Dinleyicilerinin ruhlarına, benliklerine dokunan Radiohead deneysel müziklerini bizlerle paylaşırken hayattan, yaşamlarından, toplumdan birçok parçayı da bize iletmeyi başaran bir grup. Bir alternatif rock grubundan çok daha fazlası olmayı başaran Radiohead’in “Creep” şarkısını grubu bilmeyen kişilerin bile dinlemesi de tesadüf değil.
Peki Creep nasıl popüler oldu? Birlikte zamanda geriye, Radiohead’in On a Friday olduğu zamana dönelim.

Radiohead Öncesi: On a Friday
On a Friday’in doğuşu, hikâyenin kahramanlarından biri olan Thom Yorke‘un 1982-83’te Oxfordshire Adingdon Okulu’nda Colin Greenwood ile tanışması ve farkında bile olmadan hayatlarını değiştirecek o tohumu içlerinde yeşertmeleriyle başlıyor. Thom Yorke, bu sıralarda gitar çalmayı öğreniyor. İkili ortak müzik zevkleri sayesinde bir araya gelip zaman geçirirken sonraki sene okula yeni başlayan ve gitar çalan Ed O’Brien aralarına dahil oluyor. Grubun en yaşlısı Phil Selway de davuldaki eşsiz yeteneğiyle gruptaki yerini alıyor. Provalara başlayan grup, yapmak istedikleri müzik için bir kişiye daha ihtiyaç olduğunu düşünüyor. Gitar başta olmak üzere birçok farklı enstrümanda hakimiyetinin çok yüksek olduğunu keşfettikleri Colin Greenwood’un kardeşi Jonny Greenwood‘u da aralarına alarak Radiohead’in bildiğimiz o gitar rifflerinin yaratıcısını bizlerle buluşturuyor.
Ekibin tamamlanması artık bu işte devam edebilme sorumluluğunu alarak grup için bir isim bulmak gerektiğinin de bir anlamı demek. Sadece cuma günleri prova alabilen ekipte bunun bir isme dönüştürülebileceği fikri ortaya atılıyor ve grubun ismi “On a Friday” oluyor.
Grup üyeleri hem enstrümanlarına hakim hem de elit çevrelerden geldikleri için entelektüel birikimleri olan kişilerdi ve bu okudukları kitaplarla, cover versiyonlarını yaptıkları şarkılarla kendini belli ediyordu. Cover işinde başarılıydılar ama bir sorun vardı. Yaratıcılıklarını sınırlandırdıkları ve şarkıların içine hapsolduklarını düşünüyorlardı. Bu rahatsız edici duruma bir son vermek için beste çalışmalarına başladılar. İlk demolarını kaydettikleri sırada kulaktan kulağa yayılan ünleri, özgüvenli duruşlarının bir karşılığıydı. İlk konserlerini Oxford’daki Jericho Tavern’da verdiler. Fakat On a Friday ekip üyeleri farklı üniversitelere gittiklerinde dağıldı. Sonrasında 1991’de yeniden bir araya geleceklerdi.
Peki Radiohead?

On a Friday, Oxford kulüp sahnesinde hızla bir hayran kitlesi oluşturdu ve kısa sürede Londra’dan plak şirketlerinin ilgisini çekti. Bunlardan biri olan EMI Şirketi bir görüşme sonrası ekiple çalışmayı çok istediğini fakat isimlerinin kolay unutulabilir olmasından dolayı değiştirilmesi gerektiğini söyleyerek anlaşmayı imzalamak için ismin değişmesini bekledi. Thom Yorke’un önerisiyle grup, Talking Heads grubunun şarkılarından biri olan “Radiohead” ismiyle yeniden bir araya geldi.
Radiohead, EMI ile 6 albümlük bir anlaşmayı imzlamış oldu. İlk EP’leri olan “Drill” Mayıs 1992’de çıkmış fakat satış beklentilerinin oldukça altında kalmıştı. EMI özelinde gerçekleştirilen toplantılarda grubun İngiltere’de değil Amerika’da patlaması gerektiği konuşuluyordu ve ekip Oxford’da olmasına rağmen tüm turlar Amerika’da planlandı. Grup Pixies ve Dinosaur Jr.’ın da prodüktörlüğünü yapan ABD’li prodüktör Paul Kolderie’ye emanet edildi.
