“Hayatımın ilk on dokuz yılında hiçbir şey olmadı. Hem de hiçbir şey, asla. Daha sonra Doktor adında bir adamla tanıştım. Yüzünü değiştirebilen bir adam. Büyülü makinesiyle beni evimden uzaklara götürdü. Bana tüm zamanı ve uzayı gösterdi…”
Doktor adlı gizemli bir yabancıyla tanıştığında Rose Tyler, hayattan fazlaca beklentisi olmayan ve herkes gibi yaşayan bir reyon görevlisiydi. Sonra? Sonrası uzay ve zamana yayılmış akıl almaz bir macera, bol koşuşturma, sevgi dolu kucaklaşmalar, kahkaha ve gözyaşları, büyüme, değişim ve diğer her şey… Rose’un hayatının Doktor’un gelişiyle değişmesi gibi Doctor Who da 60 yıldır ekranlarına konuk olduğu her seyircinin hayatında iz bırakıyor. Merak, hayret, bir avuç hayal ve bir dolu acayiplikten örülmüş bu bilim kurgu dizisi; seyredenlerine ait hissedecekleri bir evren veriyor ve başka bir dünya arzusu esinliyor. Neden Doctor Who izlemeliyiz? Hazırsanız Doctor Who izleme sebeplerinden altısına birlikte bakalım, geronimo!
1- Yeni favori karakterimizle tanışmak.

“Ben Doktor’um. Ben bir Zaman Lorduyum. Kasterborous Takımyıldızı’ndaki Gallifrey gezegenindenim. 903 yaşındayım ve sizin ve aşağıdaki gezegendeki 6 milyar insanın hayatlarını kurtaracak olan adamım.”
Pejmürde Adam, Yaklaşan Fırtına, Yalnız Melek, Dünyaların Yok Edicisi, Kulübedeki Deli Adam, John Smith, Tatlım… Dostları ve düşmanları onu pek çok isimle anıyor. Oysa kendine “Doktor” diyor, sadece Doktor, ve nerede yardıma ihtiyaç varsa oraya koşarak adını bir söz gibi tutmaya çalışıyor. Dışarıdan oldukça tuhaf bir insan gibi görünse de aslında oldukça tuhaf bir Zaman Lordu. TARDİS adlı “ödünç alınmış” gemisiyle uzayda ve zamanda yolculuklar yapıyor, başını durmadan belaya sokuyor ve boş zamanlarında Dünya’yı kurtarıyor.

Asla silah kullanmaması ve sorunları zekası, yaratıcılığı, olağanüstü derecede düşük çenesi ve sonik tornavidasıyla çözüme kavuşturması; onun eşsiz yanlarından sadece biri. Bir diğer eşsiz yanıysa sahip olduğu rejenerasyon becerisi sayesinde ölmek üzereyken vücudunu baştan aşağı değiştirebilmesi. Yaşlı ama genç, çok sevilen ama yalnız, nazik ama herkesin teyzesinden daha kötü, affedici ama evrenin en korkulan kişisi olan bu karakteri tanımak; Doctor Who’ya başlamak için kendi başına bile oldukça iyi bir sebep.
2- Uzay ve zamanda seyahat ayrıcalığı kazanmak.

“Doktor, TARDİS’te. Gelecek durak: her yer.” Nereden başlamak istersiniz? Geçmişe yolculuk yapıp işleri biraz karıştırmayı mı, yoksa geleceği ziyaret edip biraz spoiler yemeyi mi tercih edersiniz? Dünyanın en parlak zihinleriyle ve tarihe yön veren isimlerle tanışabilirsiniz. Agatha Christie ile gizem çözebilir, Shakespeare’la cadıların peşine düşebilir, Dickens’la hayaletlerden kaçabilir ya da Van Gogh’la çimlere uzanıp düşlere dalabilirsiniz. Eğer arzunuz geleceği görmekse hikayenin sonunu okuyup bugünü nasıl değiştireceğiniz üzerine kafa yorabilirsiniz.

