Acıklı Bir Hikâye: Yaşar Kemal ve Babası

Editör:
Deniz Filiz

Çukurova‘nın ulu çınarı olarak bildiğimiz Yaşar Kemal 92 yıllık yaşamı boyunca birçok edebi türde eser kaleme alan usta bir yazardı. Toplumun kanayan, aksayan yönlerini büyük bir cesaretle yazdı. Susanlara inat o söylemek istediklerini yazarak bağırdı. Bu yürekliliğini de şu sözlerle ifade etti: ”Bana bakın, ben öyle tatlı matlı yazı yazamam. Kırarım bu kalemi. Dileyen okur, dilemeyen okumaz.”

Yaşar Kemal’in Edebi Kişiliği

Yaşar Kemal: Sarı Sıcak| Haberler

Yazılarına halka dönük bir düşünce hakim olan Yaşar Kemal eserleri ile edebiyat dünyasında ses getirmiştir. Anadolu’nun kültürüyle beslediği kalemi halka ve doğaya olan inancı ile şekillenmiştir. Doğaya ve insana değen taraflarını da eserlerine konu eden Yaşar Kemal tasvirleri ile bizi Anadolu’nun köylerine misafir etmeyi başarmıştır.

Halkın verdiği yaşam mücadelesi ve sosyal sorunları eserlerinde sık sık dile getiren yazar okuyuculara derin bir duygusal deneyim yaşatmıştır. Toplumsal sorun, eşitsizlik ve adaletsizlikler ile bir derdi olduğunu ve tüm varlığının ve emeğinin bu yanlışlara karşı çıkmaya hizmet ettiğini  şu sözlerle ifade etmiştir: ”Halkın mutluluğunun önüne kim geçiyorsa ben sanatımla ve bütün hayatımla onun karşısındayım.” Dünyaya gelmek mutluluğunu boynuna bir borç bilen Yaşar Kemal bu borcu da ancak zulme karşı , eşitsizliğe karşı , insanları aşağılayanlara karşı gelerek ödeyebileceğini söylemiştir.

“Ne güzel, ne güzel evrende gizler bulmak. İnsanın kafasının karanlıkları delmesi ne güzel.”   Yaşar Kemal

Düşünceye verdiği değerle öne çıkan yazar, yaşamak ve var olmakla ilgili birçok tanımı bu değer üzerinden yapmıştır. ”Düşünmek tıpatıplaşmanın dışına çıkmaktır. Düşünmek, en küçük anlamda var olmak demektir.” diye belirten Yaşar Kemal bir yazar olmaktan önce bir insan olarak hayata bakışını böyle özetlemiştir. Alışkanlıklarımızın bizi demirlediği köşelerimizden kopup yeni adımlar atmak büyütür dünyamızın sınırlarını. Nihayetinde hayret ettiğimiz gün kadar yaşarmışız hayatta.

Yolculuk Çukurova’ya

Fotoğraflarla Yaşar Kemalin hayatı

Doğu Anadolu’da Ermenilerin Türklere yönelik katliam içinde olduğu Birinci Dünya Savaşı günlerinde Ruslar Kafkas Dağlarını aşıp Doğu Anadolu’ya da gelmişlerdir artık. Yaşar Kemal’in daha sonrasında “Kimsecik” romanında bir kıyamet gününün akşamüstü olarak tanımladığı o  günlerin ateşinin kıvılcımı bir evi daha yakmıştır. Van’ın Ernis köyünde yaşayan baba Sadık Efendi‘nin ailesini de alıp yola koyulmaktan başka bir çaresi kalmamıştır. Sadık Efendi yanına karısı Nigar Hanım ve yaşlı annesi Hırde Hatun’u da alıp düşer yollara. Göç esnasında oldukça öfkeli olan ve binbir çabayla köyüne geri dönmeye çalışan Hırde Hatun oğlu Sadık Efendi’yi de zor duruma sokar. Adana’ya göçleri esnasında yaşananlar çocukluğu boyunca kulağının arkasında dönen Yaşar Kemal şahit olmadığı o günleri şöyle aktarmıştır:

          “Ailemin macerasını yazarken, bir de babamın anasından söz etmek gerek.
                          Dediklerine göre babam bir metre doksandan daha uzun bir insandı, anasıysa küçücük bir kadın. Köylerden yola çıktıklarında büyük anam hastaymış. Babam anasını sırtına almış Van’a kadar onu sırtında taşımış.”

