7 Farklı Sebeple Neden Six Feet Under İzlemeliyiz?

Editör:
Asiye Tuna Deniz
spot_img

“Ölüm işiniz olduğunda hayatınız ne olur?”

Six Feet Under, 2001-2005 yılları arasında yayımlanan HBO‘nun efsaneleşmiş yapımlarındandır. Oscar ödüllü senarist Alan Ball‘un yaratıcısı olduğu dizi, cenaze evi işleten garip bir ailenin hayatını konu alıyor. Fisher ailesi babalarının ölümüyle aile birliğini korumaya çalışırken bir yandan da aile mesleği olan cenaze evini de işletmeye devam ediyor. Ölüm ve yası yaşamla birlikte hayatın akışı içerisinde ele alan dizi, aynı zamanda hikâyeye karanlık ve mizahi bir yaklaşım da sunuyor.

Fisher ailesi – themoviedb.org

Dizi yayımlandığı andan itibaren oldukça ses getirmişken birçok prestijli ödüle defalarca aday olmakla birlikte 9 Emmy Ödülü‘nün sahibi olmuştur. 2002 yılında En İyi Televizyon Drama Dizisi kategorisinde Altın Küre Ödülü‘nü kazanmıştır. Aldığı tüm bu ödüllerle yıllardır ses getirmeye devam ediyor olması ve işlediği ilginç konusu, Six Feet Under’ı izlemem için yeterli olmuştu. Fakat ne var ki diziyi bitirdikten sonra iyi ki izlemişim dediğim birçok sebeple karşılaştım. 7 maddede topladığım bu sebeplerle Six Feet Under evreninin derinliklerine inmeye hazır mısınız?

1. Ölüm Gerçeğiyle Günlük Hayatı Birleştirmesi

hbo.com

“Herhangi bir günmüş gibi geliyor. Her şeyin olabileceğini fark etmiyorsunuz. Ve sonra oluyor. Bir şey oluyor. Ve söylenmemiş o kadar çok şey kalıyor ki geriye. Ve her şey ziyan edilmiş vakitten ibaret.”

Fisher ailesinin cenaze evi işletmeleri sebebiyle dizide ana tema genel olarak hep ölüm üzerinedir. Yaşanan tüm olaylara karşı ölüm gerçek hayatta olduğu gibi hep yanı başımızdadır. Zaten dizinin her bölümü de farklı bir ölüm senaryosuyla başlar. Çoğunlukla aklımıza bile gelmeyecek ölüm sebeplerini bize izleten dizi, ölümün her an için olduğunu hatırlatmaktan hiç çekinmez. Hayatın içindeki ölüm gerçeğini biliyor olsak da genel olarak bu gerçeği göz ardı etme eğilimindeyizdir. Dizinin ölümü bu kadar net ve gerçekçi işleyişiyle bu konuda hassas ya da korumacı yaklaşan kişileri korkutabileceği düşünülebilir. Zira ben de diziye başlamadan önce bu endişeye kapılmıştım. Fakat bence dizi korkutmanın aksine daha çok bu gerçeğin kabullenilmesi ve bu gerçekle yaşanabileceğinin üzerine gidiyor. Fisher&Sons Cenaze Evi‘nin alt katı ölüleri ağırlarken üst katı da nice sohbetler, kavgalar, aile yemekleri, sıkıntılar ve sevinçlere şahit olur. Böylece ölüm ve yaşam arasındaki ince çizgi, Fisher ailesinin evinde sınırlarını yitirir.

Ölümle birlikte kaçınılmaz olan yası da işleyen dizi, yasın birçok çeşidini karakterler üzerinden gösterir. Herkesin yas tutma şekli farklıyken yasla beraber yaşamayı da diziyle beraber öğreniriz. En önemlisi de yasın zamanla azalmadığına sadece yasın etrafında büyüdüğümüzü görürüz. Yasla ilgili birçok kitapta yer alan bu çıkarım bana göre dizide oldukça başarılı şekilde ele alınıyor.

Dizinin yayımlanma tarihi olan 2001 yılına baktığımızdaysa işlenen ölüm teması da aslında oldukça ironiktir. Çünkü 2000’li yılların başlamasıyla tüm dünya yeni bir dönemin başlangıcına inanarak umutlu ve heyecanlı bir bekleyişin içindeydi. Böyle bir dönemde dizi ölüm ve yas teması üzerine cesurca eğilerek, hayatımızda sadece beklediklerimize bel bağlamaktansa yaşadığımız ânın değerini bilmemiz gerektiğini hatırlattı ve hâlâ da hatırlatmaya devam ediyor.

