“İlaç yok. Aşı da yok. Bombalamaya başlayın. İçindeki herkesle birlikte, bu şehri bombalayın.”
The Last of Us‘ın ikinci bölümü, tıpkı ilk bölüm gibi orijinal oyunu genişletme arzusu ile oldukça soğuk bir açılış yapıyor. Joel ve Ellie’nin yolculuğu için gerekli olmasa da, mantarların insanların nasıl mutasyona uğrattığıyla ilgili ilgi çekici bilgiler sunuyor. 2003 Jakarta’sına geri dönüyoruz ve Mantarbilimi profesörü Ibu Ratna‘nın tüm umutlarının tükendiğini gördüğümüz tüyler ürpertici bir sekansta yakında dünyayı ele geçirecek olan salgının en başlangıcına tanık oluyoruz. Profesöre ne yapılması gerektiği sorulduğundaysa “Bomba” cevabını alıyoruz.
Jenerik sonrası günümüze, bombalanmış Buston şehrine dönüyoruz. Geçtiğimiz bölüm sonu Ellie‘nin ısırılmış olduğunu fark eden Tess ve Joel, kızın neden Fireflies için önemli olduğuna dair hala bir anlam yükleyemiyor ve şüpheyle yaklaşıyorlar. Yine de tek istedikleri vaad edilen aküyü almak ve bir an önce Tommy’e ulaşmak. Olaysız olmasını umdukları bu yürüyüş sırasında dizi bizleri duvarların arkasındaki harabe şehirde küçük bir tura çıkarıyor. 20 yıl içerisinde insan elinin değmediği yerlerin özüne dönerek doğayla bütünleştiğine şahit oluyoruz. Çöken gökdelenlerin, terk edilmiş otel ve restoranların doğa tarafından ele geçirildiği birkaç dakikalık muhteşem çekimler ile bizlere aktarılıyor. Bu sahneler oyunu oynayanların aşina olduğunu kareler olsa da canlı bir şekilde görüyor olmak nefesimizi kesiyor.
Dış dünya ile ilk defa tanışan Ellie’nin buranın gerçek dehşeti ona çoğunlukla Tess tarafından açıklanıyor. Bu ilk aşamalarda, Ellie’yi hâlâ kardeşi Tommy’ye ulaşmak için bir araç olarak gören Joel’un, Ellie’yle olan iletişimini yok denecek kadar az seviyede tuttuğunu görüyoruz. Ellie’ye bakmakta ve ona QZ duvarlarının dışındaki dünyayı öğretmekte ön koltuğa oturan kişi Tess’tir.
Kızını kaybetmesinin üstüne 20 yıl geçmiş olsa da Joel bu kaybı henüz atlatamamıştır. Adeta kendi içine hapsolan dünyanın zorlu şartları Joel’un hem içine kapanmasına hem de acımasızlaşmasına yol açmıştır. İlk bölümün önemli yapı taşlarından biri olan Sarah karakterinin erken ve kalp kırıcı kaybı seyircilere herkesin her an ölebileceği mesajını verirken Joel’un karakter gelişimi için de önemli bir etken oluyor.
Joel ve Tess, Ellie’yi Fireflies buluşma noktasına götürmek için güvenli çıkış yolu aramaktadır ancak bu mümkün değildir. Bu apokaliptik dünyada tehlikenin henüz yeni başladığını ilk bölümün sonunda radyodan yükselen 80’lerin hiti “Never Let Me Down Again” ile anlamıştık.
Tess’in mutasyon geçirmiş bu insanların nasıl tek bir organizma olarak işleyebileceklerine dair tüyler ürpertici açıklaması eşliğinde, enfekte olmuş bir koloniye bir otelin çatısından bakıyoruz. “Uzun yol” olarak adlandırdıkları bu yol olasılıklar arasından çıkmıştır çünkü bu büyüklükteki bir grup korkunç bir olasılıktır, ancak bazen sadece tek bir farklı türde enfekte, çok daha güçlü bir korku uyandırabilir. Kahramanlarımız “kısa yol” olarak adlandırdıkları müze yolunu tercih etmek zorunda kalır ve burada enfekte olmuş kişilerin birçok farklı türe evirildiğini görürüz. Deforme olmuş mantar kafaları ve insan vücuduna sahip bu enfektelere bakmak bile korkmak için yeterlidir. Ancak bununla kalmaz. Mutasyon geçirmiş kafaları görme yetilerine engel olsa da duyuları oldukça gelişmiştir. Küçücük bir sesle bile sizin yerinizi bulabilir, sizi ısırabilir ya da iyi ihtimalle sadece ölebilirsiniz.
