Hollywood’un doğduğu yer olan ve halen birçok film stüdyosuna ev sahipliği yapan Los Angeles’ta 2021 yılında, sinemanın daha yakından tanınması, takdir edilmesi ve korunması misyonuyla Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi (The Academy of Motion Picture Arts and Sciences) tarafından bir sinema müzesi kuruldu. Bu ismin size tanıdık gelmiş olması kuvvetle muhtemel çünkü her sene Oscar ödüllerini veren Akademi, tam da bu Akademi. Hal böyle olunca elbette The Academy Museum of Motion Pictures, yani kısa ismiyle Academy Museum’da; hem bir sürü kült filme ait önemli objeler görmek, hem film yapım ve üretim süreçleri hakkında derinlemesine bilgi edinmek, hem de Akademi ödülleri tarihine yakından tanık olmak mümkün.
Oscar ödül töreni çok yaklaşmışken, Söylenti Dergi sinema ekibi olarak Academy Museum’u sizin için gezdik. Gelin bu sinema müzesinde ne olduğuna yakından bakalım ve deyim yerindeyse, hem Oscar ödülleri hem de Amerikan sineması tarihinde bir yolculuğa çıkalım.
Sidney Poitier Grand Lobby (Ana Lobi)
Müzeye girdiğinizde ilk katta sizi Sidney Poitier Grand Lobby karşılıyor. Bu alanda onlarca ekrandan oluşan “Spielberg Family Gallery” (Spielberg Aile Galerisi) adını verdikleri bir bölüm mevcut. Ekranlarda ise Lumière kardeşlerin yaptıkları ilk çekimlerden başlamak üzere, 1890’lardan itibaren çekilmiş yaklaşık 700 farklı filmden sahne gösteriliyor. Henüz ziyaretin başında sırf bu bölüm bile, aslında sinemanın hayatımızda ne kadar mühim bir yeri olduğunu hatırlatmak için yeterli oluyor. Öyle ki, mutlaka sizin için önemli olan veya sizde iz bırakmış bir filme denk geliyorsunuz bu kapsamlı montaj sayesinde. Kim bilir, belki size ilham verdiğini düşündüğünüz bir sahneyi veyahut kendi hayatınızla özdeşleştirdiğiniz bir hikayeyi yeniden anımsıyorsunuz.
Bu bölümden sonra binanın üst katına çıkarak müzenin ana sergisi olan Stories of Cinema’yı (Sinema Hikayeleri) dolaşmak mümkün. Burası, sinema tarihi boyunca yapılmış filmler, yapım süreçleri, görsel stiller, belli teknikler, müzikler, makyaj ve kostüm gibi pek çok farklı alanda, bir sürü yeni bilgi öğrenebileceğiniz, oldukça kapsamlı bir sergi.
Akademi Ödülleri Tarihi
Ana serginin en başında sizi Oscar ödüllerine ayrılmış iki büyük galeri karşılıyor. İlkinde, Akademi tarafından tarih boyunca verilmiş önemli Oscar heykellerinin sergilendiği 20 adet kutu mevcut. Bazıları verilen ilk Oscar ödüllerinden oluşuyor. Örneğin, 1929 yılında Sunrise: A Song of Two Humans filmiyle tarihin ilk “En iyi Görüntü Yönetmeni” Oscar’ını alan Charles Rosher’ın ödülünü görmek mümkün. Bu ödüller, sessiz dönemden başlayarak günümüze kadar olan süreçte; oyunculuk, yönetmenlik, kurgu, özel efekt gibi birçok farklı kategorideki önemli ilkler ve kayda değer olayları vurgulaması açısından seçilmiş.
Aynı zamanda burada boş bir kutunun olduğu da hemen göze çarpıyor. Bu kutu, Gone With the Wind (Rüzgar Gibi Geçti) filmi ile “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu” ödülünü alan Hattie McDaniel’a ayrılmış. McDaniel, Oscar’a aday olan ve kazanan ilk siyahi oyuncu olduğu için, ödülü kayıp olmasına rağmen, müze bu kutuyu onun ödülüne adayarak başarısını bir kez daha onurlandırmak istemiş. Aynı zamanda bu boş kutu, sadece onun başarısını değil; beyaz ırktan olmayan tüm oyuncuların, film endüstrisinde var olabilmek için karşılaştıkları zorlukların görüldüğünü ve takdir edildiğini temsil ediyor.
