Jane Austen‘ın en bilinen eseri Gurur ve Ön Yargı‘nın nasıl bir serüvene sahip olduğunu biliyor musunuz? O halde gelin ünlü yazarın ünlü kitabının satır aralarına inip, kitabını nasıl yazdığını birlikte inceleyelim.
Kitabın Konusu Nedir?
Kitap, Elizabeth Bennet ve Fitzwilliam Darcy arasında geçen fırtınalı aşkı konu alıyor. Sosyal statüler, kibir ve ailelerin oldukça etkili olduğu ikilinin arasındaki aşk; her sayfada derinlik kazanıyor ve bizi sürükleyip gidiyor.
Elizabeth’in Mr. Darcy’ye olan tutumu ve mesafesi Darcy’nin tavırlarından kaynaklanıyor aslında. Kitabın ilk yarısında Elizabeth’i kendisinden oldukça aşağıda görmesi ve aşkını kendine bile itiraf edememesi, Elizabeth’in ona karşı mesafe koymasına sebep oluyor. Elizabeth’in Darcy’nin ona karşı beslediği hislerden ziyade, Darcy’nin damarlarında kibir aktığını düşünmesine sebep oluyor.
Kitabın Yazıldığı Dönem
Kitabın yazıldığı dönem İngiltere’nin Victoria Dönemi‘ne denk geliyor. Böylelikle kitapta işlenen “kadının var olabilmesi için başarılı bir evlilik yapması” konusu, kitabın merkezinde yer alıyor. Haliyle kitabın yazılışını etkileyen en önemli faktör yazıldığı dönem.
Dönemin kadın üzerindeki baskısı, kadını evliliğe iten süreçler kitapta geniş bir yer kaplıyor. Ana karakterimiz Elizabeth de bu düzeni bize yansıtan karakter. Jane Austen bu düzenin çürümüşlüğünü bu karakter üzerinden veriyor okuyucusuna. Kadının varlığının yaptığı başarılı evliliklerle sınırlanmasına karşı çıksa da romanın ilerleyen süreçlerinde yaşanan ve yaşanılması istenen evlilikleri de görebiliyoruz. Bu da düzene karşı çıksa da değiştirmek için elinden pek bir şey gelemeyen yazarımızı temsil ediyor aslında.
Jane Austen döneminin somut eleştirisini sunmaz aslında bizlere kitaplarında. Mr Darcy kitapta bir gazete alır ancak bu gazetedeki haberlere dair bir şey yazmaz Austen. Karakterlerinin -özellikle de kadın karakterlerinin- iç dünyalarına daha çok odaklanır. Kadının toplum içindeki mevcut konumunda rahatsızlık duysa da tam bir eleştiri göremeyiz eserlerinde. Dönemin siyasi eleştirisini ya da halihazırdaki sosyal durumun karaktere yansımasını göremeyiz. (Akdeniz, 8)
Thomas Lefroy ve Jane Austen
Thomas Langlois Lefroy, İrlandalı politikacı ve yargıçtır. Genç yaşlarda Jane Austen ile tanışmış ve birbirlerine aşık olmuşlardır. Bu hisleri Jane Austen’ın gözünde kız kardeşi Cassandra‘ya yazdığı mektuplarda görebiliyoruz.
“Seni temin ederim ki çok centilmen, yakışıklı ve hoş bir genç adamdır.”
Mektuplardan anladığımız kadarıyla kısa süreli bir flört olarak görünse de Jane Austen’ın hislerine üzülmeden edemeyeceğiz. Zira mektuplarda onu son kez gördüğünden bahsederken oldukça üzüldüğünü dile getiriyor.
“Nihayetinde Tom Lefroy’la son flörtümü yapacağım gün geldi ve sen bunu aldığında her şey bitmiş olacak. Bu melankolik fikir üzerine yazarken gözyaşlarım akıyor.”
Jane Austen ve Tom Lefroy yalnızca yalnızca birkaç hafta beraber vakit geçirmelerine rağmen çabuk kaynaşmışlardı diyebiliriz. Tam da bu flört aşamasındayken Jane Austen “İlk İzlenimler” adı altında Gurur ve Ön Yargı‘yı yazmaya başladı. Haliyle kısa süren bu ilişkinin kalıntılarını Austen’ın eserlerinde görebiliyoruz. Ancak şunu da belirtmeliyiz ki; Thomas Lefroy olmasa da Jane Austen, Pride and Prejudice gibi bir eser yazabilirdi. Asıl soru Darcy gerçekten Tom Lefroy’u mu temsil ediyor? Buna hayır cevabını verebiliriz. Çünkü Jane Austen ve Tom Lefroy arasında yaşanan ilişkinin günümüzde biraz da spekülasyon haline geldiğini söyleyebiliriz. Çünkü Austen’ın mektupları başta hüzünlü olsa da biraz da alaycı aslında. Ayrıca Jane Austen’ın kitaplarında her ne kadar romantik olsa da son derece realist bir insandı. Zira Lefroy ile evliliklerinin maddi açıdan bir felaket olacağının farkındaydı.
Tom Lefroy da bu kısa süreli ilişkinin ardından Londra’ya döndü ve arkadaşının kardeşiyle evlenerek hayatına devam etti. Yıllar sonra Jane Austen ile olan ilişkisi hakkındaki sorulara da onu çok sevdiğini ancak bunun çocuksu bir aşk olduğu cevabını verdi.
Sevgili Çocuğu
Jane Austen’ın hayatı boyunca evlenmediğini biliyoruz. Spekülasyonlar onun Tom Lefroy’a olan aşkı ve sadakatinden dolayı evlenmediği noktasına gelse de bizler Austen’ın yazarlığının her şeyin üstünde olduğunu bildiğinden bu tercihi yaptığını biliyoruz. Onun en büyük aşkı yazarlığıydı. Kitapları çocuklarıydı. Gurur ve Ön Yargı için “sevgili çocuğum” ifadesini kullanıyordu.
Jane Austen’ın en iyi romanı olmasa da en çok okunan romanı Pride and Prejudice, “İlk İzlenimler” başlığı altında gittiği yayınevi tarafından beğenilmeyip basılmamıştır. Ancak sonrasında en sevilen kitabı haline gelmiştir. Pride and Prejudice adını Mr. Darcy’nin gururu ve Elizabeth’in ön yargısından alsa da salt bu şekilde düşünmek yanlış olacaktır. Zira her ikisi de bu duygularla birbirine geçen, yaşadıkları olaylarla da bunları aşabilen ve birbirlerine ulaşabilen karakterler. (Urgan, 922)
Yeşilgül Akdeniz, Elif. Jane Austenın Pride and Prejudice ve Emma adlı eserlerinde kadın ve evlilik anlayışı. MS thesis. Sosyal Bilimler Enstitüsü.
The Republic of Pemberly. “Tom Lefroy”. Web. Erişim: 03.05.2024
Jane Austen’s House. “Jane Austen in Love”. Web. Erişim: 03.05.2024
Urgan, Mînâ. İngiliz Edebiyatı Tarihi. İstanbul: Yapı Kredi, 2015.