Aganta Burina Burinata nedir bilir misiniz? Başlarda herhangi bir tekerlemenin ilk cümleleri gibi gelir kulağa, duymaya alıştıkça yerini bir slogan hissiyatına bırakır. Anlamını bilmesek bile içimizde bir şeyleri canlandırdığını duyarız. Bu üç kelimenin yan yana gelerek oluşturduğu cümle “Serenlerin üstündeki alt ve üst yelkenleri tut!” manasına gelen denizcilik terimi bir söz grubudur. Denizcilerin, denize açılırken söyledikleri bu kelimeler, bir maceranın başlangıcı niteliğindedir. Türk edebiyatında, 1946 yılında, bu söz grubunun adını taşıyan bir roman yazıldı. Halikarnas Balıkçısı‘nın kaleminden dökülen bu romanın aslında ne anlattığını açıklamadan önce, yazarını açıklamak daha faydalı olur.
Halikarnas Balıkçısı Kimdir?
Asıl ismi Musa Cevat Şakir Kabaağaçlı olan Halikarnas Balıkçısı, 17 Nisan 1890’da Girit’te dünyaya gelir. Çocukluğu babasının atandığı Atina’da, beş yaşından sonra İstanbul’da geçer. Bu dönemlerde resim yeteneğiyle dikkatleri üstüne çekerken bir yandan özel dersler alıp Büyükada Mahalle Mektebinde okur. Daha sonra ilk mezunlarından biri olarak “pekiyi” derecesiyle Robert Kolejinden mezun olur. Kabaağaçlı, denizci olma tutkusunu küçük yaşlarda hissederken ailesinin onun için planları farklıdır. Ailesinin eğitiminde ısrarcı olmasıyla Oxford Üniversitesi’ne gönderilir ve Yakın Çağlar Tarihi bölümünde öğrenim görür. İtalya’ya gidip Güzel Sanatlar Akademisinde eğitim alırken Agnesia Kafiera adlı İtalyan bir modelle evlenir be bir kızları olur. Yurda döndüğünde Resimli Hafta, Diken, Resimli Ay gibi dergilerde yazılar yazar, karikatür ve resimleri yayımlayarak geçimini sağlamaya çalışır. 1914’te dedesine ait Afyonkarahisar’daki evde babasıyla tartışan yazar, kazayla babasının ölümüne sebep olur. Ömrü boyunca peşini bırakmayan bu durum on dört yıla mahkum edilerek hayatının yedi yılını hapishanede geçirmesine sebep olur. Resimli Hafta’da yayımlanan “Hapishanede İdama Mahkum Olanlar Bile Asılmaya Nasıl Giderler?” başlıklı yazısı yüzünden Ankara İstiklal Mahkemesi’nde yargılanarak üç yıllığına, Bodrum’a, sürgüne gönderilir.
Sürgüne gönderildiği Bodrum‘u çok seven yazar, sevgisine ileri bir boyut kazandırarak Bodrum’un eski adı olan Halikarnassos‘tan ilham alır ve Halikarnas Balıkçısı mahlasını oluşturur. 1947 yılına kadar Bodrum’da yaşamını sürdürüp çocuklarının eğitimi için daha sonra İzmir’e taşınır. Halikarnas Balıkçısı, çok yönlü kişiliğe sahip olmasının yanı sıra yaratıcılığını kalemine başarıyla yansıtmayı bilen bir sanatçıdır.
Küçüklüğünden beri içinde bulunan deniz sevgisini, Akdeniz ve Ege kıyılarının bonkör bir şekilde beslemesine izin verir ve bunu eserlerine yansıtmaktan asla geri durmaz. Konularını özellikle deniz maceralarından alan yazılarına mitoloji gibi farklı konuları da ekleyerek kalemini zenginleştirir. Aganta Burina Burinata adlı eseri ise okuyucuya, denizi, kendi bakış açısı ile anlattığı en güzel kurgularından biridir. Peki Aganta Burina Burinata aslında bize ne anlatır?
