Denis Villeneuve Sineması: Olağanüstü Filmler

Editör:
Işılay Güzel Yılmaz
" hide_table_content="td_encvalW2dpemxlXQ=="]

Denis Villeneuve’ün yarattığı dünyalara girdiğimizde, bizim için özenle çizdiği resimlere ve hikâyelere baktığımızda, hissettiğimiz ilk duygu bir şeylerin yolunda gitmediği oluyor. Sebebini bir türlü anlayamıyoruz; ama kendimizi gece yarısı çöktüğünde savaşmaya ara veren iki cephenin tam ortasında kalmış gibi hissediyoruz. Denis Villeneuve’ün hikâyesini anlatış biçimi bizi huzursuz ediyor ve kafamızı karıştırıyor çünkü gözümüzün önünde yaratılan ve yıkılan bu dünyaların cevapları yok.

İzledikten sonra benimle günlerce hatta haftalarca kalan filmleri seviyorum. İşte bu sinemanın güzelliği, siz birtakım resimler yaratırsınız, o resimler de birtakım duygular ortaya çıkarır ve o duygularla kendinizi sorgularsınız.”

Bu yazıda Denis Villeneuve’ün kurguyu, renkleri, tasarımı ve sinematografiyi manipüle ederek, belirsizlik üzerinde kurduğu hikayeleri nasıl anlattığından bahsedeceğiz.

Denis Villeneuve ve Hikâye

Denis Villeneuve’ün eserlerini izlemek, tek bir soru sormamıza neden oluyor. “Neler oluyor?” Ve biz her seferinde sorunun cevabını “Bilmiyorum.” olarak veriyoruz. Yönetmenimizin amaçladığı yegâne tepkilerden biri bu.

Belirsizlik yönetmenimizin işlerinin kalbinde yer alıyor. Çoğu zaman başkahramanını cevabı olmayan sorularla dolu bir dünyaya yerleştiriyor. Aileleri hakkında daha fazla bilgi edinmek için geçmişin karanlığında sürüklenenler, büyük bir trajediden sonra hayatta kalıp yaşamın amacını arayanlar, uyuşturucu kartelleriyle mücadele eden idealist bir FBI ajanı ve uzayda yolunu kaybetmiş bir peygamber…

Villeneuve’ün filmlerinde başkahramanların kimlikleri her zaman sorgulanıyor. Kesinlik sadece bir hayalden ve yalandan ibaret. Ahlâk ise her zaman gri bir bölgede. Villeneuve doğruların ve yanlışların varlığına inanmayan bir tanrı gibi kahramanını zorlu bir yolculuğa sürükleyecek sorularla baş başa bırakıyor ve sadece kahramanını yürüdüğü yolda kamerasıyla takip ediyor, yol ne kadar kararsa da karmaşıklaşsa da tehlikeli bir hâle gelse de hikâyeye müdahale etmiyor.

Sahne Tasarımı

Denis Villeneuve parlak bir dünyada bile derin bir belirsizlik yakalıyor. Baktığınız dünya kendi kendine değişiyor ve güvenilmez bir hâle geliyor.

Sicario açıldığında başkahramanımızın çevresindeki karanlık dünyayla ilk defa yüz yüze gelişini görüyoruz. Kenar bir mahallede bulunan sıradan bir evin duvarlarının içinde kırktan fazla ceset bulunuyor. Bir anda üst üste gelen bu beklenmedik vahşet karakterlerle birlikte bizim de kanımızı donduruyor.

Sicario (2015)

İdealist bir FBI ajanı olan Kate, ABD ve Meksika arasında bulunan ve iki hükümetin de kanunlarının geçmediği Suarez’de uyuşturucu kartelleriyle mücadele etmek için görevlendirilir. Şiddet ve vahşetin ortasında kalmışken kendisini yozlaşmış bir intikam senaryosunun içinde bulur.

