“İçimde yarım kalmış bir konuşmanın üzüntüsü vardı.” Ne cümle ama… Sabahattin Ali öykücülüğünü değerlendirmek için de önemli bir ifade zira bu kadar yalın bir cümle ile çarpıcı anlatım sunmak her yazarın harcı değildir. Bu cümleyi Kürk Mantolu Madonna kitabının özeti olarak da değerlendirebiliriz. Çünkü yarım kalmış bir konuşma kitabın başından sonuna kadar damga vurur; konuşmalar yarım kaldığı için bir romana dönüşür belki de…
Raif Efendi: Müthiş ve Karışık Bir Ruh

“Zaten muhitimden uzak duruşumun, vahşiliğimin bir sebebi de kitaplarda tanıştığım ve benimsediğim insanları muhitimde bulamayışım değil miydi?”
Raif Efendi, aradığını bulup en nihayetinde yitiren her insan gibi sadece çevresine karşı değil, kendi hayatına da yabancılaşmış bir adamdır. Bu durum onun yalnız ve sessiz birine dönüşmesine neden olur. Hem çalıştığı yerde hem aile hayatında görülmeyen, önemsenmeyen, alelade bir insan olarak kabul edilir. Aslında Raif Efendi’nin çocukluğundan beri içine kapanık ve yaşadığı ortamla bağ kurmayan biri olduğu anlaşılır. Bu durumdan şikayetçi de değildir. Zira okuduğu kitaplar onun ruhunda izler bırakmakta, o da bu izlerin içerisinde kendine bir dünya kurmaktadır. Kendi ifadesiyle de muhitinden uzak duruşu, kitaplarda benimsediği dünyayı ve insanları gerçek hayatta bulamayışından kaynaklanmaktadır. Romanın başından beri vurgulanan en sıradan insanın bile müthiş bir ruha sahip olabileceği düşüncesi ve idraki böylece ortaya çıkmaktadır.
Raif Efendi, çocukluğundan Almanya’ya gittiği gençlik yıllarına kadar kendi hayal dünyasında beklentisiz bir şekilde yaşar. Aslında Almanya’da Maria Puder‘in oto portesini gördükten sonra da çok bir şey değişmeyecektir. Çünkü karşılaştığı bu his, onun için yeni değildir. Zaten farkında olmasa da bunu hep aramaktadır. Kendi ruh dünyasında inandığı ve büyüttüğü duyguları o tablodaki kadında, hem de hiç beklemediği bir anda karşısında bulur. Müthiş bir şeydir bu! Fakat Raif Efendi bu duygulara zaten sahiptir. Kürk Mantolu Madonna‘da bunun tezahürünü bulur. Nitekim kendi de Maria Puder’i “hayalimdeki bütün kadınların bir terkibi” olarak tanımlar.
Maria Puder: Bütün Kadınların Bir Terkibi

“Ben bu kadını yedi yaşımdan beri okuduğum kitaplardan, beş yaşımdan beri kurduğum hayal dünyalarında tanıyordum. Onda Halit Ziya’nın Nihal’inden, Vecihi Bey’in Mehcure’sinden, Şövalye Buridan’ın sevgilisinden ve tarih kitaplarında okuduğum Kleopatra’dan hatta mevlit dinlerken tasavvur ettiğim, Muhammed’in annesi Amine Hatun’dan birer parça vardı. O benim hayalimdeki bütün kadınların bir terkibi, bir imtizacıydı.”
Her ne kadar romana adını veren kadın Maria Puder, namıdiğer Kürk Mantolu Madonna olsa da bu kitap başından sonuna kadar bir Raif Efendi anlatısıdır. Raif Efendi’nin Kürk Mantolu Madonna portresini sergide ilk görüşünü, Maria Puder yanına gelmesine rağmen onu fark etmeyişini, bir gece sokakta paltosundan tanıyarak ertesi gece aynı yerde bekleyişini ve nihayet Atlantik adlı mekânda konuşmalarını hep Raif Efendi üzerinden takip ederiz. İlişkileri ilerledikçe Maria Puder hakkında fikir sahibi olmaya başlasak da değişen pek de bir şey olmaz.
Maria Puder ve Raif Efendi birbirlerine hem benzeyen hem benzemeyen özelliklere sahiplerdir. Raif Efendi, Kürk Mantolu Madonna‘yı görünce aşık olur, Maria Puder ile tanıştıktan sonra da hisleri devam eder. Fakat, süreç Maria Puder için aynı şekilde ilerlemez. Onun önceki hayatına dair bilgimiz, yok denecek kadar azdır. Raif Efendi’ye ilk olarak “Yalnız mısın?” diye sorar; ardından kendisini “Boğulacak kadar yalnızım.” şeklinde tanımlar. Maria Puder’in yalnızlığı bir tercih midir bilemeyiz. Fakat erkeklere karşı olan güvensiz tavrı ve bunu açıkça Raif Efendi ile paylaşması bu yalnızlığın nedenini açıklıyor olabilir. Berlin’de annesiyle beraber yaşaması, fakat babasından hiç bahsetmemesi de bu minvalde değerlendirilebilir.
Maria Puder, Raif Efendi’yi daha en başından uyarır; “benden bir şey isterseniz, her şey biter.” Belki de içinde yarım kalan bir konuşma vardır ve bunun tekrarlanmasından korkmaktadır. Buna rağmen Raif Efendi ile arkadaş olmak ve onunla görüşmeye devam etmek ister. Raif Efendi ilk görüşmelerinden sonra Maria Puder için “Yaşamak için kendisine kayıtsız şartsız muhtaç olduğum insan” der. Maria Puder’in ise daha zamana ihtiyacı vardır. Raif Efendi’ye karşı zamanla o da benzer duygular hisseder. Önce onun aşkına inanır, sonra da bu aşka karşılık verir.
İçimde yarım kalmış bir konuşmanın üzüntüsü vardı

“Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim. Sen bana, dünyada başka türlü bir hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhum olduğunu öğrettin.”
Kürk Mantolu Madonna’nın günümüzde hâlâ ilgiyle okunması, okurların kendilerinden bir şey bulması ile doğrudan alakalıdır. Yarım kalan cümleler ve yaşanamayan aşklar, bu satırlarda karşılığını bulur ve okuru içine çeker. Sabahattin Ali, derin bir kurgu ve incelikli cümlelerle bu duyguların tercümanı olur.
Neticede Raif Efendi ve Maria Puder aşkı yarım kalır; yarım kaldığı için de bir romana konu olur. Raif Efendi aradığını tam olarak bulduğunu hissettiği an, Maria Puder ise bütün korkularını ve yalnızlığın güvenli sığınağını aştığı an birbirlerini kaybederler. Böylece sadece konuşmalar değil, aşklar ve hayatlar da yarım kalır.
“Bir imkân, mevcudiyetine ihtimal bile vermeye cesaret edemediğim bir imkân, boş ve manasız akıp giden ömrümün yanına kadar sokulmuş ve sonra, birdenbire, geldiği kadar ani ve sebepsiz, çekilip gitmişti.”
- Ali, Sabahattin, Kürk Mantolu Madonna, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2016.