Dünya’yla aranıza biraz mesafe koymaya, başka gezegenlerin yabancısı olmaya ne dersiniz? Böylece insanın evrendeki yeri hakkında fikir edinebilir ve “normal”lerinize meydan okuyabilirsiniz. Doktor’la birlikte Darillium‘da Şarkı Söyleyen Kuleleri dinleyebilir, Ood-Sphere‘in buzlu diyarında Oodlarla tanışabilir, Mars’taki ilk yerleşimcilere görevlerinde eşlik edebilir ya tüm gezegeni kaplayan kütüphane The Library‘de kendinizi kaybedebilirsiniz. Adına Dalek denen ve nefretten başka şey hissetmeyen katliamcıların -yani pompalı ve mikserli ölümcül tuzlukların- gazabından korunmak isterseniz Skaro‘dan uzak durmanızı tavsiye ederiz. Zaten onlar sizi Dünya’da bulacaktır. Hem de defalarca.
3- Tüm duyguların tadına varmak.

İyi hissetmek istediğimizde bir komedi filmi açarız, biraz adrenaline ihtiyaç duyuyorsak korku ya da gerilim. Bir macera filmi açarak can sıkıntısını savuşturabilir, romantik bir filmle düşlere dalabiliriz ya da bir dram filmi açarız ve kişisel hayatımızda bizi sıkıştıran ne varsa gözyaşlarımızla akıtır ve rahatlarız. Bu duyguların tümünün tadına varmaksa amacımız, Doctor Who izlemek en iyi seçeneklerimizden biri olabilir. Her bölümün kendi içinde bir gizem içerdiği, bol koşuşturma ve tehlikenin hüküm sürdüğü bu dizi; sizi çok ama çok eğlendirebileceği gibi kalbinizi hiç bilmediğiniz yerlerinden kırabilir ve sizi hüngür hüngür ağlatabilir de.

Korku konusunda ayrı bir paragraf açmak isteriz. Doctor Who bir korku dizisi olmasa da onlara taş çıkartacak bazı bölümleri mevcut. Bu bölümlerdeki başarısı da çocukluktan bugüne getirdiğimiz korkuları, tehlikeyi masumiyetin ardına gizlemeyi, insana insan dışı özellikler yüklemeyi ve belirsizliği çok iyi kullanmasında yatıyor. Doctor Who ayrıca korkmakta bir sorun olmadığını, korkunun bizi daha hızlı, daha zeki ve daha güçlü kılabilecek bir süper güç olduğunu vurgular. Ve eğer yeterince bilge ve güçlüysek korku bizi bir zalime dönüştürmez, aksine daha nazik biri yapar. Korku bizi birbirimize yakınlaştırır.
4- Vicdan kasımızı güçlendirmek.

“Olduğum kişi, durduğum yerdir ve durduğum yer, düştüğüm yerdir.”
Eğer bunu mümkün kılacak gücünüz ve teknolojiniz olsaydı Pompei’deki insanları kurtarır mıydınız? Peki bunun zamanda bir sabit nokta olduğunu ve kendisinden sonra gelen her şeyi etkilediğini bilseniz ne yapardınız? İnsanlığın başka bir akıllı varlığı sömürerek hayatta kaldığını öğrenseniz unutmayı mı seçerdiniz, karşı çıkmayı mı? Tüm evrene yayılacak bir savaşı durdurmak için soykırım yapmak kabul edilebilir mi? Canavarlar ikinci bir şansı ve affedilmeyi hak eder mi? Sevdiklerimizi kurtarmak için ne kadar ileri gidebiliriz?
Doktor ve arkadaşları her bölümde bu gibi sorularla yüzleşmek ve zorlu kararlar vermek zorundalar. Günlük hayatta karşılaştığımızda bizi hazırlıksız yakalayabilecek bu gibi ahlaki ikilemlerle sevdiğimiz bir kurguda karşılaşarak biz de onlarla güvenli bir ortamda yüzleşmiş oluruz. Sevdiğimiz karakterlerin deneyimlerine ortak olarak (ama bir yandan da evimizde rahat ve güvende kalarak) biz de bir vicdan muhasebesi yaparız ve bu muhasebe bizi kendi hayatımızda vereceğimiz kararlara hazırlar. Bu gibi pratikler sayesinde vicdan kasımızı güçlendirmiş oluruz.

