Anna Karenina Romanında Toplumsal Çürüme

Editör:
Sinem Aykın, Sudenur Sarıyıldız, Sibel Sancaklı

Rus edebiyatının devlerinden Lev Nikolayeviç Tolstoy tarafından on dokuzuncu yüzyılda kaleme alınan “Anna Karenina” iki yüzyıldır dünya edebiyatı için bir klasik sayılmakta; yüzlerce yazarın ve milyonlarca okurun hayal gücünü, ruhunu, benliğini beslemekte. Ancak eserle oluşan bazı yanlış genel kanılara ek olarak Tolstoy’un eseri vasıtasıyla döneminin önemli gelişmeleriyle ilgili söylemek istedikleri, değindiği toplumsal sorunlar; her zaman göz önünde bulundurulmuyor. Eserin tüm önemi sadece kişisel ve psikolojik yönlerine indirgeniyor. Eserle ilgili oluşan yanlış kanılara geldiğimizde ise Anna karakterinin, eserin ana kahramanı olan bu kadının Tolstoy’un asla kastetmediği bir şekilde yargılandığını, anlaşılmadığını, Tolstoy’un Anna’ya biçtiği değerin; bu kadını yazmaktan aldığı zevkin küçümsendiğini görüyoruz. Buna rağmen Tolstoy’un eseri yazarkenki amacı hikaye içinde de haksız yargılanan bu kadını yargılamamız değil; kendimize ve yaşadığımız toplumu, ahlaki değerlerimizi incelememiz.

Zamanının ve Zamanının Ötesinin Romanı

Viyana Valsı. Vladimir Pervunensky Tutt’Art.
Viyana Valsı Vladimir Pervunensky | TuttArt

Rus yazar Lev Nikolayeviç Tolstoy tarafından 1870’li yıllarda kaleme alınan Anna Karenina büyük bir aşk ve tutku, aynı zamanda da tutkunun insana yaşattığı çıkmazların, yol açtığı felaketlerin ve derin kederin hikâyesi olarak biliniyor. İki yüzyıla yakın bir süre önce yazılmış Anna Karenina, dünya edebiyatının incilerinden sayılıyor, sayısız yazar tarafından hakkında hala methiyeler düzülüyor. William Faulkner’a göre, “dünyanın en iyi romanı”, Vladimir Nabokov’a göre “dünya edebiyatının en büyük aşk hikayelerinden biri” olan Anna Karenina, Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk tarafından okuduğu en mükemmel, en kusursuz, en derin ve en zengin roman olarak tanımlanıyor. Yazar, “Tolstoy’un her şeyi gören, herkesin hakkını veren; hiçbir ışığı, hareketi, ruhsal dalgalanmayı, şüpheyi, gölgeyi kaçırmayan, inanılmayacak kadar dikkatli, açık, kesin ve zekice bakışı, bu romanın sayfalarını çevirdikçe okura, ‘Evet, hayat böyle bir şey! dedirtir'” diyor.

Romanın sadece bir kadının ve aşkın hikâyesi değil; değişim geçirmekte olan, parçalanmış ve yeniden oluşma yolunda ilerleyen bir toplumun hikayesi olduğu Anna Karenina’yla ilgili bilinmeyen ya da çoğu zaman görmezden gelinen bir gerçektir.  Aynı zamanda roman Çar Rusyasının son demlerinde son Rus çarı II. Nikolay’ın dedesi olan II. Alexander döneminde geçmektedir. Kırım Savaşı’nın en şiddetli döneminde tahta çıkan II. Alexander; Avrupa modernitesinin ve teknolojisinin çok gerisinde kalmış, katıldığı son savaşlarda büyük yenilgilere uğramış ve artık etnik çeşitliliğin getirdiği sorunların bastırılamadığı bir imparatorluğu miras almıştır.

