A’dan Z’ye Nâzım Hikmet Ran

Editör:
İclal Yaka
" hide_table_content="td_encvalW2dpemxlXQ=="]

Türkçenin en usta şairlerinden biri olmuş dünyanın birçok ülkesinde coşkuyla tanınan, yalnızca şair değil aynı zamanda roman ve oyun yazarı; düşünceleri ve inançlarının Türkiye’nin egemen siyasal ve toplumsal anlayışına muhalif olması sebebiyle ülkesine hasret kalmış biri Nâzım Hikmet Ran.

Tahir ile Zühre Meselesi, Ceviz Ağacı ile ülkesine hasretiyle tanırız onu. Hayatında aşkın hep var olması sebebiyle romantik bir devrimci aynı zamanda romantik bir komünist olarak anılmış mavi gözlü dev adam. Güzel günler görmeyi, güneşe gülmeyi hayal ettiren, sınırsız kutupsuz sınıfsız bir kardeşlik sofrasında oturmayı düşleyen şairimiz Nâzım Hikmet’i A’dan Z’ye sizler için inceledik!

Anlamak Sevgilim

“Annelerin ninnilerinden
spikerin okuduğu habere kadar,
yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı,
anlamak, sevgilim, o, bir müthiş bahtiyarlık,
anlamak gideni ve gelmekte olanı.”

Nâzım Hikmet yazdığı Beş Satırla şiiri ile yaşadığımız toplumda gerçeklerle bir arada olmanın, anlamanın ve anlaşılmanın önemini vurgulamış, yaşamı itibariyle de kendi hayatında her daim yalanı yenme çabası içerisinde bir umuda sarılmıştır.

Bursa Cezaevi

Ankara ve Çankırı cezaevleri sürecinden sonra Bursa cezaevine nakledilen Nâzım Hikmet, Bursa mahpusluğunun uzun bir süreç olması sebebiyle zamanını oldukça verimli geçirmiştir. Bu sebepledir ki Bursa cezaevi Nâzım Hikmet’in hayatında önemli bir yere sahip olmuştur.

Bir başyapıt olan şiiri Memleketimden İnsan Manzaraları‘nı; Rubailer, Sabahat, Ferhad ile Şirin gibi oyunlarını Bursa cezaevinde yazmıştır. Mahpus hayatı uzun ve umutsuz bir süreçmiş gibi gözükse de geleceğe umutla bakan şair Yirminci Asra Dair şiirini de Bursa cezaevinde yazmıştır.

Bunun yanında Bursa cezaevinin duvarları Nâzım Hikmet’in Piraye’ye olan aşkının da en büyük şahitleri olmuş, Piraye’ye olan aşkını yansıttığı mektupları bu cezaevindeyken yazmıştır.

Celile Hanım

Celile Hanım

Tam adıyla Ayşe Celile Hikmet Uğuraldım; Hasan Enver Paşa’nın kızı, Nâzım Hikmet’in biricik annesidir. Yahya Kemal’in uğruna şirler yazdığı kadındır o. İlk Türk kadın ressamlarımızdan olan Celile hanım üretken bir sanatçı olup çok sayıda resim üretir. Evde Nâzım Hikmet ile özel olarak ilgilenir ve sanat dersleri verir. Bu sebepledir ki Hikmet’in sanata olan ilgisinde başrol oynamıştır.

Çünkü Bence Sen de Herkes Gibisin

“Gözlerim gözünde aşkı seçmiyor
Onlardan kalbime sevda geçmiyor
Ben yordum ruhumu biraz da sen yor
Çünkü bence şimdi herkes gibisin”

Henüz 16 yaşında bu şiiri yazar usta şair. Karşılıksız ilk aşkı Sabiha’ya karşı hayal kırıklıklarından bahsettiği Sen De Herkes Gibisin şiiri Türk edebiyatında büyük öneme sahip bir eser olmuştur.

Dünya Onu Tanıdı

nazımhikmetorgtr

1951 Yılında alınan meclis kararı ile Türk vatandaşlığından çıkarılan Nâzım Hikmet yaşamına Moskova da devam etmek zorunda kalır. Asya ve Afrika Yazarlar Birliği Kongresi’ne katılır fakat vatandaşlığı olmadığı için Türk delegesi sayılmaz. O sırada bir konuşma yapar ve herkes etkilenir.

