Bu yılın başında, 10 Ocak 2022’de, Emrah Safa Gürkan’ın iki senedir yazmakta olduğu Ezbere Yaşayanlar, Vazgeçemediğimiz Alışkanlıklarımızın Kökenleri adlı kitabı çıktı.
Bilkent’ten mezun olan ve doktorasını Georgetown Üniversitesi’nde yapan Prof. Dr. Emrah Safa Gürkan, YouTube kariyerine Flu TV’de “Olmaz Öyle Saçma Tarih” ile başladı, Pena’da bir süre devam ettikten sonra OMNIBUS adıyla yeni bir kanal kurdu. Aktif olarak YouTube’da içerik üretmeye devam ediyor. İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi’nde profesör unvanıyla öğretim üyeliği yapan bu göçebe YouTuber’ımızın kitabına biraz yakından göz atalım.
Ezbere Yaşayanlar Ezber Bozuyor

Ezbere Yaşayanlar; sosyoloji, antropoloji, dilbilim, psikoloji ve tarih gibi sosyal bilimler vasıtasıyla, eskilere dayanan içgüdüsel tepkilerimizin ve alışkanlıklarımızın kökenine ışık tutuyor.
Bengü Üçüncü’nün bir konuda yan bilgiler vermek için hazırladığı yenilikçi bir yöntem olan QR kodlar ise, profesörümüzün kendi hazırladığı liste dışı videolarını da içeriyor. Kitabın sattığı sayı göz önünde bulundurulduğunda, liste dışı videoların izlenme sayısındaki azlıksa dikkat çekmiyor değil.
Tıpkı YouTube’daki bazı videoları veya konuk olduğu televizyon programlarında olduğu gibi, Ezbere Yaşayanlar’da da, kendinizi konudan konuya savrulurken bulabilirsiniz fakat yazarın benimsediği sade dil, kitabı okunabilir hâle getiriyor. Gelin her beraber, kitabın konularına tek tek bakalım.
Giriş
Yazarımız, tüketim toplumunun vazgeçilmezi olan “Herkes Özeldir” düşüncesinin pek de doğru olmadığını söyleyerek kitabına şöyle başlamayı seçmiş: “Bütün bu yanıltmacaların farkında olduğumuzu farz etsek bile gene de birçoğumuz nefsimize yenilip bu koskoca evren karşısında çaresiz bireyler olduğumuzu hemen unutuyoruz. Zira insanoğlunu hayatın tüm dertlerine karşı ayakta tutabilen iyimserlik ancak böyle ufak kandırmacalarla mümkün ki bu tip savunma mekanizmalarının uygarlığın devamı için şart olduğu da aşikâr.” (s.6)
Neden Farklıya Tahammül Edemeyiz?
İnsanlığın tarih boyunca yabancıya olan bakışını mercek altına alan Emrah Safa Gürkan, bu bölümde toleransın neden insan doğasına ters bir konsept olduğunu ve hoşgörünün, tahammülün eski toplumlarda neden övünülen bir şey olmadığına değiniyor.
“İnsan kendi gibi olmayandan kaçınarak bulaşıcı hastalık riskini de minimize etmiş oluyor aslında.” (s.38)
Eski zamanlarda yabancı demenin hastalık demek olduğunu söyleyen yazarımız, birçok bulaşıcı hastalığın yabancı milletlerin ismiyle anıldığına vurgu yapıyor. Bu durumu aydınlatmak için de “Frengî” hastalığının etimolojisine iniyor ve İspanyol gribinden örnekler veriyor. Bu düşünceyi benimsemiş tarihî toplumların pek de haksız olmadığının altını çizerek şunları ekliyor: “İspanyollar, Amerika’yı bu kadar kolay fethedebildiyse bunun nedeni birkaç yıl içinde milyonlarca yerliyi Yaradan’ına kavuşturan çiçek hastalığı değil midir?” (s.38)
Ayrıca bulaşıcı hastalıkların yoğun olduğu tropikal bölgelerde dil çeşitliliğinin fazla olmasının, oradaki toplumların hastalıklardan korunmak için dışarıyla iletişimi minimuma indirmesinden kaynaklandığını da söylüyor.
Neden İnsanları Konuşmalarına Göre Yargılıyoruz?
Hayallerin gerçekleşebilmesi için yapılması gereken en önemli şeyin “konuşmaya devam edilmesi” olduğunu vurgulayan Hawking’in alıntısıyla açılıyor bu bölüm. Dilin önemi, millet kavramı, okul sorunu, argo kullanımı ve politik doğruculuk gibi alt başlıklarla konuyu farklı açılardan ele alıyor yazarımız. Kültürel sermayenin oldukça hayat kurtarıcı bir unsur olduğunu, Chris Langlan ile Robert Oppenheimer’ın hayatları üzerinden de göstermeyi ihmal etmiyor.
