Orhan Pamuk, Kırmızı Saçlı Kadın romanında ana karakter Cem‘in hayatındaki baba eksikliğini farklı figürlerde arayışını işler. Cem, bu boşluğu kimi zaman ustasında, kimi zaman da kırmızı saçlı bir kadında doldurmaya çalışırken aslında çok daha derin bir gerçekliğin içine sürüklenir, farkında olmadan içselleştirdiği mitlerin ve geçmişin gölgesine düşer. Bu nedenle romanda yalnızca bireysel bir “baba eksikliği” duygusu değil, Cem’in geçmişi ile insanlık tarihinden gelen iki kadim hikâye, Şehname’deki Rüstem ile Sührab öyküsü ve Sophokles’in Kral Oidipus Tragedyası Cem’in geleceğine yön verir ve kadersel bir ağ örer.
“Bir baba ihtiyacı her zaman var mıdır, yoksa, kafamız karıştığı, dünyamız dağıldığı, ruhumuz daraldığı vakit mi isteriz babayı?” sorusu, tam da bu noktada romanın merkezini yakalar. Cem’in hayatındaki baba arayışı, yalnızca kriz anlarında ortaya çıkan bir ihtiyaç değil; bilinç dışında sürekli varlığını sürdüren bir eksikliktir. Bu eksiklik, onun seçimlerini belirleyecek, onu geçmiş hikâyelerin yazgısına yaklaştıracak ve en sonunda kaderini, geleceğini çizerek romanın trajik sonuna zemin hazırlayacaktır.
Baba Eksikliği ve Arayışın Gölgeleri

Cem, babasının yokluğunda şefkat ve samimiyet ihtiyacını başka yerlerde doldurmaya çalışır. Babası onları terk ettikten sonra annesiyle maddi olarak güçlük çekmelerinden ötürü bir kuyucu ustasının yanında çıraklığa başlayan Cem, kuyucu ustasının dominantlığında ve dostluğunda baba şefkatini bulur. Cem’in ustasıyla olan ilişkisi, bir baba-oğul bağı gibi derinleşir ve Cem, ustasında gördüğü ilgiden ve otoriteden etkilenip onu babası yerine koyar.
“Babam siyasi sır tutma alışkanlığından dolayı yaptığı önemli şeylere beni katmaz, fikrimi sormazdı. Mahmut Usta ise kuyuyu nerede kazacağına karar verirken önce düşüncelerini benimle paylaştı. Burasının zor bir arazi olduğunu anlattı. Bu çok hoşuma gitti ve onu sevdim. Ancak sonra içine kapandı ve kararı bana hiç danışmadan, açıklamadan verdi. Üzerimde gücünü ilk kez böyle hissettim. Babamdan hiç görmediğim bu şefkat ve yakınlıktan hem hoşlanıyor hem de bir anda ona kızıyordum.(…) Çocuktum; o benim arkadaşım, hatta babam değil, ustamdı. Onda babalık bulan bendim.”
Ancak hayatında “kalıcı” bir baba –otorite– figürüne alışkın olmayan Cem, Mahmut Usta’dan ve onun otoritesinden bir kaza sonucu kurtulur. Bir gün çalışma sırasında Cem, kuyunun içindeki ustasının üzerine kazara kovayı düşürür ve ustasından ses gelmeyince onun öldüğünü düşünüp büyük bir paniğe kapılır, ancak kimseye haber vermeden ve yardım çağırmadan Öngören’i terk eder. Bu kaza, yeniden yakalamış olduğu ve aslında pek de alışkın olmadığı baba figürünü kaybederek, hem bir rahatlama hem de suçluluk hissetmesine neden olur.
Cem ve Kırmızı Saçlı Kadın: Eksiklikten Doğan Yasak Yakınlık

Cem’in hayatında ikinci belirleyici figür Kırmızı Saçlı Kadın olur. Öngören’de Mahmut Usta’nın yanında çalıştığı günlerde tanıştığı bu kadın, aslında Cem’in annesi yaşlarındadır. Cem, önce tiyatro sahnesinde büyülenerek izlediği bu oyuncuya hayranlık duyar, ardından onun ilgisini fark etmesiyle gizli bir yakınlaşma yaşar. Birlikte geçirdikleri tek gece, Cem’in hayatında ilk cinsel deneyim olması açısından dönüm noktasıdır; fakat bu deneyim Cem’in eksikliğini gidermekten çok, içinde taşıdığı boşluğu daha görünür kılar. Kadın, Cem için hem annelik figürünü hem de cinselliği bünyesinde barındıran çelişkili bir imgeye dönüşür. Böylece Cem’in Kırmızı Saçlı Kadın’la ilişkisi, sadece bir aşk hikâyesi değil, aynı zamanda baba ve anne boşluğunu doldurma çabasının başarısız bir yansıması olur. Nitekim Kırmızı Saçlı Kadın, Cem’e şöyle öğüt verir: “Kendine başka bir baba bul. Herkesin babası çoktur bu ülkede. Devlet Baba, Allah Baba, Paşa Baba, mafya babası…burada kimse babasız yaşayamaz.” (Pamuk, 68)
Mitler, Kader ve Suçluluk