Çar Alexander 2 Ailesiyle. Wikimedia Commons.
Çar II Alexander ailesiyle | Wikimedia Commons

Döneminin aristokrasisi içinde çok yaygın olan modernleşme kaygısı ve değişiklik arzusundan da destek alan II. Alexander, arka arkaya yürürlüğe koyduğu bir reform silsilesi girişiminde bulunmuştur. Bu reformlardan en önemlisi de 1861 senesinde serfliğin kaldırılmasıdır. Bununla birlikte artık toprak ağaları toprakla birlikte köylüye sahip olma hakkından men edilmiş, köylülere az da olsa kendi toprağına sahip olma hakkı tanınmış ve toprak dağıtılmıştır. Yasal sistemde de büyük değişikliklere imza atan Alexander; yerel yönetime, yerel meclislerin ve köy okullarının kurulmasına destekte bulunmuş, her sınıftan gencin askeriyeye katılmasıyla ilgili emir vermiş ve azınlıklarla farklı mezheplerden olan vatandaşların üzerinde olan baskıyı azaltmıştır. Reformların getirdiği siyasi özgürlük atmosferi kendisiyle birlikte çarlık ve aristokrasi karşıtlığını da getirdiğinden ve özellikle kendisine karşı düzenlenen suikast girişiminden sonra Alexander, reformlarında geri adım atmaya başlar ve polis baskısını artırır. Bu değişikliklerin hepsi de Anna Karenina’nın arka planında Tolstoy tarafından irdelenmiştir. Bu değişimlerin Rus toplumunda yarattığı çalkalanmayı yazar ustalıkla romanına yaymıştır.

Mutlular ve Mutsuzlar

Anna ve Vronsky'nin Bologoe İstasyonu'ndaki Karşılaşması. Alexander Samokhalov. Vseosvita.
Anna ve Vronskynin Bologoe İstasyonundaki karşılaşması Alexander Samokhalov | Vseosvita

“Anna Karenina” açılışında “Bütün mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz ailenin mutsuzluğu kendine göredir,” cümlesiyle can aldıktan sonra hikâyenin mutsuz ailelerinden biriyle, Oblonsky ailesiyle başlar. Ailenin babası Stepan (Stiva) Oblonsky’nin eşini aldatmasıyla evde başlayan huzursuzluk, Stiva’nın eşi Dolly’nin bunalıma girmesine sebep olur ve Stiva’nın kız kardeşi Anna Karenina, kardeşinin ve eşinin arasını düzeltmek için Petersburg’dan Moskova’ya seyahat eder. Anna, bu sırada birkaç senedir Alexei Karenin’le evlidir ve sekiz yaşında bir oğlu da vardır. Kendisinin huzurlu, düzenli bir aile hayatı olan, haliyle mutlu Anna’nın yolculuğu sırasında Rus aristokrasisinin bir diğer üyesi, Kontes Vronskaya’yla karşılaşması felaketinin başlangıcı olur. Anna’dan çok hoşlanan Kontes Vronskaya, onu oğlu Alexei Vronsky’yle tanıştırmakta ısrar eder ve genç, yakışıklı, çapkın bir subay olan Kont Vronsky ilk bakışta mağrur ve kendine özel bir güzelliğe sahip Anna’ya hayran olur. Bu kadını etkilemeye, onu elde etmeye takıntılı bir istek duymaya başlar.

