Yorgos Lanthimos Kimdir?
Yorgos Lanthimos 23 Eylül 1973 tarihinde Atina Pagrati’de doğdu. Babası Antonis Lanthimos’un da eğitmenlik yaptığı Moraitis Okulu’ndan mezun olan Lanthimos, işletme okumaya devam etti ve bir süre Pagrati Basketbol Kulübü’nde oynadı. Sonra okulu bıraktı ve Atina’daki Stavrakos Helenik Sinema ve Televizyon Okulu’nda (HCTSS), Film ve Televizyon Yönetmenliği eğitimi aldı.
1990’lı yıllarda kariyerine tiyatro yönetmenliğiyle başlayan Lanthimos, 2001’de ilk kısa deneysel filmini çekerek film sektörüne adımını attı. İlk uzun metraj filmi olan Kinetta ise 2005 yılında vizyona girdi. Her ne kadar bu filmle adını pek duyuramamışsa da 2009 yılında vizyona giren Dogtooth filmi dünya çapında ses getirdi ve bu filmle 2009 yılı Cannes Festivalinde “Belli Bir Bakış Açısı” ödülüne layık görüldü. Ödüller sadece Cannes’la kalmayıp başka festivallerde de aldığı ödüllerin devamı geldi. 2011 yılı yapımlı Alps filmi Venedik festivali ve Sydney film festivalinden ödüllerle döndü. Yönetmen 2015 yılında ilk İngilizce filmi olan The Lobster filmini çekti. Bu film 68. Cannes Film Festivalinde gösterilmekle beraber birçok dalda da Oscar’a adaylığını koymayı başardı. Son çektiği film olan The Favorite filmi Venedik Film Festivali’nde ve diğer birçok film festivalinde Lanthimos’a ödül getirdi. Yorgos Lanthimos’un çekimlerine halen devam ettiği Poor Things filminin ise 2022 yılının sonunda gösterime girmesi bekleniyor.

Lanthimos’un en dikkat çeken özelliği anlattığı hikayelerden çok anlatış tarzı diyebiliriz. Kariyeri boyunca sanat sineması ve gişe sineması arasında taraf tutmayan filmleri yapan Lanthimos, her iki sinemadan birine ait olma kuralını kırıyor ve ikisi arasında geçişken filmler yapıyor. Filmlerinin tamamı Yunan Tuhaf Dalgasına damgasını vuruyor ve bu akım içinde en iyi filmleri yapan yönetmen olarak karşımıza çıkıyor. Filmlerindeki soğukluk, kimlik kayboluşu, robot gibi konuşan duygusuz ve isimsiz insanlar, garip ve tek tipleşmiş cinsel ilişkiler, direkt dil kullanımı, şiddet, birbirlerine karşı resmi aile fertleri ve sevgililer… Lanthimos bu gibi birçok “garip” kural koyarak kendi sinema evrenini yaratıyor veya evrenin zaten garipleşmiş halini daha da abartarak seyirciye sunuyor dersek yanlış olmaz. Çünkü filmleri, halihazırda içinde yaşadığımız düzene ve düzenin saçmalığına atıfta bulunarak seyirciyi izlerken sorgulamaya itiyor. Kahkaha atmanız gereken sahnede sadece kahkaha atmıyorsunuz, üzülmeniz gereken sahnede sadece ağlamıyorsunuz. Bunu yerine filmin o saçmalık içindeki gerçekliğini sorgulatarak izliyorsunuz.
Yunan Tuhaf Dalgası hakkında daha fazla bilgiye ulaşmak isterseniz ekibimizden Deniz Aslan’ın konu hakkındaki yazısına buradan ulaşabilirsiniz.
Dogtooth (2009)
Film iki kız ve bir erkek çocuklu bir ailenin hayatını konu alır. Bu ailenin babası bir fabrikada çalışmaktadır. İzole bir yerde etrafı duvarla çevrili bir evleri vardır ve bu evden sadece baba çıkabiliyordur. Evden kimsenin çıkması mümkün olmadığı gibi eve dışarıdan kimsenin de girmesi mümkün değildir. Çocukların tek öğrenme yolu ebeveynleri aracılığıyla olur. Fakat filmin daha başlarında anlarız ki ebeveynler evin sınırları içerisinde bulunmayan herhangi bir nesneye karşılık gelen kelimeyi öğrenmelerini engellemiş ve kelimelerin anlamını evin sınırları içerisinde bulunan şeylerin adı olarak öğretiyorlardır. Yani dili, çocuklarının hayal gücünü yönetmek için bir araç olarak kullanıyorlardır. Çocuklara evin dışarısının tehlikeli olduğunu öğretmiş ve böylece çocuklara özgürlük fikrinin akıllarına gelmemesi için her şeyi yapmışlardır çünkü tek bir açık bile çocukların beyninde ve hayal gücündeki otoritelerini sarsmaya sebep olacaktır.
