Abdülhak Hâmit Tarhan 1852 yılında İstanbul’da doğdu, öğrenimini bu şehirde yaptı, özel derslerle kendisini yetiştirmeye çalıştı.
1861’de ağabeyi Nasuhî Bey’le Paris’e gitti. Orada bir yıl kadar bir kolejde eğitimine devam etti. Bir süre İstanbul’da Amerikan Koleji’nde okudu. Memurluk hayatına atıldı. Tahran Büyükelçiliği’ne atanan babasıyla birlikte İran’a gitti. 1866’da babasının ölümü üzerine İstanbul’a döndü. Paris Elçiliği’ne kâtip olarak atandı.(1876)İki buçuk yıl burada kaldıktan sonra Londra Elçiliği Müsteşarlığı’nda Brüksel Elçiliği ve Meclis-i Âyân üyeliğinde bulundu. Cumhuriyet devrinde milletvekili oldu ve bu görevde iken Nisan 1937’de öldü.
Türk edebiyatında “Şair-i Azam” olarak bilinen yazar, şiir ve tiyatro türlerinde eserler vermiştir. Tanzimat şiirinde Batılılaşma hareketinin ve yeniliklerin öncüsü olmuştur.
Abdülhak Hâmit Tarhan, Türk edebiyatında şiire metafizik ürpertiyi getiren şair olarak da bilinmektedir. Şiirlerinde ölçü, dil ve uyağa önem vermeyen şairin şiirlerinde zengin bir lirizm de bulunmaktadır. Sanat için sanat anlayışını benimsemiştir.
Abdülhak Hâmit Tarhan ve Aşk Hayatı
Edebiyatımızın Şair-i Azam’ı, Abdülhak Hâmit Tarhan’ın eserlerine de yansıtmış olduğu dört kadını ele alacağız. Kendisinin hayatına girmiş, onu etkilemiş, uğruna şiirler yazmış olduğu kadınları, yaptığı evlilikleri ve şairin aşk hayatını kısaca anlatacağız.
Fatma Pirizade
Abdülhak Hâmit Tarhan’ın dört evliliği olmuştur. Bunlardan ilki 1872 yılında evlendiği eşi Fatma Hanım’dır. Evlendiklerinde Hâmit 20, Fatma ise 13 yaşındadır. Bu evlilikten çiftin iki çocuğu olmuştur. Fakat Fatma Hanım henüz evliliklerinin on birinci yılında bronşit hastalığına yakalanır. Bu hastalık sebebiyle doktorlar Hindistan’da yaşamasının iyi olacağını söyleyince Hâmit tüm ailesini toplayıp Hindistan’a taşınır. Fakat burası da hastalığa çare olmaz ve iyice kötüleşip vereme dönüşür. Fatma Hanım iki yıl kadar uğraştığı bu hastalıktan dolayı 1885 yılında vefat eder. Vefatı sırasında Beyrut’ta olmaları sebebiyle cenazesi buraya defnedilir. Makber’de cenazenin Beyrut’ta kalması sebebiyle şu dizeleri yazmıştır: “Bakî o enîs-i dilden,eyvâh!/ Beyrût’ta bir mezâr kaldı.”
“Eyvah!. Ne yer; ne yar kaldı, Gönlüm dolu âh-u zâr kaldı.”
Eşinin vefatından oldukça etkilenen Hâmid, 40 gün boyunca mezarlıktan ayrılmaz. Acısını bu şekilde geçirmeye çalışır. Bu sırada edebiyatımız için oldukça değerli “Makber” adlı eserini yazar. Makber ile kendini ispatlar, edebiyatımızın en acı dolu eserlerinden birini yazmış olur. Bu eserden de görebiliriz ki eşine duyduğu aşk oldukça yoğundur. Eşinin unutulmaması için bu eseri yazmıştır. Eserini sevgilisi için yazdığını şu şekilde açıklar: “Makber onun hâli, onun resmi, onun hayâli, onun heykeli, onun mezarıdır; onun hiçbir beğenilecek yeri kalmayan hayatıdır. Yine tekrar edeyim: Makber odur. Bunun için severim.”