Pamuk, romanda, bireysel bir hikâyeyi kadim mitlerle örerek okura kaderin kaçınılmazlığını hatırlatır. Bu noktada iki temel mit öne çıkar: Firdevsî’nin Şehname‘sinde yer alan Rüstem ile Sührab hikâyesi ile Sophokles‘in Kral Oidipus tragedyası. İlki babanın oğlunu, ikincisi ise oğlun babasını bilmeden öldürmesini anlatır. Bu iki anlatı, Cem’in hayatına yalnızca kültürel bir arka plan olarak değil, bizzat yön veren birer yazgı olarak sızar.
Cem, gençlik yıllarında Kırmızı Saçlı Kadın’la yaşadığı yasak ilişkiyle hem arzu hem suç duygusunu birlikte deneyimler. Kadın, onun için yalnızca bir sevgili değil; aynı zamanda yaşından ve babasının da gençlik aşkı olmasından ötürü bilinçaltında annelikle özdeşleşen bir figürdür. Bu durum, Oidipus‘un annesiyle olan trajik evliliğinin modern bir yansıması gibidir. Cem’in kadınla kurduğu bağ, geçmişteki baba eksikliğinin ve yönsüzlüğünün bir sonucudur; sevgi arayışı ile otorite boşluğunu aynı kişide giderme çabasıdır. Öte yandan Cem’in kuyudaki ustasıyla yaşadığı kırılma, Rüstem ile Sührab hikâyesini çağrıştırır. Kova kazasıyla birlikte Cem, kendisini ustasının ölümünden sorumlu tutar. Bu olay, oğulun baba yani otorite figürünü yok etmesi ve ardından suçluluk duygusuna kapılmasıyla sonuçlanır. Böylece mitler, Cem’in yaşantısında yeniden canlanır: bir yanda babanın yok edilmesi, diğer yanda anneyle özdeşleştirilen bir kadınla kurulan yasak aşk.
Dolayısıyla, kadim hikâyelerdeki baba-oğul çatışması ve kaderden kaçamama teması, Cem’in hayatında adım adım gerçekleşir. Kırmızı Saçlı Kadın’la olan ilişkisi ve ustasıyla yaşadığı suçluluk, bireysel seçimlerden çok daha fazlasıdır; mitlerin gölgesinde, kuşaklar boyunca aktarılan bir yazgının tekrarıdır.
“Akılları başlarında olmadığı için babasını öldüren Oidipus ile oğlunu öldüren Rüstem’e masum diyebilir miydik? Kadim Yunan seyircileri Sopokles’in Oidipus’unu izlerken tıpkı yıllar önce Mahmut Usta’nın bana dediği gibi, Oidipus’un günahının babasını öldürmek değil, Allah’ın onun için biçtiği kaderden kaçmaya çalışmak olduğunu düşünüyorlardı. Aynı şekilde Rüstem’in günahı da oğlunu öldürmek değil, bir gecelik sevişmeden bir oğul sahibi olmak ve bu oğula babalık edememekti.”
Geçmişin Tekrarı ve Kaderin Döngüsü

Romanın ikinci bölümünde Cem, artık yetişkin bir adam olarak kendi hayatını kurmuştur; işi ve evliliği vardır. Ancak işi gereği yeniden Öngören’e dönmek zorunda kaldığında, geçmişin izleriyle yüzleşir. Mahmut Usta’nın aslında ölmemiş olduğunu; yarım kalan aşkının aynı zamanda babasının da gençlik aşkı olduğunu ve Kırmızı Saçlı Kadın’la yaşadığı tek gecelik birliktelikten Enver adında bir oğlu olduğunu öğrenir. Böylece Cem, babasının kendisine yaşattığı şeyi, aslında istemeden kendi oğluna da yaşattığını fark eder. Enver, tıpkı Cem’in çocukluğunda yaşadığı gibi babasız büyümüştür. Baba figürünü yaşamlarında kabul etmeyen Cem ve Enver, babalarını birer otorite figürü olarak görüp onlardan kurtulmayı tercih ederler; Cem, Mahmut Usta’yı ölüme terk etmiş, Enver ise babası Cem’i tabancayla vurmayı göze almıştır. Bu durum, baba eksikliği ve otoriteyle çatışmanın kuşaktan kuşağa aktarıldığını gösterir. Cem’in başına gelenler, baba-oğul ilişkilerindeki eksiklikler, gizli aşkların yol açtığı sırlar ve tesadüf gibi görünen karşılaşmaların aslında kaderin tekrarıyla şekillendiğini gösterir. Böylece roman, kuşaklararası aktarımlarla geçmişin geleceği şekillendirişini ve kaderin tekrarlanmasını vurgular.
“İnsan ne kadar çabalarsa çabalasın kaderinden kaçamaz.”
Geçmişimiz Geleceğimizi Çizer