Başta Vronsky’nin ilgisini çocukça ve laubali bulan Anna, zamanla bu ilgiden hoşlanmaya başlar. Bu gencin aşkıyla gövde gösterisi yapmasını devlet memuru olan eşi Alexei Karenin’in soğuk ve duygusuz karakteriyle karşılaştırınca kendisinde daha önce gözlemlemediği bir arzu ortaya çıkar. Çok genç yaşta ve kendisinden yaşça büyük bir adamla zorla olmasa da ailesinin yönlendirmesiyle evlenen Anna, hayatının baharına geri döner ve ona duyduğu hayranlığı dünyaya ilan etmekten çekinmeyen bu gencin cesaretine aşık olur. Başta Anna’yla olan ilişkisini bir oyun olarak gören Vronsky de bu güçlü, asil bir kalbe sahip, tanıdığı her insana sonsuz bir yardımseverlik ve nezaket gösteren kadına aşık olur ve artık hiçbir şeyin onu Anna’dan ayıramayacağını anlar. Anna eşinden boşanıp başı dik bir şekilde Vronsky’yle evlenmek, bu aldatmacaya devam etmek istemese de boşanmanın getirdiği toplumsal utançtan tiksinen Alexei Karenin, boşanırlarsa Anna’nın artık oğlunu göremeyeceğini söyler. Artık eşiyle aynı evde yaşamaya dayanamayan Anna, evi terk eder ama çocuğunu kaybetme korkusuyla boşanmayı da göze alamadığı için Vronsky’yle yasal olmayan bir şekilde, nikahsız birlikte yaşamaya başlar. Herkes tarafından aşağılanan, hor görülen, dışlanan Anna; savrulmaya ve duygusal bir çöküş yaşamaya başlar.

Levin ve Kitty'nin Açıklaması. Alexander Samokhvalov. Researchgate.
Levin ve Kitty Alexander Samokhvalov | Researchgate

Hikâyenin diğer önemli karakterlerinden biri de, Konstantin Dmitrievich Levin. Kendisi de bir aristokrat olan Levin, kırsalda yaşamaktadır. Moskova ve Petersburg’daki gösteriş budalalığı ve israftan hiç haz etmez, vaktini sahibi olduğu köy evi ve tarlarlarda geçirir. İyi bir eğitim almış olmasına rağmen bürokrasi ve devlet memurluğunda çalışmak yerine vaktini düşünerek geçirmeyi sever. Levin aynı zamanda diğer büyük aşk hikâyesinin kahramanı, aşk uğruna Anna gibi kor ateşlerden geçen bir aşık. Prenses Kitty, Scherbastky’ye aşık olan Levin eksantrikliği, içine kapanıklığı ve kırsalda yaşama tercihiyle bu genç; şen şakrak şehirli kızın kalbinde bir türlü yer edinemez. Sabırla belki bir gün Kitty’nin de onu sevmesini bekler. Hatta söylentilere göre Levin karakteri; Tolstoy’un kendisinden esinlenerek yazdığı, otobiyografik bir karakter. Levin’in soy isminin, yazarın ismi Lev’e atıf olduğu yönündeki genel kanıya ek olarak da Levin’in Kitty’ye ikinci evlilik teklifi sonrasında kişisel günlüğünü hediye etmesi de yine Tolstoy’un kendi eşi Sophia Tolstoy ile aralarında geçen bir olaya dayanır.

Kadın, Köylü, Toprak, Azınlık

1861 Manifestosu Okunuyor. Grigoriy Myasoyedov. Wikimedia Commons.
1861 Manifestosu okunurken Grigoriy Myasoyedov | Wikimedia Commons

Anna Karenina’nın aristokrasi, toplumsal yapı, kadın, toprak, ve azınlıklar üzerine olan bölümlerini birleştiren unsur ise tahakküm. Erkeğin eşi üzerindeki tahakkümü, aristokrasinin toprak üzerindeki tahakkümü, toprak ağasının köylü üzerindeki tahakkümü, dominant grubun azınlıklar üzerindeki tahakkümü, toplumun kadın üzerinde tahakkümü. Köylü, toprak ve aristokrasi arasındaki ilişki en çok kitabın ikinci en önemli karakteri olan Levin’i anlatan bölümlerde belli oluyor. O dönemde artık serfliğin kaldırılmasıyla verimlilik elde etmek için iyi bir ekonomi bilgisi, köylülerle iletişim ve onlara maaş bağlamayı gerektirdiği için sahip olduğu toprağı satmayı seçen diğer zenginlerin aksine Levin; doğanın ve onu besleyen toprağın değerini biliyor, kendisi de köylüsüyle birlikte canla başla çalışıyor. Levin’in düşüncelerinin, filozofik eyleminin büyük kısmı da toplumsal yapı, eğitim, üretim, iş etiği, ırgatların hayat tarzı üzerine. Sınıf pozisyonunun getirdiği ayrıcalıktan dolayı zaman zaman köylülerle ilgili günümüzde küçümseyici sayılabilecek fikirlere de sahip olan Levin, hikaye boyunca değişiyor, karakteri yoğruluyor. Tolstoy gibi Levin de çalışmakta, eylemde ve sadelikte güzellik buluyor.