Radiohead her zaman deneysel ve yenilikçi yapısıyla ön plana çıkan, çeşitli türleri ve perküsyon tekniklerini keşfederek müziğin sınırlarını zorlayan dinamik bir gruptu. İlk albümlerinden itibaren alternatif rock, elektronik müzik, sanatsal rock, deneysel rock ve hatta klasik müzik gibi türleri keşfetti. Farklı türleri yeniden keşfetmesi, katmanlı ve farklı perküsyon tekniklerini kullanmasıyla övgü aldı. Kariyerleri boyunca farklı stillerle deneyler yaparak benzersiz ve yenilikçi bir ses yarattı. Bu yenilikçi yaklaşımları modern müziğin gelişiminde de büyük etkiye sebep oldu.
Grup, alternatif rockçılardan elektronik müzisyenlere kadar sayısız sanatçıya ilham verdi ve etki etti. Radiohead’in yenilikçi sesi ve prodüksiyon teknikleri diğer sanatçılar tarafından yaygın olarak benimsendi ve etkileri bugün bile müzikte duyulabiliyor.
Creep Nasıl Popüler Oldu?

90’larda bestelenen “Creep” kelimenin tam anlamıyla bir hit oldu. MTV sürekli Creep ve Radiohead’den bahsetti. Amerika’da üniversite rock anthemi olarak benimsense de indie partilerde ve gençler arasında ne kadar ünlü olsa da İngiltere Creep’i kara listeye aldı. BBC şarkıyı çok depresif bulduğu gerekçesiyle radyolarında çalmadı.
Radiohead, Şubat 1993’te “Pablo Honey” albümü ile müzik dünyasına adımını attı. Albümdeki diğer parçaların Creep kadar dinlenmemesi EMI’ın grup üzerindeki baskısını arttırdı. Katıldıkları her programda, her sahnede Creep istenmesinden bıkmış olan grup, özellikle de Thom Yorke, Montreal’deki bir konserlerinde seyircilere küfürle karışık “Bu şarkıdan bıktık!” diye bağırarak gerçekten ne kadar soğuduğunu ve kendi yazmış olduğu şarkıdan ne kadar uzaklaştığını da göstermiş oldu. Öyle bir soğumaydı ki bu sonraki yıllarda konser listelerine alınmadı ve grup tarafından çalınması sürekli reddedildi. Ancak 2016’da grup, canlı bir izleyici kitlesini şaşırtarak, kalabalıktan birinin “Creep” diye bağırması üzerine Yorke, “Bu, arkadan ‘Creep’ diye bağıran komik adam için. Sadece sizi şok etmek için,” dedi ve grup 2009’dan beri ilk kez canlı olarak çaldı ve bu konser anı o dönemin en ses getiren haberlerinden biri oldu.
Creep’in Arka Planı
Creep, 1987’de Exeter Üniversitesi’nde öğrenciyken çok hoşlandığı ama konuşmaya cesaret edemediği bir kız için Thom Yorke tarafından yazıldı. 1993’te Yorke şarkı hakkında şunları söyledi:
“90’larda bir erkek olmakta gerçekten sorun yaşıyorum… Zıt cinse karşı herhangi bir hassasiyeti veya vicdanı olan herhangi bir erkek sorun yaşardı. Kendinizi erkeksi bir şekilde ifade etmek, sert rock grubu gibi görünmeden çok zor bir şey… Bu, yazdığımız müziğe geri dönüyor, effemin değil ama kibirinde acımasız da değil. Her zaman denediğim şeylerden biri bu: Cinsel bir kişiliği ortaya koymak ve diğer yandan onu yok etmeye çalışmak.”
Creep romantik bir obsesyon, takılı kalmışlık, kendini küçük görme, bir yere veya bir şeylere ait hissedememe gibi hisleri barındırıyor. Birine aşık olmak ve onun için yeterince iyi olamadığınızı hissetmek, çaresizce onun gibi olmak, onun da sizi sizin onu gördüğünüz gibi kusursuzca görebilmesini ummak.