Konuşması üzerine başkan seçilir Nâzım Hikmet. Kendini dünyaya tanıtır; Macaristan,  Küba, Fransa gibi ülkeleri ziyaret eder, şiirleri elliden fazla dile çevrilir. Böylelikle Nâzım Hikmet 20.yüzyılın en gözde şairleri arasına girer, dünya onu tanır fakat tüm bunlara rağmen kendi ülkesi sessiz kalır.

Feryad-ı Vatan

nazımhikmetorgtr

Vatanına sevgiyle ve umutla bağlı olan Nâzım Hikmet 1913 yılında ülkenin yaşadığı Balkan yenilgisinden son derece etkilenmiş ve buradan aldığı ilhamla henüz 11 yaşındayken ilk şiirini yazmıştır.

“Sisli bir sabahtı henüz
Etrafı bürümüştü bir duman
Uzaktan geldi bir ses ah aman aman!
Sen bu feryad-ı vatanı dinle işit
Dinle de vicdanına öyle hükmet
Vatanın parçalanmış bağrı
Bekliyor senden ümit.”
-Feryad-ı Vatan

Galina Hanım

Nazım Hikmet ve Galina Hanım

Yaptığı Çin gezisi sırasında kalp krizi geçiren Nâzım Hikmet, Moskova Kremlin Hastanesi’ne yatırılır. Nâzım Hikmet’le özel doktorlar ilgilenirken ondan hoşlanan Galina Hanım da bu doktorlardan biridir. Hastaneden taburcu olacağı anlaşıldığı sırada ondan ayrılacağı için endişelenen Galina Hanım, Hikmet’in her an geçirebileceği bir enfarktüs olma olasılığını öne sürerek ondan ayrılmamıştır. Bu sebeple Nâzım Hikmet hayatının bir süresini Galina Hanım’la birlikte geçirmiştir.

Hocası Yahya Kemal

Yahya Kemal Beyatlı

Yahya Kemal Beyatlı, Nâzım’ın Heybeliada Bahriye Mektebinde okuduğu sırada orada öğretmenlik yapmış aynı zamanda evlerine özel ders vermeye gitmiştir. Nâzım’ın annesi Celile Hanım‘a olan imkansız aşkıyla bilinirmiş Yahya Kemal. Nâzım Hikmet’le arasının iyi olmadığı söylenirdi bu yüzden. Celile Hanım İstanbul’dan ayrılırken onun gidişini seyrederken kaleme almıştır Sessiz Gemi‘yi.

“Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.”
Sessiz Gemi‘den

İdeolojisi ve Sonuçları

Bursa Cezaevinden

Nâzım Hikmet, yaşamı boyunca hiçbir sınıfın veya zümrenin egemen olamayacağına inandığı bir rejim uğruna savaşmıştır. Bu rejimin gerçekleşeceğine inanmış ve bu açıdan büyük bir mücadele vermiştir. 1924 yılında Moskova‘dan bu emeller uğruna dönmüş, şiirlerinde yansıtmıştır.

“Ben yanmazsam sen yanmazsan nasıl çıkarız aydınlığa”

Onun bu tutumu ve görüşlerini açıklayarak yaşama geçirmeye çalışması kuşkusuz ki o dönemde hoş karşılanmamış ve pek çok sorunun oluşmasına yol açacağı düşünülmüştür. Bu sebepledir ki kısacık yaşamının önemli yıllarını mahkeme kapılarında, cezaevlerinde geçirmiş ve bir göçmen olarak yaşamıştır. Nâzım ile ilgili tüm soruşturmaların konusunu genellikle siyasal ve toplumsal rejime karşı olmak şeklindeki suçlamalar oluşturmuştur. Nâzım Hikmet bundan dolayı on bir kez yargılanmış, toplam otuz dört yıl hapis cezasına mahkûm edilmiş ve net on altı yıl hapishanelerde yatmıştır.

“Hak aramanın keyifli sevinci içerisindeyim
Ve bu hakkın ben ölsem bile,
Nasıl olsa günün birinde tecelli edeceğini düşünmek,
Buna inanmak bundan emin olmak gibi bir bahtiyarlığım var
Hiç kimseye şantaj yapmıyorum
13 yıldır sürüp giden adli bir hatanın düzeltilmesi için
 Hayatımı ortaya koymaktan
Başka imkanım kalmadığından
bu son çareye başvuruyorum.
Türk milleti hak ve hakikat uğrunda ölmesini bilen
Nice nice insan yetiştirmiş ve yetiştirecektir”

Jokond ile Si-Ya-U

Üretken şairimiz Nâzım Hikmet bu sefer fantastik bir hikâyeyi anlatan Jokond ile Si-Ya-U eserini yazar.Hikmet, Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesinden arkadaşı Si-Ya-U’nun ülkesi Çin’e döndüğünde kafasının kesildiğini öğrenmesi üzerine yazmıştır bu şiiri. Nâzım Hikmet’in Mona Lisa’sı olarak da bilinen aşk dolu aynı zamanda arkadaşının davasını anlattığı bu fantastik kurgu Türk edebiyatına farklı bir boyut kazandırmıştır.

