Şeytan çıkartma anlamına gelen Exorcism, Yunanca’daki exorkismos ”ant ile bağlı” anlamına gelen kelimeye dayanır. Kaynaklara göre şeytan çıkartma ile ilgili ilk resmi talimatname 1614 yılında Vatikan’da görülmüştür. İnsanların içine cin, şeytan, ruh girmesi fikri Budizmden Hristiyanlığa, İslam’dan Hinduizm’e ve hatta Afrika kabilelerine kadar birçok grup ve inanç sistemlerinde karşımıza çıkmaktadır.
Dini İnançlara Göre Egzorsizm
Hindu inancının kutsal kitaplarından biri olan Atharva Veda’da şeytan çıkartma, büyü ve simya ilmiyle ilgi metinlere rastlarken; İslam’da da cin çıkarma benzeri bir uygulama olan ‘‘rukye” yöntemi karşımıza çıkmaktadır. İnsan vücuduna cinlerin, hayaletlerin, şeytanların girmesi durumu ”cin çarpması, cinlenme veya içine şeytan girmesi’’ olarak adlandırmaktadır.
Katolik literatüründe ise İslamiyette olduğu gibi bir cin fikri yoktur. Cinlere İslamiyette melekten ayrı bir varlık olarak tanımlanırken; Hristiyanlıkta ”kötü olmayı seçmiş, şeytana uymuş melekler” gözüyle bakılırdı. Böylelikle Hristiyanlıkta iki tür melek anlayışı ortaya çıkmaktadır: Düşmüş Melekler ve Tanrı’ya hizmetkar olan melekler. İnsana musallat olduğu düşünülen ve şeytanın yardımcısı kabul edilen varlıklar Düşmüş Meleklerdir. Düşmüş meleklerin kötüyü seçmeleri ve şeytana uymaları en büyük günahlardan kabul edilir. Bu melekler sonrasında pişman olsalar dahi asla bağışlanmazlar.
Egzorsizm Ayini Nasıldı?
İnsanı tesiri altına alan kötü ruhların, içine girdiği insandan çıkartılmasına yönelik yapılan ayinlere exorsizm ayini, cin/şeytan çıkartma ayini denilirdi. Bu ayinler kilise babaları ve inananlar tarafından oldukça ciddiye alınan bir olaydı. Hatta bazı dönemlerde vaftiz ayini ile cin kovma ayini eşdeğer kabul ediliyordu. Vaftiz olmamış bir kişi inananların gözünde cinlenmişlerle aynı kefedeydi. Ayini yapacak kişinin hem dini anlamda yetkinliği hem de yaşayış olarak seçkin bir kişiliğe sahip olması beklenirdi. Dolayısıyla egzorsizm ayini, ayin için gerekli duaları bilen herkes tarafından rastgele yapılamazdı. Kilise hukukuna göre şeytan çıkartmak için yüksek rütbeli papaz tarafından yerel psikoposun izni alınırdı.
Cin çıkarma ayinlerinin ilk yapılmaya başlandığı dönemlerde temiz kıyafetler giyinmesi, cinsel ilişkiden uzak durulması, yeme içme düzenine dikkat edilmesi gibi uzun süreli bir yol takip edilirdi. Sonraları kutsal yazılardan bazı metinler derlenip eklendi ve bazı ayinsel hareketler de yavaş yavaş kullanılmaya başlandı. Bunlar: kişi üzerine haç işareti çıkarmak, kişinin üzerine üflemek veya kişiye dokunmak ve benzeri davranışlardı.
Cin, Şeytan kovma ayinleri çeşitli şekillerde uygulanmaktaydı. Ayin esnasında kutsal su, tuz, yağ, kötü kokular gibi maddelerde kullanılıyordu. Bunun yanı sıra bazı ayinler esnasında okunacak metinler Rituale Romanum dua kitabının içinde exorcizandis obsessis a daemonino isimli bir başlık altında toparlanmış ve yüzyıllar boyunca metne sadık kalarak okunarak ayinler sürdürülmüştür.
Hristiyan Avrupası’nda bu tür uygulamaları yapanlara egzorsist adı verilmiştir. Egzorsistler kötü ruhun musallat olduğu düşünülen, hasta kabul edilen kişinin vücudundan cinin çıkartılması, şeytanın kovulması için görünmez kötü ruha çağrılarda bulunduğu, kutsal metinler okuduğu ayinlerle ortaya çıkıyordu.

Egzorsizm Hastalık Mıydı?
Kilise, özellikle ortaçağ döneminde hasta kabul edilen kötü ruhun esiri düşmüş kimselerin bedenlerinden şeytanı kovmak gerekçesiyle hastalara işkenceler yapıyordu. Hatta kilise aynı dönemlerde medyumnik yetenekleri olan kişileri de aynı kategoride ele alarak, işkence yöntemlerini medyumlar üzerinde de uyguluyordu.