Neden Dedikodu Yaparız?
Emrah Safa Gürkan, her ne kadar kabul etmek istemesek de, dedikodunun hayatımızın bir parçası olduğunu söylüyor. Bu sözlerini, üçüncü bölümde gayet net bir şekilde açıklıyor. Tıpkı diğer bölümlerde olduğu gibi, “Neden Dedikodu Yaparız?” kısmında da, yazar, farklı tarihî ve sosyolojik temaları aynı potada eritmeyi başarmış. “Sosyo-ekonomik neden ve sonuçların en iyi belgelenmiş örneği” Cadı avı ve insanı hayvandan ayıran farklılıklar, bu üçüncü bölümünün alt başlıklarından bazıları.
“Dedikodunun birçok toplumsal ve bireysel işlevi var. O yüzden de kaçınılmaz. Sosyal ve politik bir varlık olan insan dedikodu yapmadan duramaz. Kendisini hayvandan ayıran o eşsiz merak duygusunu zapt etmesi imkansız.” (s.141)
Erkekler ve Kadınlar Neden Farklı Meslekler Seçer?
Kadınların tarih boyunca neden arka planda bırakıldığına parmak basan Prof. Dr. Gürkan, aynı zamanda paranın ortaya çıkışı, kadın hükümdarlar, cinsiyetlerinin getirdiği kısıtlamalardan kurtulmak için kılık değiştiren tarihî kadın karakterler ve çalışan annelerin çocuklarını ihmal edip etmediği gibi çeşitli kritik alt başlıklara değiniyor.
“1980 gibi geç bir tarihte kadın olduğu için Theda Skocpol’un Harvard Üniversitesi’nde kadrosunun reddedilmesi, bize en liberal ortamlarda bile muhafazakar tavırların kendilerine sığınak bulabildiğini ispatlamakta.” (s.190)
Neden Hâlâ Ismarlıyoruz? Ya da Hesapsızlığın Hesabı.
Yazarımız bu bölümde; hediyeleşmenin, ısmarlamanın, beraber yeme ve içmenin kökenine iniyor. Ismarlamanın hiyerarşik temelinden ilginç kan davası hikayelerine, pek çok merak uyandırıcı alışkanlıkların nasıl günümüze kadar geldiğini anlatıyor. Bu bölümdeki QR kodlara gömülü linklerin, görsellerin ve dipnotların ayrı bir merak uyandırıcı olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.
Neden Büyü ve Fala İnanırız?
İnsanların tarih boyunca fallarla, büyülerle ve batıl inançlarla hep haşır neşir olduğu gerçeğini kabul etmemiz gerekiyor, zira yazarımız da bunu açıklamak için epey uğraşıyor. Fakat ortada daha ilginç bir konsept var: Teknolojinin bu kadar geliştiği dünyamızda, neden hâlâ bu inançlara ister istemez bağlanıyoruz?
Emrah Safa Gürkan, Müslüman denizcilerin yaptığı ilginç bir Kuran-ı Kerim ritüelini bizlerle paylaşıyor: “Mesela on yedinci yüzyılın ikinci yarısında Trablus korsanları, en az beş yıl bekletilmiş incir ağacından yapılan bir parmak uzunluğundaki tahta parçasının altı yüzünün her birine geminin değişik yelkenlerinin baş harfini yazarlardı. Fırtına ya da düşman saldırısı durumunda reis ve geminin hocası kaptan köşkünde bu tahta parçasını zar niyetine atardı. Sonra da hoca Kuran-ı Kerim’den bir ayet okur ve bu ayetteki harflerin dizilişine göre az ya da çok sayıda yelken açarak yola devam edilirdi.” (s.260)
Sonuç Niyetine: Kendimizi Geliştirmek İçin Neyi, Nasıl Okumalıyız?
Kitabın son bölümünde Prof. Dr. Gürkan, araştırmanın ve okumanın belirli noktalarına değinerek okuyucularına rehberlik etmeyi amaçlıyor. “Ne okumalıyım, nasıl okumalıyım, son model bilgiye nasıl ulaşılır, okumak herkesin işine yarar mı yoksa okumak bir balon mudur, sesli kitaplar işe yarar mı?” gibi basit fakat zor sorulara yanıtlar veriyor. Kitabın sonunda ise bizi, oldukça uzun bir kaynakça karşılıyor.