Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, mütevazi ve gururlu bir anlatımla “Nutuk“ta şu satırlarla kayda geçmiştir Büyük Taarruz‘u:
“Her safhasıyla düşünülmüş, hazırlanmış, idare edilmiş ve zaferle sonuçlandırılmış olan bu harekat Türk ordusunun, Türk subay ve komuta heyetinin yüksek kudret ve kahramanlığını tarihe bir kere daha geçiren muazzam bir eserdir.
Bu eser, Türk milletinin hürriyet ve istiklal düşüncesinin ölümsüz bir abidesidir. Bu eseri yaratan bir milletin evladı, bir ordunun başkomutanı olduğumdan, mutluluk ve bahtiyarlığım sonsuzdur.” (Nutuk/ sf. 475)

Pek çok yazar ve şair 30 Ağustos Zaferi‘ni ölümsüzleştirmek, gelecek nesillere tarihlerini anlatmak ve önemini vurgulamak için yazılar yazmıştır. Bu şanlı günü farklı gazetelerden ve kitaplardan bulduğumuz yazılarıyla dönemlerinin önemli yazar ve şairlerin gözünden okumanızı istedik. Bağımsızlığımızı, özgürlüğümüzü ve kurtuluşumuzu borçlu olduğumuz 30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun!
Falih Rıfkı Atay

“…Nemiz varsa, bağımsız bir devlet kurmuşsak, hür vatandaş olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak, yurdumuzu Batı’nın, vicdanımızı ve kafamızı Doğu’nun pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere bizim diye bakıyor, bu topraklarda ana bağrının sıcağını duyuyorsak, belki nefes alıyorsak, hepsini, her şeyi 30 Ağustos Zaferi’ne borçluyuz. “
Milli Mücadele dönemini destekleyen bir yazarlardan biri olan Falih Rıfkı Atay‘ın yazdığı “Çankaya” romanından bir kısımdan satırlardır yukarda gördüğünüz. Yazının geri kalan kısmında beni en çok etkileyen yeri şu cümleleri oldu: “Bu, bütün heyecanların üstünde bir heyecan veren, bütün şiirlerin üstünde bir şiirdi. Ne olmuştuk, biliyor musunuz? Kurtulmuştuk.” Kurtulmuştuk. Bir umut ışığı olmuştur bitkin düşmüş Türk halkına. Sonraki günlerde dört bir yanı kuşatılmış yurdumuzdaki işgaller sonlanacaktır. Tarihimizde bir dönüm noktası olmuştur. Adım adım ilerliyorduk.
Nâzım Hikmet
“Dağlarda tek
Tek, ateşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltılı öyle ferahtılar ki
Şayak kalpaklı adam
Nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
Güzel, rahat günlere inanıyordu ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
Birden bire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu.
Paşalar ‘üç’ dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun kenarına kadar,
Eğildi durdu.
Bıraksalar, ince uzun bacakları üstünde yaylanarak ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe’den Afyon Ovası’na atlayacaktı.”
Takvimler 30 Ağustos 1961’i göstermekteyken “Mavi Gözlü Dev” Nâzım Hikmet, ne yazık ki sürgün edilmişti, memleketinden uzaktı. Bizim Radyo adlı bir programda spikerlik yapan Togay Benderli ile yaptığı bir söyleşide bu şanlı günün milletimiz ve kendisi için anlam ve önemini paylaşmıştır önce şu sözlerle: “Evvela tebrikinize teşekkür ederim. Cidden, 30 Ağustos bizim Türkler’in en büyük bayramlarından biri ve zannediyorum ki yalnız bizim değil; insanlığın bayramlarından biri. Çünkü 30 Ağustos’ta ilk defa biz Türkler insanlığa, sömürgeciliğe karşı ve emperyalizme karşı muzaffer olabilmenin yollarından birini gösterdik. Bu da sömürgeciliğe karşı silah elde çarpışmakla olur. Ve sömürgeciliğin her şeye rağmen yıkılmaya mahkum olduğunu gösteren milletlerden biri de benim milletimdir. Bunun için cidden bu bayram büyük bayramdır. Ve bir daha tekrar ediyorum: Yalnız Türk milletinin bayramı değil, insanlığın da bayramlarından biridir.”
