1815 yılında, Tambora Yanardağının patlamasından bir yıl sonra, dünyanın hemen hemen her yerinde sıcaklıklar epey düştü. Kuzey Amerika’da yaz donları, İtalya’da kırmızı kar ve İrlanda’da sekiz hafta boyunca süren aralıksız yağmur gibi değişik doğa olayları raporlandı. Bu yıllarda Cenevre Gölü yakınlarındaki Villa Diodati adlı evde yaz aylarını birlikte geçirmeyi hedefleyen Lord Byron, Percy Bysshe Shelley, Mary Wollstonecraft Godwin (Shelley) ve John William Polidori, kötü hava şartları nedeniyle evden bir süre çıkamadılar ve konuşarak vakit öldürmeye başladılar. Konuşmalar daha sonra Lord Byron’un öncülüğünde bir hayalet hikayesi yazma teklifine dönüştü. Bu “parlor game,” (Viktorya zamanında, oldukça yaygın olan bir konuşma oyunu.) iki ikonik canavarın edebiyat sahnesine çıkmasına sebep olacaktı. Galvani‘nin elektrik deneylerini ve kendi kabuslarını, yaratık meydana getiren bilim insanını anlatan bir hikayeye çeviren Mary Shelley, Frankenstein ya da Modern Prometheus (1818) adlı eserin ilk taslaklarını yarattı. Edebiyat sahnesine çıkan bir diğer canavar ise John William Polidori’nin yaratmış olduğu Lord Ruthven adlı Lord Byron’un izdüşümü bir vampir idi.
“Islak, keyifsiz bir yaz oldu ve aralıksız yağmur, bizi günlerce eve hapsetti.”
-Mary Shelley
19. Yüzyıl İngiliz Vampir Edebiyatı

İngiliz edebiyatı ve vampir anlatıları açısından oldukça zengin ve ikonik bir yere sahip olan 19. yüzyılda geriye doğru bir yolculuk yapılsaydı, ilk İrlandalı yazar Bram Stoker’ın meşhur Dracula’sı (1897) ile karşılaşılırdı. Asırlık bir vampir ve Transilvanya asilzadesi Kont Drakula, Transilvanya’daki Karpat Dağlarında bir kalede ikamet etmektedir. Orta Avrupa’da Hun Türklerine ve pek çok topluluğa karşı savaşan eski ve soylu bir savaşçı sülalenin ferdi ve iddiasına göre Attila’nın soyundan olan Drakula, her ne kadar tehlikeli ve kötü biri olsa da, müthiş bir aristokrat cazibesine sahiptir.
Bu tersten yolculukta bir sonraki durak ise bir başka İrlandalı yazar olan Joseph Thomas Sheridan Le Fanu’nun yazmış olduğu Carmilla (1872) olurdu. Lezbiyen eğilimler sergileyen Carmilla da aynı şekilde soylu bir leydidir. Kontes Karnstein olarak da bilinen gerçek ismiyle Mircalla, tıpkı Drakula gibi oldukça çekicidir.
Bu iki önemli vampirden önce ise Polidori’nin vampiri vardı: Lord Ruthven. O da tıpkı diğer iki vampir gibi soylu ve hatta lord ünvanına sahiptir.
Folklorik Vampir Fenomeninin Avrupa’ya ve Edebiyata Yayılışı

Her ne kadar bu kurgusal vampirler aristokrat ve çekici olmalarıyla öne çıksalar da, 19. yüzyıl İngiliz vampir edebiyatını etkileyen Balkan ve Doğu Avrupa vampir mitinde bu durum tam tersidir. O zamanlar o topraklardaki tebaanın var olduğuna inandığı bu batıl inançlardaki vampir imajı son derece çirkin, kötü ve çekici olmaktan tamamen uzaktı.
İngilizcenin en kapsamlı sözlüklerinden olan Century, vampiri şöyle tanımlar: “Slavlarda ve aşağı Tuna Nehri’ndeki diğer topluluklar arasında var olan bir batıl inanca göre, geceleyin mezardan çıkan ve uyurken insanların sıcak kanlarını emerek yaşamını sürdüren ve hâlâ insan vücuduna sahip olan bir tür hayalet. Ölü büyücüler, kurt adamlar, kâfirler, diğer dışlanmışlar ve aynı zamanda gayrimeşru ebeveynlerin gayrimeşru çocukları ve vampir tarafından öldürülen herkes vampir olur. Bir vampir mezarı bulunduğunda onu etkisiz hâle getirmek için tamamen taze ve kan kırmızısı olacağı varsayılan cesedin mezardan çıkarılması, alıçtan yapılma bir kazığın cesede çakılması ve yakılması gerekmektedir.”
Tournefort’un Seyahatnamesi (1702)

