Sosyal bilimler dünyasında olduğu kadar bu alanın dışında da geniş kitlelerce tanınan Karl Heinrich Marx, sosyolojik teorinin gelişiminde derin etkilere sahip önemli bir figürdür. Eleştiri odağı olan, çeşitli tartışmalara yol açan düşünceleri ve ifadeleri dikkat çekmektedir. Aynı zamanda Marx’ın analizleri; içinde yaşadığımız düzeni anlamlandırmaya çalışırken ve geleceğin toplum yapısını şekillendirirken dikkate alınması gereken bir kaynak niteliği taşır.
Tarihe geçen büyük insanlar, herkesin iyiliği uğruna çalışarak soylulaşanlardır; tecrübe, en mutlu insanların en fazla insanı mutlu edenler olduğunu gösterir ve din bize herkesin benzemeye can attığı ideal varlığın, insanlığın iyiliği uğruna kendini feda ettiğini gösterir.
– Karl Marx
Marx’ı doğru anlamanın, yanlış yargıları bir kenara bırakıp yalnızca onu okuyarak gerçekleştirilebileceğinin altını çizmek isteriz. Bu yazıda sizlere Marx’ı ve Marx’ın kavramlarını genel hatlarıyla kavrayabileceğiniz bir rehber oluşturmayı hedefledik.
1. Karl Marx Hakkında Biyografik Bilgiler

5 Mayıs 1818’de Tier’de doğan Karl Marx, eğitimli orta sınıf bir aile mensubuydu. Doğduğu dönemin Avrupa’da büyük siyasi ve toplumsal değişimlerin yaşandığı kritik bir zaman dilimi içinde olması, Marx’ın düşüncelerinin şekillenmesinde büyük rol oynadı. Dönemin etkilerinin yanı sıra Marx 15 yaşındayken babasının devlet tarafından bir “bölücü” olarak nitelenerek polis gözetimi altına alınması da Marx’ın devlet hakkındaki düşüncelerini etkiledi.
Marx, 17 yaşındayken Bonn Üniversitesi hukuk fakültesine kayıt oldu ve bir yıl sonra Berlin Üniversitesi’ne geçerek felsefeyle yakından ilgilenmeye başladı. Burada geçirdiği dönem boyunca üzerinde belki de en büyük etkiyi bırakan Hegel‘in düşünceleriydi.
Marx; Demokritos ve Epikrüs üzerine yazdığı tezini Jena Üniversitesi‘ne sunarak 1841’de doktorasını aldı. 1842’de editör olarak çalışmaya başladığı Rheinische Zeltung gazetesinden 1843’te sansür çalışmaları nedeniyle ayrıldı.

Erken çocukluk dönemine dair fazla bilgi bulunmuyor. Gençlik dönemini ve hayatının geri kalan kısmını ise hastalık ve yoksullukla geçirdiği bilinen Marx, 1843’te Jenny von Westphalen ile evlendi ve ikili Paris’e taşındı. Fromm, ikilinin bağlılığını “Onlarınki, farklı toplumsal kökenlerine ve sürekli yoksulluk ve hastalık dolu bir hayata rağmen, sarsılmaz sevgi ve karşılıklı mutlulukla dolu bir evlilikti.” sözüyle ifade etmiştir.
Eşi Westphalen 1881’de hayatını kaybettiğinde, Marx cenazeye katılamadı çünkü epey hastaydı. Kendisi ise 1883 yılında, 64 yaşındayken koltuğunda ölü bulundu. Marx’ın düşünce ortağı ve dostu Engels, cenazedeki konuşmasında şu ifadelere yer vermiştir:
Avrupa ve Amerika’nın savaşçı proletaryası ile tarihsel bilim, bu adamın ölümüyle birlikte büyük bir kayıp yaşadı. Bu güçlü ruhun ayrılışıyla birlikte ortaya çıkan boşluk, yakın zamanda kendini hissettirecek.
–Frederick Engels’ Speech at the Grave of Karl Marx
2. Komünist Manifesto Aynı Zamanda İşçi Sınıfına Yönelik Bir Çağrıdır

