The Notebook Hangi Albümle Eşleşir?

Editör:
Ayşenur Gedizli

Her film sevenlerinin kafasında bir parçayla ya da albümle özdeşleşir. Bu, şarkıları dinlerken uyanan duygularımız ve filmi izlerken hissettiklerimizin eşleşmesidir aslında. Bu yazıda ise “The Notebook hangi albümle en iyi eşleşmeyi yapardı?” sorusuna cevap buluyoruz.

Ryan Gosling ve Rachel McAdams‘ın başrollerini paylaştığı The Notebook, romantik filmlerin en başarılı örneklerinden biri. 2004 yılında vizyona giren bu filmde birbirlerine hem karakter hem de aile yapısı olarak oldukça zıt iki gencin aşkına tanık oluyoruz. Film, Duke adında bir adamın yaşlı bakım evinde kalan alzheimer hastası bir kadına hikaye okumak üzere bakım evine gelmesiyle başlıyor. Duke, Noah ve Allie adında iki gencin aşk hikayesini anlatıyor. Allie varlıklı bir ailenin kızıyken Noah ise kasabadaki inşaatlardan birinde çalışarak geçimini sağlıyor. Noah’nın Allie’ye ilk görüşte aşık olması “İlk görüşte aşk var mıdır?” tartışmasını yeniden gün yüzüne çıkarıyor.

Başta pek yüz vermese de ilerleyen zamanda Noah’nın duygularına karşılık vermeye başlıyor Allie. Ancak genç çiftimizin önünde aşması oldukça güç bir engel vardır: Allie’nin ailesi. Aile, Noah’yı kızlarına layık görmüyor, başta 17 yaşındaki kızlarının öylesine bir yaz aşkı olarak görüp ses etmedikleri bu ilişkinin derhal bitmesini istiyorlardı. Noah’nın Allie’nin ailesiyle olan tartışmalarına kulak misafiri olmasının ardından ikili kavga ederek ayrılır. Allie’nin ailesine olan bakışı artık tamamen değişmiştir. Masalsı aşk bittikten kısa süre sonra Allie ve ailesi kasabayı terk ederek şehirdeki hayatlarına dönerler.

Aradan yıllar geçmiş, İkinci Dünya Savaşı patlak vermiştir. Noah cephede, Allie ise asker hastanesinde hemşirelik yapmaktadır. En yakın arkadaşını savaşta kaybeden Noah için süreç oldukça yaralayıcıdır. Allie ise üniversite öğrencisidir ve hastanede tanıştığı bir subayla ilişki yaşamaya başlamıştır. Kader zamanında birbirini tüm zıtlıklarına rağmen delice seven çiftimizi ayırmıştır anlayacağınız. Ta ki, Noah Allie’yi nişanlısı ile görene dek…

Noah’nın şehre gittiği bir gün Allie’ye benzeyen bir kız görerek otobüsten atlarcasına inmesi ve kızın gerçekten de nişanlısıyla buluşmaya giden Allie olması filmin dönüm noktası olma özelliğini taşıyor. Noah gördüklerinin şokuyla gerisin geriye kasabaya dönerek 17 yaşındayken Allie’ye verdiği sözü tutmaya karar verir. Söz ise kasabadaki terk edilmiş evi ikilinin aşk yuvasına çevirmektir.

“Mavi panjurları olan beyaz bir ev istiyorum. Nehire bakan bir odası da olsun ki resim çizebileyim.”

Noah gecesini gündüzüne katarak harabe olmuş evi Allie’nin hayal ettiği haline getirir. O sırada her şeyden habersiz gelinlik provalarına giden Allie için her şey yolundadır. Nişanlısı ile dünya evine girmeye hazırlanan genç kızın dünyasının tersin dönmesi ise Noah’nın evi bitirip gazeteye verdiği ilanı görmesiyle meydana gelir. Nişanlısına hiçbir şey söylemeden adeta kaçarcasına kasabaya, Noah’nın yanına gider.

