Dünya sinemasının ustalarından biri olarak kabul edilen Christopher Nolan, sıra dışı hikayeleri, benzersiz film teknikleri ve zekice kurgulanmış yapıtlarıyla izleyiciyi derin düşünceye sevk eden bir yönetmen olarak ön plana çıkıyor. Dünya çapında bir fenomen haline gelmiş olan bu sanatçıyı anlamak için bir fizikçinin gözünden bakmak, onun sinemaya kattığı değerleri daha iyi kavramamıza yardımcı olur.
Zamanın Mimarisi ve Sinemanın Yeniden Tanımı
Nolan’ın sinemaya getirdiği çığır açıcı yenilikler ve sinema anlatısında başlattığı devrim, bir araya getirilen harika karakterler ve karmaşık hikayelerle birleşiyor. Bu başarısının temelinde, zamana meydan okuyan anlatıları ve izleyicide derin düşünceler bırakan sahneleri bulunuyor. Filmleri, sinemanın sınırlarını zorlayan, izleyiciyi düşünmeye sevk eden ve sanatın gücünü sergileyen eserler olarak öne çıkıyor. Onun filmografisi aynı zamanda sinemanın gücünü ve potansiyelini keşfetme tutkusunu da yansıtıyor.
On bir tane filmini sıralayacağımız Nolan külliyatın için başlığımız “Kötüden İyiye” olsa da her bir filmini ayrı ayrı incelediğinizde aslında doğru başlığın “İyiden Daha İyiye ve En İyisine” olması gerektiğini anlarsınız. O zaman başlayalım, İyiden Daha İyiye ve En İyisine Nolan Filmleri:
11. Takip (1998)
Koşarken Ayakkabı Bağını Kontrol Etme Zamanı!
Takip, bir yazarın sokaklarda takip ettiği yabancıların hayatlarına karışması sonucu gelişen olayları konu alan bir gerilim filmidir. Minimalist estetiğin yanı sıra Nolan’ın sonraki birçok filminde de göreceğimiz non-lineer anlatım yani olayların bizim yaşamımızda olduğu gibi sırasıyla anlatmayan bir gösterim, obsesyon temaları ve karakter gelişimi bu filmde ön plana çıkar. Baş karakterin kimlik karmaşası ve beklenmedik ters köşelerle dolu sürükleyici bir hikayeyi içerir.
Kariyerinin başında bağımsız olarak çekilen bu film Nolan’ın zaman geçtikçe olgunlaşması, imkanların da artmasıyla çıtayı her seferinde arşa çıkarması sebebiyle listelerde daha yukarı çıkamasa da sonuç olarak yönetmenin kariyerine güçlü bir başlangıç yapmasının yanı sıra, sinema tarzının ve temalarının temellerini atan önemli bir yapıttır.
10. Tenet (2020)
Zamanın Bilimsel Sırlarına Yolculuk!
“Tenet,” 2020’de karşımıza çıkan bilim kurgu ve aksiyon filmi, gerçekten kafa karıştırıcı bir meseleyi ele alıyor. Zamanın tersine dönme, takip etmekten çok takip edilmek, bir de üstüne teknolojik bir tehdit… Christopher Nolan’ın yönettiği bu film, sadece görsel efektleriyle değil, aynı zamanda zekice kurgulanmış hikayesiyle de dikkat çekiyor. Bir bakıyorsunuz, kahramanımız zamanda yolculuk ediyor, bir bakıyorsunuz olayların ortasında kalıyoruz. “Tenet” de izleyicisini düşündürmeyi seviyor. Biraz karmaşık gelebilir belki ama sonunda her şeyin yerine oturduğu bir film olsa da dördüncü boyut olan zaman kavramının işlenişi konusunda diğer filmlerine oranla seyirciyi daha az ikna etmesi listede biraz daha aşağıda bırakıyor filmi.
