İran Sineması, İran İslam Devrimi sonrasında gelişen bir sinemadır. Devrim ile birlikte yaşanılan kültürel değişimler ulusal sinema kimliğini taşır. İran Sineması’nı devrim öncesi ve sonrası olarak ele aldığımızda kadının konumu her zaman problem oluşturmuştur. Bu problemin ana kaynağı ise İffet Kuralları’dır. Bir yasa olarak düzenlenen bu kurallar sinemaya da uygulanmıştır. Kuralların getirdiği yükümler, yönetmenleri kadınlar üzerinde belirli roller ile sınırlamıştır. Örneğin, İran Sineması’nda erkek ve kadının fiziksel temasın olmaması, karşılıklı arzu ile birbirlerine bakamaması gibi kurallar mevcuttur. Aslında İran Sineması’ndaki en temel sıkıntı; kadının varlığıdır.
Biz de bu yazımızda İran Sineması’nın önemli yönetmenlerinden biri olan Abbas Kiyarüstemi’nin Ten -10- filmi üzerinden, İran toplumunda kadının konumuna açılan pencereleri, kameranın konumu üzerinden çözümlemesini yaptık. Keyifli okumalar!
Film; Tahran sokaklarında arabasıyla yolculuk yapan bir kadının çizdiği İran güzergâhını gözler önüne serer. Kameranın durduğu yer, toplumun kadına olan bakışını yansıtır. Filmin adından da anlaşılabileceği gibi kendi içinde 10 bölümden oluşur. Aslında tüm hikâye kadının konumudur ve Abbas Kiyarüstemi bu durumu kameranın konumu ile gösterir. Film, anne ve oğulun hikâyesi ile başlar. Ortada bir boşanma vardır ve annenin başka birisiyle evli olduğunu ve bu durumdan rahatsızlık duyan çocuğunun annesi ile olan tartışmasına şahit oluruz. Abbas Kiyarüstemi tam bu noktada hikâyeyi bize kameranın konumu ile yansıtır; anne ve çocuğun tartışmasında kameranın asla kadını göstermemesi, kadının sadece sesini duymamız, tartışmanın şiddetinin artmasına rağmen kameranın asla tartışma boyunca konumunun değişmemesiyle oluşan rahatsızlığı, toplumun kadınlara olan rahatsızlığı olarak gözler önüne serer. Biz ancak çocuk arabadan indiğinde kameranın kadını gösterdiğini görürüz.
Film sadece annenin çocuğu ile olan ilişkisine odaklanmaz. Yol boyunca sürücü koltuğunun yanında çeşitli yolcular oturur. Aslında yan koltukta oturan bütün yolcular, kameranın konumunu ve İran’ın güzergâhını şekillendirir. Örneğin başka bir hikâyede tamamıyla karanlığa gömülen bir kadının varlığını sadece sesiyle tanırız. Kameranın konumu ancak kadının mesleğini göstereceği zaman değişir ve seyirci sadece kadını mesleği üzerinden görür. İşte kameranın konumu bu noktada çok önemlidir. Bir hayat kadınını sadece sesiyle tanırız ve iş için yola çıktığı zaman kameranın kadını gösterdiğini görürüz ve sadece işi üzerinden değerlendirilir. İşte bu durum İran’ın kadına olan bakışını ve kadını ne olarak gördüğünü yansıtır. Başka bir hikâyede ise bir kadının sevdiği kişi tarafından bırakıldığına şahit oluruz. Fakat kameranın konumu kadını gösterir. Sevdiği kişi tarafından bırakılan kadınını uzun uzun seyrederiz. Bunda bir problem olmadığını görürüz. Film boyunca kadınların hayatlarına göre şekillenen kameranın konumunu Abbas Kiyarüstemi usulü 10 farklı pencereden seyrederiz.
Abbas Kiyarüstemi, anlatımını kameranın konumu üzerinden gerçekleştirir. Film boyunca kadınların üzerindeki baskıyı, bir arabanın içinde gözler önüne serer. Baskıyı simgeleyen metafor arabadır ve direksiyonda kadının yer alması ile düşünsel bir süreç yaratır.