Paris’in Marx’ın hayatında önemli bir yer olmasının sebebi şüphesiz Frederick Engels ile tanışmasına vesile olmasıdır. İkilinin ilişkisi yalnızca entelektüel bir birliktelikten fazlasıydı; Marx ve Engels‘in tanışıklığı, ömür boyu sürecek bir dostluğa dönüşmüştü.
Sosyalizm ideolojisini Paris’te benimseyen Marx’ın, Engels ile ortak yayınladığı birçok eser vardır. Ortak çalışmalarının en önemlisi ve en çok ses getirenlerinden biri Komünist Manifesto‘dur.
Tüm toplumların bugüne kadarki tarihi, sınıf savaşımlarının tarihidir.
- Komünist Manifesto’nun ilk cümlesi (Marx, Engels 47)
Komünist Manifesto; Marx’ın Brüksel’e sürülmesi ve akabinde Londra merkezli komünist birlikle bağlantısı olan bir grupla iletişime geçmesi ile kaleme alındı. Kendisinden amacına yönelik bir açıklama istenen Marx’ın metin taslağını, Engels inceledi. Manifesto, kapitalizmin doğası, bu doğanın doğurduğu sınıf çatışması ve kapitalist toplumun çöküşü üzerinden bir tartışma ortamı oluşturmuştur. Aynı zamanda komünizmin temel hedeflerini açıklar ve işçi sınıfına yönelik bir çağrı niteliği taşır.
Manifesto; tarihi, sınıfların mücadelesinin tarihi olarak ele alır. Bu mücadelenin nasıl evrildiğini, kapitalizmin kurallarıyla çalışan işçinin nasıl büyük bir sömürüye maruz kaldığını anlatır. Burada savunulan düşünceye göre; komünist bir sistem yalnızca özel mülkiyetin tamamıyla ortadan kaldırılması, sınıf farklarının ve dolayısıyla ekonomik eşitsizliklerin sona erdirilmesi ve toplumu oluşturan bireylerin adil biçimlerde örgütlenmesi ile mümkündür.
Manifesto’nun bir diğer önem taşıyan ve değinmemiz gereken özelliği ise içinde kullanılan proleter ve proletarya kavramlarıdır. Roma İmparatorluğu’nda işçileri tanımlarken kullanılan proleter kavramı, Marx’ın hem kendine ait hem de Engels ile işbirliği içinde yarattığı eserlerde sıklıkla karşımıza çıkar. Bunun yanında işçi sınıfını tanımlayan proletarya kavramını da aynı sıklıkla görürüz. Proletarya modern anlamıyla ilk kez, başta Komünist Manifesto olmak üzere Marx ve Engels’in eserlerinde kullanılmıştır.
3. Tarihsel Materyalizm Geleceği Kurgulamayı Hedefler

Tarihsel materyalizm, Marx’ın sosyal teori tarihinde derin iz bırakan düşüncelerinden biridir. Geleceği öngörürken onu kurgulamayı da hedefleyen bu düşünce, Marksist teorinin temelini oluşturur ve bir toplumsal yapı teorisidir. Burada tarih, ilerlemektedir ancak birey ne kadar eğitilmiş olursa olsun toplumdaki değişme hareketlerinin temelini, bireyin hareketi değil ekonomik gelişmeler oluşturur. Ayrıca Marx ve Engels’e göre sınıf mücadelesi, tarihsel materyalizm teorisinin temel kaynağı olmakla birlikte ilerletici bir güç olarak kabul edilir.
Adından yola çıkarak onu küçük parçalara böldüğümüzde teorinin; toplumsal ve tarihsel süreçleri, materyalist bir bakış açısıyla, ekonomik faaliyetler üzerinden anlamaya çalıştığını görürüz. Marx, öne sürdüğü ve kendi düşüncesine ayna tutan üç önerme ile bu çalışmasını temellendirmiştir:
- İnsanlar hayatta kalabilmek için yemek yeme, barınma ve giyinme ihtiyaçlarını karşılamak zorundadır. Dolayısıyla tarihteki en önemli eylem, bu ekonomik araçları giderebilmeye yönelik olarak üretim aygıtlarını üretmektir.
- İnsanlar zorunlu ekonomik ihtiyaçlarını gidermek için üretim aygıtları üreterek doğa ile bilinçli iletişim kurarlar; bu, onları hayvanlardan ayırır.
- İnsanların üretme şekilleri, doğalarında ne bulabildiklerine ve buna bağlı olarak hayatta kalabilmek için ne ürettikleriyle yakından ilgilidir. Dolayısıyla insan doğası dediğimiz şey, onun üretim koşullarını belirleyen maddi koşullara bağlıdır.
4. Yabancılaşma, Kapitalizmin Kendi Tabutuna Çaktığı Son Çividir

