Haruki Murakami’den eşsiz bir roman… Murakami’nin 1999 yılında yayımladığı Sputnik Sevgilim romanı ile eşsiz bir serüvene çıkıyoruz. Japonya’da başlayan bu aşk olay dizisi Yunan adalarında sürerken esrarengiz olaylar yaşanmaktadır. Detay verip hikayenin tadını kaçırmak istemeden alıntılar derledik. Keyifli okumalar!
- “Yine de bir genelleme yapacak olursam, mükemmel olmayan yaşamlarımızda boşa harcanmış zamanların da yeri önemli değil midir? Eğer bu mükemmel olmayan yaşamlarımızdan tüm bu boşa harcanmışlıkları çıkaracak olursak, yaşamlarımız mükemmel olmama özelliğini bile yitiriverir.” (s.12)
- “28 yaşına dek başarılı olamazsa, sonrasında artık kendi başının çaresine bakmak durumunda kalacaktı. Eğer üvey annesi onun yanında yer almamış olsaydı, Sumire büyük olasılıkla beş parasız kalacak ve gerektiği kadar toplumsal bilinç ve denge hissine sahip olmadan, bu gerçeklik denen, mizah duygusundan yoksun ve ıssız topraklara atılacaktı. Sonuçta yeryüzü sırf insanları güldürmek, onları eğlendirmek için güneşin çevresinde dönüyor değildi.” (s.20)
- “Orada derin bir sessizlik ve yalnızlık vardı. Zihni, bir kış gecesindeki gökyüzü kadar berraktı.” (s.21)
- “…aşık olmak akıl almaz bir şeydir. Aşk bir anda seni geçiriverir. Belki de yarın olur bu.” (s.26)
- “Ben bu kadına aşık oldum. Bir anda farkına vardı Sumire. Şüphe yok (buz soğuktur, gül kırmızı). Ve bu aşk beni sürükleyip bir yerlere götürmeye çalışıyor; öyle güçlü bir akıntı ki ondan kendimi korumam neredeyse olanaksız. Bana tek bir seçme hakkı verilmiş değil çünkü.” (s.34)
- “Ne var ki” dedim. Öyle yorgundum ki rüya bile görecek halim yoktu.” (s.36)
- “Ancak ne zaman kendimden söz etmeye başlasam aklım karışı: “Ben kimim?“ varoluşsal sorusuyla kaçınılmaz şekilde klasik paradoksun ayaklandığını hissederim. Diğer bir deyişle, sade bir bilgi birikimi üzerinden söylersem, benim hakkımda benden daha fazlasını anlatabilecek birisi bu dünyanın hiçbir yerinde yok.” (s.64)
- “Ne var ki, temel sorgulamalarım devam ediyordu. Ben neyim? Ne istiyor ve nereye gidiyorum?” (s.68)
- “Başucumdaki saate baktım; henüz bir saat geçmişti uykuya dalalı. Yine de bir şey demedim. Öyle yorgundum ki yakınmaya bile halim yoktu. Bazı günle böyle olurdu işte.” (s.71)
- “Dünyadaki pek çok kişi, kendini bir kurmacanın içine yerleştirir. Elbette ben de onlardan biriyim. Arabanın şanzımanını düşün. Bu durum, katı gerçekleri olan dünya ile aramızdaki şanzımanıdır. Dışarıdan gelen gücü alır, her şeyin senkronize şekilde çalışması için vites kullanarak değiştiririz. Bu şekilde koruruz içimizdeki kırılgan kısmı. Anlıyor musun dediklerimi?” (s.73)
- “Ne kadar bakarsam bakayım ben kesinlikle kendimim ama her zaman olduğum halimden farklı duyumsuyorum kendimi. Ama“her zaman” nasıldım, bunu hatırlamakta güçlük çekiyorum.” (s.82)
- “İnsanın, hiç tanımadığı birinin hatasını eleştirmesi çok kolay bir şeydi ve de kendini iyi hissettiriyordu.” (s.87)
- “Eski günleri hatırladım. Gençliğim (diye adlandırılması gereken dönemim) acaba bittiğini ne zaman haber vermişti bana? Peki, bitmiş miydi gerçekten? Daha kısa bir öncesine değin, hiç kuşkusuz tam bir yetişkin de sayılmazdım.” (s.90)
