Pier Paolo Pasolini: Tutkulu Filmler

Editör:
Berke Ateş Aytekin
" hide_table_content="td_encvalW2dpemxlXQ=="]

5 Mart 1922’de İtalya’nın Bolonya şehrinde dünyaya gelmiş olan Pier Paolo Pasolini, kendine has kişilik özellikleri ve sanat anlayışı sayesinde geçmişten günümüze edebiyat ve özellikle sinemada ortaya koyduğu eserlerle farklı bir boyuta ulaşmış bir yazar, senarist, yönetmen ve şairdir.

Pasolini, edebiyat üzerine eğitim görmek istediği için Bolonya Üniversitesi’ne kaydoldu. Üniversite zamanlarında dönemin ünlü sanat tarihçisi Roberto Longhi’nden dersler aldı. Ayrıca bu yıllarında geleceğini şekillendiren ve sinemayı başka bir gözle yorumlamasını sağlayan çeşitli aktivitelerde bulundu. Luciano Serra, Ermes Parmi, Fabio Mauri, Franco Farolfi ile kurdukları grup ile Academiuta di Lenga Furlana‘yı (Furlana Dil Akademiciliği) yarattılar. Birbirinden önemli isimlerden oluşan bu grup yönetime eleştirilerde bulunuyor ve sol gazete II. Setaccio’da yazılar yazıyordu.

2.Dünya Savaşı’nda Livorno’da askere alınan Pasolini Almanlara silah teslimatı yapmayı istemediği için askerden kaçtı, bu sancılı dönemde kardeşi Guido’yu da kaybeden Pasolini’nin ailesi yıkıma uğradı. Bu olayların üzerinden 2 yıl geçtikten sonra “Lirik Şiir Antolojisi” teziyle mezun oldu. Ardından Valvasone’de öğretmen olarak çalışmaya başladı. Doğduğu yıllarda hâkim olan faşizm ideolojisinden rahatsız olup komünizme sempati duyan Pasolini, zamanla Komünist Partisi’ne yaklaşıp partinin haftalık dergisinde yazmaya başladı. Fakat 1949’da hayatını tümüyle etkileyen suçlamalar yüzünden hem öğretmenlikten hem de partiden ihraç edildi. Olaylardan uzaklaşmak için annesiyle birlikte Roma şehrinin dışındaki varoşlara yerleşti.

Bu zamanlarda varoş dünyasını anlattığı ilk kitabı Ragazzi de vito ile uğraştı. Ayrıca dönemin Paragone dergisi için İtalyan diyalektleriyle yazılmış şiir antolojileri hazırladı. İlk kitabından sonra en önemli diyalekt şiir seçkisi La Meglio Gioventu‘yu yayımlandı. Ama bu kitap birçok suçlamadan dolayı İçişleri Bakanlığı tarafından toplatıldı. Hatta Pasolini’ye dava açıldı. Dönemin entelektüel insanları tarafından desteklenen Pasolini, bu suçlamalardan bir şekilde kurtulsa da suçlamaların devamı özellikle ortaya koyduğu sarsıcı filmleri sonrasında gelecekti. Pasolini’nin filmlerine yönelik suçlamalarda bulunulmasının temel sebebi muhalifliği, siyasal fikirleri, cesur sinematik dili, tabulara ve iktidara karşı tepkileri, siyah beyaz filmlerinde bile öne sunduğu renkli yaşamlarla diğer meslektaşlarından ayrılması olmuştur. Onun bu başarısının sırrı ise değerli bir kuramcı olmasından da kaynaklanmaktadır. Farklı alanlardaki gelişimi yönettiği filmlerde de kendini göstermektedir. Yönetmen ve senarist kimliği dışında şair kimliğine de sahip olması diyaloglu ya da diyalogsuz, sadece görüntüler aracılığı ile kendi hikayesini şekillendirir. İşte Pasolini iyi bir yönetmen yapan en önemli özellik kendine has hikâye anlatıcılığı ile filmlerini yönetmesidir.

Pasolini sineması faşist rejimin yarattığı İtalyan yeni gerçekçiliği (neo-realismo) izlerini taşımaktadır. Gün ışığından yararlanılan dış mekanlarda düşük maliyetlerde ve çoğu kez profesyonel olmayan oyuncular ile çekilmiş yeni gerçekçi filmler; kapitalizmin yol açtığını düşündüğü açlık, sefalet, işsizlik, bunalım, yoksulluk gibi konularla alt sınıf karakterlerinin mücadelesini gözler önüne sermiştir.

