2022 yılında Google’da en çok aranan sorulardan biri “Ben neden doğdum?” olmuş. Bu da demek oluyor ki varoluşsal düşüncelere pek de zaman kalmayacak kadar geçim derdinde olduğumuz ülkemizde bile varoluşumuzun amacını sorgulamışız.
“Yaşamım kendime anlattıkça gerçek hale gelecek güzel bir masal.” – Simone de Beauvoir
Öncelikle, bilmeyenler için kısa bir özet geçelim. Varoluşçuluk, bir diğer adıyla Egzistansiyalizm, 20. yüzyılın ortalarında Fransa’da ortaya çıkan bir felsefe akımıdır. İnsanın kendi değerini kendinin belirleyebileceğini savunan varoluşçuluk, bireye odaklanan bir akım olsa da, aslında arka planında II. Dünya Savaşı ve onun yıkıcı etkileri bulunur. Nazi toplama kamplarının ürperticiliğiyle ve soykırım gibi kavramlarla çarpıcı bir şekilde yüzleşen Avrupa, “Biz insanoğlu olarak bunu nasıl yapabildik?” gibi basit bir noktadan yola çıkarak varoluşunu ve varoluşunun anlamını sorgulamaya başlar. Bu sorgulamanın yankılarını ilk olarak felsefe alanında görsek de varoluşçuluk resimden edebiyata kadar birçok farklı alanda sanatçılara ilham olmuştur. Hatta, varoluşçu düşünürlerin çoğu, edebi eserler de vermiştir. Albert Camus’nün Yabancı’sı, Fyodor Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar’ı, Jean-Paul Sartre’ın Bulantı’sı, en etkili varoluşçu eserler arasında sayılabilir.
Peki, biz neden varoluşçu edebiyat okumalıyız? İşte sizin için derlediğimiz 5 farklı sebep!
1- Kaygılarımızla Yüzleşiriz

Kaygı Kavramı kitabında Søren Kierkegaard, kaygıyı, benliğimizin değişmez bir parçası olarak görür. Bu doğrultuda insanların kaygıdan tam anlamıyla kurtulmaktan çalışmaktansa onunla barışması gerektiğini söyler. Varoluşçu edebiyatla vakit geçirdikçe en çok karşılaşacağımız temalardan biri de varoluşumuzla ilgili duyduğumuz kaygılar olacak. Hatta, belki de bizi en çok korkutan ve kabullenmekte zorlandığımız temalardan biri olan ölüm ve onun kaçınılmaz gerçekliğiyle varoluşçu edebiyat sayesinde barışacağız. Var olan her şeyin bir gün sona ereceğini gerçekten kabullenmek ne kadar mümkün? İşte, orası tartışılır. Ancak en azından bazen nereye koyacağımızı bilemediğimiz ve taşımakta zorlandığımız endişelerimizle yüzleşmek bizim için oldukça katartik olabilir.
2- Yalnız Olmadığımızı Anlarız

Bazen insanların dalga geçer gibi tepki verdiği ve gülünç bulunacak korkusuyla dışa vurmaya çekindiğimiz varoluşsal kaygılarımızda yalnız olmadığımızı görmek omzumuzdaki yükü azaltabilir. Aslında bizden önce birçok yazarın benzer kaygıları yaşadığını görmek bize fazlasıyla ihtiyaç duyduğumuz rahatlamayı sunabilir. Örneğin Sartre’ın Gizli Oturum oyununda garip bir cehennem tasviriyle karşılaşırız. Oyunun ilk sayfalarında Garcin, Inez ve Estelle isimlerinde üç karakter kendilerini bir anda gizemli bir odanın içinde bulurlar ve yavaş yavaş aslında ölümden sonraki hayatta olduklarını fark ederler. Bu eserde Sartre, insanların birbirinin cehennemi olabileceğini göstermek ister. Ancak bu oyunda biz birbirimize ayna olabileceğimizi de görürüz. Kendilerini buldukları odada, yani cehennemde, hiç ayna olmadığını fark eden Estelle, kendini görememe fikrini kabul etmekte zorlanır. Inez, panik halinde ayna arayan Estelle’e “Size ayna olmamı ister misiniz?” diye sorar ve gözlerinin içine bakmasını söyler.
Varoluşçu eserler de bizim için bir ayna görevi görebilir; bu eserlerde ve onların karakterlerinde kendimizi bulabiliriz. Böylece, varoluşsal sancılarımızı yoğunlaştıran yalnızlık hissini de azaltmış oluruz.
3- Hayatın Saçmalığıyla Barışabiliriz