Hırde Hanım gelini Nigar Hanım‘ın çocuğu olmuyor diye onla boşanması durumunda oğlunu kendisine hakkını helal etmemekle tehdit edecek kadar merhametlidir. Yolculuk sırasında Hırde Hatun oğlu Sadık’a, “Çalının arasında bir inilti duydum oğul” der. Durup bakarlar, bir yaralı çocuk… Alırlar yanlarına, adını sorarlar, “Yusuf” der. Sert mizacına rağmen kocaman bir yüreğe sahip olan Hırde Hatun göç yolunda, ölüm döşeğinde bulunan küçük Yusuf’un başından ayrılmamış, göçten ayrılmış ve çocuğu iyileştirmeden göçe katılmamıştır. Bu şefkatli bilge kadındır ki başına geleceklerden habersiz oğlu Sadık Efendi’nin  Yusuf’u evlat edinmesine de vesile olur. Yaşar Kemal’in tanımadığı , anlatılanlarla hayalini kurduğu babaannesinin  yansımalarına ailesine düşkün, söz sahibi güçlü Anadolu kadını olarak eserlerinde rastlarız.

Ulu Çınarın DoğuşuKarabuda'nın objektifinden Yaşar Kemal - Kültür Sanat Haberleri

Göç sonucu yerleştikleri Hemite Köyünde 1923 Ekim ayı sonlarıdır. Asıl ismi Kemal Sadık Göğceli olan Yaşar Kemal bu sıralar açar dünyaya gözlerini. Gelişi evladına sadece birkaç yıl doyabileceğinden habersiz çok sevindirir çiftçi Sadık Efendi’yi. Her yıl oğlunun adına kurbanlar kestirir. Yaşar Kemal üç buçuk yaşlarında iken evlerinin avlusunda kurban kesen halasının eşini izlerken bıçağın deriden kayması sonucu sağ gözünü kaybeder. Hayatta kaybedeceği diğer şeylerden habersiz bu ilk somut kaybı hayatın acımasızlığını ona öğreten erken bir başlangıçtı belki de.

Yüreğim Yanıyorİnsanlığın Ortak Değeri Yaşar Kemal... - ArtDog Istanbul

Günler geçmiştir ve Yaşar Kemal dört buçuk yaşlarına yaklaşmıştır. Bir gün babası Sadık Efendi ile camiye gider. Yıllar önce onlara nasıl bir acı bırakacağından habersiz ailelerine aldıkları Yusuf tarafından camide namaz kıldığı sırada ortada bilinen hiçbir sebep yokken öldürülür Sadık Efendi.

”Benim babam iyi bir adamdı. Ben çok bela görmüş adamım. Yalnız babamı camide namaz kılarken gözümün önünde öldürmeleri çok sarstı beni. Dört buçuk yaşındaydım sanırım .. Anam sırtına almıştı beni, sabaha kadar yüreğim yanıyor diye bağırdım ve sabahleyin konuşamaz oldum.”

Böyle anlatıyor o günlerin kalbinde açtığı büyük yarayı Yaşar Kemal. ”Ta yüreğinde.. Bir yerleri acıyordu. Neresi ama, hiçbir yeri… Ama acıyordu.”  diye yazmıştı Teneke’de Yaşar Kemal. Burada tarif ettiği gibi canı yanmıştı belki de o akşam. Babasını kaybetmesini en büyük acısı olarak dile getiriyor. Bu olaydan sonra on iki yaşına kadar kekeme kalmıştır. Kekemeliği bir tek türkü söylerken geçen Yaşar Kemal ‘in adı köyde bir süre sonra Aşık Kemal‘e çıkmış. Sonrasında kekemeliği kendiliğinden geçmiştir.

