19 Ağustos İtibariyle 3. Bölümü Çıkan Alien: Earth dizisi bizleri ilk filmlerdeki yırtıcı bir uzaylıdan kaçmaya çalışan mürettebatın kabusuyla yeniden buluşturuyor. Dizinin yaratıcısı Noah Hawley, Alien (1979) ve Aliens (1981) filmlerine yakın bir evren kurarak serinin hayranlarını cezbediyor. Dizi Disney+ platformu üzerinde çıktıktan sonraki ilk 6 gün içerisinde 9.2 milyon izleyiciye ulaştı. Hazırsanız ilk 3 bölüme biraz göz atalım.
Kapitalist Distopya

Alien: Earth, ilk filmin geçtiği 2122 yılından yalnızca 2 yıl öncesini anlatıyor ancak bu sefer derin uzaydaki bir rafineri gemisinde değil, Dünya’da; Prodigy şirketine ait bir şehirde. Bu dizinin alıştığımız Alien evrenine en büyük katkısı, Dünya’daki güç dengelerini ve diğer filmlerde uzayı sömürdüğünü bildiğimiz şirketlerin yeryüzünde nasıl operasyonlar yürüttüğünü seyirciye göstermesi. Özellikle ilk bölümde Prodigy şirketinin, kendisine ait şehre düşen Weyland-Yutani’ye ait uzay gemisine nasıl el koyduğunu gördük. Bu da bize dizinin ana temasının kapitalist bir distopya olduğunu gösteriyor.
Vahşi kapitalizme dair birkaç detay daha vermek gerekirse; bilinci sentetik bedenlere aktarılan ana karakterimiz Wendy’nin adeta bir şirket taşınmazı olması, Morrow karakterinin Weyland-Yutani’nin sırlarını saklamak için bütün Maginot gemisi mürettebatını feda etmesi ve son olarak Dünya’nın ve hatta Güneş Sistemi’nin 5 şirketin arasında paylaşılmış olması örnek olarak gösterilebilir.
Peki ya sıradan vatandaşların haklarını koruyan herhangi bir kanun yok mu? Alien evrenine hoş geldiniz. Burada sadece şirketlerin kuralları geçerli.
Evrene Katılan Yeni Uzaylılar

Alien: Earth, Maginot adlı derin uzay araştırma gemisinin taşıdığı uzaylıları bizlere göstererek başlıyor. Bu sahne sayesinde gelecekte yeni uzaylı türleri hikâyeye dahil edilerek evrenin genişletileceğini anlıyoruz. Ancak özellikle uzaylıların mürettebat tarafından beslendiği sahneden ilerleyen bölümlerde bu yeni türlerin pek de uslu durmayacaklarını dizi bize hissettiriyor.
Dizi, seyirciyi diken üstünde tutmak için masanın altındaki bombayı gösteriyor ancak ne zaman ve nasıl patlayacağı konusunda herhangi bir bilgi vermeyerek bilinmeyenin korkusunu harika bir şekilde kullanıyor. Bu atmosfer yalnızca seyirci için değil oyuncular için de geçerli çünkü bu dizide Xenomorph, tıpkı ilk filmde olduğu gibi gerçek bir kostüm; yani içinde bir insan var.
Hermit rolündeki Alex Lawther‘ın ve Wendy’yi canlandıran Sydney Chandler‘ın aktardıklarına göre gerçek bir uzaylıdan kaçmak seti çok daha korkunç bir hâle getirmiş. Bu durumu Morrow karakterinin Xenomorph ile karşılaştığı sahneden rahatlıkla anlayabiliyoruz. Babou Ceesay, karakterinin korkusunu o kadar iyi yaşıyor ki bu sahne yayınlandığı 12 Ağustos’tan bu yana birçok incelemede yer aldı.
Ek olarak, pratik efekt kullanımı sette garip bir havaya da sebep olmuş. Lawther bu garipliği, “Düşünsenize motor, sesiyle beraber sizi kovalayan yaratık; kestik, sesinden sonra kaskını çıkarıp kereviz sapı yemeye başlıyor.” diyerek aktarırken; Chandler, Xenomorph’u canlandıran aktörün kereviz sapı yemesini “Sanki manavdaymış gibi; çok rahat, çok profesyonel.” diye nitelendiriyor.
1979 yapımı Alien’da Xenomorph’u Nijeryalı görsel sanatçı ve aktör Bolaji Badejo canlandırmıştı.
Transhümanizm ve Oyunculuklar