9. Batman Başlıyor (2005)
Pelerin takmanın ABC’si
Bruce Wayne‘in dönüşümünü ve Gotham City‘nin koruyucusu olma yolculuğunu anlatan güçlü bir karakter gelişimine odaklanan bir süper kahraman filmidir. Nolan’ın yönetmenlik vizyonu, filmi karanlık ve gerçekçi bir atmosferde sunarak Batman’in evrenini yeniden tanımlar. Bruce’un eğitimi ve içsel çatışmaları, izleyiciye karakterin psikolojik derinliğini anlama fırsatı verir. Görsel efektler, özellikle Gotham’ın atmosferini oluşturmak adına kullanılır ve filmi çekici kılar. Aynı zamanda, baş karakterin düşmanlarından biri olan Ra’s al Ghul’un adalet ve kaos arasındaki felsefi çatışmayı vurgulaması, filmi daha da zenginleştirir. Süper kahraman türünde derinliği ve karmaşıklığıyla öne çıkan bir yapıttır, aynı zamanda Nolan’ın Kara Şövalye Üçlemesi’nin başlangıcını oluşturur.
8. Memento (2000)
“Not Alın Çocuklar Unutursunuz”
Film başyapıt olup zamansal karmaşıklığı, bellek ve gerçekliğin sübjektif doğasını ustalıkla ele alır. Leonard Shelby‘nin (Guy Pearce) kısa süreli hafıza kaybı, filmi bir zihinsel labirente dönüştürür. Nolan, zamanın oyununu izleyiciye yaşatırken, filmde ters anlatım kullanarak seyirciyi Leonard’ın kafa karışıklığına davet eder. İzleyici, karakterle birlikte bilinmeyene doğru yol alırken, karmaşıklığı ve çatışmaları anlamak adına kendi zihinsel labirentine girer. Leonard’ın polaroid fotoğrafları, gerçeklik ve yanılsama arasındaki sınırları sürekli olarak zorlar. Bu filmde doğrusal olmayan anlatı durumunu en üst seviyede görürüz. “Memento”, zekice kurgulanmış bir bilim kurgu gerilim filmi olarak, izleyiciyi düşündüren ve sarsan bir beyin jimnastiği sunar. Size öneri, bu filmi orta yerinde durdurup sonradan devam etmeyin. Tek oturuşta bitirin. Durdurmak zorunda kalırsanız not almak isteyebilirsiniz.
7. Başlangıç (2010)
“Başlangıç”, izleyiciyi gerçeklik ve rüya arasında gezinen bir zihin labirentine davet eden bir sinematik sihirbazlık şovudur. Film, Dom Cobb’un bilinç akrobasisine meraklı seyircileri, zamanın ve düşlerin kusursuz bir dansına çeker. İzleyiciyi her sahnesinde düşsel bir rüya dünyasına götürürken, karakterlerin karmaşık psikolojileriyle çözülmesi gereken bir bulmacayı sunar. Görsel efektler, gerçekliği ve rüyayı iç içe geçirerek seyirciyi kendine hayran bırakır. “Başlangıç”, sadece bir film değil, izleyiciyi gerçekle rüya arasında gidip gelen bir sanat eseri. Zamanın kendi kurallarını koyduğu bu evrende, izleyiciyi bekleyen sürprizlerle dolu bir rüya diyarına yolculuk yapmaya hazır olun.