2. Geniş Karakter Spektrumu

themoviedb.org

“Sanki istasyona vaktinde varmak ve doğru trene binmek için ne kadar enerji harcarsan harca oraya vardığında seni alacak birinin olacağının garantisi yok.”

Birbirinden apayrı karakterlerin olduğu ve her karakterin iç yüzüne teker teker inildiği dizileri izlemekten keyif alanlardansanız Six Feet Under tam size göre diyebilirim. Çünkü dizi zengin karakter kadrosuna karşın her karakter özelinde de psikolojik bir tahlil çıkarırcasına onun ruh hallerinin derinliklerine doğru izleyiciyi sürükler. Öyle ki her biriyle ayrı ayrı özel bağ kurmanıza da olanak tanır. Bunca farklı karakter ve hikâyenin içinde kendinizden bir şey bulmamanız ise pek mümkün değil.

Dizinin ilk bölümünden kıvılcımı ateşleyen Ruth Fisher (Frances Conroy) kocasının ölümüyle hayatını istediği gibi yaşayamadığının farkındalığını yaşayan bir anne olarak karşımıza çıkıyor. Nate Fisher (Peter Krause), genç yaşta aile evinden kopmuş özgür biri olmasına rağmen ne aradığının ya da nasıl mutlu olacağını bilemeyen bir karakter. Onunla bu arayışta beraber olacakken defalarca sinirleneceğimizi de söylemeliyim. Cenazeler konusunda babasına yardımcı olacak evlat rolünü üstlenmek zorunda kalmasıyla aşırı kontrolcü ve duygularını dışa vurmakta zorlanan diğer erkek kardeş David Fisher (Michael C. Hall) ile korkularının üstüne gidip cinsel kimliğini kabullenme yolculuğunda yanında olacağız. En küçük kardeş Claire Fisher (Lauren Ambrose) ise ergenlikten yetişkinliğe geçiş dönemi hikâyesinin tüm duygusal yanlarını dolu dolu yaşayan ve bize de yaşatan bir karakter. Fisher olmayan fakat bir noktada Fisher ailesiyle hiç bağını kaybetmeyen diğer karakterler de incelikle işlenmekle birlikte hayat hikâyeleriyle diziyi kesinlikle besliyorlar. Özellikle de Nate’in sevgilisi rolündeki Brenda Chenowith (Rachel Griffiths) ve ilginç ailesi psikolojik açıdan incelenmeyi oldukça hak ediyor.

3. Hafızalara Kazınan Etkileyici Finali

x.com

“Bu ânın fotoğrafını çekemezsin, çoktan geçip gitti bile.”

Diziyi izlememiş olsanız bile finalindeki artık ikonikleşmiş olan o sahneyle birçoğunuz karşılaşmışsınızdır. Ben de karşılaşanlardan biri olarak beş sezon boyunca o sahneyi sabırsızlıkla bekledim. Birçok listede en iyi ve unutulmaz finaller arasına ismini yazdıran final oldukça incelikli ele alınmış doğrusu. Final bölümü başından itibaren oldukça dingin bir şekilde huzur verircesine işlenmesine rağmen bıraktığı burukluk da boğazı düğümlercesine aynı sessizliği paylaşıyor.

Claire doğup büyüdüğü evden ayrılmadan önce aklında ailesini mutlu bir fotoğrafla hatırlamak için son defa fotoğraflarını çekmek ister. Fakat abisi Nate bu anın fotoğrafını çekemeyeceğini hatırlatır çünkü çoktan geçip gitmiştir, tutamayız.  Fakat asıl o sahneden sonra Claire yollara düşmüşken karakterlerin hayatlarının devamını özetler şekilde gördüğümüz son on dakikalık sahne beni asıl etkileyen kısım oldu. Çünkü onlarca bölümdür alıştığımız karakterlere veda ederken onların da bir gün ölüm gerçeğiyle karşılaşması duygu dünyamızı aniden alt üst ediyor. Aslında Fisher ailesinden ilk veda ettiğimiz karakterle dizi bizi bu sona hazırlasa da dediğimiz gibi vedalar her zaman biraz acıtıyor. Hele ki kendimizin gizli ve zayıf yanlarımızı keşfetmemizi sağlayan karakterlerle vedalaşmak hiç de kolay olmuyor.