Köyünü Terk Etmeye Zorlanan Çerkesler. Pyotr Nikolayevich Gruzinsky. Vikipedi.
Köyünü terk etmeye Zorlanan Çerkezler Pyotr Nikolayevich Gruzinsky | Vikipedi

Eserin gözden kaçan en önemli unsuru ise Çar Rusya’sının azınlıkları üzerine. Anna’nın ciddi, soğuk, kararlı eşi Alexei Karenin’in işi ve düşünceleri bu konu üzerine olsa da eserle ilgili analizlerde ve konuşmalarda bu konuya genelde çok az yer verilir. Çar Alexander o dönemde hem Rusya İmparatorluğu’na karşı özgürlük mücadelesine giren Şeyh Şamil İsyanı’nı bastırır. Hem de Çerkezlerin Osmanlı’ya sürgününe fetva verir. Göç emrine uymayan Çerkezler, ağır cezalar alır. Bunun dışında diğer Müslüman azınlıklar, Kafkas halkları ve diğer göçebe halklarla ilgili yeni nüfus mübadelesi programları planlanır veya yürürlüğe konur. Onlarca halkın hayatı ve kültürü imparatorluğun sosyal mühendislik projelerine alet olur.

Bilinmeyen Bir Kadının Portesi. Ivan Kramskoi. MaisterDrucke.
Bilinmeyen Bir Kadının Portesi Ivan Kramskoi | MaisterDrucke

Hikâyenin en ön planda olan ezilen grubuysa tabii ki eserin adından da belli olduğu gibi kadınlar. Toplumun Anna’ya karşı olan ikiyüzlü, zalimce tutumu, Anna’nın çocuğuyla ilgili söz sahibi olamaması, Anna’nın abisi Stiva’nın eşini defalarca aldatmış olmasına rağmen hayatına devam edebilmesi, Anna’ya ise sevdiği insanla evlenmek istediği için geri dönüşü olmayan bir yola girmiş bir kadın gibi davranılması ve nice başka örnekler üzerinden Tolstoy kadınlara hem hukuki, hem de toplumsal düzeyde ikinci sınıf insan gibi davranıldığını vurguluyor ve Anna’nın bu katı kurallara karşı duruşunu alkışlıyor.

Dönemin çarı II. Alexander’ın kendi kişisel hayatına göz gezdirdiğimizde de bu ikiyüzlü tutumu, erkeklerin eşleri üzerindeki acımasız hükümranlığını, topluma ailesiyle örnek olması ve kadının eşine tabiiliğinin en katı savunucusu Rus Ortodoks Kilise’sinin temsilcisi olan Çar’ın bile bir erkek olarak ataerkil yapıdaki ayrıcalığından nasıl faydalandığını, Çar’ın hayatındaki kadınların sınıfsal ayrcalıklarına rağmen aynı katı toplumsal cinsiyet kurallarına uymak zorunda olduklarını, hukuki haklarının sağlanmadığını ve acı çektiklerini görüyoruz.

