Toplumsal Tabakaların Tüketim Algısı Üzerine

 

Dünyada bulunan toplumları tek bir topluluk olarak ele almamız mümkün değildir. Bu toplumlar muhakkak ki çeşitli tabakalara ayrılarak karşımıza çıkıyor. Sosyal bilimlerde bu duruma ise tabakalaşma veya toplumsal tabakalaşma denilmektedir. Toplumsal tabaka kavramını toplumdaki insanların birbirlerine karşı olan benzerlikleri, farklılıkları veya eşitsizlik olguları üzerine kurulu olan bir düzen şeklinde tanımlayabilmek mümkündür. Toplumsal tabaka sistemindeki yerimizi ise sosyal hayatta edinmiş olduğumuz statü aracılığı ile görebilmemiz olasıdır. İnsanların topluluk/toplum olmasından itibaren bir sosyal tabakalaşma sistemine girdiklerini belirtmek yanlış olmayacaktır. Sosyal tabakalaşma kavramını ise toplumda insan kategorilerinin hiyerarşik bir biçimde sıralandığı sistemdir (Ünal, 2014) şeklinde tanımlayabiliriz. Tarih açısından baktığımızda ise çeşitli tabakalaşma biçimlerini görebiliriz. Tarihsel açıdan bu tabakaları kölelik, kast ve zümre olarak belirtebilmemiz mümkündür. Günümüz toplumlarında ise tabakalaşma daha çok sınıfsal ayrımlar üzerinden gerçekleşmektedir. Elde etmiş olduğumuz maddi kazançlar veya gelir düzeyimiz bizleri ona göre bir sınıfa dahil etmekte. Bu sınıfları ise alt sınıf, orta sınıf ve üst sınıf olarak sıralayabiliriz. Nasıl ki tabakalaşma biçimi geçmişte farklı isimlendirmeler ile ifade ediliyorsa günümüzde de farklı isimlendirmeler ile ifade edilmektedir. Muhtemeldir ki gelecekte de tabakalaşma sistemi çok daha farklı isimler ile anılacaktır. Fakat durumu ifade eden isimlendirmeler değişse de aslında içerik olarak hep aynı şekilde olacaktır. Kısacası geçmişte olduğu gibi günümüzde ve hatta gelecekte de bir tabaka sisteminden bahsetmek mümkün olabilecektir. Çünkü dünya üzerinde topluluk ya da topluluklar var olduğu sürece toplumlarda bir tabakalaşma sistemi varlığından söz edebileceğiz. Bu tabakalaşma muhakkak ki sosyal hayatta edilen statüler üzerinden, kazanılan maddi kazançlar nedeniyle veya toplumda edinmiş olduğumuz kimlikler gibi nedenlerden dolayı gerçekleşecektir. Peki, ‘Geçmişten günümüze kadar gelen ve geleceğe kadar uzanabilecek olan tabakalaşma çeşitleri bizlere ne anlatmaktadır?’ şeklindeki soruya cevap verebilmemiz açısından bu tabakalaşma çeşitlerine bakmaya çalışalım.

Kölelik:

İnsanlık tarihinin en eski tabakalaşma biçimi olduğunu belirtmemiz yanlış olmayacaktır. Köleliğin olduğu toplumlarda sadece iki sınıf bulunmaktadır. Bunlar köleler ve köle sahipleridir. Buradan hareketle köleliğin tanımını; bazı insanların, bazı insanları bir mal olarak sahip oldukları aşırı bir eşitsizlik biçimidir (Ünal, 2014). Savaşta esir düşen insanlar,  korsanlar tarafından kaçırılanların köle olarak kullanılabildiğini söyleyebiliriz. Bu kölelerin bazen hakları hiç bir şekilde olmuyor iken bazen de bir hizmetçinin hakkı kadar haklara sahip olabilmektedirler. Köleliği daha çok tarımcılığın hakim olduğu toplumlarda görebilmemiz mümkündür. Burada özellikle toprak sahipleri elinde bulunan köleleri tarımda çalıştırmaktadır. Kölelerin buradaki hakları bazı zamanlar sadece günde bir öğün yemek iken bazı zamanlarda ise hiç bir hakka sahip değildirler.