Bazen hayatın neresinden tutacağımızı bilemiyorsak ve karşımıza çıkan tüm anlamsızlıklar içinde kendimize bir amaç bulmakta zorlanıyorsak varoluşçu edebiyat bize bir çıkış sunabilir. Örneğin, Albert Camus, Absürdizm düşüncesini geliştirdiği Yabancı kitabında insanın anlam arayışıyla varoluşumuzun anlamsızlığı arasındaki çatışmadan bahseder. Kierkegaard için kaygı ne ise Camus için de absürt odur. Varoluşumuzun kaçınılmaz bir parçası olarak gördüğü absürtle barışmamız gerektiğini savunan Camus’ye göre hepimiz kendimizi Sisifos olarak görmeliyiz. Yunan mitolojisinde tanrılar tarafından aynı kayayı aynı dağın doruğuna çıkarmak, bunu yaparken de kayanın sürekli yeniden aşağı yuvarlanmasıyla bu görevi sonsuza kadar tekrar etmeye mahkûm edilen Sisifos’un hikâyesi, hayatın alelade saçmalığını temsil eder. Camus yine de absürt kahramanımız Sisifos’u mutlu hayal etmemiz gerektiğini söyler. Acaba Sisifos’un aynı taşı aynı yokuştan çıkarması gibi biz de bulaşık makinesini doldurup boşaltma döngümüzde bir anlam bulabilir miyiz?
Kim bilir, belki de hayatın anlamsızlığının içimizde yarattığı huzursuzluk, artık uykularımızı kaçırmaz. Hatta, bu endişe halinde tuhaf bir güzellik bile görmeye başlayabiliriz.
4- Kendimizi Güçlü Hissederiz

Gariptir ki varoluşumuzun absürtlüğü Camus’de pes etme isteği uyandırmaz. Madem hayatın bir anlamı yok o zaman benim de bir anlamım yok diye düşünmez Camus. Biz de tıpkı onun gibi varoluşçu edebiyatla vakit geçirdikçe kendi hayatımızı kendimiz anlamlı kılabileceğimizi fark edebiliriz. Aslında, varoluşumuzun bir değeri olması için dışarıdan dikte edilen büyük bir amaca hizmet etmesi gerekmediğini kabul ederek kendimizi çok daha güçlü hissedebiliriz. Yani, varoluşçu edebiyat sadece farkındalıklarla ilgili değildir. Dahası, kimileri varoluşsal düşünceler yüzünden insanların hayattan vazgeçeceğine inansa da varoluşsal sorgulamalar ve farkındalıklar bizi kendi anlamımızı oluşturmak için harekete geçirebilir.
5- Özgürleşiriz

Hayatın absürtlüğünü kabul etmek birçok insan için özgürleştirici de olabilir. Bu kabul edişte huzurlu bir ruh hali bizi bekliyor olabilir. Örneğin varoluşçu bakış açısını Feminist mücadeleyle birleştiren Simone de Beauvoir, yazılarında özgürlük kavramıyla yoğun bir şekilde ilgilenmiş ve bu konuyu özellikle de kadın durumu çerçevesinde irdelemiştir. Yalnız, romanlarında özgürlüğünün peşinde kadın karakterlere yer veren Beauvoir, özgürlüğe daha çok bir yaşama biçimi olarak yaklaşmıştır. Yani, onun için bireysel özgürlüğü istemek, varoluşu sorgulamanın ve kendi anlamımızı oluşturmamızın bir parçasıdır. Bizim için de varoluşçu edebiyat, özgürlüğe ulaşma dürtümüzü tetikleyebilir.
Varoluşçu edebiyatın her endişemizi ortadan kaldıracak sihirli bir değneği yok. Varoluşçulara göre; varoluşçu düşünceyi, daha çok benliğimizi ve hayatımızı kendi elimizde tutmamızı ve yalnızca istersek anlamlandırmamızı sağlayacak bir itici güç olarak görmeliyiz.
Kaynakça
“Varoluşçuluk nedir?”. Felsefe. Web. 31.08.2024
“Existentialism”. Stanford Encyclopedia of Philosophy. Web. 31.08.2024
“Existentialism”. Internet Encyclopedia of Philosophy. Web. 31.08.2024
“6 essential books on existentialist philosophy”. Big Think. Web. 31.08.2024
“Camus’nun Absürdizm’i: Sisifos Söyleni”. Öncül Analitik Felsefe. Web. 31.08.2024
“Soren Kierkegaard and The Psychology of Anxiety”. Academy of Ideas. Web. 31.08.2024