Marx’a göre emek, insanların yaratımıdır ve dolayısıyla varoluşsal bir eylemdir. Bu anlayıştan yola çıkarak; emeğin ve emek sürecinin (çalışma faaliyeti) insanların kendilerini anlamlandırma, kendi potansiyelini gerçekleştirme ve diğerleriyle bağlantı içinde kalma yolunda yardımcı ögeler olması gerektiğini söyler. Ancak problem bunların hiçbiri kapitalist sistem içinde yer bulamaz.
Yabancılaşma, proleterler arasındaki gelir eşitsizliğinin daha da derinleşmesine yol açar. Emeği bir metaya dönüştüren kapitalizm, onu işçilerden ayırmıştır. Marx literatüründe bu, emeğin nesneleşmesi olarak adlandırılır. Emeği daha çok soyut bir ifadeye bürünerek artık kendisine ait olmayan işçi, Marx’a göre üç aşama sonucunda tamamıyla yabancılaşmış hâle gelir:
- Kapitalist sistemin kuralları çerçevesinde üretim yapan işçiler, üretim aygıtlarının sahibi değillerdir; onlar yalnızca sermaye sahibine ait olan ve araç hâline getirilmiş aygıtları kullanarak kendi emekleriyle ürünler yaratırlar. Üretim sürecinden bu denli uzak olan işçiler öncelikle çalışma sürecine sonrasında ise kendi emeğiyle ürettiklerine yabancılaşırlar.
- Kendi düşüncesi yerine sermaye sahibinin direktifleri doğrultusunda çalışan işçiler, yalnızca bir üretim aracı olarak görülmeye başlanır. Üretim sürecinde fikir hakkı olmayan işçi böylece kendi potansiyelinden uzaklaşır ve kendi doğasına yabancılaşır.
- Bireyciliği ön plana çıkararak insanlar arasında rekabet ortamı yaratan kapitalist sistem, işçilerin birbirlerine nesne gibi davranmalarına sebep olur. Dolayısıyla işçiler birbirlerine ve sonuç olarak da topluma yabancılaşır.
5. Marx, Hegel’in Diyalektiğini Ayakları Üzerine Oturtur

Marx, Hegel’i eleştirerek onun düşüncelerinin ötesine geçme konusunda hevesli bir tutum sergileyen Genç Hegelciler‘den etkilenmişti. Dolayısıyla erken dönem yazılarının bir kısmı, Hegel’in düşüncesine yakın bağlantılar içermekteydi. Ancak Marx’ın kesin olarak karşı durduğu önemli bir nokta var: Hegel’in idealist çerçevesi.
Hegel’in idealizmi insan varoluşunun, soyut felsefi kategorilerle incelenerek anlaşılabileceğini savunur. Ona göre insanlar ve tarih, birbirleriyle ilişkili süreçlerdir. İşte Marx, bu idealist çerçevenin karşısında durmuş ve bahsi geçen kategorilerin gerçeklikten kopuk olduğunu ileri sürmüştür. Marx’a göre toplumsal ve tarihsel gelişmenin temeli, ekonomik ilişkiler tarafından belirlenir. Varoluşun soyut fikirler üzerinden anlaşılmaya çalışılması, hayatın daha gerçek olan sorunlarının gözden kaçmasına yol açar. İkilinin fikirleri arasındaki bu derin farklılıklar, diyalektik materyalizm ve idealizm arasındaki çatışmaya işaret eder.
6. Gerçek Olan Adil Olmayan Ekonomik İlişkilerdir ve Kapitalizm Durmaz