“When you were here before, couldn’t look you in the eye.
(Sen önceden buradayken, gözlerinin içine bakamazdım.)
You’re just like an angel, your skin makes me cry.
(Bir melek gibisin, tenin beni ağlatıyor)”
Göz göze geldiğinde bir insana bakamamak ve onu sadece o bakmıyorken izleyebilme hissi… Bazı insanlar için bu durum çok saçma olsa da eğer kendinizde bir şeyleri sevemiyorsanız, beğendiğiniz kişinin de sizde bunları sevmeyeceğini düşünürsünüz.
“You’re so fucking special, I wish I was special.
(Sen inanılmaz özelsin, keşke özel olsaydım.)”
“I wish I was special” insanların içinde bir şeyleri kırabilecek güçte bir cümle. Creep’in müzik unsurlarına baktığınızda da bu hayal kırıklığı ve çaresizliği hissedebilirsiniz. Şarkı, aslında Radiohead’in genel tarzından farklı bir yorumla değerlendirilir. Grubun fanı bazı kişiler de bu şarkıdan hoşlanmadığını özellikle belirtir. Radiohead gibi her tarzı deneyen, farklı olmaktan, yenilikten ve kendine has olmaktan korkmayan bir grubun rock odaklı parçası bence böyle dışlanmamalı. Jonny Greenwood’un inanılmaz riffleri, kendine has davulu ve Thom Yorke’un çığlıklarıyla şekillenen Creep bence grubun en iyilerinden biri.
“Creep” şarkısı Radiohead’i evrensel bir isim yapmasına yardımcı olurken, Yorke için bu şarkının büyük başarısı ve yaygın radyo çalınması, şarkının patlamasından sonraki iki yıl boyunca grup olarak büyümelerini engelledi. Grup üyesi Jonny Greenwood: “Kafeslerde paranoyak küçük fareler gibiydik. Enstrümanlarımızdan, tek bir notanın bile yanlış olmaktan korkuyorduk.” dedi. Ekibin Creep’in etkisinden kurtulması uzun sürdü.
Creep ve Lana Del Rey
Son zamanlarda haberlerde karşınıza çıkmış olabilecek ek bir bilgi de vermiş olalım. Lana Del Rey‘in “Get Free” şarkısının Creep’ten çalıntı olduğu için dava açıldığı yönünde bir söylenti yayılmıştı. Konuyla ilgili Lana Del Rey, davayı doğruladı ve Radiohead’e şarkı gelirinin yüzde 40’ını önermesine rağmen avukatların gelirin tamamını istediğini söyledi.
Bu konuyla alakalı Lana Del Rey: “Şarkımda Creep’ten ilham almadığımı biliyorum ama Radiohead böyle düşünüyor ve şarkı gelirinin tamamını istiyor. Önceki aylarda şarkının yüzde 40’ını kendilerine önerdim ama kabul etmediler. Avukatları insafsızdı, o yüzden mahkeme karar verecek.”
Bundan öncesinde Creep’in The Hollies grubunun “The Air That I Breathe” şarkısından çalındığı gerekçesiyle açılan davayı The Hollies kazandı. The Hollies üyeleri şarkının yazarı olarak gözüküyor ve şarkı gelirlerinin yarısı onlara ödeniyor. Müzisyen Owen Pallett, Radiohead’in yönelttiği suçlamaların şarkının akor yürüyüşündeki benzerliklerden kaynaklandığını söylüyor.
Kısacası Creep, hem sevilen hem de sevilmeyen bir şarkı olarak karşımıza çıkıyor. Bizce sevilmeyecek bir yanı yok, gayet akılda kalıcı sözlere ve ritme sahip. Peki siz bu şarkı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Kaynakça
- “Here’s Why Radiohead Rarely Plays “Creep” Live and Why They Despise the Track”. Distractify. Web. 31.08.2024
- “Why Radiohead hate their anthemic song ‘Creep’”. Far Out. Web. 31.08.2024
- “Radiohead”. Rollingstone. Web. 30.08.2024
- Öne Çıkarılan Görsel Billboard sitesinden alınmıştır.