6. Batman: Kara Şövalye Yükseliyor (2012)
“Ama sen yalnızca karanlığı benimsedin; Ben onun içinde doğdum”
“Batman: Kara Şövalye Yükseliyor”, felsefi derinliğiyle öne çıkan bir süper kahraman filmi olarak dikkat çeker. Film, Nietzsche‘nin “Üstinsan” kavramına, yani bireyin kendi potansiyelini gerçekleştirmesi ve ahlaki değerleri yeniden değerlendirmesi fikrine işaret eder. Bruce Wayne’in fiziksel ve zihinsel sınırlarını zorlaması, onun “Üstinsan” olma yolundaki çabasını simgeler. Aynı zamanda, filmin toplumsal adaletsizlik ve devrim teması, Karl Marx‘ın sınıf mücadelesi felsefesine gönderme yapar. Bane’in Gotham’ı devirmesi, var olan düzeni sarsarak toplumsal eşitsizlikle mücadeleyi temsil eder. Alfred karakterinin hikayede üstlendiği rol, filmin etik değerler, sorumluluk ve fedakarlık gibi temel felsefi sorulara dokunmasını sağlar. Filmin sonunda Batman’in özverisi ve “kurban” olma teması, felsefi bir anlam yaratır, çünkü kahraman, kişisel mutluluğunu toplumun iyiliği için feda eder. Tüm bu unsurlar, “Batman: Kara Şövalye Yükseliyor”un sadece bir süper kahraman filmi olmanın ötesine geçerek, derin ve düşündürücü bir felsefi anlam taşıdığını gösterir.
5. Dunkirk (2017)
Savaşın Ortasında Kaybolmak
“Dunkirk”, İkinci Dünya Savaşı‘nın acı dolu anlarını etkileyici bir şekilde yansıtan bir savaş filmidir. Film, savaşın yıkıcılığını ve kaotik doğasını izleyiciye doğrudan hissettirir. Nolan’ın zaman yapısıyla oynama yeteneği, deniz, hava ve kara unsurlarını içeren çeşitli perspektiflerden anlatılan hikayeyi daha da derinleştirir. Savaşın acımasızlığı, Dunkirk plajlarına sıkışan askerlerin çaresizliği ve sürekli bir tehdit altında olma duygusu, seyirciyi savaşın içine çekerek gerilimi zirveye taşır. Hans Zimmer’in müziği, sürekli bir gerilim atmosferi yaratırken, görüntüler ve sesler bir araya gelerek seyirciyi savaşın içinde hissettirir, bu da “Dunkirk”i etkileyici ve unutulmaz bir savaş deneyimi haline getirir.
4. Prestij (2006)
“İşte o palyaço benim”
“The Prestige”, tarihi büyüsü ve bilimsel sırları arasında dolaşan mistik bir dansa dönüşüyor. 19. yüzyılın sonlarına doğru, Londra’daki büyücülük sahnelerinde geçen film, Robert Angier ve Alfred Borden‘ın nefes kesici rekabetini, sihirbazlık ve bilimin çakıştığı bir dönemde anlatıyor. Nolan’ın yönetmenliğindeki bu eser, zamanda yolculuk eden bir büyü numarası gibi; tıpkı Angier ve Borden’ın kendi gerçeklikleri arasında kaybolmaları gibi, izleyici de tarih ve bilim arasında bir labirente çekiliyor. Borden’ın kopyalama hilesi, kuantum teleportasyonu teorileriyle dans ederken, film karakterlerinin obsesyonları ve etik kararsızlıkları büyülü bir atmosferde yoğrulur. “The Prestige”, tarihi ve bilimi ustaca harmanlayarak, izleyiciye büyülü bir dünyada bilincin sınırlarını zorlama çağrısında bulunuyor.