Çariçe Maria Alexandrovna. Franz Xavier Winterhalter. EndlessPaintings.
Çariçe Maria Alexandrovna Franz Xavier Winterhalter | EndlessPaintings

Çar’ın eşi, Alman asıllı Maria Alexandrovna ve kendisine çok aşık olan Prens Alexander’la evlenmek için bu soğuk topraklara getirilmişti. Ancak bu yabancı dünyaya ve dile alışmak için senelerini harcamış, görevini yerine getirerek Çar’a varisler veren Maria Alexandrovna ne soğuğa dayanabilmiş ne de sarayda kendisine arkadaş edinebilmiştir. Arka arkaya gelişen hamilelik süreçleri ve sağlık sorunları Maria Alexandrovna’yı saraydan daha da uzaklaştırmış ve Maria’ya ilgisini kaybeden Alexander soluğu aşıklarının yanından almıştır. Bu aşıklarından en önemlisiyse Catherine Dolgurokova, ya da diğer adıyla Prenses Yurievskaya idi. Dolgurokova ile Çardan olan üç gayrimeşru çocuğuyla Kış Sarayı’nda kendisine tahsis edilmiş bir dairede yaşıyordu ve hatta söylentilere göre, hayatının son yıllarında tüberküloza yakalanan Maria Alexandrovna, hasta yatağında sürekli Dolgurokova ve çocuklarının seslerine maruz kalmıştı. Maria Alexandrovna vefat eder etmez Çar Alexander ailesinin ve kilisenin itirazlarına rağmen Dolgurokova ile evlenir ve ondan olan çocuklarını meşru ilan eder.

Ne yaşananlarda bir söz söyleme, ne de boşanıp ülkesine dönme şansı olan Maria Alexandrovna, büyük ihtimalle böyle bir şeye kalkışsa bile çocuklarının velayetini alamazdı. Rusya’ya geldiğinde ismini bile Ruslaştırmak zorunda kalan Maria Alexandrovna ölmeden Dolgurokova ve eşini affeder hatta onların çocuklarını kutsar. Bu acımasız dünyayla yaşananları olduğu gibi kabul ederek baş eder. Bu örnekte de yine kadının hayatının kendisine ait olmadığını görmek mümkündür. Kadının ismi, çocukları hatta evinde eşinin metresinin yaşaması konusunda bile söz sahibi olmadığını, erkek hayatına devam ederken kadının hayatının söndüğünü ifade edebiliriz.

Anna Karenina’nın Ebedi Önemi: Bir Ayna Oyunu

Anna Karenina. Henrich Matveevich Manizer. Wikimedia Commons.
Anna Karenina Henrich Matveevich Manizer | Wikimedia Commons

Anna Karenina’nın hâlâ dünya edebiyatının en sevilen, en görkemli romanlarından biri sayılmasındaki en önemli etken, bireyselin her zaman toplumsal olduğu gerçeğinin büyük incelikle hikâyeye işlenmiş olmasında; Anna’nın ve nice kadının yaşadığı istismarın güçlünün güçsüze, zenginin fakire, dominantın azınlığa karşı uyguladığı sömürünün bir ayna oyunu şeklinde sunulmasındadır. Tolstoy, kendi içindeki karmaşayı Levin karakteri üzerinden bireyselleştirmiş; Levin’in sorunlarının, içindeki hesaplaşmanın toplumsal kaygılar ve değişimler tarafından şekillendiğini hatırlatmış ve Levin vasıtasıyla kendisini düşündüren, azap çektiren sorunlara cevap bulmaya çalışmıştır. Ancak diğer taraftan da kendisine otobiyografik ve bir erkek olarak en uzak olabilecek bir karakteri, bir kadını ana karakteri yapmış ve Anna vasıtasıyla bir erkek olarak ayrıcalıklarının meşruiyetini sorgulamıştır. Bu da demektir ki Anna ve Levin’i de birbirlerinin aynası, aynı madalyonun iki yüzü olan karakterler şeklinde değerlendirebiliriz. Tolstoy’un bir yazar olarak kendisine en yakın ile en uzak olan arasında bir bağ kurduğunu, yazısının da sınırlarını yoklamak istediğini söyleyebiliriz.