“Lâkin önce, vampir olarak gönderildiğin topraktan
Cesedin çıkarılacak mezardan
Ardından memleketine bedbahtça musallat olacaksın
Ve bütün soyunun kanını emeceksin
Orada; kızındaki, bacındaki, karındaki
Yaşam pınarını kurutacaksın geceleyin”
The Giaour-A Fragment of a Turkish Tale. Dize 757-762. (Çeviri Mehmet Samet Acar’a aittir.)
Ayrıca, Balkanlardaki vampir inancını Avrupa’ya tanıtan iki önemli olay vardır. Bunlardan birisi Fransız botanikçi Joseph Pitton de Tournefort’ın Yunan adalarına ve diğer Osmanlı topraklarına yaptığı ziyaretini anlattığı A Voyage to the Levant (Tür: Levant’a Yolculuk) (1702) isimli seyahatnamesinde geçen vampir anlatılarıdır. Conrad Aquilina’ya göre “Böylesi bir inanış Gotik hayal gücünü besledi ve Tournefort’un Levant’a yaptığı yolculuk, Yunan vampir efsanesinin İngiliz Romantik edebiyatına taşınmasına hizmet etti.” (24) Yine Aquilina’nın aktardıklarına göre Byron’ın Tournefort’un anlatılarına denk gelişi, Robert Southey‘in Thalaba the Destroyer (1801) adlı epik şiirindeki notları vasıtasıyla olmuştur. Byron aynı zamanda Alman hayalet öykülerinin bir derlemesi olan Fantasmagoriana‘nın (1811-15) çevirisine de sahipti. Bu eser, 1816’da Cenevre’de düzenlenen o meşhur hayalet hikâyesi yarışmasına ilham kaynağı olması ve Tournefort’a referanslar barındırması açısından da oldukça önemlidir. Ayrıca, Fantasmagoriana, Byron’ın özel doktoru ve Lord Ruthven’in yaratıcısı olan John Polidori’yi de etkilemiş ve öyküsünü tanıtırken “dürüst Tournefort”a, Southey’nin Thalaba‘sına ve Byron’ın Balkan vampir mitine yer verdiği The Giaour-A Fragment of a Turkish Tale (Tür: Gavur-Türk Masalından Bir Parça) (1813) adlı epik şiirine de atıflarda bulunmuştur. (Aquilina, 25)
Arnold Paul Vakası

1718’deki Pasarofça Antlaşması’yla Sırbistan ve akabinde pek çok Balkan toprağı, Osmanlı’dan Habsburg Hanedanlığına geçti. Vampir fenomeninin Batı Avrupa’ya yayılmasını sağlayan ve Polidori’yi etkileyen bir diğer önemli olay ise bu yeni ele geçirilen Sırp topraklarında yaşanan “Arnold Paul” vakasıdır. Arnold Paole ya da bazı Türk kaynaklarında Arnavut Pavle olarak da geçen bu Sırp haydut, vampir olup köyündeki on altı kişinin canına kast etmesi sonucu Avusturyalı yetkililer bu olaya el atar ve neticede vampirlerin varlığını kabul edip belgelerler. Southey ise eseri Thalaba‘da (1801) bol miktarda dip nota yer verir ve vampirizm üzerine uzun uzun yorumlarda bulunur. Bu dip notlarda hem Tournefort’tan hem de tarihî Arnold Paul vakasından bahseder. (Aquilina, 25)
Popüler Kültürdeki Vampir İmajına Yön Veren Eser: The Vampyre (1819) ve Aristokrat bir Zampara Olarak Lord Ruthven’in Kişiliği

Hikâye, zengin bir beyefendi olan Aubrey‘nin bir etkinlikte Lord Ruthven adında gizemli bir aristokrata denk gelişiyle başlar. Grimsi bir ten rengine sahip olmasına ve soluk görünmesine rağmen, etraftaki tüm gözler onun üstündedir, özellikle de hanımlar onun dikkat çekini çekmek için birbirleriyle yarışmaktadırlar. Bütün bunlara karşın Lord Ruthven asilce hareket etmektedir. Aubrey ise başına gelecek bütün trajedilerden habersiz bir şekilde, bu esrarengiz Lord ile Avrupa seyahatine çıkar.
Bu yolculukta Aubrey, Lord Ruthven’in çok cömert olmasına rağmen erdemli insanlara para bağışı yapmadığını fark eder. Bunun yerine günahlarında batıp boğulmak isteyenlere yardım eli uzatır. Üstelik para verdiği kişilerin başına asla iyi şeyler gelmez. Çekiciliğini, zenginliğini ve gücünü; kurbanlarını ayartmak ve öldürmek için kullanan Lord Ruthven özellikle de sosyeteden genç kadınları hedef almaktadır.
“(…) erdemli insanlar, kimi zaman erdeme dahi eşlik eden bahtsızlıklar sonucu yokluğa düşmüş kişiler onun sadakalarına mazhar olamıyordu; fakat ihtiyaçlarını gidermek için değil de şehvete gark olmak, iyiden iyiye günaha batmak için yardım isteyen hovardalar, mebzul miktarda sadakayla gönderilmekteydi.”
Polidori, Vampir, İthaki Yayınları. Çeviren: Yiğit Yavuz. Sayfa 32.
Aubrey, Lord Ruthven’in onurlu davranışlarının yok olup gittiğini ve masum kadınlar için bir tür felakete dönüştüğünü fark edince onu bırakıp Yunanistan’a, Vrykolakas adlı vampirlerin diyarına gider. Doğu Avrupa’nın da bir parçası olan Yunanistan’da vampirlere olan inanç oldukça yoğundur. Hikayenin son kısımlarında Aubrey’nin Yunan sevgilisi Ianthe, bir vampir tarafından öldürülür. Bu sırada Lord Ruthven’in vampir kimliği barizleşmeye başlar. Öykünün sonlarına doğru Ruthven’in Ianthe’nin katili olduğu ortaya çıkınca onun sözde asilzade kişiliği ile vampir kişiliğini ayıran tüm sınırlar ortadan kalkmış olur. Son kurbanı ise Aubrey’nin kız kardeşidir.