Aganta Burina Burinata Aslında Ne Anlatıyor?

Aganta Burina Burinata, romandan alınabilecek en yüksek verimi okuruna armağan eden yapıya sahip bir romandır. İçeriğinin zengin olması, onun ne anlattığını anlatmaya çalışırken birden fazla konuya değinmemizi gerekli kılar.
Aganta Burina Burinata, Bodrum’da yaşayan Mahmut adlı bir çocuğun seneler boyunca deniz ve kara hayatı arasında sıkışmışlığını ve tercihlerinin kaçınılmaz sonuçlarını konu edinen bir romandır. Başlıca karakterleri, Mahmut, Süleyman Kaptan, Davut, Fatma, Kirpi Halil Usta, Ateşoğlu, Zeynel Kaptan ve Ayşe oluşturur.
Eser, Mahmut‘un çocukluk yıllarından başlayan bir seyir izler. Mahmut’un babası Süleyman Kaptan, yıllarını denize verirken canından sevdiği kardeşi Davut‘u da denize vermiş ve oğlunun kara hayatını benimsemesi için elinden geleni yapmış bir babadır. Davut, ölmeden önce, Mahmut’un denizlere olan merakının ilk tohumlarını ona bahşederek maket bir yelkenli hediye eder. Öldükten sonra ise Mahmut’un nedenini anlayamadığı bir şekilde yelkenli ortadan kaybolur ve yerine ona yoldaşlık yapsın diye bir kuzu getirilir. Mahmut, kuzuyla anlaşamaz ve yolları ayrılır. Süleyman Kaptan bu sefer oğlunu Kirpi Halil olarak bilinen bir ayakkabı tamircisinin yanına çırak olarak verir. Gel gör ki bu ayakkabı tamircisi, sakatlığı yüzünden denizlere veda etmek zorunda kalan ve kara hayatıyla çatışması yaşlılığında da devam eden bir eski denizci çıkar. bu ruhsuz adamın mimikleri yalnızca içinde “deniz” kelimesi geçen cümlelerde ilgiyle kımıldar. Halil Usta, Mahmut’un denizlere merakını anlar ve ona bu zamana kadar gördüğü, öğrendiği her şeyi aktarmaya çalışır; iş yaparlarken bile denizci terimleriyle anlaşırlar. Halil Usta, Mahmut’a denizleri öğreten ilk öğretmen olur. Oğlunun denizci olmasını istemeyen Süleyman Kaptan’ın bu durum kulağına gittiğinde Mahmut’u, Halil Usta’nın yanından alarak mektebe verir.

Mahmut, mektebe bir türlü alışamaz ve dersi dinlemesi gereken yerde o, camdan, yaşadığı şehir olan Bodrum’un eşsiz deniziyle bakışır. Aynı zamanda okulda Fatma adından bir kızla yakın arkadaş olur. Fatma onu, bir gün babası ile denize açılmaya davet eder, Mahmut da seve seve kabul eder. Fatma’nın babası Ateşoğlu‘dur. Mahmut’u denizlere hayal olarak değil, fiilen yaklaştıran bir adamdır. Bu deniz yolculuğunun dönüşünden Mahmut artık eski Mahmut değildir. Okula gitmeyi bırakır, babası ve annesinin bütün çabalarına rağmen denizlere açılmak için ismini yazdırır. En sonunda Amcası Hakkı Reis‘in kayığında yok pahasına bir ücretle bulunma imkanı kazanır. Mahmut’un bundan sonraki uzun yılları denizde geçer. Denizin acımasızlığından usandığı bir gün, yerleşik hayata geçmek için karaya ayak basar. Amacı, Ateşoğlu’nun kızı olan ve küçüklükten sevdiği Fatma’yı bulup evlenmektir. Mahmut, köyüne döner fakat köy ne eski köyüdür, Fatma da ne eski Fatma… Mahmut, her şeyi geride bırakıp kendini denizlere adadığı zamanların birinde Fatma babası ile tekrar denize açılır. Durdukları kıyıların birinde iki adam Fatma’ya sarkıntılık yaparlar ama Fatma ikisini de devirir. Bunun üzerine intikam almak isteyen iki adam, Fatma’nın denize açıldığı bir gün onu, tüfekle vururlar. Mermi, Fatma’nın yüzüne gelir ve bir gözü akar. Bunun üzerine kimsenin kendisini sevemeyeceğini