Komünizm ve Nazım Hikmet

1921 yılında bulunduğu Batum’da henüz genç bir yaşta Türkiye Komünist Partisi’ne katılmıştır. Çeşitli sıkıntılar sebebiyle Moskova’ya geçen Nâzım Hikmet Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesinde (KUTV) eğitim görür. O sırada Moskova’da ki devrim heyecanına yakından şahit olmuş Lenin‘den son derece etkilenmiştir. Bunu sonucunda komünist partisine üye olmuştur. Politik görüşü onda yenilikçi bir ruh doğurmuştur. Anadoluya indiği vakit köylü halkın yaşadığı sıkıntıları gözlemlemiş ve “ben halkın ve işçi sınıfının yanındayım” şeklinde açıklamaları olmuştur.

Memleketimden İnsan Manzaraları

“Tam anlamıyla bir başyapıttır. Herhangi bir kavga kitabı filan değildir.”
-Mehmet Fuat

Türü sebebiyle olağandışı bir eser ortaya çıkarmış olan Nâzım Hikmet, düzyazı şiir ve senaryo tekniklerini iç içe kullanarak edebiyatta bir yeniliğe daha imza atmıştır. Bu büyük destansı şiiri yazarken cezaevinde gözlemlediği mahkumlardan, işçi sınıfından, halktan esinlenen Nâzım bu başyapıtı adeta bir yaşam projesi olarak tasarlamış ve yazıldığı dönemde yakın tarihin panoraması sayılmıştır.

Ne Sen Bunun Farkındasın Ne Polis Farkında

nazimhikmetorgtr

“Ben bir ceviz ağacıyım
Gülhane Parkı’nda
Ne sen bunun farkındasın
Ne polis farkında”

Cem Karaca tarafından ustalıkla seslendirilmesiyle dillerimize pelesenk olmuştur Ceviz Ağacı. Nâzım Hikmet’in doğanın güzelliklerini fark edemeyişimizi vurguladığı bu şiirin halk tarafından gerçekliği pek de yansıtmayan bir hikâyesi vardır. Nâzım’ın firarda olduğu yıllarda sevdiceği Piraye ile Gülhane Parkı‘nda bir ceviz ağacının altında buluşmak için sözleşirler. Bunu duyan polisler olay yerine intikal ederler. Bunu fark eden şair ceviz ağacına çıkar ve bu şiiri ağaçtayken yazdığı rivayet edilir. Fakat gerçeği yansıtmadığını söylememizin sebebi ise bu şiirin yazıldığı yıllarda usta şairin Bulgaristan’da bulunuyor olmasıdır.

Orhan Selim

“Benim sıska
benim cılız
benim zavallı çocuğum
Orhan Selim!
[…]
Yalnız unutma bir şeyi
yorulur da
ayağın kayarsa eğer
seni herkesten önce ben taşlarım!”

Nâzım Hikmet birbiri ardına şiir kitapları yayımlarken, 1930’dan itibaren çeşitli takma adları kullanarak Hür AdamHalk DostuYeni GünAkşam, ve Tan’da fıkra yazarlığı yapar. Bu takma adlarından en ünlüsüdür Orhan Selim. Eseri olan Portreler‘de de Orhan Selim’den bahsetmeyi ihmal etmez şair. Politika dışı fakat devrimsel yazılar yazmıştır bu adıyla. Orhan Selim adıyla yazdığı yazılarda kimi zaman Nihal Atsız ve Peyami Safa gibi usta isimlerin saldırısına uğramıştır. Onlara karşı kaleme aldığı İt Ürür Kervan Yürür adlı seri yazısının ikincisinde Orhan Selim’den şöyle bahsetmiştir:

“Orhan Selim yeryüzünde yürüyen kervanların ardından ürüyen itlerin var olduğunu, günün birinde gündeliğinden edileceğinden korkmadan bir kez daha yazıyor işte.”