Kast:

Kast, daha çok iki sınıfın birbirinden ayrıldığı dolayısıyla ırk saflığı anlamına gelen bir kavramdır (Ünal, 2014). Kast sistemi ise akraba evliliği anlamına gelen tabakalaşmanın farklı bir boyutuna işaret etmektedir. Bu sistemde önemli olan ırkın bozulmadan devam ettirilmesidir. Önceki dönemlerde Amerika’da siyahların ve beyazların kendi ırklarının saflığını korumak için kullandığı bir sistemken günümüzde ise daha çok Hindistan’da görülen bir sistem olduğunu belirtmek mümkündür. Hindistan’da hakim olan kast sisteminde beş sınıf bulunmaktadır. Brahmanlar, ksatriyalar, vaisyalar, sudralar ve paryalar şeklindedir. Brahmanlar sınıfını rahipler ve bilginler oluştururken ksatriyalar sınıfını ise savaşan prens ve askerler oluşturmaktadır. Vasiyalar sınıfında esnaf ve işçiler bulunurken sudralar sınıfında ise pis işler ile uğraşan işçiler ve köleler bulunmaktadır. Son sınıf olan paryalar sınıfında ise sınıflandırma dışında kalanlar ve hor görülenler bulunmaktadır.

Zümre:

Zümre sistemi tabakalaşmanın bir türü olarak karşımıza çıkmaktadır. Zümre, soy esasına dayanan yani kan bağının önemini vurgulayan bir sistemdir. Kısacası zümre için hukuken tanınmış gruplar olduğunu belirtebiliriz. Dolayısıyla da her zümrenin belirli bir statüsü bulunmaktadır. Bu statüler haklar ve yükümlülükler olarak hukuksal bir bütünlük içermektedir.

Alt Sınıf:

Alt sınıf kavramının tanımlamasını şöyle yapabiliriz; ‘Hiçbir malı, işi ve geliri olmayan sınıftır. Otoritesi ve prestiji yoktur. Başka bir deyişle “yoksul”dur’ (İnce, 2017). Günümüzde bu sınıfa maddi anlamda yardıma muhtaç olan insanlar girebilmektedir. Bu sınıfın insanları işi ve geliri olmadığından dolayı çevresindeki insanların veya devlet kurumlarının desteğini alarak yaşamına devam etmeye çalışmaktadır.

Orta Sınıf:

20. yüzyılda gelişmeye başlayan kapitalist düzen ile sınıf düzenlerinde en fazla nüfus orta sınıfta görülmeye başlanmıştır. Çoğu araştırmacı için gelişmekte olan ülkeler ve gelişmiş ülkelerde dahil olmak üzere nüfuslarının büyük bir bölümü orta sınıf tabakasını oluşturmaktadır. Orta sınıf grubu, genellikle yöneticilerin hakim olduğu üst sınıf ile yoksulların bulunduğu alt sınıf arasında bulunmaktadır. Orta sınıftaki bireyler genellikle üniversite mezunu ve nispeten yüksek ücret alabilen kişilerden oluşmaktadır.

Üst (Egemen) Sınıf:

Üst sınıf, tüm toplumlarda geçerli olmak üzere toplumun en üst katmanında bulunan insanlardan oluşmaktadır. Karl Marx‘ın ifadesi ile tarif edecek olursak eğer, üretim araçlarına sahip olan kişilerden oluşmaktadır. Bu sınıftaki bireyler toplum nezdinde en yüksek statüye sahip olmaktadır. Toplum nezdinde en yüksek statüye sahip olduklarından dolayı belirli bir güçleri de bulunmaktadır. Edinmiş oldukları bu güç sayesinde de siyasi idareyi de yönlendirebilmektedirler.

Tüketim Olgusu ve Sosyal Tabakaların Tüketim Anlayışı:

Tüketim, ilk insanların ortaya çıkması ile beraber insanlığın ortak ihtiyaçlarından biri olmuştur. Kimi zaman zaruri sebeplerden dolayı kimi zaman ise keyfi sebeplerden dolayı gerçekleşmektedir. Tüketim dediğimiz olgu ilk başlarda yerel boyutlarda gerçekleşirken daha sonraki süreçlerde ulusal bir boyuta evrilmeye başladı. Günümüzde ise ulusal boyutu da aşarak küresel bir boyuta ulaşmış durumdadır. Dolayısıyla hemen hemen her sokakta bir Amerikan markasını, İtalyan markasını, İngiliz markasını görebilmemiz mümkündür. Sadece bizim ülkemizde değil farklı ülkelerde de gerek bizim markalarımızı gerekse diğer ülkelerin markalarını görebilmemiz kuvvetle muhtemeldir. Tüketim dediğimizde aklımıza gelen ilk isimlerden birisi şüphesiz Thorstein Veblen‘dir. Veblen’in meşhur bir “gösterişçi tüketim” kuramı bulunmaktadır. Bu kurama göre gösterişçi tüketimin amacı hayatta kalabilmek için değil (insanlar arasında haset yaratacak) gücendirici farklılıklara zemin hazırlamak maksadıyla gerçekleştirilen tüketimdir (Howison, 2013). Gösterişçi tüketimi genel anlamda boş vakti olan sınıflar gerçekleştirmektedir. Bu durumda daha çok üst sınıflar bu tüketimi yapabilmektedir. Üst sınıfın dışında orta sınıfta bulunan bireylerde gösterişçi tüketim anlayışını gerçekleştirebilir. Kısacası diyebiliriz ki, tüketim olgusu gerekli sebeplerden dolayı gerçekleşirken keyfi sebeplerden dolayı da gerçekleşmektedir. Keyfi sebeplerden gerçekleşen tüketim anlayışı daha çok kendi sosyal statüsünü göstermeye yönelik olmaktadır.