düşünen Fatma, Mahmut’un teklifine cevap vermeden köyü terk eder, bir daha da bulunamaz. Mahmut ise babasının arkadaşlarından biri olan Zeynel Kaptan’ın kızı Ayşe ile evlenir. Zeynel Kaptan’ın bu evlilik için tek bir şartı vardır: Mahmut’un denizlere veda edip kara hayatı sürmesi. Mahmut’un planları zaten yerleşik bir hayat kurmak üzerinedir ve bu teklifi kabul eder, evlenirler. Mahmut’un karaya alışması zor ama güzel olur. toprağı tanıdıkça, ektiğini biçtikçe, bereketine şahit oldukça mutlu olmaya başlar. Ama bir sıkıntısı vardır. Kara insanı, deniz insanı gibi değildir. Mahmut’un alıştığı ve benimsediği insan hareketleri orada yoktur. Toprak insanında çıkar vardı, ikiyüzlülük vardı. günlerden bir gün Mahmut, deniz kıyısına gitmek durumunda kalır. Uzun bir aradan sonra denizle karşılaşılan o ilk an, Mahmut’u kendi içinde bir hesaplaşmaya sürükler:
“…Denizciler derler ki büyük fırtınalarda karanlığın ortasından bir ses onları adlarıyla çağırırmış. İşte o çağıran ses kendi kaderleri imiş. İnsanın yaradılışı kendisini ‘Gel!’ diye çağırdı mı durabilen kim!..” (s.182)
Bu düşünceler onun toprak insanı olamayacağını fark etmesini sağlar ve “Aganta Burina Burinata!” diyerek ait olduğu yere, denizlere döner.
Mahmut‘un hayat yolculuğunu okuduğumuz bu romandaki karakterlerin hepsinin bir işlevi vardır. Deniz, bir yerde bu kahramanların canını fena bir şekilde yakmıştır. Başlıca örnek babası Süleyman Kaptan’dır. Süleyman Kaptan, kendi korkuları yüzünden oğlunun denizci olmasına belli bir süre ket vurur ama tüm bunlar Mahmut’u denize daha da yakınlaştırır. Bir yönüyle anı-roman özelliği taşıyan bu eser, otobiyografik özellikler de taşır. Bu bağlamda bakarsak, Süleyman Kaptan’ın baskıcılığını, Halikarnas Balıkçısı gerçek hayatta yaşar ve bunu esere dahil ederek sonuçlarıyla beraber okura sunar. Halil Usta ise Mahmut‘u gözünden tanır, daha onu ilk gördüğünde deniz insanı olduğunu şu sözlerle aktarır:
“Baban denizci olmanı istemiyor fakat ben denizciyi gözünden tanırım. Sen bir deniz oğlusun.” (s.57)
Halil Usta‘dan aldığı sözlü eğitimden sonra bir de Ateşoğlu ile denize açılması, Mahmut’u denizlere bağlayan unsurlar olarak görürüz. Fatma da denizlerin kızıdır. Mahmut o yüzden küçüklüğünde denizlerin kızı Fatma ile oynamaktan zevk alırken toprağın kızı Ayşe ile oynamak istemez. Fatma’nın başına gelenler Mahmut ve kendisi denizlere açıldığında meydana gelir. Fatma’nın bu olaylar üzerine köyden ayrılması da denizlerin kızı olduğuna örnektir. Bazı insanlar karada olduğu halde deniz insanıdır, bazıları da denizde olduğu halde kara insanı… Mahmut’un amcası Hakkı Reis de tam olarak böyle bir tiptir. Denize açılır açılmasına ama denizcilerde olan yürek onda yoktur. mürettebatına zalimlik edip cimrilik yapmaktan asla geri durmaz. Mahmut, denizcilerin ne denli dürüst ve yolunda insanlar olduğunu Hakkı Reis gibi insanlara karşı geldiğinde daha iyi anlar. Ayşe ise Mahmut’un küçüklükte denizlere ilgisi olmadığı için oynamak istemediği bir kızdır. Yerleşik hayata geçme isteğinde ise Ayşe ile evlenir. Bu evlilikte maddi ve manevi açıdan yaşadığı huzur kısa süreli olsa da “kara” insanını tanırken bir de “kara”yı tanır. Deniz ile toprağı uzun vakitler kıyaslama olanağı bulur. Tüm bunlar ise Muğla’nın Bodrum ilçesinde gerçekleşir.