3. Oppenheimer (2023)
“Patlamaya hazır bir bomba gibiyim. Her gece yeminler ediyorum”
“Oppenheimer” filmi, tarih, bilim ve etik arasındaki karmaşık ilişkiyi derinlemesine inceler. Film, nükleer fizikçi J. Robert Oppenheimer‘ın Manhattan Projesi‘ndeki liderliğini ve bu süreçte karşılaştığı etik sorumlulukları merkezine alır. Oppenheimer’ın bilimsel dehası, tarih sahnesinde yankı uyandıran bir dönüm noktasını temsil ederken, nükleer silahın doğası ve kullanımı üzerindeki etik düşünceyi de ele alır. Zaman içinde yaşanan bu olaylar, bilimin insanlık için potansiyel tehditler yaratma yeteneğine dair etik soruları gündeme getirir. Her ne kadar üzücü olsa da bize bir şeyi hatırlatır. Bilim dünyasındaki önemli yatırımlar, atılımlar ve gelişmeler çoğu zaman dünya barışı veya insanlığın gelişiminden çok savaş ve rekabet durumlarında ortaya çıkar. Bunun başka örneklerini II. Dünya savaşı sırasında Alan Turing’in yapay zekanın temelini atmasında veya ABD ve Sovyetler Birliği’nin soğuk savaş sırasında uzay araştırmalarına inanılmaz yatırım yapmasında görebiliriz. Film, bilim dünyasının yüceliğini ve aynı zamanda insanlığa yönelik potansiyel tehlikelerini sorgulayarak, izleyiciyi düşündürmeye ve tarihin bilimle etik arasındaki çetrefilli ilişkisini keşfetmeye davet eder.
2. Batman: Kara Şövalye (2008)
“Kartlar dağıtıldıysa başlayalım”
Sadece bir süper kahraman filmi olmanın ötesine geçerek, derin felsefi temaları işleyen bir başyapıttır. Film, özellikle iyi ve kötü arasındaki sınırların belirsizleştiği, etik çatışmaların öne çıktığı bir dünyayı anlatır. Joker‘in kaotik dünyasında, ahlaki kuralların esnekliği ve kişisel fedakarlık gibi temalar ön plandadır. Harvey Dent karakteri üzerinden “İyi bir insan kötü bir gün geçirirse, ne kadar kötü olabilir?” sorusu sorulur, bu da izleyiciyi etik düşünceye yönlendirir. Batman’in kendini feda etmesi, bireysel ahlaki sorumlulukları ve kahramanlık anlayışını sorgular. Aynı zamanda film, toplumun güvenlik ve özgürlük arasındaki hassas denge üzerine düşündürür. Bu karmaşıklık, “Batman: Kara Şövalye”i sadece bir süper kahraman filminden çok, insan doğası, toplum ve adalet üzerine düşündüren bir felsefi eser haline getirir.
1. Yıldızlararası (2014)
“NASA’da amcan olacak”
Bir lise öğrencisiyken bu filmi izlerseniz bir fizikçi olmak için yanıp tutuşabilirsiniz. Bir bilim aşığıysanız nefessiz bir şekilde takip edebiliriniz. Eğer bilimden anlamıyorsanız sorun değil. Filmin sadece duygusuna kapılsanız dahi hüngür hüngür ağlayabilirsiniz. Bu film öyle bir film ki bilim kurgu sinemasının çığır açan yapıtlarının en önünde gelir. Muhtemelen Nolan’ın NASA’da çalışan amcasının da dahil olduğu bilim kurulunun yardımıyla bilimsel doğruluğu olabildiğince yansıtıp bunu görsel şölen ile mükemmel bir şekilde birleştiriyor. Film, uzay-zaman kavramları, kara delikler, solucan delikleri ve zamanın çarpık yapısı gibi karmaşık bilimsel konuları ele alarak izleyiciyi zihinsel bir yolculuğa çıkarıyor. Nolan’ın sinematografik yetenekleri, uzaydaki epik manzaraları ve yaratılan görsel efektleri izleyiciye etkileyici bir şekilde sunuyor. Ayrıca, Hans Zimmer’in muazzam müziği, filmi bilim kurgu epiklerinin zirvesine taşıyan bir diğer önemli unsur. “Yıldızlararası”, sadece bilimsel doğruluğuyla değil, aynı zamanda sinematografik büyüsüyle de izleyiciyi etkileyen bir başyapıttır, uzayın derinliklerindeki bilinmeyenin keşfiyle izleyiciye unutulmaz bir deneyim sunar.