Bunu takip eden günlerde birlikte vakit geçirmeye başlayan ikili, tüm sorumluluklarını bir kenara bırakarak dünyada yalnızca onlar varmış gibi birlikte göl gezintileri, akşam yemekleri yaparlar. Konuşulması gereken fakat konuşulmayan konular ve yapılmayan yüzleşmeler elbette patlak verecektir. Bu da gecikmeden olur. Kavgaları gibi kaçınılmaz olan tutkulu bir öpüşmenin ardından Allie “Neden bana yazmadın?” diye bağırır. Noah şok içinde kalır çünkü Allie’ye yılın her günü mektup yazmıştır aslında. “Sana 365 tane mektup yazdım. Sana yılın her günü yazdım!” diyerek geri bağırır. Bana kalırsa filmin ikinci dönüm noktası da bu sahnedir. Allie’nin mektupları annesinin sakladığını anlaması işleri çığırından çıkarır. Kavgayı takip eden yeni öpücük ise büyük aşkın kavuşma anıdır.

Filmin kalan kısmında Allie kendisinden yıllarca saklanan 365 mektubu annesinden alır. Mektupları okuyana dek kalbi Noah, mantığı nişanlısı Lon’dan yanadır. Lon da anlayışlı davranarak Allie’ye zaman tanır. Bu da izleyicilerin ikiye bölünmesine yol açtı. Allie’nin iyi kalpli nişanlısını aldattığını düşünenler de vardır; gerçek aşıkların ne olursa olsun kavuşacağına inananlar da… Allie beklendiği üzere seçimini Noah’tan yana yapar ve film bizi bakım evine geri götürür. Duke aslında Noah, hikayeyi anlattığı kadın ise Allie’den başkası değildir. Allie’nin aklı gidip geldiğinden hikayenin kendi büyülü aşk hikayesi olduğunu anlaması oldukça zaman almıştır. The Notebook, aşıkların el ele aynı yatakta dünyadan göçmeleriyle son bulur. Gözyaşlarını sel eden bu filmin albüm eşleşmesine gelince, Jeff Buckley’nin Grace albümünden daha iyi bir seçim olamazdı!

Mojo Pin

Albümün açılış parçası olan “Mojo Pin”, erkeğin sevdiği kadınının gidişinin ardından geçirdiği yas sürecinde hissettiklerini anlatıyor. Başta sakin başlasa da şarkının sonlarına doğru tempoyla beraber Jeff Buckley’nin de ses tonu yükseliyor ve ortaya adeta bir yakarış çıkıyor. Mojo Pin, büyülerde kullanılan VooDoo oyuncağına batırılan iğne anlamına gelir. İğneyi kimin için batırırsanız o kişinin canı yanar.

“If only you’d come back to me
(Keşke bana geri dönseydin)
If you laid at by my side
(Eğer yanımda uzanıyor olsaydın)
Wouldn’t need no mojo pin”
(Mojo pin’e ihtiyacım olmazdı)

Burada Mojo Pin olarak bahsedilen şey ise yasaklı maddedir. Bu sözlerle Buckley’nin sevgilisiyle ayrılmasının onu nerelere sürüklediğini anlayabiliriz.

Last Goodbye

Yeni bitmiş bir aşka hoşçakal demenin zorluğunu konu alan “Last Goodbye”, bize Allie ve Noah’nın kavga ederek aniden ayrılmalarını hatırlatıyor. Jeff Buckley’nin duru sesine gitar ve baterinin eşlik etmesiyle ayrılık sonrası hissedilen durgunluk ve hüznün karışımı dinleyiciye rahatlıkla geçiyor. Kendi aralarında sürekli olarak didişme halinde olsalar da ayrılmak gibi söz konusu olmayan bir durumun gerçekleşmesinin yıkıcılığı Last Goodbye parçasıyla rahatlıkla eşleşiyor.

“This is our last goodbye
(Bu bizim son elvedamız)
I hate to feel the love between us die
(Aramızdaki aşkın bittiğini hissetmekten nefret ediyorum)But it’s over”
(Ama bitti)

Lover, You Should’ve Come Over

The Notebook’a sosyal medya platformlarında yapılan hayran videolarının çoğunda yer alan o şarkı: “Lover, You Should’ve Come Over” Jeff Buckley’nin “It’s never over…” dediği nokta, Allie’nin yıllar sonra elinde bavuluyla Noah’nın kapısına geldiği noktaya oldukça benzer. Çünkü bazı şeyler “Asla bitmez…” Buckley’nin ikonik dizelerinde kapı, sevgili için her zaman aralık bırakılıyor.