Anna Karenina hem sosyolojik hem de psikolojik açıdan güçlü bir eser ve Tolstoy bu ikisi arasında ölçülü bir denge kurmayı başarmıştır. Sadece gözlemlediği toplumsal çalkantıyla ilgili değil; bir kadının yaşadığı baskı altındaki dönüşümünü, acılarını, içine çöküşünü ve buna rağmen mücadele edişini anlatmıştır. Tolstoy; Anna’yı günahkar, ölümü hak eden bir kadın şeklinde yazmamıştır. Tolstoy’un bahsettiği ahlaki yozlaşma; vücutlara, cinselliğe ve özellikle kadın vücuduna indirgenmiş bir ahlaki eleştiri değil; toplumun ikiyüzlülüğü, değerlerin yozlaşması üzerine bir eleştiridir. Tolstoy’un parmak doğrulttuğu kişi Anna değil, onun ölümüne sebep olan toplumdur. Bu değerlerin yozlaştığı dünyada dürüst olan iki kahraman vardır: Anna ve Levin. Tolstoy’un otobiyografik bir karakter olarak yazdığı, çok katı ahlaki kuralları olan Levin bile Anna’yla tanıştığı anda ona hayran olmuş ve içinde taşıdığı gücü takdir etmiştir.

Eserin “ahlaksız, eşine ihanet etmiş” bir kadınla alakalı oluşan genel kanı ne Tolstoy’un düşüncelerinin gerçekliğini yansıtmakta ne de bu dev eseri hak ettiği şekilde tanımlamaktadır. Anna vasıtasıyla Tolstoy bizi hem ahlaki değerlerimizi, ikiyüzlü toplumsal yargı mekanizmalarımızı gözlemlemeye davet etmiş hem de bizlere zaman zaman içimizdeki aynaya göz gezdirmeyi öğütlemiştir. İçimizdeki aynaya göz kaçırmadan bakabiliyorsak hiçbir gücün bizi alt edemeyeceğini aşılamıştır. Hatta doğruluğu tartışılabilir ama meşhur bir hikâyeye göre eseri yazması çok uzun süren, bu süreçte yazdığı kahramanlardan, özelikle Anna’nın psikolojik bunalımının girdabından yorulan Tolstoy; roman bittikten sonra günlerce yemek yememiş ve odasından çıkmamıştır. Sebebi sorulduğunda ise yazar ağlayarak tek bir cümle söylemiştir: “Anna Karenina öldü!”

“Anna Karenina” günümüzün Rus toplumunu, Rus siyasetini anlamamızda da çok güçlü bir pusula olarak kullanılabilir. 1870’li yıllarda Rus toplumuna hakim olan parçalanma ve değişim atmosferi şu anda da gözlemleyebileceğimiz bir sosyal gerçeklik. Rusya hâlâ toplumun Avrupalaşma isteğiyle eski “Altın Çağ”a geri dönüş ve etnik çeşitliliğin getirdiği kimlik karmaşasıyla bölünmüş durumda, birleştirici bir gövde gösterisi ve güce son tutunma çabası olarak savaşı seçen bir yönetici tarafından yönetilmekte. Geri dönülmek istenilen “Altın Çağ” ise bazıları için Sovyetleri, bazıları içinse Çar Rusya’sını ifade ediyor. İki kıtaya yayılmış, hâlâ bir imparatorluk olarak nitelendirebileceğimiz bu engin topraklara kök salan sayısız halk; hâlâ ortak bir yazgıya karar verememiştir. Anna Karenina; modernleşme döneminde Rus kimliğini, Rus toplumunu tanımlayan tüm etkenlerin hala aktif olduğunu, aşılmadığın, tanımlanmadığını hatırlatmış ve bir ülkenin, bir halkın, bir tarihin kapılarını yabancılarına açmıştır.