Nelly Clower
İlk eşi Fatma Hanım’ın vefatından 5 yıl kadar sonra Londra’da 1890 yılında Nelly Clower ile evlenir. Nelly Clower’ı da verem hastalığından 1911 yılında kaybeder. Abdülhak Hâmit eşi Nelly Hanım’dan Hatıralar adlı eserinde sevgiyle söz eder.
Sanılanın aksine Abdülhak Hâmit Tarhan, Nelly Hanım ile Fatma Hanım’ın cenazesinde tanışmamıştır. Aksine acısını sonuna kadar yaşadıktan sonra İngiltere’ye gittiğinde ikinci evliliğini yapmıştır. “Eşinin taziyesinde gördüğü kadınla evlenmiş” ya da “vefat eden eşi için Makber’i yazmış fakat iki hafta sonra başka bir kadınla evlenmiş” gibi söylemler ne yazık ki gerçek dışıdır.
Cemile Hanım
Abdülhak Hâmit Tarhan Cemile Hanım ile kız kardeşi Mihrünnisa Hanım aracılığıyla tanışmıştır. Lakin evlilikleri sadece 20 gün kadar sürmüştür.
Lüsyen (Lucienne) Hanım
1912 yılında Brüksel’de tanışırlar. Tanıştıklarında Abdülhak Hâmit 60, Lüsyen Hanım ise 19 yaşında idi. Tanıştıkları sırada Lüsyen Hanım nişanlı olmasına ve aralarındaki yaş farkına dahi aldırmadan büyük şairin peşine düşmüştür. Bir şekilde şairin dikkatini çektikten sonra ilişkileri başlamıştır. Aralarındaki aşk öyle tutku doludur ki, Lüsyen Hanım Abdülhak Hâmit için ailesinden, memleketinden, dininden vazgeçmiştir. Nişanlısından ayrılmıştır, Şair-i Azam ile İstanbul’a gelmiş, onunla evlenmiştir.
Sekiz yıllık birliktelik sonrası Lüsyen Hanım, Avrupa gezisinde İtalyan Kontu Soranzo ile tanışıp ona aşık olmuştur. Kontu elinden tuttuğu gibi İstanbul’a götürüp Abdülhak Hâmit’e evlenmek istediklerini söylemiştir. Büyük şair ise eşinin kendisinden daha genç olan İtalyan Kontu ile evlenmesinin daha uygun olacağını düşünür ve bu durumu kabul eder. Kont ile Lüsyen Hanım’ın düğünleri İstanbul’da yapılmıştır. Düğün sonrası çift İtalya’ya Venedik’e gitmiştir. Bu sırada halen daha Abdülhak Hâmit ile Lüsyen Hanım mektuplaşmaktadır. Lüsyen Hanım’a hasretinden Abdülhak Hâmit de peşlerinden gitmiş, çiftin misafirleri olmuştur.
Lüsyen Hanım Venedik’te yaşadığı müddetçe(1920-1927) mektuplaşmaları devam etmiştir. Bu durum onların aşklarının ne kadar ateşli olduğunun bir göstergesi niteliğindedir. Bu şiddetli hislerin sonucu tekrar bir araya gelmişler ve Abdülhak Hâmit’in vefatına kadar birlikteliklerini sürdürmüşlerdir. 1966 yılında Lüsyen Hanımın cenazesi Zincirlikuyu mezarlığına Abdülhak Hâmit’in yanına defnedilmek istenmiştir fakat büyük şairin mezarının mermerlerinin kırılması zor görüldüğü ve bazı kimselerin Lüsyen Hanımın Müslümanlığından şüphe etmesi sebebiyle yanına gömülmedi.
Kaynakça:
“Büyük Şairin Aşkı”.siirparki.web.27.02.2024
”Lüsyen Hanım’ın Hatıraları”.blogspot.web.27.02.2024
”Abdulhak Hamit Tarhan Kimdir”.inkılap.web.27.02.2024
”Makber”.tees.yesevi.web.27.02.2024
”Abdülhak Hamit Tarhan”.turkedebiyati.org.06.03.2024
Demircan, Aynur. “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Aydınlık Bir Yüz: Abdülhak Hâmit Tarhan.Academia
Enginün, İnci. Abdülhak Hâmid Tarhan Bütün Şiirleri. İstanbul. Dergâh. 2019.