“So I’ll wait for you… And I’ll burn
(Bu yüzden seni bekleyeceğim… ve yanacağım)
Will I ever see your sweet return?”
(Hiç görebilecek miyim o tatlı dönüşünü?)

Forget Her

Allie, Noah için tam bir “kalp yarasıydı”, tıpkı sevdiğinin Jeff’in kalbinde olduğu gibi. Onu unutmak adına başka kadınlar hayatına girip çıksa da Noah’nın kalbi her zaman tek bir kişi için attı. Allie’nin hayatına devam ettiğini mutlu olduğunu görmek Noah’yı yaşadıklarının gerçek olup olmadığına dair sorgulatmış olmalı ki, Allie kapısına geldiğinde oldukça sinirli ve aksi bir ruh halindeydi. “Forget Her” parçası bana bu kızgınlığı anımsattığı için eşleşmedeki yerini alıyor.

“My heart is frozen still as I try to find the will
(Kalbim dondu irade bulmaya çalışırken)
To forget her somehow
(Bir şekilde onu unutmak için)
She’s somewhere out there now”
(O şu an dışarıda bir yerlerde)

 


Kaynakça:

“Grace: Legacy Edition”, Pitchfork, Web. Erişim Tarihi: 14.07.2025

Ayşenur Gedizli
Ayşenur Gedizli
let it happen,,

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Single White Female(1992) Film İncelemesi: Kadın Kimliği ve Psikolojik Gerilim

Schroeder'in filmi; kadın kimliğinin inşası, ideal benlik, aitlik kavramı, bastırılmış duygulaların saldırganlığı ve en sonunda gölgeyle yüzleşme gibi temalar üzerinden ilerleyen çarpıcı bir psikolojik portre sunar.

İstanbul Mimarisi: Frej Apartmanı

Art Nouveau mimarisi, zengin tarihi ve trajik hikayesiyle Pera’nın çok kültürlü dokusunu yansıtan ve yaşatan Frej Apartmanı’nı keşfe çıkıyoruz.

Kültürlerden Esintiler: Peru’nun Dokuma Mirası

And Dağları’nın etekleri Peru’da sürdürülen dokumacılık geleneği ve yıllar içinde gelişimi.

Wings of Desire: Tarihin Nabzının Attığı Yer Berlin

Wings of Desire filminde Berlin, sahnelerin yaşandığı bir ortam olmaktan ziyade hareket eden, neredeyse ekranlardan izleyiciye fısıldayan bir baş karakterdir.

Kültürlerden Esintiler: Hindistan’dan Sari Kültürü

Sari, geçmişten günümüze Hint kadınların kimliğini, zevkini ve zarafetini tek bir kumaşta buluşturan kültürün canlı bir temsilidir.

Sosyal Medyada Cinsiyetçi Stereotiplerin Yayılması: Paylaştıkça Büyüyen Kalıplar

Sosyal medya, cinsiyetçi kalıpları yaygınlaştırıyor; kullanıcılar bu normları sorgulamak yerine yeniden üretiyor.

Bitki Yetiştirmek, Mekânı Canlandırmaktan Fazlası mıdır?

Bitki yetiştirmek; estetik bir eylemden öte, politik, etik ve varoluşsal anlamlar taşıyabilir.

Ostrogot Krallığı: Roma Kartalı’nın Küllerinden Doğan İtalya

Hunların gölgesinden çıkarak Roma tahtına oturdular… Ostrogotların yükseliş ve düşüş hikayesini birlikte keşfedelim.

Müzik Listenize Eklemeniz Gereken 5 Bağımsız Sanatçı

Bu yaz, ruhunuza dokunacak hafif melankolik ve nostaljik tınılarıyla sizlere eşlik edebilecek indie sanatçılarla tanışmaya ne dersiniz?

Osmanlı’da Kadın Figürü: Validelerin Osmanlı Saltanatına Müdahalesi

Valide sultanların saltanatı, 16.yüzyılın ikinci çeyreğinden başlayarak Osmanlı'nın son dönemlerine kadar süren bir dönemi kapsar.

Editor Picks