Romanı, Mahmut üzerinden çocukluk, denizcilik ve çiftçilik olarak üç farklı zamana ayırabiliriz. Yer aynıdır, değişmez: Bodrum. Çiftçilik yaparken Mahmut, denizlerden uzaktır ama konum olarak Bodrum’dan dışarı çıkmaz. Coğrafi koşullara bakacak olursak, deniz kıyısında bulunan insanın akıbeti er geç açık denizler olacaktır.
Romanın Üslup ve Anlatımı Nasıldır?

Üslup ve anlatım teknikleri, bir eserin tarzını, okurun algısını ve verilen mesajın etkisini büyük ölçüde şekillendirir. Bu unsurların yazarın anlatmak istediği duygu ve düşünceyi daha etkili bir şekilde anlatmasına yardımcı olan unsurlardır. Halikarnas Balıkçısı‘nın yazdığı bu eser, anlatım tekniği açısından zengin bir malzeme sunar. Romanında kendi hayatından izlere yer verdiği gibi, bir zamanlar uzunca seneler yaşadığı bölgenin ağzına da yer vermiştir. Öncelikle bu romanda herkesin denizle bir yaşanmışlığı vardır ve deniz kavramıyla birlikte denizcilik terimlerine de fazlaca yer verirler. Üslup olarak okuru fazla zorlamayan bir özelliğe sahip olması ve halk ağzına olabildiğince yer vermesi, Halikarnas Balıkçısı’nı romanıyla beraber içimizden biri saymamıza neden olan özelliklerden biridir. Kolayca okunabilen üslubunun yanı sıra deniz hakkında bilgisi olmayan insana bile terimleri basit bir şekilde öğretme yoluna gidilir. Kahraman bakış açısıyla yazılan romanda, Mahmut’un karşımızda oturup bize anılarını anlattığını sanırız. Halbuki olay örgüsüne kapılmış gidiyoruzdur. Başta da söylediğimiz gibi Aganta Burina Burinata, anı-roman olma özelliği taşır. Olaylar geçmişte yaşanmış gibi anlatılırken önemli yerleri anlatma arzusu içinde zaman atlaması yaşanır. bu da okuyucunun gereksiz olay ve detaylarla boğulmasını engeller.
Halikarnas Balıkçısı, kurgulamak ve anlatmak için bu yöntemleri seçtiği romanında anlatım tekniği olarak aynı zamanda karakterlerin davranışları üzerinden dış çözümleme, iç çözümleme (kahraman bakış açısı sebebiyle sadece Mahmut’un), betimleme ve diyalog yöntemine başvurur ve içeriği bu şekilde zenginleştirir. Betimleme yöntemini en çok denizden bahsedildiği zamanlarda kullanır. Romana metaforlar üzerinden bakacak olursak; denizin hem bir ana karakter hem de bir ana mekân olarak ön planda betimlemeler vasıtasıyla konulduğu fark edilebilir. Okur bu anlatım tekniğinde hem zorlanmaz hem de estetik bir zevk duyar.
Aganta Burina Burinata’da Deniz

Aganta Burina Burinata, denizi yalnızca su birikintisi olarak ele almaz. eserde bir “deniz felsefesi” yapılır. Yazarın üslup özelliği olarak betimleme ve metaforlardan yararlanırken bu sanatları en çok deniz üzerinde kullanması bize denizin hem ana mekân hem de ana karakter boyutunda bir öneme sahip olduğunu açıkça gösterir.