Piraye’si

Nazım Hikmet ve Pirayesi

1928 yılında Türkiye’ye dönen Nâzım Hikmet geriye dönüp baktığında bu senelerini
“Kadınlarla bir daha ciddi bir ilişkiye girmemeye karar verdim. Her an hapse girebilirdim. Kesinlikle evlenmemeliydim.” diye anlatır. Ta ki Piraye ile karşılaşana kadar.

Ailelerinin rızası olmaz bu ilişkiye fakat Nâzım tutulmuştur bir kere. Hikmet’in politik görüşünden ötürü zaman zaman yaşanan ayrılıklar aşklarına engel olmamış aksine bu aşk mektuplara şiirlere yansımış, dolup taşmıştır.

“Karıcığım,
Sen meğerse nasıl her şeyimmişsin benim..
Seni sevmek benim içimde, toprağı, suyu, güneşi, hayatı ve fikri sevmekle birbirine karıştı. Sen ciğerlerimdeki nefes, gözlerimdeki ışık, kalbimdeki çarpıntı ve beynimdeki düşünce   gibisin. Neyi düşünürsem seni düşünüyorum. Neyi görsem seni görüyorum. 
(7 Mart 1934-Bursa Cezaevi)

Ran

wannartcom

Hikmet, Nâzım’ın babasının adıydı. Piraye ile evlenecekleri sırada yeni bir soyadı bulması gerekiyordu fakat teklif edilen soyadlarının hiçbirini beğenmiyordu. Bir şiirinde bu konu üzerine düşüncelerini “Hasep mezhep, kan, soy sop işinde yoğum/ Çünküne soyu sicili bir buldoğum ne de tecrübelik tavşan.” dizeleriyle açıklamıştır.

İlerde ayrılırlarsa soyadı Piraye’ye kalacağından dolayı onun bulmasını söylemiştir. Piraye Hanım sonrasında Ran soyadını önermiştir. Nâzım ise bazı fiillerin sonuna eklenebilen bir ek olduğunu anımsayıp bunu sevmiş, kabul etmiştir.

Sovyetler Birliği’nin Hayatındaki Yeri

nazımhikmetorgtr

Sovyetler Birliği, Nâzım Hikmet için kendini keşfetme konusunda bir dönüm noktası olmuş tabiri caizse ona yeni bir dünya açmıştır. Opera, bale gibi sanat türleriyle tanışmış, kendi sanatının üzerindeki etkisini de şu şekilde ifade etmiştir:

“Sanatta ve hayatta kestirmeliğin, sadeliğin, süssüzlüğün, yaldızsızlığın ve kadifesizliğin gerektiğini Bolşoy’da seyrettiğim operalardan öğrendim. Durmadan kımıldayan, değişen
kompozisyonun yalnız balede değil, dramda, romanda, şiirde nasıl olması gerektiğini Güzel
Yusuf Balesi’nden öğrendim.”

Sovyet edebiyatında çalışmalar yapan Nâzım aynı zamanda Rusça konusundaki tecrübesiyle Yaşar Kemal’in İnce Memed eserini Rusçaya çevirmiş ve bu eser için bir dönüm noktası inşa etmiştir.

Tahir İle Zühre Meselesi

“Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte
yani yürekte…”

Aşkı hayatından eksik etmeyen Nâzım Hikmet, bam telimize dokunan bu şiiriyle aşkın arkasında durulması gereken bir mesele olduğunu vurgular. Toplumsal normlardan uzak tutulması gereken hassas ve derin bir duygu olduğundan bahseder. Duyulan hissiyatın karşılık bulmasının beklenmemesini ya da karşılık gerektirmediğini savunur, sevginin özgür ve bağımsız olduğunu dillendirir.

Ümitli Şey

“Seni düşünmek güzel şey,
ümitli şey,
dünyanın en güzel sesinden,
en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey.
Fakat artık ümit yetmiyor bana,
ben artık şarkı dinlemek değil,
şarkı söylemek istiyorum.”

Nâzım Hikmet’in en bilinen şiirlerindendir Seni Düşünmek. Her daim ümidi aşkı dolu dolu işleyen şair, bu şiirinde “fakat artık ümit yetmiyor bana” derken belki de yorgunluğunu yansıtıyordu. Mücadele adamıydı Nâzım fakat yorulmuştu yaşadıklarından. Aşkı iyi geliyordu ona, düşündükleri iyi geliyordu.