Nasıl bir gün olacağını, bizden neleri götüreceğini  bilmeden açarız gözlerimizi her bir sabaha. Yaşar Kemal de hayatında yaratacağı boşluktan habersiz başlamıştı o güne. Hele hayatı içimize yeni yeni almaya başladığımız çocukluğumuzun o ilk zamanları nasıl karşılarsa bizi biz de öyle karşılarız hayatı. Şükrü Erbaş‘ın dediği gibi ”Çocukluk, insan ömrünün bütün mevsimlere rengini vuran ilk yazıdır.” 

”Babamın ölümüne uzun yıllar inanmadım ve onun mezarına hiç gitmedim. Uzun
yıllar mezarlığın yanından bile geçmedim. Öldüğünden dolayı ona derinden kırıldım, küstüm. Herkesin babası yaşarken benim babam neden
öldürülmüştü, bunu da bir türlü anlayamıyordum.”

Mezarına giderse babasının öldüğüne emin olacağından korkmuştu belki de Yaşar Kemal. Onu hayalinde canlı tutmak, acısını bu şekilde yaşamak daha kolay geliyordu kim bilir.. Babasının yokluğuna ikna olmaktansa inkar daha kolay geliyordu. Babasıyla geçirdiği o kısacık zamandaki hatıraları diri tutmasını sağlıyordu bu sitem.

Hayatının Hikâyeleri

Yaşar Kemal’in eserlerine de yansır küçük yaşlarda yaşadığı bu travma. Adını edebiyatımıza usta olarak yazdıran birçok sebep vardır elbette ama kendi yaşanmışlıklarının rolü göz ardı edilemez. Zamanla çoğalttığı hikâyelerin baş kahramanı satırların arasına serpiştirdiği kendi hikâyesiydi belki de. Eserlerdeki erkek başkişilerin çoğunluğunda bir “babasızlık” olgusu görürüz. Baba ölmüş olabilir, çoğu zaman öldürülmüştür, bazu eserlerde başkişi bu ölüme şahit olmuştur veya baba oldukça silik ve uzak bir karakterdir. Yüreğinden söküp atamadığı bu onulmaz yara,yeri gelir babasının ölümüne şahit olan  Derviş Bey‘de (Demirciler Çarşısı Cinayeti), yeri gelir babası öldürülen Yusuf‘ta (Yusufçuk Yusuf) can bulur.

İnsan nasıl öldürülür? Babasını nasıl öldürmüşlerdi? Döverek… Hapishane odası kan seli içinde… Herkes kana bulanmış… Devrilivermiş, ölüvermiş. Gözleri apaçık donmuş kalmış. Kıpırtısız. Yüreği cızz etti. Ya kendini
de öldürürlerse, babası gibi ederlerse? Her bir yanıyla babasına benzeyen
çocuk olur mu?

Bu sözler Yusuf’un mu yoksa yıllar önceki çocuk Yaşar Kemal in midir bilinmez..

“Yılanı Öldürseler” kitabında babası öldürülen Salih’e cinayet işlemesi yönünde yapılan toplum baskısında da sezeriz bu sarsıntının izlerini. O dönemin anlayışı ile Yaşar Kemal‘den bir intikam beklentisi içine girilse de o hiçbir zaman bunu yapmamıştır. Aksine içinde büyüttüğü insan sevgisi yüreğinden taşıp bize de ulaşmıştır. “Dünyanın bütün kötülüklerine baş kaldır. Bazen senin iyiliğin başkasının kötülüğüne de olabilir. Kendi iyiliğine de baş kaldır…” diyen Yaşar Kemal den öğrendik sadakatten önce liyakatin gelmesi gerektiğini. İnsanın evrende gövdesi kadar değil yüreği kadar yer kapladığını söyleyen Yaşar Kemal’den öğrendik biz birbirimizi sarıp sarmalamayı.