Doctor Who’nun bu konudaki kıymetli hediyelerinden biri de birbirinden kötü iki seçim arasında kaldığımızda tamamen çılgınca ama duyarlı üçüncü bir seçeneği mümkün kılabileceğimizi bize hatırlatmasıdır. Bizi uyardığı bir diğer önemli konuysa neyin doğru neyin yanlış olduğuna dair çok keskin fikirlere sahip olmanın getirebileceği yıkımdır.
5- En uzak umutların umutlusu olmak.

“Ben her zaman iyimser, en uzak umutların umutlusu ve muhtemel olmayan hayallerin hayalperesti oldum ve hep de öyle olacağım.”
“Ama bu imkansız!”. Günlük hayatınızda bu cümleyi ne kadar sık kullandığınızı bilmiyoruz ama Doctor Who’nun her bölümünde bu söz en az bir kez zikredilir. Her seferinde de karakterler fena halde haksız çıkarlar. “İmkansız” çoğu zaman “muhtemel olmayan” demektir ve muhtemel olmayan şeyler düşündüğümüzden daha sık gerçekleşir. Evren çok büyük ve evrenden de büyük şeyler var, bu büyüklük ve gizem içinde bildiklerimiz çoğalırken bilmediklerimiz azalmıyor belki. Bunu en iyi görebileceğimiz yer, mümkün olanın sınırlarını sürekli yeniden yazan Doctor Who. En iyi ikinci yerse kendi hayatımız. “İmkansız”, bir şeyin nasıl mümkün olabileceğini sorgulamak için bir kışkırtma olabilir mi? Bakış açımızı geliştirerek ve görmeyi öğrenerek muhtemel olmayan hayaller kurmaya ve bu hayalleri gerçekleştirmeye cüret edebilir miyiz?
6- Kendimize güvenli bir alan yaratmak.

“TARDIS’in çıkardığı sesi biliyor musun? O hırıltı, o inleme? Bu ses gittiği her yere umut getirir… Bunu duyan herkese, Doktor. Herhangi birine. Ne kadar kayıp olursa olsun. Sana bile.”
Yukarıda bir yerde sizi gözeten, koruyup kollayan, umursayan, yardıma ihtiyaç duyduğunuzda yardımınıza koşan, insanları seven ve her birini önemli sayan biri olduğuna inanıyor musunuz? Belki hayal ettiğiniz figür bu değildi ama mavi polis kulübesi içinde çarpıcı giyimli, alabildiğine tuhaf, alabildiğine şaşkın, alabildiğine geveze ve iki kalbi de sevgi dolu bu adam (ya da kadın), yüz yıllardır tam olarak bunu yapıyor. Üstelik bazen umut olmadan, tanık olmadan, ödül olmadan yapıyor bunu. Doctor Who, bu sıra dışı karakteri ile şunu anlatıyor aslında: Hayat tehlikelerle dolu, canavarlar gerçek ve her zaman kötü şeyler olacak. Ama birbirimize sahibiz ve bununla birlikte başa çıkabiliriz. Yalnız ve çaresiz olmadığını gören seyirciler, Doctor Who izlerken kendilerini güvende hissediyor.

Gördüğünüz gibi Doctor Who izlemek için pek çok sebebimiz var. Yolculuğun her zaman güvenli olacağını iddia etmiyoruz, hatta oldukça tehlikeli olacağına sizi temin ederiz. Bununla birlikte bu yolculukta çok eğlenebilir, muhteşem karakterlerle tanışabilir, yeni düşünsel ufuklara yelken açabilirsiniz. Macera sizi çağırıyor, kulak verecek misiniz?