4. İnsan İlişkilerini Derinlemesine İncelemesi

Ruth Fisher – themoviedb.org

“Yedi milyon yaşındayım. Bir türlü yok olmayan bir boşluk duygum var. Her yere gittim, her şeyi yaptım.”

Six Feet Under her ne kadar merkezine cenaze evi işleten bir aileyi alsa da aile bireylerini salt bireysel olarak ele almayıp insan ilişkilerine de ayrıntılı bir bakış sunar. Aşk, arkadaşlık ve aile ilişkilerinin binbir hâlini gözler önüne sererken toksik olarak adlandırdığımız en kötü durumdan içimizi ısıtan sahnelere kadar birçok ilişki dinamiğini de bünyesinde barındırır. İlginç Fisher ailesi aslında dizinin başında birbirinden oldukça kopuk bir izlenim sunar. Durum gerçekten de öyledir; aile olarak birbirlerinin neler yaşadıklarından, kendi içlerinde nelerle mücadele ettiklerinden bir haber yaşarlar aynı evin içinde. Fakat asıl durum şu ki her bir Fisher kendini de tam olarak tanımıyordur. Tam da bu noktada ilişkiler içinde belki en önemlisi olan bireyin kendisiyle olan ilişkisi ön plana çıkar.

Mutluluk arayışında olan karakterlerimiz hayatlarındaki eksikliği bulmak için çevrelerinde sürekli bir arayış içindeyken o eksikliği tamamladıklarını düşündükleri her andan sonra hayal kırıklığıyla yeni bir arayışa girerler. Aslında aradıkları eksiklik kendi içlerinden gelmektedir ama bunu fark edesiye kadar da her şeyi mahvettiklerini düşünerek iç benlikleriyle sürekli mücadele ettikleri kısır döngüde kalırlar. Diziyi bitirdikten kısa bir süre sonra bir yerde “Kendinle iyi olana kadar başkasıyla iyi olamazsın.” sözüyle ilk karşılaştığımda da aklıma hemen dizideki bu durum geldi. Başta Nate olmak üzere karakterlerin mutsuzluğu ya da başarısızlığının arkasında yatan asıl sorun bence kesinlikle buydu. Günümüzdeyse Six Feet Under karakterlerinin yansımasını çevremizde oldukça sık görüyoruz, hatta belki de direkt kendimize ayna tutuyordur.

5. Zamana Meydan Okuyan Duruşu

hbo.com

“Sanırım şükretmemiz gereken birçok şey var. Ya öyle ya da beklentilerimizi o kadar azalttık ki bundan daha iyi olabilecek her şeyden vazgeçtik.”

Six Feet Under, ölüm kavramına çok yönlü yaklaşımı, kara mizahına ustalıkla yedirerek verdiği toplumsal ve psikolojik mesajlarla zamansız bir yapımdır. Bölümlerle birlikte sayısız olay izlerken dizi karakterler üzerinden bu olayın kişide yarattığı psikolojik duruma yönelir. Bazen bu yüzden sahne ilk başta gözümüze saçma ya da anlaşılması zor gelebilir. Fakat dizi boyunca inatla değişmeyen bu bakış açısıyla bir süre sonra kendimizi karakterlerle empati yaparken buluruz. Çünkü artık bağ kurduğumuz karakterleri yargılamak yerine onları anlamaya çalışmak için çaba gösteririz. Bu noktada insan ruhuna, duygularına ve çıkmazlarına incelikle yönelen dizi ne zaman izlenirse izlensin etkileyiciliğini ve çarpıcılığını elden bırakmıyor. Hatta bence 2000’li yılların başında yayımlanan dizi günümüze geldikçe hayatlarımızla bağdaşmasıyla çok daha fazla değer kazanıyor. Karakterlerin hiç beklemediğimiz anda hayatla ilgili aniden yaptıkları çıkarımlar kafamızda tecrübelerimizle bağdaştığında bizi uzunca düşünmeye sevk ediyor. Birey haricinde ustalıkla aralara serpiştirdiği sosyal mesajlarla her geçen gün değişen dünyanın farkındalığını da oldukça iyi yansıtıyor. Tüm bunlara dayanarak Six Feet Under, bırakın zamana ayak uyduramamayı aksine âdeta zamana meydan okuyor. Üstelik bana kalırsa diziyi sonradan dönüp tekrar izlediğimizde değişen benliğimiz sebebiyle farklı perspektiflerden baktığımız noktalarda bambaşka sonuçlara varmamız çok da sürpriz olmayacaktır.