Çocuklara evden ayrılmalarının işareti ise filmin adındaki gibi köpek dişlerinden gelecektir. Babanın öğrettiğine göre ne zaman çocukların köpek dişi sallanır ve düşerse o zaman çocukların evden ayrılma vakti gelmiş demektir.
Film iktidar olarak baba, özneleri olarak anne ve çocuklarını ve sistemin nasıl işlediğini gözler önüne sermektedir. En küçük kurum olan aileden yola çıkarak daha büyük bir kurumu ve kurumlar bütününü hatta tüm sistemi eleştiriye tutar. Peki bu sistem içinden çıkış gerçekten mümkün müdür? Gerçekten çocukların köpek dişi düşüp çocuklar özgürlüklerine kavuşabilecekler midir?
Alps (2011)
Yorgos Lanthimos’un bu filmi adını kendilerine Alpler adını veren bir guruptan alır. Bu ekibin işi ölen insanların yerini alarak bundan para kazanmaktır. Bunun için ölen kişinin ailesiyle iletişime geçer ve ailede ölen kişinin yerini alabileceklerini söylerler. Aileden de talep gelirse ölen kişinin yerini alırlar. Ölen kişinin neyi sevdiğini, ne iş yaptığını, hangi kelimeleri çok kullandığı gibi şeyleri öğrenmek zorundadırlar.
Bu ekipteki kişilerin gerçek adlarını bilmeyiz. Kendilerine Alplerdeki dağların isimlerini almış olan kişilerin isimlerinin olmaması kimliklerinin de olmadığı olarak yorumlanabilir. Sonuçta kimliklerini satılığa çıkarmış bu insanlar başka kimliklerin gölgesi olmuşlardır. Önemli olan artık yaşamayan insanların yaşanmış spontane hayatlarını bir senaryoya dökerek ezberleyip kendilerine verilen rolü oynamalarıdır. Kimliğin arkasındaki bedeninse hiçbir önemi yoktur.
Lanthimos bu filminde kimlik kaybının üstünde durur ve insanların kimliklerini nereye kadar satabileceklerini ve bu uğurda en uç neler yapabileceklerini sorgular.
The Lobster (2015)
Filmin başkahramanı David, boşandıktan sonra bir çöpçatan oteline düşer. Bu otelde kesin çizili kurallar olmasına rağmen aynı zamanda bu kurallar tam olarak bilinmemektedir. Seyirci bu kuralları David’le birlikte keşfeder. Başkahramanımıza otele girerken 45 gün süre biçilir ve bu sürede ortak bir özellikleri olan ruh ikizini bulması gerekmektedir. 45 günün sonunda hala yalnız ise en başta bu otele girerken seçtikleri hayvana dönüştürülürler. Hangi hayvana dönüşmesini istediğini sorduklarında David, uzun süre yaşayan ve cinsel gücünü kaybetmeyen, filme de adını veren “ıstakoz” cevabını verir. Acaba David bu süre içinde kimlerle tanışacak? Otelin kuralları bahsedildiği gibi çıkacak mıdır? Ve en önemlisi ise acaba David ruh eşini bulabilecek midir?
Film, evlilik kurumunu irdeler, sorgulatır ve yalnız kimsenin kabul edilmediği toplumu bize distopik bir şekilde sunar. Yalnız birisinin, sistemde kendini var edebilme mücadelesi ise oldukça kanlı ve zor yollardan geçer. Yani aslında sistemde kalabilme mücadelesi bir yerde hayatta kalabilme mücadelesinde dönüşür. Karamsar, kasvetli bir tona sahip olan filmin genel üslubu ise kara mizah ve romantizm içeriyor. Asıl hikayenin yanında kimlik kaybı, aşk kavramı ve toplumsal normlara eleştiri getirir.
Filmin detaylı incelemesine buradan ulaşabilirsiniz.