- “Her ikimizde bilgelik denen şeye sahip değildik ve bunu telafi edebilecek yeteneğimiz de yoktu. Kendimizi dayandırabileceğimiz bir temel de yoktu. Bizler sonsuz sıfırlar gibiydik. Bir hiçlikten bir diğerine sürüklenen zavallı varlıklardık.” (s.96)
- “Buradan hiçbir yere kımıldamak istemiyorum, diye düşünüyordum. Hiç bir yere gitmek istemiyorum. Hep böyle kalmak istiyorum.” (s.113)
- “Buradaki yaşamımız geçici bir yanılsamadan başka bir şey değildi, gerçeklik bir süre sonra gelip mutlaka bizi yakalayacaktı. Ve biz eski dünyalarımıza dönmek zorunda kalacaktık. Öyle değil miydi ama?” (s.114)
- “Bütün güzel şeyler bir gün mutlaka biter.” (s.123)
- “; biz harika yol arkadaşlarıydık, ancak, sonunda her birimiz kendi rotasında gidecek yalnız bir metal kütlesinden başka bir şey değildik. Uzaktan bakınca kayan yıldızlar kadar güzel görünüyorduk. Gerçekte ise, tek başımıza uzaya hapsolmuş, hiçbir yere gidemeyen tutsaklar gibiydik.” (s.131)
- “Düşünmek denen o basit temel eylem bile benim için çok ağır yük oluyor. Olan, özetle bu işte.” (s.146)
- “Bir başka deyişle, söylemek istediğim, insan “bildiği(ya da bildiğini düşündüğü) şeyler” ve “bilmediği” şeyler arasında bir uyum sağlamaya çalışacaksa, duruma göre etkili bir önlem alması gerekir. Bu önlem -evet, aynen öyle- tam da düşünmektir işte. Diğer bir deyişle, kendini bir yere sıkı sıkıya demirlemektir.” (s.148)
- “Duygularımı gizlemeye devam edersem, böyle böyle silinip yok olacağım. Tüm gündoğumları ve günbatımları, parça parça alıp götürecek görüntümü. Ve bir süre sonra da ben denen bu varlık silinip gidecek, sonunda “bir hiç” olacak.” (s.154)
- “Güçlenmenin kendisi kötü bir şey değil. Elbette değil. Ama bugün düşündüğümde, güçlü biri olmaya kendimi o kadar çok alıştırmışım ki zayıf insanları anlamaya çalışmıyordum.” (s.171)
- “Geçmişte yaşıyordum, şimdi de bu şekilde yaşıyorum işte, seninle karşı karşıya oturmuş sohbet ediyorum. Ama burada olan, gerçek ben değilim. Senin gördüğün, eski benin gölgesinden ibaret. Sen gerçekten yaşıyorsun. Ama ben yaşamıyorum. Böyle konuşuyor olsam da kulağıma kendi sesim boş bir yankı gibi geliyor.” (s.173)
- “Önemli olan, başkalarının düşündüğü büyük şeylerden ziyade, küçük de olsa kendi düşündüklerindir.” (s.176)
- “Gerçekleşme olasılığı az olsa da, en azından hayal kurma hakkına sahiptim. Elbette bu hayalim, sonunda gerçeğe dönüşmemişti.” (s.191)
- “Neden insanlar bu denli yalnız olmak zorundalar? Neden bu denli yalnız olunmak zorunda? Bu dünyada bu kadar çok insan yaşarken, her birimiz bir başkasından bir şeyler beklerken, neden bu kadar yalnızız? Ne için? Yoksa gezegenimiz, insanların yalnızlığından beslenerek mi sağlıyor dönüşünü?” (s.193)
- “İnsanların tümü eşittir. İnsanlar sınavdan aldıkları notlarla değerlendirilemez. Zaman ayırıp çözümlemeye çalışın bakalım. Benim için sorun yok.” (s.204)
- “Geriye kalan, birinci derecede önemli anlam ise varlık değil, yokluktu.” (s.220)
Murakami, Haruki. Sputnik Sevgilim. Doğan Kitap. İstanbul: 2016.