Şimdiye kadar tabakalaşma şekillerinin neler olduğunu anlatmaya çalıştık. Peki “Tabakalaşmaların tüketim algılarında bir farklılık görebilir miyiz?” şeklindeki bir soruya cevabımız rahatlıkla “Evet.” olacaktır. Çünkü her sınıfın kendine göre bir tüketim anlayışı bulunabilmektedir. Fakat günümüz toplumlarında aynı sınıfa ait olan bireylerin tüketim anlayışları benzerlik göstermeyebilir. Çünkü sınıflar arasında geçiş sağlayan biri yani sınıfını yükselten bir birey tüketimini eski sınıfına göre yapabilir. Daha farklı bir şekilde ifade etmemiz gerekirse aynı sınıfa ait iki bireyin tüketim biçimleri birbirinden farklılık gösterebilir. Ya da farklı sınıflara mensup olan kişilerin tüketim şekilleri benzerlik gösterebilir. Bu durumun nedenlerinden bir tanesi tüketim markalarının günümüzde daha kolay ulaşılabilir olmasıdır. Bahsinin yaptığımız durum elbette toplumlarda genel anlamda geçerli olmamaktadır. Çünkü tüketim algısında benzerlikleri görebilmemiz mümkün olsa da, aslında sınıflara göre tüketimsel farklılıklar daha fazladır. Üst egemen sınıfa ait olanlar yani en yüksek statüye sahip olanların tüketim algıları daha çok tanınmış uluslararası markalara dayanabilmektedir. Bunun dışında tüketimlerini gösterişçi tüketim olarak da sergileyebilmektedir. Üst egemen sınıfın maddi anlamda bir problemi olmadığından dolayı tüketimini daha çok konforunu ve rahatlığını düşünerek gerçekleştirebilmektedir. Gerek yiyecek-içecek tüketimi olsun gerekse giyilebilir veya kullanılabilir eşyaların tüketimi olsun  marka seçimlerini ona göre gerçekleştirebilmektedir. Bu sınıfa ait bireyler bu şekilde kendilerini diğer sınıflara mensup olan insanlardan farklılaştırmaktadır.

Orta sınıf ve alt sınıf arasında ki tüketim farklılıklarının az olduğunu belirtebiliriz. Bu iki sınıfta tüketimler daha çok zorunlu ihtiyaçlar çerçevesinde şekillenmektedir. Orta ve alt sınıf çok dar imkanlara sahip olduğundan dolayı üst sınıfa göre daha az seçme özgürlüğüne sahiptirler. Maddiyat ve geçim önceliği daha çok ön planda olduğu için kendi beğenilerine veya zevklerine göre tüketim yapma imkanları çok kısıtlıdır. Farklı bir bağlam olarak genelde orta sınıfının üst grubu dediğimiz alanda yer alan bireyler, elde ettikleri gelir durumları kısmen düşük olsa da üst egemen sınıfın tüketim alışkanlığını taklit etme eğiliminde olabiliyorlar. Aslında böyle bir taklitsel hareketin amacı tüketimini gösterişe çevirerek ait olduğu sınıftan daha farklı sınıfta olduğunu göstermeye çalışmasıdır. Böyle bir durumda yukarıda bahsettiğimiz gibi Veblen’in Gösterişçi Tüketim anlayışını karşımıza çıkarabilmektedir. Sınıflar arasında ki tüketim farklılığını günümüzde yaygın olan marketler üzerinden de anlatabilmemiz mümkündür. Alt sınıfa mensup olan bireylerin yoğun yaşadığı bir mahallede veya semtte olan bir markete gelen elektronik ev aletinin tüketimi çabuk gerçekleşmektedir. Bunun nedenleri arasında elbette ki fiyat noktasında ucuz olmasıdır. Yani alım gücüne hitap etmesidir. Hatta insanların bu marketin kapısının önünde sıraya girdiğine de şahit olabilmekteyiz. Dolayısıyla markette satışa çıkarılan ucuz elektronik aletlerin tüketilmesi de çabucak gerçekleşmektedir. Diğer taraftan üst sınıfın yaşamış olduğu semt veya mahalleye bakarak aynı markette ve aynı elektrikli aletin orada da satışa çıkarıldığını görebiliriz. Burada bulunan markette ki bu ürünün tüketimi alt sınıfın hakim olduğu mekandaki markete göre hızlı bir şekilde gerçekleşmemektedir. Çünkü bu sınıfa mensup olan bireyler tüketimlerini genelde anlamda çeşitli markalara göre şekillendirmeye çalışırlar. Elbette ki üst sınıfın yoğun olduğu bölgede bulunan marketteki üründe tüketilmektedir. Fakat alt sınıfın yoğun olarak yaşadığı bölgeye göre bu tüketim daha yavaş gerçekleşmektedir.