Röportajın sonlarında doğru daha önceden “muhtelif parçalar okuduğunu” söyleyerek “Milli Kurtuluş Destanı” şiirinden de dizeler okumuştur. Bu şiirin 26 Ağustos gecesi saldırının başlayacağı günü anlatış biçimi beni çok etkilemişti şiiri okuduğumda: “Şayak kalpaklı adam / Nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden / Güzel, rahat günlere inanıyordu ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında, / Birden bire beş adım sağında onu gördü.” Yitirmemişti inancını. Bağımsızlığımıza ve özgürlüğümüzün geleceği günlere inanıyordu.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu
En büyük Cumhuriyet dönemi romacılarından olan Yakup Kadri Karaosmanoğlu‘nu en ünlü romanlarından olan “Yaban” ile tanırız çoğumuz. Gazetelerde de yazmıştır 31 Ağustos 1922 tarihinde İkdam gazetesinde şu satırlarla dile getirmiştir heyecanını ve mutluluğunu:
“5-10 günden beri etrafımda birçok sesler, birçok sözler işitiyorum, fakat hiçbirine kulak asmıyorum. Gazetelerde birçok askeri mütalaa-ı münakaşata tesadüf ediyorum, fakat hiçbirini okumuyorum. Siz susuyorsunuz, düşman söylüyor. Türk askeri gelen noktadan felan hatlarımıza girmek teşebbüsünde bulundu.
Mühim zaiyatla geriye püskürtüldü. Felan yerden mukabil taarruza geçtik, felan tepeye vuku bulan şiddetli topçu hücumları akim kaldı ilh. haberler veriyor. Ben hiçbirine inanmıyorum. Kendi kendime diyorum ki:
‘İsmet Paşa Sivrihisar’ın kayaları dibinde bir mehtaplı gecede İzmir’de görüşürüz’ demişti. Bugün, yarın fakat mutlaka, mutlaka İzmir’e gireceğiz.
Güzel İzmir, vuslat gününün yaklaştığını hissediyor ve kafes arkasından nişanlısının yolunu bekleyen bir ma’şuka gibi kalbi çarpıyor.”
Mehmet Akif Ersoy
Milli marşımız İstiklal Marşı‘nın yazarı “Vatan Şairi” Mehmet Akif Ersoy, 1936 yılında Kandemir Bey’le bir röportaj yapmıştır. Yedigün dergisi adına yapılan bu röportajda Mehmet Akif Ersoy hasta yatağında yatmaktadır. O günü yeniden yaşıyormuş gibi coşkulu sözlere dökülmüştür dudaklarından: “Allahım! Ne muazzam zaferdi o. Ortalık hercümerç oldu… Beş altı saat içinde bir başka dünya doğdu. Ve biz mest olduk!..” Peşine, Kandemir Bey şu soruyu sorar: “O zaman bir şey yazmadınız mı?” Röportajın son satırları ve beni de en çok etkileyen, şu cümlelerle cevaplandırmıştır soruyu: “Artık benim ne düşünecek, ne duyacak, ne yazacak hatta ne yaşayacak takatim kalmıştı… Bizim dilimiz tutulmuştu. Ordu, bizzat yazıyordu.”
Halide Edip Adıvar
“Ağustosun otuzuncu günü, Dr. Murat beni Afyon’ dan Dumlupınar’a götürdü. İbrahim
henüz Doru’yla gelmemişti. Yollar cephane ve mühimmat yüklü kamyonlar ve yorgun
düşmüş atlarla doluydu. Köylüler bizim otomobili durdurarak gözleri ışık içinde
konuşuyorlardı. Bir tanesi boynuma sarılarak, elimin içine sıcak bir somun bıraktı. Dr. Murat
bunun bu kadınların kalbinin bir sembolü olduğunu söyledi. Erkekleri onlar yaşatmışlardı.
Asker alayları tıkanık bir boğazdan fırlayan bir cereyan hâlinde, kurtaracakları şehre bir tufan gibi gireceklerdi.” (Adıvar, sf. 176)
Milli Mücadele dönemini en iyi biçimde anlatan romanları kaleme almış edebiyatçılarımızdan biridir Halide Edip Adıvar. Yaşadığı tarihsel olayları en ince ayrıntısına kadar tüm gerçekliğiyle birlikte romanlarına yansıtmıştır. “Türk’ün Ateşle İmtihanı” romanında da işgal günlerini ve kurtuluş günlerini anlatır. Anı niteliğinde olan bu romanda Halide Edip Adıvar keskin gözlemciliğiyle birlikte başından geçenleri anlatmıştır.
“3 farklı yazardan 30 Ağustos” gazeteoksijen.com. Web. 28.08.2024.
“Nâzım Hikmet 30 Ağustos’u Anlatıyor.” odatv.com. Web. 28.08.2024.
Atatürk, Mustafa Kemal. Nutuk. Ankara: Berikan Yayınları, 2007.
Adıvar, Halide Edip. Türk’ün Ateşle İmtihanı. İstanbul, 1962.
“30 Ağustos: Cephede bile gazete okuyan bir ülkenin zaferi” journo.com.tr. Web. 28.08.2024.