Hemen yan galeride ise yaklaşık 100 senelik Oscar tarihini, tüm önemli detaylarıyla gösteren büyük bir masanın etrafına kurulmuş ekranlardan oluşan bir oda var. Bu ekranlarda oyuncuların Oscar konuşmalarını izleyebiliyor, masada ise Oscar ödülleri tarihini gösteren detaylı zaman çizelgesini inceleyebiliyorsunuz. Örneğin Oscar sahnesinin tanık olduğu ilk politik konuşma, 1973 yılında Marlon Brando’nun The Godfather (Baba) filmi ile kazandığı Oscar ödülünü almak için sahneye çıkmayı reddetmesinin üzerine, sahneye çıkarttığı Sacheen Littlefeather tarafından, Hollywood filmlerindeki Amerika yerlilerine karşı yapılan yanlış temsillerden bahsedilerek veriliyor.
1985 yılında; eşcinsel bir politikacı olan ve bir suikaste kurban giden Harvey Milk’in hikayesini gözler önüne seren belgesel The Times of Harvey Milk, Oscar ödülü alan ilk eşcinsel temalı yapım oluyor. 2002 yılında ilk defa siyahi oyuncular “En İyi Oyuncu” ödülünü alıyorlar: Halle Berry, Monster’s Ball (Kesişen Yollar), Denzel Washington ise Training Day (İlk Gün) filmindeki performansları ile. İkisi de konuşmalarında bu ödülün kültürel anlamda ne kadar kayda değer olduğundan bahsetmeyi ihmal etmiyor. Ayrıca Berry’nin törende giydiği Elie Saab imzalı ikonik elbise de bu galeride sergileniyor. “En İyi Yönetmen” ödülünü alan ilk kadın yönetmen ise, 2010 yılında The Hurt Locker (Ölümcül Tuzak) filmi ile Kathryn Bigelow oluyor. Elbette Oscar ödülleri tarihinde yaşanan önemli olaylar bunlarla sınırlı değil. Eğer bunlar ilginizi çektiyse, müzenin web sitesini inceleyerek daha detaylı bilgilere ulaşabilirsiniz.
Stories of Cinema (Sinema Hikayeleri)
Akademi ödülleri tarihinde yapılan zaman yolculuğundan sonra “Sinema Hikayeleri” sergisinin diğer galerilerine geçiliyor. Bu noktada sizi karşılayan ilk oda, Fransız Yeni Dalgası’na damgasını vurmuş, tarihin en önemli kadın yönetmenlerinden biri olan Agnès Varda’ya ithaf edilen “Director’s Inspiration” (Yönetmenin İlhamı) galerisi. Varda’nın filmlerinden sahneler, perde arkası fotoğraflar, kendi el yazısıyla tuttuğu notlar gibi önemli eserlere şahit olduktan sonra “Story” isimli galeri karşılıyor izleyiciyi. Burada senaryo ve hikaye yazımının filmlerde ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu fark etmenin yanı sıra, Psycho (Hitchcock, 1960) filminin senaristi Joseph Stefano’nun söz konusu filmi yazarken kullandığı daktiloyu da yakından görmek mümkün.
Kuşkusuz serginin en detaylı ve enteresan galerilerinden bir tanesi ise bundan sonraki odada karşınıza çıkacak The Godfather (Baba) serisine adanmış “The Art of Moviemaking” (Film Yapma Sanatı) isimli galeri. Bu galeride, filmde giyilen kostümlerden, kullanılan diş protezlerine; yönetmen Coppola’nın el yazısıyla tuttuğu notlardan, filmin unutulmaz müziklerini kaydederken kullanılan enstrümanlara kadar birçok önemli esere, hikayeleriyle birlikte tanık olmak mümkün. Öyle ki, birkaç saatte izlenip biten bir filmin arkasında ne kadar büyük emekler ve yıllara dayanan yoğun çalışmalar olduğu bir kez daha fark ediliyor, bu ince detaylar, sergiyi daha da etkileyici kılıyor.