Filmlerinde kültür ve din tarihini başarılı bir şekilde değerlendiren Pasolini gerçeklikle gerçeküstülük, ideoloji ile inanç arasındaki ayrımı belirsiz hale getirmiştir. Pasolini filmlerinde yer alan bu başarılara karşı rahatsızlık duyanların refleksi, yasaklama ve sansür olmuştur. Her fırsatta Pasolini’yi karalamaya çalışan muhafazakâr kesim usta şair, yönetmen ve sanatçı Pier Paolo Pasolini’nin basit bir aşk cinayetine kurban gittiğini ileri sürerken komünist kesim ise korkusuz bir muhalif olan yönetmenin ölümü karşısında sessiz kalmayı tercih etmiştir. Eşcinsel kesim ise Pasolini’nin ölümüne “tutku cinayeti” olarak lanse edilmesinden gurur duymuşlardır. Yönetmeni yakından tanıyan sinema ve sanat anlayışına tanıklık eden sanatçı dostları ise cinayetin ardından yazarın ölümünün siyasi duruşundan kaynaklandığını iddia etmişlerdir. Tüm bu görüşlerin ışığında sineması ve sanatıyla bir döneme damga vurmuş olan yönetmenin ölümü de bir o kadar tartışmalı olmuştur.

Krem Peynir (1963)

Hem dini kurumlardaki hem de sinema sektöründeki hiyerarşiyi eleştiren Pasolini, bu filmle de Katoliklerin muhalif tavırlarını üstüne çekmiştir. Orson Welles’in varlığıyla ayrı bir anlam kazanan film, trajedi ve farsı[1] içinde barındırıyor. Konusu ise şöyledir; Orson Welles İsa’nın çarmıha gerilişini anlatan filmde yönetmen rolünü canlandırmaktadır. Welles ve film ekibi, filmin çekimleri boyunca Hristiyanlıkla pek de uyuşmayan hareketler sergiler.

Aziz Matyas’a Göre İncil (1964)

Aziz Matyas’a Göre İncil, İsa peygamberin doğumundan yeniden dirilişine kadar hayatını aktarırken ayrıca dolaylı olarak Marksist diyalektik ve Hristiyan mitosu arasındaki ilişkiyi inceler. Filmin en önemli özelliği yarı belgesel biçiminde olmasıdır çünkü filmde kimse yargılanmaz ve tarafsızlık söz konusudur.

Bu film Pasolini sinemasının en tartışmaya açık filmlerinden biri olmuştur. Gösterime girmesiyle sol Katoliklerin takdirini kazanırken sağ Katolikler tarafından ağır eleştirilere maruz kalmıştır. Film; bu tartışmalı durumdan İtalya’da nasibi almış, kilise baskılarıyla gösterimden kaldırılmıştır. Ancak Venedik Film Festivali‘nde Katolik kilisesi ödülünü (OCIC Award) kazanmıştır.

Şahinler ve Serçeler (1966)

Pasolini’nin filmleri arasında en sevdiği film olan Şahinler ve Serçeler eleştiri oklarını Katolik kilisesine, entelektüellere ve burjuvaziye yöneltmektedir. Filmin kahramanları olan yaşlı adam ve oğlunun karşısına çıkan karga, Marksist ideolojiyi temsil etmektedir ve filmdeki karakterlere devam eden yol boyunca Marksist öğretiden bahsetmektedir. Filmin bir kısmında baba ve oğul, Aziz Francis tarafından zamanda 750 yıl geri gönderilir ve şahinlere ve serçelere Hristiyanlığı anlatması, Hristiyan olmaları için çaba harcaması istenmektedir.

Domuz Ahırı (1969)

Orta Çağ döneminde çorak topraklarda yaşayan bir yamyamın öyküsü modern Almanya’da varlıklı eski bir Nazi’nin oğluyla kesişiyor. Nişanlısından ziyade domuzlara ilgi duyan genç Alman da Orta Çağ’da yaşayan yamyam toplumun kurbanı oluyor. Geçmişi ve şimdiki zamanı yaratıcı bir şekilde buluşturan bu iki ayaklı sürrealist öykü, burjuvaziyi sert bir dilde eleştiriyor.

Salo ya da Sodom’un 120 Günü (1975)

Filmleri arasında tahammül edilmesi zor, en sert ve özünde en eleştirel filmi olan Salo ya da Sodom’un 120 Günü Pasolini’nin son filmidir.  1944 yılında Nazi Almanyası’nın kontrolünde Kuzey İtalya’da kurulmuş olan “Salo Cumhuriyeti” olarak da bilinen Faşist İtalyan Sosyal Cumhuriyeti’nde geçer. Şehrin ileri gelen seçkinlerinden dört sefihin, dokuz kız dokuz erkek 18 genç insanı bir şatoda toplamasını konu alan filmde 120 gün boyunca genç köleler fiziksel, ruhsal ve cinsel işkencelere maruz bırakılır. Film içerdiği görsel şiddet ve abartılmış sadizm nedeniyle bugüne kadar tartışma konusu olmuş ve film eleştirmenleri tarafından yapılmış en rahatsız edici film olarak nitelendirilmiştir.

