakterlerin değil, okuyucunun da içine işler. İnsan neye dayanarak var olur? Bir yasaya mı bağlıdır, yoksa vicdanına mı? Peki ya artık yasa diye bir şey kalmadıysa? İşte Orwell bu soruları, içimizi titreten bir kesinlikle yanıtlar: “Aslında hiçbir şey yasa dışı değildi, çünkü artık yasa diye bir şey yoktu” çünkü artık gerçeklik yoktu. Çünkü artık “ben” diye bir şey kalmamıştı. Bu yazıda, bu dehşet verici cümlenin romanla dokuduğu ilmekleri, karakterlerin içsel çöküşlerini ve olay örgüsündeki yankılarını inceleyeceğiz.

“Aslında hiçbir şey yasa dışı değildi,
çünkü artık yasa diye bir şey yoktu.”

Yasasızlığın Anatomisi: Bir Düşün Suça Dönüştüğü An

1984, Olivier Bonhomme | bottleneckgallery.com

Bir toplum düşünün: Mahkemeleri var ama adalet yok. Kanun kitapları var raflarda ama sayfaları yalnızca boşluğu tekrar ediyor ve insanlar var ama sesleri değil, yalnızca gölgeleri dolaşıyor sokaklarda. 1984te yasa yoktur; çünkü tanım yoktur, düşünce yoktur, kelime yoktur. George Orwell‘ın bu tek cümlesi, yalnızca hukuki bir çöküşü değil, ahlaki bir sonbaharı da anlatır.

Yasa, toplumun vicdanıdır. Yasanın olmadığı yerde birey, neye tutunacağını bilemez hâle gelir. Parti bunu çok iyi bilir. O nedenle “yasa”yı değil, “yasallık algısı”nı yok eder. Kendi kendini silen bir aynaya dönüşür sistem. Ne zaman bakarsan karşısında bir yansıma değil, yanılsama bulursun. Bu yasa yokluğu, düz bir anomi değil, bilinçli bir silikleştirme çabasıdır. Parti, suç kavramını öylesine genişletir ki artık nefes almak bile potansiyel bir suç hâline gelir. Suçun adı yoktur ama cezanın gölgesi hep oradadır. Böylece her birey, kendi düşüncesine karşı bile tetikte yaşar.

Her düşünce suç, her suskunluk bir beyan olur. Konuşmamak, var olmak kadar tehlikelidir. Bu dünyada artık vicdan bile sakıncalıdır. Ve 1984‘ün baş karakteri Winston Smith, işte bu labirentte yönünü arayan bir ruh gibi karşımıza çıkar.

Winston Smith: Bir Kalemin ve Bir Ruhun Çöküşü

1984-George Orwell, Guillaume Morellec | behance.net

Winston Smith, kendi geçmişini silen ama hafızasını korumaya çalışan bir insan. Kalemini eline aldığında hem yazan hem isyan eden biri. Sistem onu görünmez zincirlerle bağlamış olsa da, içinde hâlâ doğruyla yanlışın yankılandığı bir odacık bırakmıştır. Ve o odacıkta yankılanan soru şudur: “Acaba düşündüğüm şey suç mu?”

Winston‘ın karakteri, yükselen bir kahraman değil; yavaş yavaş sönen bir mum gibidir. O bir mücadele verir ama kılıçla değil, kelimeyle. Julia‘yla kurduğu ilişki, yalnızca bir aşk hikâyesi değil; yasa olmayan bir evrende bile sevginin hâlâ var olabileceğini kanıtlamaya çalışan son çabadır.

Winston‘ın yasaya karşı değil, yasa yokluğuna karşı verdiği mücadele, insanlığın içsel adalet duygusunu temsil eder. Çünkü yasa yoksa, insan kendi yasasını yaratmaya çalışır. O günlüğünü bu yüzden yazar, “2+2=4″ diye ısrar eder, Julia‘ya “Seni seviyorum,” der. Hepsi, iç hukukunun kalıntılarını savunmaya çalışmanın fısıltılarıdır.

Ama Parti, yalnızca bedeni değil, zihni de kırar. O’Brien‘ın yüz bir numaralı odasında Winston‘a yapılan işkence, yalnızca fiziksel değil, ruhsal bir tasfiyedir. O an, 1984‘ün en trajik satırıyla örtüşür: “Artık yasa yoktur.” Çünkü artık Winston’ın ruhu yoktur. Düşünce kaybolduğunda, yasa da anlamını yitirir. Ve böylece Winston, “2+2=5″ dediğinde, sadece bir denklem değil, bir düzen bozulur.

Julia: Ruhunda Direniş, Yüzünde Sessizlik

A film version of George Orwell’s 1984 | inews.co.uk

Julia, Parti‘nin kıyafetini giyen ama ruhunda direnişin çıplaklığını taşıyan bir kadındır. Winston‘ın aksine, onun direnişi daha bedensel, daha içgüdüseldir. O, sessizliğin içinden fısıldayan bir yankıdır.

