Eksantrik Bir Kadının Hikayesi: Sen Hiç Ateş Böceği Gördün Mü?

“Bu bir fotoğraf albümünün hikayesidir. Gülseren bütün bu koca dünyada yalnız başına kaldığında elinde artık bir aile kabristanına dönmüş bir albümle kalakalır. (…) Onun kendi dünyasıyla başlayan ve kendi dünyasıyla biten bir öyküsü var.” 

“Sen Hiç Ateş Böceği Gördün Mü?” Yılmaz Erdoğan‘ın 1998 yılında askerlik görevini yaparken yazdığı oyunun film uyarlamasıdır. Filmin tiyatro versiyonu 1999-2002 yılları arasında 504 kez sahnelenerek Erdoğan’ın aktarımıyla 2002 yılında 1 milyon seyirciye ulaşmıştır. Metin Kalender‘in yapmış olduğu tiyatro oyun müziğiyle 1999 Afife Jale “En Başarılı Sahne Müziği Ödülü”nü kazanan oyun, bu müzik ile aynı zamanda “Avni Dilligil” ödülüne aynı dalda layık görülmüştür. Oyunun film uyarlaması Andaç Haznedaroğlu yönetmenliğiyle 9 Nisan 2021 tarihinde dijital platform Netflix üzerinden izleyicilerin beğenisine sunuldu.

Yılmaz Erdoğan ve “Sen Hiç Ateş Böceği Gördün Mü?” Adlı Oyunu

Yılmaz Erdoğan’ın tiyatro serüveni Ferhan Şensoy’un kurduğu Nöbetçı Tiyatro kadrosuna katılması ile başlamıştır. İlk kez 1988’de “Olacak O Kadar” adlı televizyon komedi programının senaryo-yazar kadrosunda yer alan Erdoğan, tiyatro hayatına Necati Akpınar ile birlikte kurduğu Beşiktaş Kültür Merkezi‘nde devam etmiştir. 1993 yılında Demet Akbağ ile baş rollunü paylaştığı “Bir Demet Tiyatro” isimli televizyon dizisinde Mükremin Çıtır karakteriyle ülke çapında tanınmıştır.

 

Yılmaz Erdoğan iktidar eleştirisi olan, Türkiye’nin dönüşümünü Vizontele filminde olduğu gibi çok net şekilde ifade eden bir ustadır. Sen Hiç Ateş Böceği Gördün Mü? isimli tiyatronun yazım süreci Yılmaz Erdoğan’ın kaleminin en politik olduğu zamanlara denk gelir. 1940’lar, ilk gençlik hareketleri, Nazif karakteri üzerinden verilen tek sesli cumhuriyet rejimi, Demokrat Parti dönemi, tarikatlar, yoğunlaşan sol-sağ çatışmaları, 1980 Darbesi, neoliberalizm dalgası, 1990’lar curcunası, 2000’ler ve dijital dünya oyunda ve filmde görselleştirilir.

Erdoğan filme adını veren soruyu şu cümlelerle açıklar: “Ateş böceklerini görürsen artık moralin bozuk olamaz. En azından o an… Çünkü doğanın en büyüleyici gösterilerinden biridir bu. Bir ateş böceği gördüğümüz o anı, görmüşsek unutmayız. Dolayısıyla o soruyu başlığa çıkarma nedenim bu.” 