 

Kaynakça

Biyografi.info. Pier Paolo Pasolini. www.biyografi.info: https://www.biyografi.info/kisi/pier-paolo-pasolini adresinden alındı

Doğan, L. (2022, Temmuz 4). Pasolini’nin Külleri. Sendika.org: https://sendika.org/2022/07/pasolininin-kulleri-lutfu-dogan-textum-660847/ adresinden alındı

GL, K. (2007, Nisan 6). Erken Dönem Pasolini Filmleri. Kaosgl.org: https://kaosgl.org/haber/erken-donem-pasolini-filmleri adresinden alındı

Mubi. Krem Peynir. Mubi: https://mubi.com/tr/films/la-ricotta adresinden alındı

Serüvenci, S. (2009, Mayıs 5). Pier Paolo Pasolini. Bağımsız Sinema : https://www.bagimsizsinema.com/pier-paolo-pasolini.html adresinden alındı

Sinefil. Aziz Matyas’a Göre İncil. Sinefil: https://www.sinefil.com/title/4g81r0y adresinden alındı

Görseller: pinterest.com, kultalt.com

[1] Tiyatro terimi olarak fars, olayların örgüsü daha çok halk zevkini okşayan, basit, hareketli komedi.

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Nickel Boys Film İncelemesi: Deneysel Sinema ve Tarihin Birleşimi

2025 Oscar Ödülleri'nde ilgi gören Nickel Boys, iki siyahi gencin bir reform okulunda yaşadıklarına odaklanıyor.

Orhan Kemal – Nâzım Hikmet’le 3,5 Yıl | 22 Alıntı

Türk edebiyatının iki büyük ustası Nâzım Hikmet ve Orhan Kemal'in Bursa Cezaevi'nde koğuş arkadaşlığı yaptıkları yıllara ve sonraki mektuplaşmalarına değinen Nâzım Hikmet'le 3,5 Yıl kitabı, Kemal'in kalemiyle çok içten ve etkileyici bir üslupla okurun karşısına çıkıyor.

İskenderiye Kütüphanesi: Efsane ve Gerçek

Efsane ve Gerçeğin ortak noktası, tarihin tozlu raflarına kaldıramadığı bilgi yuvası: İskenderiye Kütüphanesi.

İstanbul Ansiklopedisi Dizi İncelemesi: Kalabalığın Yalnız İnsanları

İstanbul Ansiklopedisi, büyülü İstanbul sokaklarında hem hayat bulmanın hem kaybolmanın öyküsünü anlatıyor.

Söylenti Edebiyat Editörleri Bu Ay Neler Okudu?

Söylenti Edebiyat editörleri olarak her ay neler okuduğumuzu, nelerin altını çizdiğimizi yakından incelediğimiz serimizin nisan ayı listesi ile karşınızdayız!

Yelpazeli Kadın (1918) Tablo Okuması: Gustav Klimt’in Son Eseri

Yelpazeli Kadın tablosu, zarafeti ve özgünlüğüyle hem sanat tarihine hem de Klimt'in kariyerinde büyük bir önem taşımaktadır.

Dante’nin İlahi Komedyası’nda İnsanlığın Mitolojik ve Manevi Seyahati: Kayboluşun Karanlığı ve Kurtuluşun Işığı

Dante’nin İlahi Komedyası; insanlığın ahlaki seçimlerini sorgulamasına, içsel çatışmalarını aşmasına ve evrensel sorulara yanıt bulmasına rehberlik eder.

Kırmızının Tonlarına Bürünmüş 7 Yabancı Albüm Kapağı

Temalarında kırmızı renginin ön planda olduğu ve gizli anlamlarıyla bizi farklı yolculuklara çıkaran albümleri sizler için derledik.

Marmaris’te Yaz Rüyası: 5 Günlük Keşif Rotası

Ege ve Akdeniz'in incisi Marmaris için keyifli bir yol rotası.

Feminizmin Gücü: Patriyarka’nın Sosyal Yapılara Etkisi

Patriyarkal sisteme meydan okuyan feminizm, kadını güçlendirip eşitlikçi bir toplum inşasına öncülük eder.