Transhümanizm bu dizinin felsefi derinliğini oluşturacak. Çünkü bu dizide Prodigy şirketi, yeni geliştirdiği bir yöntem olan bilinç aktarımı teknolojisi üzerine çalışmalar yapıyor. Bu çalışmalar kapsamında, bir grup tedavi edilemeyecek kadar hasta çocuğun bütün kişilik özellikleri ve anılarıyla sentetik yetişkin bedenlere aktarıldığını görüyoruz. Bu durum dizinin ana anlatılarından biri olan çocuk gibi davranan yetişkinler çelişkisini ortaya çıkarıyor ancak Adarsh Gourav‘ın canlandırdığı Slightly ve Jonathan Ajayi‘nin canlandırdığı Smee karakterlerinin aralarındaki atışmalar çok başarılı yazılmış ve oyuncular tarafından o kadar iyi canlandırılmış ki diziyi izlerken koca koca bedenlerine rağmen onları gerçek çocuklarmış gibi algılamaktan kendimizi alıkoyamıyoruz. Hatta bazı sahnelerde Babou Ceesay, onlara o kadar çok gülmüş ki çekimler sırf bu yüzden uzamış.
Bu çocuksu performanslar sayesinde diziye olan sempatimiz bir hayli artıyor ancak düşünmeden de edemiyoruz, bir robotun işlemcisine bilinç yüklemek onun insan olması için yeterli midir? Yoksa insan olmak, bilinçten önce, etten kemikten bir vücut mu gerektirir?

Noah Hawley, Philip Sledge’e verdiği bir röportajda bu diziyi tek kelimeyle karakter olarak tanımlıyor ve onların mücadelelerine odaklanacağını belirtiyor. “…özellikle de etraflarındaki yetişkinler insan olma konusunda pek de iyi bir iş çıkarıyor gibi görünmezken nasıl yetişkin birer insan olacaklarını anlamaya çalışan bu çocuklar için.” diye aktaran Hawley; yetişememiş yetişkinler, tezatını da hikayeye başarıyla yediriyor. Yani anlıyoruz ki Alien: Earth hem kapitalist ögeleriyle gelecekteki dünyamızı hem de karakterlerin kişilik mücadeleleriyle iç dünyamızı yansıtma konusunda oldukça iddialı bir dizi.
Tasarım ve Atmosfer

Maginot uzay gemisinin tasarımı serinin hayranları için çok tanıdık gelecektir çünkü geminin koridorları, sesleri ve özellikle kahvaltı sahnesindeki dekor tamamen ilk filmdeki Nostromo’ya bir gönderme.
Hawley’nin “Belki de şimdiye kadar sinematik olarak icat edilmiş en iyi canavar.” diyerek methettiği Xenomorph’un dizideki kullanımına baktığımızdaysa ilk filme kıyasla büyük bir farklılık görüyoruz. Ridley Scott filmde Xenomorph’u olabildiğince karanlıklara sakladığından bahseder çünkü onu yeterince görkemli ve korkutucu gösterecek ne bir bütçesi olduğunu ne de o dönemde öyle bir teknoloji bulunduğunu söyler. Alien serisinin onlarca yıllık başarısının ardından hem bütçeye hem de gerekli teknolojiye sahip olduğunu, dizide Xenomorph’un her fırsatta seyirciye poz vermesinden anlayabiliyoruz.
Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki bütün Alien eserlerindeki en iyi Xenomorph tasarımını bu dizide görüyoruz.
Sonuç

Dizinin ilk fragmanını izlediğimde Dünya’da geçecek bir hikâyeye pek sıcak bakmamıştım. Çünkü şimdiye kadar bu seri, bizi Xenomorph’tan ziyade uzayın derinliklerinde olmanın verdiği yalnızlık ve çaresizlik hissiyle korkutmuştu. Neyse ki bu dizi beni çok yanılttı. İlk bölümden itibaren inşa ettiği politik gerilim o kadar rahatsız edici bir soğukluğa sahip ki gelecekte Alien evreninde bu politik atmosferi daha sık göreceğimizden eminim. Ayrıca içinde barındırdığı vahşi kapitalist ögeler ve transhümanizm temasından gelen felsefi derinlik sayesinde seyircide ciddi bir merak uyandırıyor. Umarım hem bugünümüzü hem de yarınımızı başarıyla harmanlayan bu dizi temposunu korur ve ileride adından daha da çok söz ettirir.
Ridley Scott’un, sinemaya kazandırdığı diğer klasik yapımları incelemek için buraya tıklayabilirsiniz.
Kaynakça:
Öne çıkan görsel: “Alien: Earth Summary, Latest News, Trailer, Season List, Cast, Where to Watch and More.” Screen Rant. Web. Erişim tarihi: 25.08.2025.
“‘Nibbling a Celery Stick.’ Alien Earth’s Cast Filmed With Practical Xenomorphs, and the Whole Experience Sounds Totally Trippy.” CinemaBlend. Web. Erişim tarihi: 26.08.2025.
“‘Alien: Earth’s Babou Ceesay Was Also Laughing at Slightly and Smee’s ‘Hilarious’ Antics: ‘Takes Where I Couldn’t Keep It Together Don’t Make It In’.” Decider. Web. Erişim tarihi: 26.08.2025.
“Alien: Earth’s Premiere Is Wild, But We Asked the Cast to Tease the Rest of the Season in One Word, and Their Responses Were Over-the-Top.” CinemaBlend. Web. Erişim tarihi: 26.08.2025.
“It’s the Best Monster Ever Invented’: Noah Hawley on Bringing Ridley Scott’s Alien to TV.” The Guardian. Web. Erişim tarihi: 26.08.2025
“96 Puanlı Bilimkurgu Dizisinin Disney+’a Damga Vurması İçin 6 Gün Yetti.” Kayıp Rıhtım. Web. Erişim tarihi: 21.08.2025