Filmin İşledikleri ve Gülseren Karakteri Üzerine

Film Gülseren adındaki baş karakterin yaşadığı huzur evinde başlar. İki genç Youtuber Gülseren’in sahip olduğu zihinsel fonksiyonlarla ilgilenmek ve kendisi ile röportaj yapmak için orada bulunmaktadır. Karakterin resim albümüne bakarak anlattığı hikaye, Cumhuriyetin ilk yıllarından başlayarak 2000’lere kadar yaşanan aşamaları eski bir konakta yaşayan Sözbir ailesini üzerinden ve daha çok bu ailenin üstün zekâlı üyesi üzerinden aktarılır. Yaşadığı toplumun değişimlerinin arka planında işleyen film, Gülseren’i ailesiyle birlikte sürekli değişen bir ortama ve yolculuk içindeki mücadelelerine ayak uydurmaya çalışmalarını yansıtır. Yılmaz Erdoğan baş karakteri “Çok sayıda Gülserenler var bizim gibi, onların gölgede kalmışlarını temsil ediyor aslında. Yani potansiyelinin karşılığını bulamamış her kadın benim için bir Gülseren.” cümleleri ile anlatır.

1948 yılında İstanbul’da doğan Gülseren; sınırlandırılmaya ve sosyal normlara uymayı reddeden, toplum içerisinde var olamayan, kabul görmediği için acı çeken bir kadındır; yaşamı boyunca onu ciddi olmaya zorlayan dünyada sevdiği herkesi birer birer kaybeden bu kadının acı hikayesidir anlatılan. İzleyici bu hikaye etrafında bir konağın çöküşüne tanıklık eder ve bununla birlikte ülkenin yaşadığı siyasi dalgalanmaları görür. Konağın içinde yaşananlar, sıçramalı olarak Demokrat Parti döneminin, askeri darbelerin, “Özal’lı” yılların ve milenyum çağının çevrelediği uzun yıllar boyunca süren bir Türkiye portresi çizer, bu portrenin içinde yaşamaya çalışan, çırpınan insanları gösterir. Sosyopolitik dönemlerde Gülseren, siyasi kargaşaya ve toplumsal değişime karşı yalnızlık, sevgi ve kayıpların peşine düşer. Birbirinden farklı birçok insanı tanıyan ve gören, onların içinde büyüyen biri olarak karakter, doğumundan itibaren üzerinde taşıdığı farklılığıyla, kabul görmezliğiyle, bu konakta ve toplumda hem çok acı çekmekte hem çok eğlenmektedir. Hayata yanlış yerlerden bakıp kendini bulamamış insanlardan uzaklaşan Gülseren, ateş böcekleriyle konuşup insanın asla eskitemediği mutluluk duygusuna dikkat çekmektedir.

Olaylar anti-faşistlerin evlerin duvarlarını sprey boyalı sloganlar için kullandıkları, 1970’lerin siyasi kargaşalı yılları ile Gülseren’in ilk iş görüşmesi için saçlarını bir tarafa attığı 80’lerin ve 2000’lerin başlarında konağı bir pansiyona dönüştürdüklerinde geçmektedir. Karikatürize olmayı dengelemek için, sahne geçişleri sık sık Gülseren’in hayatının zeminini oluşturan Türkiye’deki sosyal ve politik huzursuzluk ile geçişi anlatan animasyonlu gazete manşetlerini gösterir. Babası Nazif (Engin Alkan) kayıtsız şartsız sevgi dolu bir babadır; annesi İclal (Devrim Yakut) gergin, yargılayıcıdır. Aile, Gülseren’in halası ve amcalarıyla İstanbul’un göbeğinde miras kalan bir konağı paylaşır. Öğretmenlerinin ilerisinde olan karakter okul idaresinin onu açık sözlü, küstah bulması gibi nedenlerle okuldan atılır. Gülseren’in doğduğu andan itibaren siyasi entrikalar, ayaklanmalar, komünist etkiler, dini- sağ etkiler ve askeri bir ele geçirme yoluyla tüm hayatının dönemlerinin anlatıldığı filmde gürültücü ve tartışmacı ailesi, komünist ya da dini inançları nedeniyle tutuklanan amcalarıyla izleyici karakterin yaşamındaki dalgalanmalara tanık olur.