Egzorsistlerin transa geçerek görünmeyen varlıklarla irtibata geçmeye çalışmaları söz konusuydu. İrtibat kurulması durumunda iki yöntemden birine başvuruluyordu. Ya musallat varlıkla kişinin bedenini terk etmesi, hâkimiyetini sona erdirmesi için ikna edilmeye çalışılıyor ya da görünmeyen varlık, hastanın bedeninden zorla sökülüp atılıyordu. Özellikle ikinci yönteme başvurulduğunda içine şeytan girdiği inanılan hastaya binbir çeşit işkence ve eziyetler yapılıyordu. Bu işkenceler sonucunda hasta ölürse ”bedenini kurtaramadık ama ruhunu şeytandan arındırdık. Artık kurtuldu, rahatladı” gibi kendilerince yorumlarda bulunurlardı.
Avrupa Ortaçağı’nda şeytanların yeryüzündeki yansıması olarak görülen cadı kavramı da oldukça yaygınlaşmaya başlamıştı. 14. yüzyıldan sonra zengin erkekler ve ruhban sınıfından din adamları cadıların varlığını kanıtlamak için birçok girişimde bulunmaya başladı. 15. yüzyıla gelindiğinde gücünü şeytandan alan sapkın cadı tarikatlarının olduğu kanısı yaygınlaşmaya başlamıştı. Kıtlık, kaybedilen savaşlar gibi akla gelen her türlü kötü olayın altında cadıların olduğuna inanılıyordu. Kilise babalarının cadıların yargılanması gerektiğini söylemesiyle cadılar artık kilisenin ve dinin karşısında yer alan ve her türlü şiddeti hak eden bir figür haline dönüşmüştü.
Şeytanın dünyadaki temsilcileri olarak görülen cadıların çoğunluğunun kadın olduğu görüşü vardı. Bunun sebebi Havva’nın yasak elmayı yiyerek cennetten kovulmuş olmasına ilişkindi. Kadınların erkeklere oranla şeytana daha kolay kandığı düşünüldüğünden tipik bir cadı profili oluşmaya başlamıştı. Bu profil genellikle 40-60 yaşları arasında, yoksul, dul kadınlardan oluşuyordu. Cadılıkla suçlanan erkekler ise genelde bu kadınların eşleri veya çocukları oluyordu.
Halk tarafından da bu olay benimsenmeye başlanmış ve cadı olarak nitelendirdikleri insanları dışlamaya başlamıştı. Herkesin bildiği cadı avı da böylelikle başlamış oluyordu. Kilise, cadılıkla suçlananların halk karşısında mahkemeye çıkıp hesap vermesini zorunlu kılıyordu. Fakat bu mahkemelerin neredeyse tamamı ölümle cezalandırılıyordu. Cadı ilan edilenlerin yakılacağı odunlar, bağlanacakları iplerin parası kendilerinden alınıyordu.
Egzorsizmin Etkisi Hangi Sonuçları Doğurdu?
Cadılıkla yani egzorsizmle suçlanan insanların çoğu bitkilerin iyileştirici gücünden faydalanan şifacılardı. Egzorsizme kilise ve dönemin kralı öyle karşı çıkmıştır ki egzorsit olduğu düşünülen insanların yakılarak öldürüldüğüne dair söylemler de kol gezmiştir. Şifacı kadınlarla birlikte tıbbi bilgiler de yanıp kül oluyordu. Bunun sonucunda Avrupa uzun yıllar süren salgın hastalıklarla mücadele edemez hale gelmişti. Bu durumu ilk fark eden ülke İngiltere olmuş ve 1736 yılında cadıcılık suç olmaktan çıkartılmıştır.
Egzorsizm Hakkında Bilim Ne Düşünüyor?
Bilim ve psikyatri alanında gelişmeler olmaya başladığında, Psikiyatrinin ”şeytanın kişiye sahip olması” konusundaki resmi görüşü kişilerin histeri, mani, psikoz, Tourette sendromu, epilepsi, şizofreni, dissosiyatif kimlik bozukluğu gibi hastalıklardan kaynaklandığı yönünde oldu. Bu konuda kitap yazmak için 50 farklı şeytan çıkartma ayinine katılan Michael Couneo, bu ayinlerde bilimsel olarak açıklanması zor olan doğaüstü hiçbir olaya şahit olmadığını belirtmiştir.

Ruhun şeytandan, görünmeyen varlıktan arındırılması durumu olan egzorsizmin anlamını Ortaçağ dönemi oluşturdu diyebiliriz. Ortaçağ döneminde kadınların %98’nin ”Cadı” olarak anılmasıyla, kadınların geceleri halüsinasyon gördüğünü düşünerek bir vasıflarının olmayacağını hatta zararlarının olacağı gerekçesiyle -kral tarafından da fermanla onaylanmıştır- çeşitli işkenceler uygulamışlardır. Bu işkencelerin sonucunu halk ve kral hastalıklarla boğuşarak ödemiştir.
Zihinlerde iz bırakan tarihi olayı daha derinden okumak isterseniz Haydar Akın’ın ”Ortaçağ Avrupası’nda Cadılar ve Cadı Avı’‘ (2021) adlı kitabını tavsiye ederiz.
Kaynak
M.O. Karatosun, Katolik İnanç ve Ritüelinde Exorcism: 1614 ve 1999 Tarihli Ritüel Metinlerinin Karşılaştırmalı Analizi, 2019. web