Kaynakça:

  1.  “15 maddede Anna Karenina”. Medya Günlüğü. Web. 13.11.2024
  2. Hissederek Yazmak ve Tolstoy’un Haykırışı: Anna Karenina Öldü. Ensonhaber. Web. 29.11.2024
  3. Ölümsüz bir Baş Yapıt: Anna Karenina. İrem Uzunhasanoğlu. Web. 16.11.2024
  4. Marie of Hesse and By Rhine, Maria Alexandrovna, Empress of Russia. Unofficial Royalty. Web. 29. 11.2024
  5. Levin Karakterinde Tolstoy’dan Yansıyan İzler. Edebiyat Haber. Web. 29.11.2024
  6. Tolstoy, L. N. Anna Karenina. Çev. Uğur Büke. Can Yayınları. 2018

Kapak Görseli: MaisterDrucke

Arşiv
Arşiv
Söylenti Dergi'de geçmiş zamanda yazar olan dostlarımızın eserleri bu hesapta arşivlenmektedir. Yazar onayı olduğu sürece kaynak göstererek kullanmak serbesttir.

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Morlara Bürünmüş 8 Albüm Kapağı Tasarımı

Mor renginin hâkim olduğu 8 albüm kapağını inceliyoruz.

You Final Sezonu İncelemesi: İyilerin Kazandığı Dünyada Mutlu Bir Son

You, final sezonuyla izleyicilerine veda ederken Joe Goldberg'in hikâyesi sona eriyor.

Nickel Boys Film İncelemesi: Deneysel Sinema ve Tarihin Birleşimi

2025 Oscar Ödülleri'nde ilgi gören Nickel Boys, iki siyahi gencin bir reform okulunda yaşadıklarına odaklanıyor.

Orhan Kemal – Nâzım Hikmet’le 3,5 Yıl | 22 Alıntı

Türk edebiyatının iki büyük ustası Nâzım Hikmet ve Orhan Kemal'in Bursa Cezaevi'nde koğuş arkadaşlığı yaptıkları yıllara ve sonraki mektuplaşmalarına değinen Nâzım Hikmet'le 3,5 Yıl kitabı, Kemal'in kalemiyle çok içten ve etkileyici bir üslupla okurun karşısına çıkıyor.

İskenderiye Kütüphanesi: Efsane ve Gerçek

Efsane ve Gerçeğin ortak noktası, tarihin tozlu raflarına kaldıramadığı bilgi yuvası: İskenderiye Kütüphanesi.

İstanbul Ansiklopedisi Dizi İncelemesi: Kalabalığın Yalnız İnsanları

İstanbul Ansiklopedisi, büyülü İstanbul sokaklarında hem hayat bulmanın hem kaybolmanın öyküsünü anlatıyor.

Söylenti Edebiyat Editörleri Bu Ay Neler Okudu?

Söylenti Edebiyat editörleri olarak her ay neler okuduğumuzu, nelerin altını çizdiğimizi yakından incelediğimiz serimizin nisan ayı listesi ile karşınızdayız!

Yelpazeli Kadın (1918) Tablo Okuması: Gustav Klimt’in Son Eseri

Yelpazeli Kadın tablosu, zarafeti ve özgünlüğüyle hem sanat tarihine hem de Klimt'in kariyerinde büyük bir önem taşımaktadır.

Dante’nin İlahi Komedyası’nda İnsanlığın Mitolojik ve Manevi Seyahati: Kayboluşun Karanlığı ve Kurtuluşun Işığı

Dante’nin İlahi Komedyası; insanlığın ahlaki seçimlerini sorgulamasına, içsel çatışmalarını aşmasına ve evrensel sorulara yanıt bulmasına rehberlik eder.

Kırmızının Tonlarına Bürünmüş 7 Yabancı Albüm Kapağı

Temalarında kırmızı renginin ön planda olduğu ve gizli anlamlarıyla bizi farklı yolculuklara çıkaran albümleri sizler için derledik.

Editor Picks