Yönetmen bu fikri Prisoners’la (Tutsak) birlikte tekrar kullanıyor. Sıradan bir mahallenin, sıradan bir evinde bir sandık dolusu zehirli yılanla birlikte mutfak lavabosuna öylece bırakılmış kanlı domuz kafası ve evin her duvarını kaplamış bir labirent çizimi bulunuyor. Sahne tasarımı öylesine tedirgin edici ve sürükleyici ki gözlerimizi bir saniye olsun ekrandan ayıramıyoruz. Sembolizmle süslenmiş Villeneuve dünyaları bizi içine çekiyor ve hikâye bitene kadar çıkmamıza izin vermiyor.

Prisoners (2013)

Şükran Günü küçük kızının kaçırılmasıyla hayatı alt üst olan Keller Dover kızını bulmak için her şeyi yapmaya hazırdır ve polisin çabalarını yetersiz bulup adaleti kendi elleriyle aramaya karar verir. Genç ve başarılı dedektif Loki’den de yardım isteyen genç adam, kendini suçlu ve masumun birbirine karıştığı oldukça şaibeli bir davanın içerisinde bulur.

Renkler

Villeneuve, belirsizliği sahnede tutabilmek için renklerle çok usta bir şekilde oynuyor. Polytechnique (Politeknik) siyah-beyaz bir film olarak çekilmesine rağmen, karakterlerin üzerine düşen gölgeler saldırı sırasında yaşanan korkuyu ve sonrasındaki paniği doruklarına kadar hissetmemize neden oluyor.

Villeneuve renkleri aktif olarak kullanmak istediğinde bunu iki türlü yapıyor: Ya gerçeküstü alanları daha rahat kullanabilmek için bir renk belirliyor ve film boyunca içinizi sıkacak kadar o rengi kullanmaya devam ediyor ya da filmin vurucu bir noktasında bizi alıştığımız görüntüden koparmak ve dengemizi bozmak için aniden kontrast renklere geçiş yapıyor.

Blade Runner 2049’un (Bıçak Sırtı 2049) farklı mekânlarda içimizi sıkan ve belirgin renkleri olan bir palete sahip olduğunu söyleyebiliriz. Neredeyse grileşmek üzere olan yeşil bir suyun yansımasından, çölün ortasındaki bir kum fırtınasını aratmayacak kuruluktaki kütüphanelere; Doktor Steline’in beyaz hatta fazla steril görünen ofisinden, radyasyonda ve açık bir turunculukla boğulan Las Vegas’a kadar renklerin ruh halimizle nasıl oynadığını görmek mümkün. Ayrıca yönetmenimiz bu devamlılığı bulunan yoğun renkleri bölerek sık sık kontrasta geçiş yapıyor ve bir saniyeliğine bile güvende hissetmemize izin vermiyor.

Blade Runner 2049 (2017)

Blade Runner 2049, ilk film olan Blade Runner’dan tam otuz yıl sonrasını anlatmaktadır. Los Angeles Polis Departmanı’nda görev yapan Memur K, toplum yaşamını kaosa sokacak olan ve uzun zamandır saklı kalan bir sırrı açığa çıkartır. Bir felaketi önleyebilmesi için eski ödül avcısı Rick Deckard’ı bulup ondan bazı sorularına yanıt alması şarttır.

Enemy’de (Düşman) ise Anthony’nin mavi motoru ve kırmızı kaskı, Adam’ın soluk sarılarla döşenmiş hayatını işgal ediyor. Anthony her sahneye girdiğinde durgun renkler biraz daha bozuluyor ve çözünüyor. Adam’ın her sahnesi ise gittikçe daha çok soluklaşıyor ve sonunda renkler neredeyse ekranda ufak bir uğultu olarak kalıyor.

Enemy (2013)

Üniversitede tarih dersleri veren Adam, okul ve ev arasında gidip gelen monoton hayatına en azından bir kız arkadaş sığdırmayı başarmıştır. Bir gün bir arkadaşının tavsiyesi üzerine bir film izler ve o filmde kendisine çok benzeyen birisini görerek bu oyuncunun peşine düşer. Adam artık kendisine ikizi kadar benzeyen Anthony’nin de hayatının bir parçasıdır, tabii Anthony de onunkinin.