Gökle denizin birleştiği yerde özgürlük vardır. Deniz hırçındır, ehlileştirilemez. Kendisinden olan insanı toprağa da yâr etmez, yutar. oraya açılan insan, her şeyi göze almalıdır: ölmeyi de yaşamayı da. Engin sulara açılan denizcinin ardında kalanlar onların dönmelerini bekler, gözleri hep ufuktaki o ince çizgidedir. Canlı gelemeseler bile en azından ölülerini isterler. bu da denizden son istekleridir.
Denize hiç bu açıdan baktınız mı ya da ona hiç böyle anlamlar yüklediniz mi? Aganta Burina Burinata, denize karşı hassasiyet sağlar, sevmeyen insanı denize ısındırır. Bunu sizi ikna etmeye çalışarak yapmaz, sadece anlatır; ısınıp ısınmamak size kalır. Deniz kelimesinin anlam bütünlüğü düşünüldüğünde bunu metaforların binbir çeşidiyle bağdaştıran Halikarnas Balıkçısı için deniz çok önemlidir. Sürgün için gönderildiği cehennemin aslında cennet olduğunu o maviliği görünce anlayan yazar, sevgisini denizi ulvî bir varlık boyutunda işler. Denizin bir ruhu bulunur. Canı sıkılırsa fırtınalarını çocuklarının üstüne gönderir. Kendi yolunda can verenleri de sahiplenir, asla toprağa vermez. Bu ruh, Mahmut’un denizde kaldığı süre boyunca deneyimlediği ruhtur. Denize karşı bir sevgi varsa aslında o gerçektir. Çünkü deniz size balığın garantisini vermez, fırtınanın olmayacağının sözünü vermez, kıyıya ulaşacağınızı belli etmez. bu zor şartlar altında deniz insanı aslında iyidir, pes etmez. Bunu roman içinde de görürüz. Yazar, deniz ve kara insanını verirken bir kıyas yoluna gider. Bütün iyi özellikler deniz insanına aittir. Deniz insanı erdemlidir, azimlidir, adaletlidir. Kara insanı öyle değildir yazara göre. Ağa olursun, ortakçı olursun, yüzüne gülenin arkasından kamçıyı vurursun. Tüm bu şartlar altında zıtlık ilkesi de göze çarpan unsurlardır. Deniz insanı çok iyidir ama deniz gaddardır. Toprak insanı ikiyüzlüdür ama toprak kadın gibi bereketlidir. Halikarnas Balıkçısı, gerçek yaşantısında bu iki zıt hayatı da deneyimleyip sevmesine, hatta Bodrum‘u yeşillendirmek için elinden geleni yapmasına karşın eserinde denize olan tutkusunun, toprağa olan sevgisinin üstünde olduğunu kanıtlar bir anlatımı vardır.
Biraz Mahmut‘un biraz da Halikarnas Balıkçısı‘nın hayatını okuduğumuz bu roman bizi hayal ile gerçek arasında yolculuğa çıkaracak ve farklı tatlar almamızı sağlayacak Türk edebiyatının en güzel kaynaklarından biridir. Herkesi bu güzelliği okumaya davet ediyoruz: Aganta Burina Burinata!
Kaynakça:
- Asiltürk, Bâki. “Halikarnas Balıkçısı’nın Aganta Burina Burinata Romanında Otobiyografik Yansımalar ve Tanıklıklar”. Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, 2015, 14, s.21-56.
- Enginün, İnci. Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı. Dergah Yayınları, İstanbul,2024.
- Halikarnas Balıkçısı. Aganta Burina Burinata. Bilgi Yayınevi, Ankara, 2024.
- Saatçıoğlu, Ece. “Halikarnas Balıkçısının Aganta Burina Burinata Romanını Ekoeleştirel Bakışla Okumak”. Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 14, 1, 2016.