Romanın üçüncü kısmında, Cem’in geçmişten taşıdığı izlerin oğluna da yansıdığı görülür. Enver, tıpkı babası gibi babasız büyür ve hayatında eksik kalan baba figürünü, geçmişin gölgesinde hissetmeye devam eder. Aynı babası Cem gibi yazarlıkla ilgilenir, Mahmut Usta’dan hikâyeler dinleyerek kendi dünyasını inşa etmeye çalışır. Bu durum, kuşaktan kuşağa aktarılan deneyimlerin, bireyin hayatını farkında olmadan şekillendirdiğini gösterir. Tıpkı Cem’in kendi babası Akın’dan aldığı etkiler gibi, Enver de babasının izlerini ve eksikliklerini yaşar. Böylece roman, geçmişin geleceği bir nevi çizmesini ve babadan oğula “kadersel soy aktarımı“nı vurgular.
“Sizin için Allah vergisi, doğuştan olan şey, benim için bilinçle yapılmış bir seçimdir.”
Bu bağlamda Pamuk‘un sorusu oldukça anlam kazanır: “Bir baba ihtiyacı her zaman mı vardır, yoksa, kafamız karıştığı, dünyamız dağıldığı, ruhumuz daraldığı vakit mi isteriz babayı?” Cem ve Enver’in “baba eksikliği” ile dolu hayatları, bu sorunun yanıtını, geçmişin yükleri ve dinledikleri mitlerin etkisiyle birlikte gözler önüne serer. Geçmişin izleri ve kuşaklararası travmalar, sadece bireysel deneyimler değil, geleceğe yön veren görünmez bir kader zinciri olarak hayatlarımızı şekillendirir.
“Kuvvetli, kararlı bir babamız olsun, bize neyi nasıl yapacağımızı söylesin isteriz. Niye? Neyi yanlışlıkla yapmayacağımıza, neyin ahlaklı ve doğru, neyin günah ve yanlış olduğuna karar vermek zor olduğu için mi? Yoksa suçlu günahkâr olmadığımızı işitmeye her zaman ihtiyaç duyduğumuz için mi?…”
Kaynakça:
Pamuk, Orhan. Kırmızı Saçlı Kadın. İstanbul: Yapı Kredi, 2016.
Freud, Sigmund. “Dostoyevski ve Baba Katilliği” (önsöz). Dostoyevski, Fyodor. Karamazov Kardeşler. Çev. Selahattin Hilav. İstanbul: İletişim, 2011.
Yüce, Neşe Munise. “Baba-Oğul-Otorite Üçgeninde Kırmızı Saçlı Kadın ve Trans-Atlantik”. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi 58. 2 (2018): 1267-1277.
Çakır, Dilek. “Kendini Gerçekleştiren Kehanet: Kırmızı Saçlı Kadın”. Mecmua. 12 (2021): 110-117.
Erdem, Meliha Yonca. “Psikosoybilim Bağlamında ‘Kırmızı Saçlı Kadın’ Romanı”. Journal of Turkish Language and Literature 7. 1 (2021): 82-93
Karatay, Gülnaz. “Tarihsel/Toplumsal Travmalar ve Kuşaklararası Aktarımı Biçimleri Üzerine”. Sürekli Tıp Eğitimi Dergisi 29. 5 (2020): 373-379
Ceylan, Elif. “Oedipus’un Hikâyesi”. psikolektif.com. Web. Erişim tarihi: 06.09.2025
Derya, Nurcan. “Rüstem ve Sührab’ın Hikâyesi”. kooplog.com. Web. Erişim tarihi: 06.09.2025



Bana çok dokunan bu kitapla tekrar böylesine harika bir yazıda karşılaşmak beni çok başka yerlere götürdü. Emeğine sağlık çok başarılı bir çalışma olmuş
Çok teşekkür ederim.