Arrival (Geliş) uzay gemisinin içi için daha donuk renkler tercih ederken koruyucu giysilerin çarpıcı rengiyle birlikte görüntü daha keskin bir hâle geliyor. Yönetmen çok açık ve zarif bir şekilde aslında bizim o mekâna ait olmadığımızı söylüyor ve film boyunca da bu söyleminden vazgeçmiyor.

Arrival (2016)

Bir anda dünyaya inen uzay gemileri tüm insanlığı korkutur fakat Amerika Birleşik Devletleri uzaylılarla iletişime geçmeyi ve onlarla savaşmamayı hedeflemiştir. Onlarla konuşması için de yıllarca ordu için çalışmış, ardından üniversitede öğretmenlik yapmaya başlamış dilbilimci Louise Banks seçilir.

Villeneuve hiçbir zaman birden fazla rengin sahneye hâkim olmasına izin vermiyor ve böylece mekanlarla ya da durumlarla renkleri birleştirebiliyor. Kahramanlarını izole etmek ve onları sıkıştırmak için de her zaman kontrastı göze batar bir şekilde kullanıyor.

Sinematografi

Denis Villeneuve filmlerindeki belirsizliği elementlere ayırmayı seviyor ve bu elementlerin belki de en önemlisi ve yönetmenimizin en sağlam eli sinematografi. Belirsizliği; odaksız geniş çerçevelerle, ters ve yamuk kamera açılarıyla, objeyi aydınlatmak yerine yutan bir ışıklandırmayla seyirciye geçiriyor.

Altın Oran kuralıyla görüntüyü oluşturmadan önce kare, yatay ve dikey olarak üçe bölünüyor. Bu çizgilerin kesiştiği noktalar iyi bir kompozisyonda ilgi merkezinin yerleşebileceği dört seçeneği gösteriyor, ama birçok sahnede Villeneuve bu kuralı görmezden geliyor ve karenin neredeyse yarısını kapsayacak kadar bir boşluk bırakıyor. Bunu özellikle karakterlerinin ya üstünde ya da arkasında yapıyor.

Incendies’de (İçimdeki Yangın) başkahramanlarımızdan biri olan Simon’ın gözleri bağlıyken önce Simon’ın koltukta ne kadar uçta oturduğunu, ardından duvardan ne kadar uzak olduğunu, konuşma ilerlediğinde ise Simon’ın tüm kareyi oluşturan odanın içinde oldukça solda kaldığını görüyoruz.

Incendies (2010)

Çocuklarını yalnız bırakmış, tuhaf, sessiz ve yorgun bir kadın olarak Nawal Marwan ölür. Çok güvendiği ve sekreterliğini yaptığı noterine bir vasiyet bırakır. Bu vasiyet onun ikiz çocukları Jeanne ve Simon’ı Ortadoğu’ya, annelerinin geçmişine ve müthiş bir trajediye götürecek yolun başlangıcıdır.

Villeneuve karakterlerinin güvende olmadığını belirtmek için klasikleşmiş, gelenek haline gelmiş kuralları kırmaktan korkmuyor.

Kurgu

“Bana göre kurgu filmin en önemli aşamalarından biri çünkü kurguda filmi tekrar baştan yazmış oluyorsunuz.”

Villeneuve kamera her döndüğünde ve açı değiştiğinde bizi merakla ekrana bağlıyor; çünkü zamanla yönetmenin filmi düz bir çizgide kurgulamadığını görüyoruz. Karede sadece göstermek istediği obje kalırken uzun bir süre kameranın açısını değiştirmiyor ve Hollywood filmlerinden alıştığımız gibi sürekli değişen görselliğe maruz kalmıyoruz, Villeneuve derdini anlattığından emin olana kadar kare hareket etmiyor.

Dune (Çöl Gezegeni) Villeneuve kurgusunu özetlemek için muhteşem bir örnek. Paul’un rüyaları ve görüleriyle kurgu sürekli ileri ve geri hareket halinde kalıyor, asla düz bir çizgiyi takip etmiyor. Ayrıca film olağanüstü bir ses tasarımına sahip olmasına rağmen aynı zamanda oldukça da sessiz çünkü kameranın odağı çoğu zaman gözler oluyor. Karakterlerin gözlerine öylesine odaklanılmış ki, bir karakterin gözlerindeki ifade silinmeden veya diğer karakterlere aktarılmadan sahne değişmiyor.

