İnsanın kendi sonunu öngörmesi mümkün müdür? Yaptığımız şeyler iyi veya kötü biri olduğumuzu belirler mi? gibi sorulara cevap aradığımız bu yazıda “Her birimiz Cennet’i de Cehennem’i de içimizde taşıyoruz” alıntısını inceleyeceğiz. İsterseniz yolculuğumuza başlayalım.
İnsanlık ve Ahlak Algısı

Yaşamın başlangıcından beri insanlar iyi veya kötü ayrımına gider. Kendine göre ahlaki kurallar ve etik olgusunu oluşturur. Toplumda belli bir zemine oturmuş ahlak anlayışının temeli, insanlığın kendini nasıl görmek istemesine dayanır. Eylemlerimizi bir sonuçla kesinleştirmek, değerlendirmek ve önemli kılmak isteriz. Bu yüzden bu eylemleri ayrıştırıp ödüllendirir ya da cezalandırırız. Dinlerin de mutlak amacı; daha az kötülük daha çok iyiliği yayarak insanların hayatlarını idame etmesidir. Bu kararlar da insanın kendi içinde başlar ve yine kendi içinde biter. Kısacası cennet ve cehennemi oluştururuz.
Alıntı da tam olarak bununla alakalıdır. Her birimiz cenneti de cehennemi de içimizde taşırız. Karar mekanizmamız topluma göre şekilleniyor olsa da yalnız kaldığımızda kendi ahlak kurallarımızı belirleriz. Hiçbir şey tabu değildir bizim için. Sizi kendinizden başka yargılayacak yoktur çünkü. Benliğimizi, gerçek kimliğimizi en çok gösterdiğimiz zamansa geceleridir. Nedeni kimseden korkmamıza veya çekinmemize gerek kalmamasıdır. İşte Dorian Gray’in Portresi‘nde geçen bu söz tam olarak bunu anlatıyor. Yüzyıllar boyu birçok dince şekillenen, süregelen bu ahlak kuralları ve cennet cehennem yargısı aslında insanoğlunun içinde yatar, son kararı hep kendisi verir. Bir iyiliği ve kötülüğü yapmasının sebebi kendini nasıl hissetmek istediğine dayanır. Kötü olarak görülen şey, vicdanına dokunmayan, kendince basit gördüğü bir algıysa yapmaktan çekinmez. Dorian’ı suçlamak yerine ona akıl veren Lord Henry kötü bir insan olarak görülür okurlarca. Fakat asıl gerçeği fark etmezler, kararları veren Dorian’ın kendisidir.
Dorian Gray’in Portresi

Dorian Gray’i anlamak için onu tanımak ve kişiliğini nasıl şekillendirdiğini benimsemek gerekir. Dorian Gray var olan en yakışıklı adam olarak betimlenir. Hiç kimsenin karşı koyamayacağı bir güzelliğe sahip olan Dorian’a, Basil karakteri çok hayranlık duyar. Hayranlıktan da öteye bir sevgi besler Dorian için. Onun bir portresini çizip güzelliğini taçlandırmak ister. Lord Henry karakteri ise Dorian’a bu hayatın geçici olduğuna ve gençliğinin tadını ne olursa olsun çıkarmasına dair öğütler verir. Lord Henry’nin fikirlerinden çok etkilenen Dorian, ahlaki çöküntü yaşar. Zamanla görüntüsünü daha çok önemsemeye ve artık başka hiçbir şeyi önemsememeye başlar. Diğer insanların hisleri, düşünceleri ve en kötüsü de hayatları önemli değildir. Yıllar geçtikçe insanlar Dorian’ın yaşlanmadığını, hep genç ve çekici kaldığını fark eder. Hakkında ruhunu şeytana sattığıyla ilgili dedikodular çıkar. Aslında Dorian, kişiliğini ve ahlaki bütün değerlerini güzelliğiyle takas ettiği bir anlaşma içerisindedir. Basil’in ona çizdiği tablo gün geçtikçe pislenmeye ve çirkinleşmeye başlar. Dorian’ın yaptıklarının acısını portresi çeker. Güzelliği için canlar feda eder. Bu feda ettiği canların sonuncusu ise kendisininkidir. Portresinden intikam almaya çalışırken kendisiyle yüzleşir ve gerçeği gördüğü anlar, hayatının son dakikaları olur.
Dorian Gray’in Karakter Evrimi