The Killing of a Sacred Deer (2017)
Killing of a Sacred Deer filmi bir kardiyolog ve zamanında o kardiyolog yüzünden ameliyattan sağ çıkamayan adamın oğlunun arasındaki ilişkiyi konu alır. Filmin fikri Yunan mitolojisinden bir hikâyeye dayanmaktadır. Mitolojik hikâyeye göre Troy Savaşı sırasında Yunan ordusu hava şartlarından ötürü perişan durumdadırlar. Bir gün tanrılarla konuşan kâhin tanrıça Artemis’in çok sinirli olduğunu ve bunun sebebinin Artemis’in çok sevdiği yabani tavşanının Yunanlılar tarafından öldürülmesi olduğunu söyler. Fırtınanın dinmesini ve Yunan askerlerinin Troy’a sağa salim ulaşabilmelerinin tek bir yolu vardır. O da Yunan başkomutanı Agamemnon’un kızı Iphigenia’yı Artemis’e kurban olarak vermesidir. Agamemnon bu talimata uyar ve kızını kurban eder.
Filmde de hikâyenin ana konusu aynıdır. Ameliyattan önce alkol kullanan kardiyoloji doktorunun ve ameliyatta ölen adamın ailelerinde eşitlik sağlamak gerekir. Ölen adamın oğlu Martin, kardiyolog Steven ile iletişimi koparmaz. Bir gün Steve’e korkutucu gerçeği açıklar. Steve ya ailesinden birini kendi seçip öldürecektir ya da ailesindeki herkes ölecektir. Her ne kadar ilk başta bunun gerçekliğine inanmasa da kızı ve oğlunun günden güne sebepsiz yere hastalanmasıyla Steven telaşlanır ve çözüm yolu aramaya başlar…
The Favorite (2018)
The Favorite filmi 18. Yüzyıl İngiltere’sinde Kraliçe Anne’nin tahtta olduğu zamandaki duvarlar arkasında yaşanan aşk üçgeni, entrikalar ve bunun güç dengesine olan etkisini göz önüne serer.
Bu konuyu işlerken film kara mizahtan da bolca beslenir. Hikâye üç ana karakter arasında geçer: Kraliçe Anne, Abigail ve Sarah Churchill. O zamanlar İngiltere ve Fransa savaş halindedirler. Bu sırada Kraliçe Anne çok hastadır bu sebeple her ne kadar yönetimde olsa da Sarah onu yönlendirmektedir. Sarah ve Anne arasında tutkulu bir ilişki vardır. Bunu öğrenen tek kişi ise saraya hizmetçi olarak gelen Abigail olacaktır. Abigail günden güne Anne ve Sarah’nın kalplerini kazanarak onların en büyük sırlarını bile öğrenir. Geçmişte unutamadığı olaylar yaşayan ve etrafı tarafından bir türlü saygı kazanamayan Abigail, kaybettiği “Lady” unvanını ve itibarını geri kazanmak için yapması gereken her şeyi biliyordur artık. Film boyunca sarayın gözdesi olmak için Abigail ve Sarah arasında geçen entrikaları izleriz. İlk başta entrikaların sebebi aşk üçgeni gibi görünse de bu, ilerledikçe masum bir aşk üçgeninden çıkıp gücü elde etme çabasına döner yavaşça.
Filmin arkasında tarihi bir gerçek olmasına rağmen bir kısmı ise tamamen kurguya dayanır. Kraliçe Anne’nin düşükleri, çocukça davranışları, Sarah ile olan yakınlığı ve romantik mektuplaşmaları gibi birçok şey gerçeği yansıtır. Sarah ve Anne arasında fiziksel bir aşk olduğu hiçbir zaman kanıtlanmamış olmasına rağmen aralarında olan yakınlık, samimiyet ve devamlı mektuplaşmaları saray içerisinde dedikoduların dolaşmasına sebep olmuştur.
Abigail ve Sarah arasındaki güç savaşı ve Anne’nin aşka ulaşma çabası, filmi oluşturur. Bu durumun sebep olduğu ülkenin diğer ülkelerle ilişkisi ve ekonomisi ise ellerinde bir oyuncaktır sadece. Lanthimos, film boyunca bu durumları tiye alır ve iktidardakiler için ülkesinin elinde bir oyuncaktan başka bir şey olmadığını ve onların ülkesel çıkarlar bir yana dursun, hala kişisel zevkler peşinde olduklarını gösterir ve güç sahibi kişileri eleştirilerin odağı olur.
Filmin detaylı incelemesine buradan ulaşabilirsiniz.
Kaynakça
Davies, Wilder. “The True Story Behind The Favourite” Published: December 7, 2018.
Hamilton, Edith. Mythology: Timeless Tales of Gods and Heroes.
Lanthimos, Yorgos. Dogtooth, 2009.
Lanthimos, Yorgos. Alps, 2011.
Lanthimos, Yorgos. The Lobster, 2015.
Lanthimos, Yorgos. The Killing of a Sacred Deer, 2017
Lanthimos, Yorgos. The Favorite, 2018