Genç bir kadın olarak Gülseren finansal istikrar karşılığında varlıklı ailelerin oğluna verilecek güçsüz mal olarak görülür, ayarlanmış evliliklerden kaçar. Yazma becerisi olmamasına rağmen sırf işverenini güldürdüğü için sekreter olarak işe alınır ancak şirketi beyaz yakalı sahtekarlıkla kendini yok eder ve onu, kendisini ve annesini desteklemek için aile konağını bir pansiyona dönüştürmeye mecbur bırakır. Bir zamanlar sessiz olan sokakları, eğlencenin hüküm sürdüğü ve partilerle dolu gürültülü bir şehir caddesine dönüşür. Finale doğru her tarafı neon ışıklarla çevrilmiş bu eski konak, artık bir pansiyona dönüşmüş, içinde yaşadığımız dönemin insan ilişkilerinin tamamen ticari ve sosyal çıkarlar etrafında şekillendiği göstermiştir. Tüm bu hikaye süresince Gülseren, topluma uyum sağlamak ve ciddiye alınmak için mücadele eder.

Bakım evi flashback yapısı ile The Notebook filmine benzerlik gösterir (her ne kadar aşırı romantik şeylerden vazgeçse de) ve bir kişinin yaşam öyküsünde ülke çapındaki önemli olayları çerçevelemek için bir Forrest Gump yöntemini kullanır.

Ateş Böceği Metaforu

“Lambalar sadece ışık verir ama ateş böcekleri aydınlatır.”

Film, ateş böceklerinin arka bahçede alacakaranlıkta varlığını belli eden bazı böceklerden ziyade herkesin göremeyeceği büyülü şeyler olduğunu vurgular ve sadece iyi ve hayalperest insanların ateş böceklerini görebileceğini iddia eder. Ateş böceklerini görebildiği için kızının “deli” olduğunu sürekli iddia eden annesi ise onları asla görmez. Gülseren, baştan sona başkalarının görmediği yüzlerce büyülü ateş böceğini feneriyle çağırabilir, görünüşe göre ateş böcekleri iyimserliğinin bir metaforu ve gerçekte var olan çirkin dünyadan ziyade karakterin yaratabileceği güzel dünyada yaşama tercihidir.

Filme Yönelik Eleştiriler

Filmin çoğu sahnesinde diyaloglarla ve mizansenle, izleyici tiyatro oyunu izliyormuş gibi hisseder. Oyuncular, hemen hemen hiç boşluk vermeden repliklerini hızla söylemekte, doğal tonlamalara ve oyunculuklara girmeden performans göstermektedirler. Aslında her biri sahnede devleşecek performanslar sergilemesine rağmen görsel anlatıma dayalı sinema dilinde bu performansların büyük bir kısmı birer birer söner. Oyuncular diyaloglarını arka sıra için oynuyormuş gibi sürdürme eğilimindedir ki bu mutlaka bir anlaşma kırıcı değildir, ancak düşünceli bir karakter çalışmasının rezonansını sürdürmek için hikayenin ihtiyaç duyduğu samimiyeti feda eder.

Bir film olarak “Sen Hiç Ateş Böceği Gördün Mü?” uyarlanan eserin ruhunu taşımıyor. Karakterler orijinal eserle tutarsızlığa varacak şekilde törpülenmiş; sözgelimi Gülseren’in kıpır kıpır deliliğinden, toplumun kabul edilmiş normlarına karşı çıkışından, ele avuca sığmayan ani duygusal değişimlerden esintiler azaltılmış, kese kese inceltilmiş. Yine baş karakterin ergenlikten yetmişli yıllara kadar geçen yaşamı, aynı 30’lu aktör tarafından canlandırılıyor, bu da onu genç bir kadın olarak zar zor inandırıcı kılıyor ve ikna edici olmayan yaşlı makyajla olumsuz eleştiriye maruz bırakıyor.