Dorian başlarda masum bir gençken bu kadar kötülüğü göğüslemeyi nasıl başarabildi diye düşündüyseniz artık alıntımıza geri dönebiliriz. Herkesin kimden etkilenirse etkilensin ahlaki sınırları vardır. Lord Henry’nin öğütlerinde asla insanlara zarar vermek yoktur çünkü insan öldürmenin alt sınıf insanlara ait çekememe düşüncesi olduğunu düşünür. Fakat Dorian, Lord Henry’den aldığı öğütleri katil olmaya kadar taşır çünkü kendi düşüncelerine ters düşmeyen bir durumdur bu. Fayda ve çıkarcılıkla bütünleşmiş hayatında sonuca giden her yol mübahtır.
Peki bu durumdan mutlak iyilik veya mutlak kötülüğe inanmamız gerektiği sonucunu mu çıkartmalıyız? Bir insan yaptıklarının bütünlüğüyse tamamen kötü bir karakter midir Dorian? Yoksa isteklerinin ve iradesinin kurbanı olmuş genç bir ruh mu? Kişilerin iyilik ve kötülük algısını kendi belirlediğini de işe katarsak bir kişiyi tamamen iyi veya kötü olarak adlandırmamız zaten hiçbir zaman mümkün değildir çünkü iyilikle kötülüğü birbirinden ayrıştırabilmek için iyiliğin bitip kötülüğün başladığı yerden emin olmamız gerekir. Subjektif doğrular da asla kesinliğe ulaşmaz. Toplumların ahlak anlayışı farklılığının kaynağı da bu subjektif düşüncelerin kümülatif olmasıdır.
Dorian’ın kendi iç savaşına yenik düşme sebebi önemsediği ve ön plana aldığı dış görünüşünün karakterine olan sığ yansımasıdır. Bir amaç uğruna neler feda edebileceğiniz, o amacı neden sahiplendiğinizden kat ve kat daha önemlidir çünkü biri belli bir noktada bir sonuca erişir ama amaca giden yolunuz amaç değişse bile aynı kalacaktır. En sonundaysa, şu ana kadar çok iyi kaçsanız da kendinize, olduğunuz kişinin gerçekliğine yakalanırsınız. Benliğinizin ağırlığı altında ezilirsiniz. Portrenin gün geçtikçe çirkinleşmesinin sebebi geçen yıllardan daha çok o yıllarda yaşananların dışavurumudur.
Dorian kendi cehenneminde kendini boğar ve ulaştığını sandığı cennetinden adım adım uzaklaşmasının sebebini yaşamının son saniyelerinde görünüşünde görür. Ölürken çirkindir, yalnızdır. Portreyse ilk yapıldığı günün ihtişamına geri kavuşmanın sevincinin içerisindedir. Sizler de umarım cennetinize daha yakın bir hayat yaşarsınız!
Kaynakça:
“Dorian Gray’in Portresi Kitap Özeti ve Konusu.” Boğaziçi Enstitüsü, 3 Mar. 2023
Simurg Seçki. “Dorian Gray’in Portresi – Zümrüdanka Dergisi.” Zümrüdanka Dergisi, 3 Apr. 2024



Yazını okudum ve gerçekten beğendim. Konuyu net ve anlaşılır bir şekilde aktarmışsın. Genel olarak akıcı ve tutarlı bir anlatımın var. Emeğine sağlık, devamını bekliyorum!
ellerine sağlık harika bir yazı olmuş yine