Kapital, Marx’ın en önemli eserlerinden biri olarak karşımıza çıkar. Marksist ekonominin en temel taşıdır. Modern sosyal teorinin en tartışmalı eserleri arasında yerini alan bu kitabın I. cildi, Marx tarafından kaleme alınmıştır. Ancak Marx’ın ömrü kitabı tamamlamaya yetmediğinden, kalan ciltler onun notlarından yola çıkılarak Engels tarafından tamamlanmıştır.
İçinde bulunduğumuz ve bir oyundan farksız, her adımımızı hesaplayarak hayatta kalmaya çalıştığımız bu kapitalist düzeni anlamak isteyenler için değerli bir rehber niteliği taşıyan Kapital; kapitalist üretim biçimleri, meta, sömürü, emek değer teorisi, artı değer ve sermaye kavramlarını detaylıca ele alır.
Kitabın içindeki analizlerin yanı sıra, Marx alternatif bir toplum yapısı kurma ihtimalini sorgular ve kapitalist düzenin doğası gereği her türlü krize eğilimli olduğunun altını çizer. Marx’a göre kapitalistler de işçiler gibi rekabet yasalarının yönlendirdiği faaliyetleri gerçekleştirirler ve tamamı buna mecburdur. Kapitalistler de işçiler gibi bu sistem tarafından disipline edilir. Kapitalist toplumun yapı taşları ise metalardır.
Kaynakça
Fromm, Erich. Marx’s Concept of Man. New York: Frederick Ungar Publishing Co. 1974.
Goodwin, A. Glenn ve Scimecca, A. Joseph. Hazırlayan: Ümit Tatlıcan. Klâsik Sosyolojik Teori: Sosyolojinin Vaadinin Yeniden Keşfi. İstanbul: Say Yayınları, 2015.
“Kullanım Değeri Nedir? Kapital’i Öğrenelim 02“. Youtube, Berkay Çoşkun, 14.01.2024. Erişim Tarihi: 19.03.2024
Lepore, Mike. “Frederick Engels’ Speech at the Grave of Karl Marx“. Marxist.org. 1993. Erişim Tarihi: 23.03.2024
Marx, K. Kapital: Ekonomi Politiğin Eleştirisi. Çevirenler: Mehmet Selik Ve Nail Satlıgan, I. Cilt, Sermayenin Üretim Süreci. İstanbul: Yordam Kitap, 2011.
Marx, K. ve Engels, F. Komünist Manifesto. Çevirenler: Celâl Üster ve Nur Deriş. İstanbul: Can Yayınları, 2008.
“Meta Nedir? Kapital’i Öğrenelim 01“. Youtube, Berkay Çoşkun, 14.01.2024. Erişim Tarihi: 19.03.2024
“Proleter/Proletarya Ne Demek? Karl Marx Sosyolojisi“. Youtube, Berkay Çoşkun, 03.07.2022. Erişim Tarihi: 22.03.2024
Slattery, Martin. Sosyolojide Temel Fikirler Hazırlayan: Ümit Tatlıcan ve Gülhan Demiriz. Ankara: Sentez Yayınları, 2017.
Yıldırım, T. “Büyük Dedem Karl Marx (Karl Marx, Mon Grand-Pére)“. İnönü Üniversitesi Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, cilt9, no. 2, 2020, ss. 623-626.
Wood, W. Allen. Karl Marx. Çeviri: Dilek Yücel ve Barış Aydın. İstanbul: İletişim Yayınları, 2017.
Kapak görseli: e-ir.info