Onun için sevmek, bir başkaldırıdır. Julia‘nın varlığı bile sistem için tehditkârdır. Çünkü artık sevgiler de yasasızdır. Yasa yokluğu, Julia’nın dudaklarındaki tebessümü bile tehlikeli kılar. Ve bir gün o da susar. Ve sessizlik, yalnızca çaresizliğin değil, sistemin mutlak zaferinin işaretidir.

Julia‘nın hikâyesi, kadının yasasız bir dünyada nasıl silikleştiğini gösterir. O da Winston gibi kırılır. Ama kırılışı daha sessiz, daha içe doğru bir çöküştür. Onun çöküşü, sadece bir aşkın değil, insan olabilme ihtimalinin kaybıdır.

Yasanın Susturulduğu Yerde: O’Brien’ın Gerçekliği

1984 | pinterest.com

O’Brien, yasanın efendisi değil, anlamın celladıdır. Onun gözünde yasa, yalnızca Parti‘nin gündelik çıkarlarının bir aracıdır. Gerçeğin yerini manipülasyon alır. Cümlelerin anlamı, o an ne gerekiyorsa o olur. O’Brien, yasanın artık kelimelerle değil, korkuyla yazıldığını anlatır.

O’Brien‘ın işkencesi, yalnızca bir cezalandırmadan ziyade, yeniden biçimlendirme operasyonudur. Gerçeği eğip büker, sonunda Winston‘a şunu kabul ettirir: Gerçek senin zihninde şekillenir. Bu, tüm yasa kavramını yerle bir eden bir ifadedir. Çünkü artık ne doğru vardır ne de yanlış. Yalnızca “istenen” vardır ve bu “istenen“, artık bir yasa değildir. O sadece var olur. Kendi kendine meşrudur. Ve böylece 1984 evreni tamamlanır. Yasa olmadan cezalandırılan, suç tanımı yapılmadan ihanet edilen, sessizliğin bile konuşma sayıldığı bir sonsuzluk inşa edilir.

Yasaların Gölgesinde: Anlamın Kaybolan Kronolojisi

Orwell, JungGyu Park | behance.net

1984‘ün olay örgüsü, geleneksel anlamda dramatik bir yükseliş sunmaz. Her şey bir düşüş, bir çözülüş, bir buharlaşmadır. Winston‘ın günlük yazması, Julia‘yla buluşması, geçmişi sorgulaması… Bunların hiçbiri yasa dışı değildir çünkü artık yasa diye bir şey yoktur. Ama cezalandırılırlar.

Bu dünyada suç, tanımlanamayan bir gölgedir. Her olay, bireyin sistemle değil, kendi iç pusulasıyla çatışmasına işaret eder. Her düşüş, bir yasa olmadığında neyin doğru neyin yanlış olduğuna dair belirsizliğin göstergesidir. Ve bu belirsizlik, kitabın sonunda mutlak bir sessizlik olarak yankılanır. Winston, artık Julia‘yı sevmez. Kendisini de. Sadece Büyük Birader‘i sever. Çünkü artık iç hukuk da susturulmuştur. Ve böylece Orwell‘ın en karanlık cümlesi, romanın her satırına sinmiş olur.

Karanlık Gökyüzünde Pusulasız Yıldızlar

Big Brother Is Watching You, Jeff Clouet | flickr.com

George Orwell‘ın 1984ü, geleceğe dair bir öngörü değil, insan doğasına dair bir uyarıdır. “Aslında hiçbir şey yasa dışı değildi, çünkü artık yasa diye bir şey yoktu.” cümlesi, yalnızca bir sistemin değil, bir insanlık hâlinin çözülüşünü anlatır.

Yasa, yalnızca bir metin değil, vicdanın yankısıdır. Ve bu yankı sustuğunda, geriye yalnızca boşluk kalır. Artık o yasa boşluğu kitaplarda değil, sokaklara sinmiş sessizlikte, gözlerin kaçtığı reklam panolarında, insanların kendi kendine sansür uyguladığı cümle aralarında varlığını sürdürür.

Orwell‘ın kehaneti bir uyarıdan çok, bir lanet gibi hâlâ üzerimizde asılı duruyor. Çünkü yasa yoksa, yön yoktur ve yönsüz kalan insan, karanlık gökyüzünde pusulasız bir yıldız gibi savrulur.


Kaynakça:

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.

Yusuf Atılgan’ın Evreninde 5 Farklı Tema

Yusuf Atılgan’ın metinlerinde yalnızlık, yabancılaşma, aidiyetsizlik, bastırılmış arzular ve bitmeyen bir arayış birbirine karışır.