Bu galeriden sonra sırasıyla “Performance” (performans), “Image” (resim), “Sound” (ses), “Identity” (kimlik) ve “Impact/Reflection” (etki/yansıma) isimli galeriler karşılıyor ziyaretçileri. Buraları gezerken; oyunculuğa, doğru görüntüyü yakalamaya, filmlerde sesin önemine dair önemli bilgiler öğrenirken; “Kimlik” galerisinde, kostüm tasarımcılarıyla birlikte, saç ve makyaj sanatçılarının film karakterlerini nasıl hayata getirdiğine tanık oluyorsunuz. Bir film karakterinin personasını doğru yaratmak için giydiği giysilerin, saçının şeklinin, yüzündeki makyajın ne kadar önemli olduğunu fark ediyorsunuz. Eğer siz de bugüne kadar Oscar ödül törenlerini izlerken bu kategorilerde verilen ödülleri hızlı hızlı geçenlerdenseniz, bu sergiyi gezdikten sonra o ödülleri de daha çok takdir edeceğinize eminiz.
Bu kattaki son galeri olan “Etki/Yansıma” ise, sinemanın ne kadar önemli bir mecra olduğunu hatırlatarak, filmler ve belgesellerin kullandıkları güçlü görseller sayesinde izleyicilere nasıl ilham olabileceğini göstermeyi amaçlıyor ve #MeToo hareketi, Black Lives Matter, iklim krizi gibi önemli toplumsal meselelerin altını çiziyor.
The Future of Cinema (Sinemanın Geleceği)
“Sinema Hikayeleri” sergisi üst katta devam ediyor, ancak bu noktada biraz daha sinemanın günümüzde geldiği durumu ve geleceğini ele almayı da ihmal etmiyor. Bu katta en çok “Inventing Worlds and Characters: Animation, Effects, Encounters”” (Dünyalar ve Karakterler İcat Etmek: Animasyon, Efekt, Karşılaşmalar) galerileri dikkat çekiyor. Bu bölümlerde gezerken hem animasyon filmlerinin çıktıkları ilk zamanlardan bu yana ne kadar yol aldıklarına tanık oluyor; hem de bir sanat biçimi olarak animasyonların nasıl zamanı, mekanı ve fiziksel görünümleri manipüle edebildiğine hayret ediyorsunuz.
“Sinemanın Geleceği” ise, sergiden çıkmadan önce göreceğiniz son bölüm. Bu galeriyi hazırlamak için Akademi, çeşitli film sanatçılarından “Sinemanın geleceği…” cümlesini tamamlamalarını istemiş. Verilen cevapları ise duvarlara yansıtarak yanına şunu yazmış: ‘‘Umuyoruz ki, bu sanatçıların düşünceleri ve öngörüleri, bu müzenin duvarlarının dışına taşacak ve sinemanın geleceğinde rol oynayan herkese ilham olacak.’’
Başka Neler Görebilirsiniz?
Sinema Hikayeleri sergisinde, İspanyol yönetmen Pedro Almodóvar’a, Amerikalı ses tasarımcısı Ben Burtt’e ve İrlandalı besteci Hildur Guðnadóttir’e adanmış üç bölüm daha var. Ancak ekibimizin ziyareti esnasında bu galeriler bakımda olduğu için ne yazık ki dolaşmamız mümkün olmadı. Bunlar dışında müzede, Richard Balzer koleksiyonundan derlenmiş zoetroplar, praksinoskoplar hatta Lumière kardeşlerin sinematograflarını barındıran “The Path to Cinema” (Sinemaya Giden Yol) isimli ayrı bir sergi de mevcut. “Backdrop: An Invisible Art” (Fon: Görünmez Bir Sanat) bölümünde ise, Alfred Hitchcock’un önemli başyapıtı North by Northwest (Gizli Teşkilat) filminde gördüğümüz Rushmore dağı arka fonunun sergilendiğine tanık olabilirsiniz.
Son olarak, “The Oscars Experience” (Oscar Deneyimi) bölümünde kırmızı halıda yürüyebilir, kendi Oscar’ınızı kaldırabilirsiniz. Yalnız bu bölüme girebilmek için ayrı bir bilet daha almanız gerektiğini hatırlatalım. Bunlar dışında müzede bulunan iki adet devasa sinema salonunda düzenli olarak film gösterimleri yapılmakta. Dileyen sinema severler, bu gösterimlere ayrıca bilet alarak katılabiliyor.
Eğer Academy Museum ve içerikleri ilginizi çektiyse daha enteresan bilgiler edinmek için, müzenin Sanat ve Programlama Baş Sorumlusu Jacqueline Stewart tarafından sunulan The Academy Museum Podcast’ini Apple Podcasts üzerinden dinleyebilirsiniz.
Fotoğraflar: Sedef Hızlan















