“Bir anlık mutluluklar değil mi yaşamı bunca güzel, bunca yaşanılası kılan!”
Henüz dünyada modernist eserlerin verilmediği bir dönemde; yüzyılın sonunda çizilecek modern karakterlerin habercisi olarak, şehirli yalnız insanın kendisiyle, Tanrı’yla ve toplumla yaşadığı sorunları farklı anlatım teknikleriyle edebiyata aktarmış, böylelikle modernist edebiyatın öncülerinden kabul edilmiştir (Demirci, 2019).
Dostoyevski romanlarında; kötülük problemi, özgürlük, Tanrı’nın varlığı gibi konulara getirdiği farklı yaklaşımlarla okuyucuyu düşünmeye ve sorgulamaya itmektedir. Bu sebeple birçok çalışmada sadece yazar kimliğiyle değil aynı zamanda felsefi ve dini meselelere değinişi ile felsefi ve teolojik açılardan da bu disiplinlerin çalışmalarına konu olmuştur.
Dostoyevski’nin kötülük problemini merkezine alarak yarattığı ‘kötü’ karakterlerini adeta şeytanın avukatlığını yaparak oluşturması okuyucunun kötülüğe bakış açısını sorgulatır. Satırlar arasında birçok yerde karakterler aracılığıyla kendi düşüncesini yansıtan Dostoyevski’nin kimi zaman yarattığı karakterlerin karşısında durup onlarla çatışmakta mıdır yoksa onların ideolojisini mi savunmaktadır, bunu anlamak oldukça güçtür. Adeta eserlerinde yarattığı karakterlerle kendi düşüncelerini tartıştırır denilebilir.
Dostoyevski Kimdir?
Dostoyevski Moskova’nın kenar mahallelerinden birinde 1821 yılında doğmuştur. Ailesinin hali vakti yerindeydi, babası başarılı bir doktordu, ancak hayırsever bir hastanenin fakirler için sağlık hizmeti sağlayan bölümünde çalışmaktaydı. Aile, hastanenin büyük karmaşık yapısı içerisinde bir eve sahipti, böylelikle Dostoyevski başından itibaren çocukların tedbirli bir biçimde uzak tutulduğu birçok deneyime şahit olmuştu.
Baskın bir babanın hakimiyeti altında büyüyen Dostoyevski’nin bunun etkilerini ömür boyu taşıdığı Freud’un yazılarında belirtilmiştir. Çarlık Rusyasındaki neredeyse herkes gibi onun ailesi de Katolik Hristiyanlarından olan Dostoyevski’nin kendi inancı hayatı boyunca gittikçe derinleşerek güçlendi. 12 yaşındayken önce Moskova’da daha sonra St. Petersburg şehrindeki okula gönderildi ve iyi bir eğitim aldı. Aristokrat sınıf arkadaşları arasında sıklıkla kendisini yabancı hissetti. Okul yıllarında evinden uzaktayken babası serfleri tarafından öldürüldü. Mezun olduktan sonra Dostoyevski bir süreliğine mühendis olarak çalıştı ve bu dönemde hayatı boyunca vazgeçemediği alışkanlığı olan kumara başladı ve oldukça para kaybetti. Sara hastalığı ve kumar problemiyle tüm hayatı boyunca mücadele eden Dostoyevski’nin kalemine ve yazdığı eserlere bu durumu yansıttığına şahit oluruz.
Yirmi sekiz yaşında kendisine, sosyalizmi savunan radikal bir arkadaş grubu edindi. Devletin anlaşmazlıklara karşı sert önlemler aldığı bu dönemlerde Dostoyevski’nin kalabalık bir yerde yaptığı bir konuşma sebebiyle sonrasında idam mangası tarafından öldürülmek üzere hapse girdi. Hapishane süreci onun için ezilen ve dışlananları gözlemleyebilmek adına bulunmaz bir fırsat olmuştu. İdam edilmesine çok az bir zaman kala ölüm cezası yerine Sibirya’ya sürgüne gönderildi. Ağır çalışma koşulları içinde birlikte yaşadığı sıradan mahkumların birçoğunu olağanüstü insanlar olarak görmeye ve onların acılarını paylaşmaya yöneldi.

“Ruhu yüceltecek bir acı, bayağı bir mutluluktan çok daha üstün nitelik taşıyor. Acı ve acı çekme, büyük bir zekâya ve duyarlı bir yüreğe sahip kişiler için her zaman kaçınılmazdır.”
