Yazar ve öğretmen olan Halide Nusret Zorlutuna, eğitimci kişiliği ile ön plana çıkmaktadır. “Kadın yazarların annesi” olarak da bilinen Zorlutuna, öğretmenlik yıllarında kaleme aldığı ve anılarını paylaştığı Benim Küçük Dostlarım isimli eserinde anılarını paylaşmanın yanı sıra öğretmenlere meslek hayatına dair kıymetli öğütler de vermektedir.

- “‘Bana ”Öğretmenim!’ diyen ses, beni ‘Annem!’ diye çağıran ses kadar sevgili ve kıymetlidir.” (s.9)
- “Bir yaşından, yirmi yaşına kadar her çocuk, bence zevkle okunmaya değer meraklı bir kitap; karşısında uzun uzun, hayran hayran düşünülecek bir bilinmeyenler âlemidir.” (s.9)
- “‘Kaybolanlar’ın arkasından duyulan o müthiş kalp sancısı!” (s.10)
- “Manen kaybettiklerimi hafızamın en sisli köşelerine sıkı sıkı hapsediyorum.” (s.10)
- “Bir ‘acaba’ var, bir kötü kuşku var içimde.” (s.14)
- “Fakat genç öğretmen -eğer biraz da sevimli ve güler yüzlü ve zeki ise- bütün acemiliğine, beceriksizliğine rağmen kendini kolayca sevdirebilir.” (s.17)
- “Yatakta bitkin, umutsuz; ölümden ölesiye korkan ve bu korkunun bir an evvel bitmesi için de ölümü dört gözle bekleyen garip ruh hâli içindeyim.” (s.20)
- “Umuttan, cesaretten olduğu kadar ‘tevekkül’ den de, tevekkülün güzel sükûnundan da yoksundum.” (s.20)
- “O; pek tatlı, aynı zamanda pek hazin bir şımarıklıkla konudan konuya atlayarak durmaksızın konuşuyordu.” (s.25)
- “Yerlerde, göklerde, her şeyde gurbet!…” (s.26)
- “Bu hâl, içimi büsbütün parçalıyordu.” (s.27)
- “Bu, pek temiz, pek masum, pek çocukça bir gönül hikâyesiydi…” (s.29)
- “Hiç tanımadığı, sadece uykusuz gecelerinde hayalini kurduğu eşsiz bir saadet!…” (s.29)
- “Ne o kimseyi seviyordu, ne de kimse onu…” (s.32)
- “Ve ben durmadan onun kalbinin kapısını arıyor, fakat bulamıyordum.” (s.32)
- “Harp, kıtlık, düşman, göç… Bunlar müthiş birer kabustu!” (s.34)
- “Delice severdim! Fakat şimdi!… Şimdi hiç sevmiyorum.” (s.35)
- “Yoksul çocuk ne demektir?… Taşrada ve gündüzlü okulda öğretmenlik etmemiş olan bir meslektaşım bunu asla bilemez.” (s.37)
- “Ekmeğini; ‘hayat’la göğüs göğüse çarpışarak kazanan bir adamın evlâdı olmak mı ona bu gururu veriyordu?…” (s.39)
- “Annesi!… Evet, annesi vardı. Ama benim kanaatime göre, en hafif tabirle ‘beceriksizce’ bir kadın olmalıydı.” (s.39)
- “Hem çalışmaz, hem ders bilmez hem de bilmediğini bilmek istemez.” (s.42)
- “Ben ki kendimi artık olgun bir öğretmen sayıyordum. Meğer on yıllık meslek hayatı da insanı oldurmaya yetmiyormuş.” (s.45)
- “Onun; daima düşman bakışlarını bir hançer gibi insanın içine batan kaskatı gözlerinde bir an bir şey oldu, bir tutuşma, bir… Ne bileyim ne?…” (s.46)
- “Sakin ve itaatli görünüyordu, ama bu yeterli değildi ki… Öğretmen; adamdan ders ister, ödev ister!” (s.48)
- “Bazen bir insanı mesut edebilmek için ne kadar az bir şey yetiyor!” (s.51)
- “Halbuki sıhhat, güzellik şöhret, servet gibi Allah’ın en büyük nimetlerine sahip oldukları hâlde ‘saadet’i tatmamış nice bedbahtlar da vardır.” (s.51)
- “Türk çocuğu yalan söylemez.” (s.59)
- “Hakikat, doğacak güneştir, inan! Mümkün mü geceler sabah olmasın?” (s.63)
- “Zaten beni doğu gençliğine hayran eden sebeplerden biri de bu üstün zekâları ve itaatleridir.” (s.66)
- “Umut şüphesiz ki pek azdı. Ama… kim bilir?” (s.76)
- “Ben, ömrümde, bu kadar kabiliyetsiz çocukların bir araya toplandığı bir sınıf daha görmemiştim.” (s.77)
- “İyi öğrenci, aldığının hiç olmazsa yüzde ellisini verebilen, zeki ve çalışkan öğrenci, öğretmen için sonsuz bir güç hazinesi ve bir mutluluk kaynağıdır.” (s.83)
- “Bütün kötülükler aftan doğar!” (s.94)
- “En iyi olamamak korkusu onu çekingen ve suskun yapıyordu.” (s.98)
- “Çocukluk rüyalarımı süsleyen acayip, olağanüstü çiçeklere benzer bir yüzü vardı.” (s.101)
- “Gözlerinin rüyalı derinliğinde gizli bir keder vardı. Bazen bu gözlerin; akıtılamamış yaşlarla bulutlanıp sislendiğini görür, için için üzülürdüm.” (s. 102)
- “Bütün üzüntülerimi, endişelerimi, hastalıklarımı kapılar arkasında bırakarak sınıftan sınıfa koşar dururdum.” (s.105)
- “Onların yalnız bir kusurları vardır: çabuk unuturlar.” (s.114)
- “Aldanma ki şair sözü elbet yalandır.” (s.116)
- “Kendimi, hakaret görmüş, terk edilmiş, kimsesiz, yalnız bir insan gibi hissediyor; iliklerime kadar üşüyordum.” (s.117)
Zorlutuna, Halide Edip. Benim Küçük Dostlarım. İstanbul: Timaş Yayınları, 2008.