Ahmet Hamdi Tanpınar Eserlerinde “Zaman” Neyi Temsil Ediyor?

Editör:
İclal Yaka
spot_img

Ahmet Hamdi Tanpınar, 1901 yılında İstanbul’da doğmuş, hem edebiyat hem düşünce dünyamızda derin izler bırakmış bir yazardır. Yahya Kemal’in öğrencisi olan Tanpınar, edebiyatın yalnızca bir yazın faaliyeti değil; aynı zamanda bir düşünme, bir zamanla hesaplaşma biçimi olduğuna inanmıştır. Tanzimat’tan sonra hızla modernleşmeye çalışan Türkiye’nin bu sancılı dönüşümünü, bireyin zaman algısı ve toplumla kurduğu bağ üzerinden irdelemiştir. Tanpınar, hem geçmişe duyduğu hayranlık hem de geleceğe dair tereddütleriyle aslında bir “zaman sıkışması” yaşayan aydının sesi olmuştur.

Bir Edebiyatçının Portresi: Tanpınar’ın Hayatı ve Düşünsel Arka Planı

Ahmet Hamdi Tanpınar| sabah.com.tr

Ahmet Hamdi Tanpınar, çağdaş Türk edebiyatının en özgün ve derinlikli isimlerinden biri olarak yalnızca eserleriyle değil, düşünce dünyası ve kültürel birikimiyle de kendisinden sonraki nesilleri etkilemiş bir sanatçıdır. Tanpınar, büyük bir sanatkâr kimliğine sahiptir. Mehmet Kaplan, ona büyük bir değer atfetmiştir ancak o dönemde Tanpınar’ın dünyasını anlamak oldukça zordur. Bu zorluğun temel nedenlerinden biri, onun düşünsel derinliği ve kullandığı dili kavramakta yaşanan güçlüklerdir. Bununla birlikte, Tanpınar’ın 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi adlı eseri o dönemde derslerde zorunlu okutulan kitaplardan biridir. Bu kitap, yalnızca bir edebiyat tarihi anlatısı değil, aynı zamanda Tanpınar’ın Türk kültürüyle hesaplaşmasının bir yansımasıdır. Her ne kadar eserde eksiklikler bulunsa da –ki kitap yayımlandıktan sonra yeni bilgiler ortaya çıkmıştır– Tanpınar, bu çalışmasında edebiyat tarihine kendi yorumunu getirmiş, âdeta geçmişin yazarlarıyla bir hesaplaşma içerisine girmiştir.

Örneğin Tanpınar, Vatan Yahut Silistre oyununu değerlendirirken Namık Kemal’in eserin asıl dramatik yükünü taşıyan karakteri olan Sıtkı Bey’in hikâyesini ihmal ettiğini belirtir. Tanpınar’a göre, eğer bu eseri o kaleme almış olsaydı, odağına Sıtkı Bey’i yerleştirirdi. Bu yorum, Tanpınar’ın sadece metinleri analiz etmekle kalmadığını, aynı zamanda onları yeniden kurgulama potansiyeline de sahip olduğunu göstermektedir. Namık Kemal’in metninde vatan fikri ön plandadır; Tanpınar ise insan hikâyesine, bireyin dramına yönelir.

Tanpınar’ın dili ve kelime hazinesi, onun dünyasını anlayabilmek açısından kilit bir öneme sahiptir. Onun kelimelerini öğrenmek, Türk edebiyatının diğer eserlerini anlamak için de bir anahtar işlevi görür. Tanpınar çok yönlü bir okuyucudur. Öyle ki, Paul Valéry’nin yirmi ciltlik hatıralarını okumayı hayal etmiştir. Bu, onun entelektüel merakının ve azminin bir göstergesidir. Tanpınar, dünya edebiyatının en çetrefilli yazarları arasında sayılan Nerval ve Valéry gibi isimlerin izinden giderek onlarla düşünsel bir rekabet hâline girmiştir. Sonuç olarak, Tanpınar’ın sanatçı hassasiyeti sıradan bir estetik duyarlılığı aşar; onun düşüncesi, hem bireysel hem de toplumsal derinlik taşır. Onu anlamak, yalnızca bir yazarı değil, aynı zamanda bir dönemin kültürel kodlarını çözmek anlamına gelir.