Dune (2021)

Galaksinin farklı noktalarındaki gezegenler, rakip feodal hanedanlıklar tarafından yönetilmektedir. Çok değerli bir kaynağın tek üreticisi olan çöl gezegeni Arrakis’in kontrolü asil aileler arasında son derece talep görmektedir. “Baharat” adı verilen bu kaynak, yüksek bilinç ve uzun bir yaşam süresi sunarken, yıldızlararası yollarda gezinmeye yardımcı olmaktadır. Arrakis’in kontrolü İmparator tarafından Harkonen Hanedanlığından alınıp Atreides Hanedanlığına verilir ve bu bir hediye değildir.

Denis Villeneuve, son on yılın en çok ses getirmiş yönetmeni olabilir belki; ama bizim için en önemlisi Villeneuve, auteur filmleri stüdyoların karşısında durabilecek bir hale getirdi ve biz bunun için ona minnettarız. Umuyoruz ki yıldızı parlamaya devam eder; çünkü biz ondan hep daha iyisini beklemeye devam edeceğiz.

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Nickel Boys Film İncelemesi: Deneysel Sinema ve Tarihin Birleşimi

2025 Oscar Ödülleri'nde ilgi gören Nickel Boys, iki siyahi gencin bir reform okulunda yaşadıklarına odaklanıyor.

Orhan Kemal – Nâzım Hikmet’le 3,5 Yıl | 22 Alıntı

Türk edebiyatının iki büyük ustası Nâzım Hikmet ve Orhan Kemal'in Bursa Cezaevi'nde koğuş arkadaşlığı yaptıkları yıllara ve sonraki mektuplaşmalarına değinen Nâzım Hikmet'le 3,5 Yıl kitabı, Kemal'in kalemiyle çok içten ve etkileyici bir üslupla okurun karşısına çıkıyor.

İskenderiye Kütüphanesi: Efsane ve Gerçek

Efsane ve Gerçeğin ortak noktası, tarihin tozlu raflarına kaldıramadığı bilgi yuvası: İskenderiye Kütüphanesi.

İstanbul Ansiklopedisi Dizi İncelemesi: Kalabalığın Yalnız İnsanları

İstanbul Ansiklopedisi, büyülü İstanbul sokaklarında hem hayat bulmanın hem kaybolmanın öyküsünü anlatıyor.

Söylenti Edebiyat Editörleri Bu Ay Neler Okudu?

Söylenti Edebiyat editörleri olarak her ay neler okuduğumuzu, nelerin altını çizdiğimizi yakından incelediğimiz serimizin nisan ayı listesi ile karşınızdayız!

Yelpazeli Kadın (1918) Tablo Okuması: Gustav Klimt’in Son Eseri

Yelpazeli Kadın tablosu, zarafeti ve özgünlüğüyle hem sanat tarihine hem de Klimt'in kariyerinde büyük bir önem taşımaktadır.

Dante’nin İlahi Komedyası’nda İnsanlığın Mitolojik ve Manevi Seyahati: Kayboluşun Karanlığı ve Kurtuluşun Işığı

Dante’nin İlahi Komedyası; insanlığın ahlaki seçimlerini sorgulamasına, içsel çatışmalarını aşmasına ve evrensel sorulara yanıt bulmasına rehberlik eder.

Kırmızının Tonlarına Bürünmüş 7 Yabancı Albüm Kapağı

Temalarında kırmızı renginin ön planda olduğu ve gizli anlamlarıyla bizi farklı yolculuklara çıkaran albümleri sizler için derledik.

Marmaris’te Yaz Rüyası: 5 Günlük Keşif Rotası

Ege ve Akdeniz'in incisi Marmaris için keyifli bir yol rotası.

Feminizmin Gücü: Patriyarka’nın Sosyal Yapılara Etkisi

Patriyarkal sisteme meydan okuyan feminizm, kadını güçlendirip eşitlikçi bir toplum inşasına öncülük eder.