Vera’nın Kollarında

trpinterestcom

“Seviyorum seni
Ekmeği tuza banıp banıp yer gibi
Geceleyin ateşler içinde uyanarak
Ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi”

Takvimler 3 Haziran 1963 yılını gösterdiğinde büyük şair Nâzım Hikmet son aşkı Vera‘nın
kollarında kalp krizi sonucu yaşamına veda etmiştir.

“Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani,
– öyle gibi de görünüyor –
Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse,
tepemde bir de çınar olursa
taş maş da istemez hani…”
-Vasiyet

Yazdığı Vasiyet şiiri ile candan bağlı olduğu ülkesine hasretle aramızdan ayrılmış, ömrünü memleket hasretiyle tüketmiştir. Duruşunu ve bağlılığını derinden hissettirdiği şiirleriyle akıllara kazınan, gönüllerde taht kuran Nâzım Hikmet Ran‘ı saygıyla anıyoruz.


Kaynakça:

  • nazımhikmet.org.tr Web. Erişim Tarihi:31.05.2024
  • “Nazım Hikmet Ran” ataturkansiklopedisi.gov.tr Web. Erişim Tarihi:31.05.2024
  • naziminhikayesi.com Web. Erişim Tarihi:31.05.2024
  • Özcan, N. (2014). NÂZIM HİKMET’İN MONA LİSA’SI: JOKOND İLE SI-YA-U. Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları. Web. Erişim Tarihi:02.06.2024

 

spot_img
Necmiyenur Şentürk
Necmiyenur Şentürk
Okurbelkiyazar bir tıpçı.

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Orhan Kemal – Nâzım Hikmet’le 3,5 Yıl | 22 Alıntı

Türk edebiyatının iki büyük ustası Nâzım Hikmet ve Orhan Kemal'in Bursa Cezaevi'nde koğuş arkadaşlığı yaptıkları yıllara ve sonraki mektuplaşmalarına değinen Nâzım Hikmet'le 3,5 Yıl kitabı, Kemal'in kalemiyle çok içten ve etkileyici bir üslupla okurun karşısına çıkıyor.

İskenderiye Kütüphanesi: Efsane ve Gerçek

Efsane ve Gerçeğin ortak noktası, tarihin tozlu raflarına kaldıramadığı bilgi yuvası: İskenderiye Kütüphanesi.

İstanbul Ansiklopedisi Dizi İncelemesi: Kalabalığın Yalnız İnsanları

İstanbul Ansiklopedisi, büyülü İstanbul sokaklarında hem hayat bulmanın hem kaybolmanın öyküsünü anlatıyor.

Söylenti Edebiyat Editörleri Bu Ay Neler Okudu?

Söylenti Edebiyat editörleri olarak her ay neler okuduğumuzu, nelerin altını çizdiğimizi yakından incelediğimiz serimizin nisan ayı listesi ile karşınızdayız!

Yelpazeli Kadın (1918) Tablo Okuması: Gustav Klimt’in Son Eseri

Yelpazeli Kadın tablosu, zarafeti ve özgünlüğüyle hem sanat tarihine hem de Klimt'in kariyerinde büyük bir önem taşımaktadır.

Dante’nin İlahi Komedyası’nda İnsanlığın Mitolojik ve Manevi Seyahati: Kayboluşun Karanlığı ve Kurtuluşun Işığı

Dante’nin İlahi Komedyası; insanlığın ahlaki seçimlerini sorgulamasına, içsel çatışmalarını aşmasına ve evrensel sorulara yanıt bulmasına rehberlik eder.

Kırmızının Tonlarına Bürünmüş 7 Yabancı Albüm Kapağı

Temalarında kırmızı renginin ön planda olduğu ve gizli anlamlarıyla bizi farklı yolculuklara çıkaran albümleri sizler için derledik.

Marmaris’te Yaz Rüyası: 5 Günlük Keşif Rotası

Ege ve Akdeniz'in incisi Marmaris için keyifli bir yol rotası.

Feminizmin Gücü: Patriyarka’nın Sosyal Yapılara Etkisi

Patriyarkal sisteme meydan okuyan feminizm, kadını güçlendirip eşitlikçi bir toplum inşasına öncülük eder.

Söylenti Konser Takvimi: Üç Büyükşehirde Kimler Var?

Söylenti müzik ekibi tarafından hazırlanan; İstanbul, Ankara ve İzmir'e müzik coşkusunu tattıracak birbirinden farklı Mayıs ayı konserleri sizlerle!