Tanpınar’ın Sanat  Anlayışı

Ahmet Hamdi Tanpınar| sanatatak.com

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın sanat anlayışı, yalnızca bireyin iç dünyasını değil, aynı zamanda bu bireyin ait olduğu kültürel coğrafyayı ve medeniyetler arasındaki geçiş sürecini de kapsayan çok katmanlı bir yapı arz eder. Onun hikâye ve romanlarında insan ve onun problemleri kadar tarih, musiki, rüya, zaman, resim gibi sanat ve hayatı iç içe geçiren ögeler de belirgin biçimde yer alır. Eserlerinin dokusunu oluşturan bu unsurlar; sayısız musiki, mimari, resim, heykel referansı ile birlikte, felsefe, psikoloji, sosyoloji gibi alanlarda doğmuş yeni akımların izlerini taşır. Tanpınar, yaşadığı çevrede gözlemlediği insan çeşitliliğini ve kültürel zenginliği, edebî malzemeye dönüştürmeyi bilmiştir. Onun eserlerinde en çok üzerinde durduğu konulardan biri, Doğu-Batı çatışmasıdır. Bu çatışma, Tanzimat’tan beri süregelen bir ruh bölünmesini, bir kimlik karmaşasını temsil eder. Tanpınar bu durumu şöyle ifade eder: “Cesaret edebilseydim, Tanzimat’tan beri bir nevi Oedipus kompleksi, yani bilmeyerek babasını öldürmüş olmanın kompleksi içinde yaşıyoruz, derdim.” Bu ifadeyle geçmişle olan sorunlu ilişkimizi ortaya koyar. Ona göre geçmiş, hem bir mazlum, hem kaybedilmiş bir cennet, hem de ruh bütünlüğümüzü sağlayan bir hazinedir. Bu yönüyle Tanpınar’ın sanat anlayışı; sadece estetik bir tercih değil, aynı zamanda kültürel bir hafıza inşası ve medeniyet meselesine dair derin bir sorgulamadır.

Eserlerinde Zaman Kavramı

Eserlerinde Zaman Kavramı| avahmetakyuz.com

Tanpınar, Huzur romanında ana karakter Mümtaz‘ın geçmişi, şimdiki zamanı ve geleceği arasındaki gelgitleri üzerinden zamanın bireyin psikolojisi üzerindeki etkisini inceler. Roman, II. Dünya Savaşı’nın eşiğinde, İstanbul’un değişen yüzü ve bireyin içsel çatışmaları ekseninde, geçmişle şimdi arasındaki gerilimi işler.

Saatleri Ayarlama Enstitüsü, modernleşme sürecindeki Türkiye’nin zaman anlayışını hicveder. Başkahraman Hayri İrdal’ın kurduğu enstitü, Batılılaşma çabalarının yüzeyselliğini ve toplumun zamanla kurduğu problemli ilişkiyi simgeler. Tanpınar, burada zamanın disipline edilmesi çabasının birey ve toplum üzerindeki etkilerini sorgular.

Sahnenin Dışındakiler‘de ise I. Dünya Savaşı sonrası İstanbul’un toplumsal ve kültürel değişimleri ana karakterlerin yaşamları üzerinden anlatılır. Tanpınar, geçmişin izlerinin silinmeye çalışıldığı bir dönemde, bireylerin zamanla olan ilişkisini ve bu ilişkinin kimlik üzerindeki etkilerini irdeler.

Tanpınar’ın şiirlerinde de zaman, merkezi bir temadır. Özellikle “Ne İçindeyim Zamanın” adlı şiirinde, zamanın akışına karşı bireyin konumu ve bu akış içindeki varoluşsal sorgulamalar dile getirilir. Şiirde, zamanın hem içinde hem de dışında olma hâli, Tanpınar’ın zaman anlayışının bir yansımasıdır.

Zaman Anlayışının Felsefi Temelleri

Ahmet Hamdi Tanpınar| soylentidergi.com

Tanpınar’ın zaman kavrayışı, Henri Bergson‘un “süre” (la durée) kavramından etkilenmiştir. Bergson’un süre kavramı, zamanın bölünemez ve kesintisiz bir akış olduğunu öne sürer. Tanpınar da eserlerinde bu anlayışı benimseyerek, zamanın lineer değil, bireyin bilinciyle şekillenen bir bütün olduğunu vurgular.

Sonuç olarak, Ahmet Hamdi Tanpınar‘ın eserlerinde zaman, sadece bir arka plan unsuru değil, bireyin ve toplumun dönüşümünü anlamlandıran temel bir bileşendir. Onun eserlerinde zaman, geçmiş ve şimdi arasındaki etkileşimi, bireyin içsel dünyasındaki yankılarıyla birlikte ele alınır.