 

Bir hayatın, Türk ulusal olaylarına karşı oynadığı tarihsel bağlamda girişim göz önüne alındığında bu anlatılan olaylar canlı hatıralarıyla bir Türk izleyiciye hitap edebilir, ancak bazı sevecen anlara rağmen başkalarına uydurma ve vaaz gibi görünebilir. Derinlik denemeleri çoktur, ancak baştan sona dağılmış olan kapsamlı ifadeler, tutarlı bir dünya görüşü yerine gelişigüzel bir şekilde atılan ekmek kırıntıları gibi hissedilmektedir. İzleyici filmde yer alan çatışmalarının her birini küçük parçalar hâlinde, özet olarak izler ve karakterleri dış dünyalarıyla bağlantılı olarak fazla görmez.

 

 

Kaynak

  1. Bodur, Tayfun. “Sen Hiç Ateş Böceği Gördün mü?” Film Loverss. Erişim tarihi 18/04/2021
    filmloverss.com/sen-hic-ates-bocegi-gordun-mu/
  2. Beyaz Perde, Yılmaz Erdoğan Biyografi. Erişim tarihi 18/04/2021
    beyazperde.com/sanatcilar/sanatci-139654/biyografi/
  3. “Sen Hiç Ateş Böceği Gördün Mü? | Yılmaz Erdoğan Anlatıyor” Beşiktaş Kültür Merkezi. Erişim tarihi: 19/04/2021
    youtube.com/watch?v=LLsYg890tdk

Asya Yüce
Asya Yüce
neşesi yeter!

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Notting Hill: Londra’nın En Renkli Yüzü

Notting Hill; renkli sokakları, pazarı ve kültürel dokusuyla Londra’da hem ruhunuza hem gözünüze hitap eden özel bir semttir.

Dostoyevski’nin Rus Edebiyatı Üzerindeki Etkisi

Dostoyevski, Rus edebiyatında sadece bir isim değil aynı zamanda döneminin edebiyat anlayışına da yön veren önemli bir yazardır.

Söylenti Radarında Bu Ay: Isaac Winemiller

Müzikal yalnızlığı bir estetik tercih haline getiren Isaac Winemiller, duygusal derinliğiyle bu ay Söylenti Radar’ında öne çıkıyor.

Morlara Bürünmüş 8 Albüm Kapağı Tasarımı

Mor renginin hâkim olduğu 8 albüm kapağını inceliyoruz.

You Final Sezonu İncelemesi: İyilerin Kazandığı Dünyada Mutlu Bir Son

You, final sezonuyla izleyicilerine veda ederken Joe Goldberg'in hikâyesi sona eriyor.

Nickel Boys Film İncelemesi: Deneysel Sinema ve Tarihin Birleşimi

2025 Oscar Ödülleri'nde ilgi gören Nickel Boys, iki siyahi gencin bir reform okulunda yaşadıklarına odaklanıyor.

Orhan Kemal – Nâzım Hikmet’le 3,5 Yıl | 22 Alıntı

Türk edebiyatının iki büyük ustası Nâzım Hikmet ve Orhan Kemal'in Bursa Cezaevi'nde koğuş arkadaşlığı yaptıkları yıllara ve sonraki mektuplaşmalarına değinen Nâzım Hikmet'le 3,5 Yıl kitabı, Kemal'in kalemiyle çok içten ve etkileyici bir üslupla okurun karşısına çıkıyor.

İskenderiye Kütüphanesi: Efsane ve Gerçek

Efsane ve Gerçeğin ortak noktası, tarihin tozlu raflarına kaldıramadığı bilgi yuvası: İskenderiye Kütüphanesi.

İstanbul Ansiklopedisi Dizi İncelemesi: Kalabalığın Yalnız İnsanları

İstanbul Ansiklopedisi, büyülü İstanbul sokaklarında hem hayat bulmanın hem kaybolmanın öyküsünü anlatıyor.

Söylenti Edebiyat Editörleri Bu Ay Neler Okudu?

Söylenti Edebiyat editörleri olarak her ay neler okuduğumuzu, nelerin altını çizdiğimizi yakından incelediğimiz serimizin nisan ayı listesi ile karşınızdayız!

Editor Picks