6. Yaşama Karşı Gerçekçi Bakış Açısı

imdb.com

“Hayat kazalar dizisidir. Biri diğerini izler.”

Six Feet Under, ölüm ile yaşam arasındaki oldukça kısa ama bir o kadar da karmaşık bir labirenti izletiyor bize. Bu labirent de hayatımız oluyor aslında. Karşıdan baktığımızda karmaşık labirentin ne ara sonuna geldiğimizi anlamıyoruz, tam olarak göz açıp kapayıncaya kadar dedikleri bu olsa gerek. Fakat o labirentte bize dair gizli sayısız anı var. Bazıları durup baktığımızda anlayabileceğimiz, sırrına maalesef sonradan erişebileceğimiz küçük anlardan oluşuyor. Dizinin tam olarak bu anları çok güzel yansıttığını düşünüyorum, bazen karakterlerin yüzündeki mimikten bazen de o kısa replikten sonra durup kaldığım sayısız an olmuştu. Fakat dizi bizim gibi o anda kalmıyor hızla akıyor. Böylece bize de yüzümüzdeki acı tebessümle diğer sahneyi yakalamaya çalışmak kalıyor. Tıpkı gerçek hayatta da yaptığımız gibi. Bazı anlar da labirentin keskin dönemeçlerini oluşturuyor: Kayıplar, hayal kırıklıkları, ayrılıklar, tercihler… Sonuç olarak Six Feet Under hüzünleri, sevinçleri ve dönemeçleriyle birçok farklı hayatı tüm gerçekliğiyle işliyor.

7. Bireyin İçinde Biriktirdiklerini ve Hesaplaşmalarını Gün Yüzüne Çıkarması

Nate Fisher – themoviedb.org

“Kötü hissetmem hoşuna gidiyor çünkü kendini yalnız hissetmiyorsun.”

Dizide birçok yerde karakterlerimizin kafalarında hayal ettikleri hesaplaşma denilen konuşmalara şahit oluyoruz. Bu hesaplaşmada da genellikle gerçekleri karakterlerin yüzüne vuran ölüler oluyor. Sahnenin normal akışı içerisinde bir anda yatan ölüler ayaklanıyor ve alay edercesine yüzleşme için beliriyor. Bu uçuk sahnelerde en çok karşılaştığımız kişi ilk bölümde ölen baba Nathaniel Fisher (Richard Jenkins) oluyor. Çocuklarının ve eşinin zihnine olur olmadık zamanlarda sızan baba Fisher ailesinin kendi korkularını, endişelerini ve tabularını yüzüne vurmaktan çekinmiyor. Aniden dizinin akışından çıkıp ara verdiğimiz bu sahneler beni oldukça etkileyen sahneler arasında başı çekiyor. Karakterlerin zorlandıkları şeylerin üzerine giden bu yüzleşme anları, bana da bazı kabullenmeleri yaşamam için zaman vermiş gibiydi. Bu noktada karakterlerin bir anda içinde tuttuklarını bağırarak dışa vurmaları, kabullenmekten başka çare kalmadığı zamanki çıldırmalarını açıkçası içten içe keyifle izledim. Çünkü normalde çoğumuzun kolaylıkla gerçekleştiremediği bu eylemleri birinin yaptığını izlemek de bence bir nebze olsun rahatlatıyor. Tabii burada oyuncuların da her bir sahnede harikalar yaratan ustalıklı performanslarını unutmamak gerek. Bazı hesaplaşmalarda da yaşanabilecekken yaşanmayan ihtimallerin üzerine kurulan hayalî sahnelerse acı bir tebessümün mimarı olmaktan öteye gitmiyor.

Six Feet Under, hayatımızdaki en önemli şey olan yaşadığımız anın kıymetini bilmeyi her bölümünde inatla hatırlatırken yaşam ile ölüm arasındaki tüm gerçeklikleri de filtrelemeden bize aktarıyor. Üzerinden ne kadar yıl geçerse geçsin Six Feet Under, ruhumuzda ve hayatımızda bıraktığı izlerle unutulmaz ve eşsiz bir izleme deneyim sunuyor.


Kaynakça:

“Dizi: Six Feet Under”. perasinema.com. Web. 03.09.2024

“Dizi Yorum: Six Feet Under”. daktilo1984.com. Web. 03.09.2024

“Six Feet Under”. imdb.com. Web. 03.09.2024

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.