Sonuç olarak; dünyada bulunan bütün toplumların aslında bir tabakalaşma sistemi bulunmaktadır. Bu sistemler farklı şekilde isimlendirilmiş olsa da genelde içerik olarak benzerlik göstermektedirler. Farklılıklar gerek statü açısından olsun gerekse gelir düzeyi üzerinden gerçekleşsin, bu durumun hayatımız üzerindeki etkisi bulunmaktadır. Hatta kendimizi dışarıdan bir gözlemci olarak görürsek eğer sınıflar arasındaki farklılıkları daha net fark edebiliriz. Göreceğimiz farklılıklar hayatın her alanında kendini gösterebilmektedir. Gerek tüketim olsun, gerek yaşam biçimi olsun hemen hemen her duruma yansımaktadır.

Kaynakça:

  • Murat, İnce (2017). Toplumsal Tabakalaşma ve Eşitsizlik. Gazi Universitesi Iktisadi ve Idari Bilimler Fakultesi Dergisi19(1), 294.
  • Ritzer, G., & Stepnisky, J. (2013). Çağdaş Sosyoloji Kuramları. Çev. Irmak Ertuna Howison), Ankara: De Ki Yayınları.
  • Ünal, A. Z. (2014). Toplumda Tabakalaşma ve Hareketlilik-Olgular, Kavramlar, Kuramlar. Birleşik Yayınevi.
Ersin Boran
Ersin Boran
Üstündür muhtemel hayattan kaçan ayağa karşı yılmadan hayata tutunan el..!

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Küçük Gün Işığım Film İncelemesi: Kabullenmenin Gücü

Kusursuzluk arayışının değil, kendin olmanın kıymetini; sonuca değil, yolculuğa odaklanmanın anlamını keşfedeceğiniz sarsıcı ama iç ısıtan bir aile hikâyesine davetlisiniz.

Joseon’daki İstikrarsızlık: Kral Injo

İstikrarsızlığıyla Kore ulusunun gelişmesinin önünü kapamış bir hükümdar olarak hatırlanan ve günümüzde hala eleştirilen Kral Injo'nun tarihteki yeri.

Sessizliğe Karşı Yazmak: Kadın Yazarların Sansüre Direnişi

Sansür, yalnızca siyasi bir baskı mekanizması değil; aynı zamanda kültürel, ahlaki ve cinsiyet temelli bir sessizleştirme aracıdır.

Hasçelikler and the City: Dijital Bir Ailenin Hikâyesi

Hasçelikler and the City; dijital dünyada temsiliyet, samimiyet ve medya sınırlarını sorgulayan gerçekçi bir aile anlatısıyla izleyicileri içine çekiyor.

Cumhuriyet Aydınları: Behice Boran

İlk kadın sosyolog, ilk kadın siyasi parti genel başkanı, Marksist, yazar ve akademisyen olan Behice Boran; Türk solunun en güçlü temsilcilerinden biri olmuştur.

Tabloları Dinlemek: Édouard Manet

Bazı bakışlar ancak bazı nefeslerle tanımlanıyor. Manet'nin fırçası, Tezer'in nefesi gibi...

Edebiyatta Semtlerin İzleri: Emirgan

İstanbul'un en güzel semtlerinden biri olan Emirgan, şiirlerde de romanlarda da ele alınan bir semt olmuştur.

Natalia Ginzburg: Edebiyatın ve Direnişin Güçlü Sesi

İtalyan yazar Natalia Ginzburg, toplum ve aile temalarını sıklıkla işleyen, döneminin devrimci kimliğini benimsemiş ve bunu da eserlerine yerleştirmeyi uygun bulmuştu.

Notting Hill: Londra’nın En Renkli Yüzü

Notting Hill; renkli sokakları, pazarı ve kültürel dokusuyla Londra’da hem ruhunuza hem gözünüze hitap eden özel bir semttir.

Dostoyevski’nin Rus Edebiyatı Üzerindeki Etkisi

Dostoyevski, Rus edebiyatında sadece bir isim değil aynı zamanda döneminin edebiyat anlayışına da yön veren önemli bir yazardır.

Editor Picks