Ölüme bu denli yaklaştığı bu deneyim ve korku, yazarın tüm benliğine işlemiştir ve bu durum daha sonra vereceği eserlerde açıkça görülmektedir. Dostoyevski’nin felsefi meselelere yoğunlaştığı romanlarının oluşum süreci, yazarlığının Sibirya sürgünü sonrasındaki verimli dönemine tekabül eder. Bu yıllarını anlattığı kitabı Ölüler Evinden Anılar‘ı ise Sibirya dönüşü kaleme almıştır.
Eserlerindeki Hakim Felsefe
Eserleri uzun ve zaman zaman takibi zor olmasının yanı sıra insan psikolojisinin karanlık yönlerine ve trajik anlarına ışık tutar biçimdedir. Hayatı boyunca çektiği acıları ve sürgün deneyiminden elde ettiklerini yansıtmayı amaçlar. Histerik kişilerin duygularını betimler ve toplum içinde var olduğunun idrakında olmadığımız, kabul edilen normların dışında kalan bireylerin iç dünyalarını gözler önüne serer. Bunu onu okumak için sebepler arasında tereddütsüz sayabiliriz.
”İnsanların en korktuğu şeyler, yeni bir adım atmak, yeni bir kelime söylemektir.”
İnsan sıra dışı biçimde acıya karşı bir tutku ve sevgi duyar, bu bir gerçektir. Her ne kadar mutlu olmak için bir şeyleri kovalayıp onları gerçekleştirdiğimiz zaman mutlu olacağımızı zannetsek bile Dostoyevski’ye göre bu ancak bir yanılsamadır çünkü acı daima bizi bulacaktır. Dünyadaki gelişim daima bir kusuru da devamında getirecektir ve bu gelişimler acıyı bertaraf etmeyecektir yalnızca bize acı veren sebepler değişecektir.
Hayatta ancak acının odağı değişecektir, acının kendisi asla ortadan kalkmayacaktır. Dostoyevski ”Dünyada açlık problemi çözülse bile, bu sefer insanlar sıkıntıyla, doyumsuzlukla ya da yoğun melankoliyle boğuşacaktır.” der. Bu bakış açısıyla Yeraltından Notlar’da acıyı yok etme peşindeki her türlü sosyal ya da teknolojik gelişim ideolojisine saldırır. Başarılı olamayacaklardır çünkü bir problemi çözer çözmez doğamız bizleri mutsuzluğun yeni bir yoluna sürükleyecektir.
Bireylerin üstünlük duygusundan elde ettikleri keyfi de eleştirir ya da her ne kadar inkar etse de bireyin haberlerde şiddet içeren suçları takip etmekten alınan heyecanını vurgular.
Toplumsal gelişimin tamamıyla anlamsız olduğunu ifade etmez. Ancak bize daima oldukça karmaşık ve anlaşılması zor benliklerimiz olduğunu hatırlatır bu nedenle gelişimin tamamen göründüğü kadar berrak ya da hayal ettiğimiz derecede temiz olamayacağından bahseder.
“Hayatta herkes, her şeyden, herkese karşı sorumludur.”
Dostoyevski düşüncesinde özgür irade ve vicdana verilen önem, onun kötülük anlayışının da odağını oluşturur. Diğer bir ifadeyle kişiler, özgür iradeleri bulunduğu için yaptıklarından sorumludurlar; dolayısıyla kötülük, ne Tanrı’dan ne de ilk günahtan kaynaklanır (Demirci, 2019).
Ölümü
Son halka açık konuşması ve Rus halkı için unutulmaz bir an olan Puşkin heykelinin açılışında yaptığı konuşma tüm halkı coşkuya sürüklemiştir. Tüm hayatı boyunca elde edemediği saygı ve ilgiyi bu konuşmasıyla elde etmiştir ancak yalnızca 1 yıl bunun tadını çıkarabilmiştir. 60 yaşındayken Karamazov Kardeşler adlı yapıtını üç yılda bitiren Dostoyevski, bir ciğer kanamasıyla yatağa düştü ve 28 Ocak 1881 tarihinde öldü. Dostoyevski için 31 Ocak 1881 tarihinde yapılan cenaze töreninde yaklaşık otuz bin kişi tabutunun arkasından yürüdü.
Kaynakça
Demirci, N. (2019). Fyodor Mihayloviç Dostoyevski’nin Eserlerinde Kötülük Problemi (Yüksek Lisans Tezi). Yöktez
www.youtube.com/watch?v=MMmSdxZpseY