Balkan ve Doğu Avrupa merkezli vampir folkloründe bu yaratıklar, rasyonaliteden uzak bir şekilde ve ayrım gözetmeksizin insanların kanını emen canavarsı köylüler olarak biliniyordu. Vampirlerin bu ötekileştirilmiş algısı, John William Polidori‘nin bu öyküsüne kadar sürdü. Vampirleri halk nezdinde saygın ve aristokrat olarak tasvir edip onları merkezileştiren The Vampyre (1819), canavarımsı yaratıkların entelektüel niteliklere sahip erkek vampirlere evrilecek dönüşümünü ateşlemiş oldu.
Başlangıçta büyüleyici ve gizemli bir asilzade olarak betimlenen Lord Ruthven‘in “yüz hatları güzeldi” ve çok sayıda kadın onun ilgisine mazhar olmak için rekabet hâlindeydi. Bununla birlikte öykü devam ettikçe onun gerçek kişiliği gizemli vampir olayları çerçevesinde yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı ve hikaye, Aubrey’in Ruthven‘in kadın kanına iştahla bakan vampir arzusunu keşfetmesiyle derinleşti, ayrıca bu vampirizmin dönüştürücü doğasını da vurgulamaktadır.
Hem naif aristokrat kadınları ayartıp sömürmek amacıyla onları etkileyen bir 19. yüzyıl zamparası olan hem de kendi bedensel arzularını doyurmak için kan içip can alan bir vampir olan Lord Ruthven’in iki ayrı kişiliği vardır. Onun ikili kimliği, hiçbir şeyden haberi olmayan arkadaşı Aubrey, Aubrey’nin Yunan sevgilisi Ianthe ve sonunda Ruthven’in son avı haline gelecek olan Aubrey’nin kız kardeşi gibi diğer figürlerle olan ilişkilerinde önemli bir rol oynar. Bu kişiliklerini birbirinden ayıran sınırlarsa, hikâye ilerledikçe bulanıklaşmaya başlar. Dahası, Ruthven’in hikayenin sonuna doğru evlenip Aubrey’nin kız kardeşine zarar vermesini sağlayan bariz kimlik dönüşümü; Lord Ruthven’in canavarca ve öngörülemez doğasının açık bir tezahürü olarak hikâyede işlev görmektedir. Her ne kadar Lord Ruthven’in izlenimi, davranışı ve güdüleri geleneksel vampir mitiyle farklılık gösterse de; kendisinden sonra gelecek çekici ve soylu vampir betimlemesi o kadar ilgi topladı ki, popüler kültürü ve vampir edebiyatını derinden etkileyip domine etmeyi başardı.
Kaynakça:
Aquilina, Conrad. “The deformed transformed; or, from bloodsucker to byronic hero – polidori and the literary vampire.” Open Graves, Open Minds, 1 Nov. 2015, https://doi.org/10.7765/9781526102157.00008.
Aycibin, Zeynep. “Osmanlı Devleti’nde Cadılar Üzerine Bir Değerlendirme.” Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi OTAM. 2008, 55-70.
Buckley, Kate, “The Evolution of the Vampire Other: Symbols of Difference from Folklore to Millennial Literature” (2016). Honors Theses. 504.
Frayling, Christopher. Vampyres: Lord Byron to Count Dracula. London: Faber and Faber, 1992.
Kırgi, Salim Fikret. Osmanlı Vampirleri: Söylenceler, Etkiler, Tepkiler. İstanbul: İletişim Yayınları, 2022.
Polidori, John William. The Vampyre. The Project Gutenberg, 2012.
Polidori, John William. Vampir. İthaki Yayınları, 2022.
Sarpkaya Seçkin, ve Mehmet Berk Yaltırık. Türk Kültüründe Vampirler. Ankara: Karakum Yayınevi, 2022.
User, Hatice Şirin. “Vampir.” Türk Dili Araştırmaları Yıllığı-Belleten 58, no. 2 (2010): 119–30.
The Century Dictionary Volume 8
Yaltırık, Mehmet Berk. “Türk Kültüründe Hortlak-Cadı İnanışları.” Tarih Okulu Dergisi, no 16: 187–232.