Zamanın Muhasebesi: Hayri İrdal’ın Hikâyesi Üzerinden Tanpınar’ın Zaman Anlayışı

Saatleri Ayarlama Enstitüsü| soylentidergi.com

Saatleri Ayarlama Enstitüsü, zaman kavramını yalnızca fiziksel bir ölçüm aracı olarak değil; bireyin, toplumun ve kültürün şekillenişinde belirleyici bir unsur olarak ele alır. Romanın başkahramanı Hayri İrdal’ın hayat öyküsü, zamanla kurulan ilişki üzerinden hem bireysel bir kimlik arayışını hem de Türkiye’nin modernleşme serüveninde yaşadığı kırılmaları ortaya koyar. Hayri İrdal, fakir bir ailede dünyaya gelir; saatlere ilgisi, dayısının doğum günü hediyesi olan saatle başlar. Bu erken dönemde saat, onun için sadece bir eşya değil, hayatla ilk temas noktası olur. Ailesindeki saat kültürü ve dededen miras kalan “mübarek saat”, zamanın hem kutsal hem de geleneksel boyutuna işaret eder.

Hayri’nin hayatında belirleyici bir figür olan Nuri Efendi, zamanı neredeyse metafizik bir titizlikle algılayan, dakikayı bile israf etmenin büyük günah sayıldığı bir zihniyeti temsil eder. Onun yanında saat tamir etmeyi öğrenmek, Hayri için yalnızca bir meslek edinmek değil; aynı zamanda zamanı anlamlandırma biçimini içselleştirmektir. Nuri Efendi’nin “ayarsız saatler”i toplumsal ve ahlaki yozlaşmanın sembolü olarak görmesi, Tanpınar’ın zamanın düzenleyici gücüne ve bu gücün bireyin hayatındaki karşılığına dair görüşünü yansıtır.

Hayri İrdal’ın yaşamı boyunca zamanla kurduğu ilişki, kesintili, dağınık ve çoğu zaman bilinç akışıyla şekillenen bir yapıya sahiptir. Evliliği, çocukları, iş hayatındaki başarısızlıkları ve ikinci evliliğiyle birlikte sürekli savrulan bir kimlik inşası gözlemlenir. Bu düzensizlik, ancak Halit Ayarcı’nın hayatına girmesiyle biçimsel bir düzene kavuşur. Halit Ayarcı’nın öncülüğünde kurulan Saatleri Ayarlama Enstitüsü, zamanın toplumsal bir disiplin aracı hâline getirilmesini simgeler. Enstitü, modernleşme sürecinin bürokratik ve yapay yanlarını hicvederken, bireyin bu süreçteki konumunu da sorgular.

Enstitünün yükselişiyle birlikte Hayri İrdal’ın maddi koşulları iyileşse de, kültürel olarak bu yeni yaşam biçimine yabancı kalır. Evinde verilen partiler, ağırladığı yabancı misafirler ve çevresindekilerin bu yaşam tarzına ayak uyduramaması, Tanpınar’ın zamanı sadece saatle ölçülen bir değer değil, kültürel ve ruhsal bir derinlik olarak ele aldığını gösterir. Hayri İrdal’ın oğlu Ahmet’le birlikte tasarladığı, saate benzeyen enstitü binası ise zamanın sadece mimaride değil, zihinsel bir ideal olarak da vücut bulması anlamına gelir.

Zamanla ilgili bu sistematik çabanın toplumda karşılık bulmaması, Hayri’de büyük bir hayal kırıklığı yaratır. Halit Ayarcı’nın enstitüyü kapatma kararı alması, zamanın kurumsallaştırılmasının nihayetinde başarısız bir girişim olduğunu gösterir. Nuri Efendi’nin sözleriyle ifade edilen “ayarsız saatler”, yalnızca zamanı değil, aynı zamanda toplumun iç dengesini ve ruhsal yönelimini de bozan bir sapmayı temsil eder.

Tanpınar’ın bu romanla kurduğu yapı, zamanın teknik ölçümünün ötesinde bireyin iç dünyasında, toplumun kültürel belleğinde ve modernleşme sürecindeki kimlik inşasında nasıl merkezi bir yere oturduğunu ortaya koyar. Hayri İrdal’ın dağınık ve kararsız yaşamı, aslında bir milletin kendi zamanını kuramamasının bireysel düzlemdeki bir yansımasıdır. Bu anlamda Saatleri Ayarlama Enstitüsü, zamanın yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda psikolojik ve sosyolojik bir kavram olarak işlendiği benzersiz bir edebî yapıttır.


Kaynakça

Balcı, Yunus. “Bir Sanatkârın Bilim Adamı Olarak Portresi: Ahmet Hamdi Tanpınar”. Journal of Turkish Studies. 4 (2009): 5-28

Tanpınar, Ahmet Hamdi. “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”. Dergah Yayınları, 2019.

Tanpınar, Ahmet Hamdi. “Huzur”. İstanbul: Remzi, 1948.

Tanpınar, Ahmet Hamdi. “19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi”. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Yayınevi, 1949.

Öne çıkan görsel: archive.gdh.digital

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.