Bu yolculukla birlikte Joel ve Ellie‘nin arasındaki buzlar da yavaş yavaş erimektedir. İkisi de inatçıdır, ikisi de öfkelidir, ikisi de yastadır ve ikisinin de hayatlarında doldurulması gereken kısımlar vardır: Sevgi gibi. Bir yetim olarak büyüyen Ellie’nin geçtiğimiz bölüm sonu Joel’un onu korumak için bir askeri dövmüş olması her ne kadar vahşice olsa da hoşuna gitmiştir. 14 yaşında bir çocuğun aile sevgisinden uzak, bir denek olarak büyütülmesi oldukça acımasızdır. Ellie her ne kadar bağımsız, asi ve cesur biri olsa da değer görmeye, korunup kollanmaya ve en önemlisi aile sevgisine olan ihtiyacı küçük sahnelerle bizlere verilmektedir. Henüz tanışmalarının üzerinden 1 gün geçmiş olsa da, Tess‘in bölüm sonu yaptığı fedakarlık belki de yapılması gereken tek şey olmasına rağmen Ellie’nin kendisine bu dünyayı tanıtan ve her şeye rağmen kendisini koruyan bu kadını kurtarmak için direnmesi yalnızca bir örnektir.
Bu noktada oyun hayranlarının Joel ve Ellie arasındaki baba-kız dinamiğinin bir an önce ekranlara yansımasını adeta dişlerini kemirerek beklediğine eminiz!
Bu sırada buluşma noktasına gelen kahramanlarımız, onları bekleyen aracın boş olduğunu fark eder. Etrafta kan ve ölü bedenler vardır. Olayları anlamlandırmaya çalışırken ölen kişilerden birinin enfekte olduğunu görürler. Bu sırada kameraya enfekte olmuş kişinin parmağına dolanan mantar uzantıları çarpar. Hemen ardından da koşmaya başlayan yüzlerce enfektedinin sesi gelir. Yolun sonu olduğunu düşündüğümüz dakikalarda Tess, Joel ve Ellie’ye gitmeleri gerektiğini söyler. Joel hemen itiraz etse de, Ellie çoktan olayı anlamıştır. Tess de Ellie gibi ısırılmıştır. Ancak Tess Ellie gibi virüse karşı bağışıklı değildir. Bu karanlık dünyada hem arkadaşı hem ailesi olan Tess’i arkada bırakmak istemeyen Joel’u Ellie’nin kolundaki yarayı göstererek, “Bu gerçek Joel” der ve Ellie’yi alıp Tommy’e götürmesi gerektiğine yine Tess ikna eder.
Bölümün son sekansında ise Tess’in uzun süre akıllardan silinmeyecek vedası gerçekleşir. Neil Druckmann ve Craig Mazin’in mantarın yayılma şekli olarak dalları tercih etme konusundaki yaratıcı kararı olan ölüm öpücüğü karaktere unutulmaz bir veda hazırlamış. Onu o kadar uzun süredir tanımıyor olabiliriz, ancak varlığını şüphesiz özleyeceğiz.
The Last of Us’ın ikinci bölümünü geride bırakırken başarılı bir oyun uyarlaması izlemenin sonsuz keyfini yaşıyoruz. Oyuncu seçimlerinin ne kadar iyi olduğunu bir kez daha görüyor, dünyasının estetiğine mükemmel şekilde uyan aksiyon sahneleri ve seslerin muazzam kullanımının kombinasyonunu takdir ediyoruz. Uzaktan gelen çığlıklar, bir piyano tuşu üzerinde zıplayan kurbağanın bile seyirci üzerinde gerginlik yaratması dizinin, oyunun genel temasını iyi anlayan kişilerin ellerinde olduğunu göstermektedir.
Fakat Joel ve Ellie’nin hikayesi daha yeni başlıyor.
İlk bölümde yaşananları hatırlamak için bu yazımıza bakabilirsiniz.