Kaynakça:

  • Yaşar Kemal Efsanesi, Aydın Orak, Orak Film, 2018, Belgesel.
  • Kemal, Yaşar. Baldaki Tuz. İstanbul:Yapı Kredi Yayınları, 2018
  • Onural, Ece ”Yaşar Kemal’in Hikayesi”. Türk Dil Kurumu. 03.09.2024 https://tdk.gov.tr/wp-content/uploads/2023/11/Ece-Onural-_E_-YASAR-KEMALIN-HIKAYESI-_-8.pdf
  • “Yaşar Kemal”. Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü. Web. 02.09.2024
  • “İnsanlığın Ortak Değeri Yaşar Kemal” ArtDogİstanbul.com. Web. 03.09.2024.

 

 

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Morlara Bürünmüş 8 Albüm Kapağı Tasarımı

Mor renginin hâkim olduğu 8 albüm kapağını inceliyoruz.

You Final Sezonu İncelemesi: İyilerin Kazandığı Dünyada Mutlu Bir Son

You, final sezonuyla izleyicilerine veda ederken Joe Goldberg'in hikâyesi sona eriyor.

Nickel Boys Film İncelemesi: Deneysel Sinema ve Tarihin Birleşimi

2025 Oscar Ödülleri'nde ilgi gören Nickel Boys, iki siyahi gencin bir reform okulunda yaşadıklarına odaklanıyor.

Orhan Kemal – Nâzım Hikmet’le 3,5 Yıl | 22 Alıntı

Türk edebiyatının iki büyük ustası Nâzım Hikmet ve Orhan Kemal'in Bursa Cezaevi'nde koğuş arkadaşlığı yaptıkları yıllara ve sonraki mektuplaşmalarına değinen Nâzım Hikmet'le 3,5 Yıl kitabı, Kemal'in kalemiyle çok içten ve etkileyici bir üslupla okurun karşısına çıkıyor.

İskenderiye Kütüphanesi: Efsane ve Gerçek

Efsane ve Gerçeğin ortak noktası, tarihin tozlu raflarına kaldıramadığı bilgi yuvası: İskenderiye Kütüphanesi.

İstanbul Ansiklopedisi Dizi İncelemesi: Kalabalığın Yalnız İnsanları

İstanbul Ansiklopedisi, büyülü İstanbul sokaklarında hem hayat bulmanın hem kaybolmanın öyküsünü anlatıyor.

Söylenti Edebiyat Editörleri Bu Ay Neler Okudu?

Söylenti Edebiyat editörleri olarak her ay neler okuduğumuzu, nelerin altını çizdiğimizi yakından incelediğimiz serimizin nisan ayı listesi ile karşınızdayız!

Yelpazeli Kadın (1918) Tablo Okuması: Gustav Klimt’in Son Eseri

Yelpazeli Kadın tablosu, zarafeti ve özgünlüğüyle hem sanat tarihine hem de Klimt'in kariyerinde büyük bir önem taşımaktadır.

Dante’nin İlahi Komedyası’nda İnsanlığın Mitolojik ve Manevi Seyahati: Kayboluşun Karanlığı ve Kurtuluşun Işığı

Dante’nin İlahi Komedyası; insanlığın ahlaki seçimlerini sorgulamasına, içsel çatışmalarını aşmasına ve evrensel sorulara yanıt bulmasına rehberlik eder.

Kırmızının Tonlarına Bürünmüş 7 Yabancı Albüm Kapağı

Temalarında kırmızı renginin ön planda olduğu ve gizli anlamlarıyla bizi farklı yolculuklara çıkaran albümleri sizler için derledik.

Editor Picks