Türk Dil Kurumu klasik eserleri “Üzerinden çok zaman geçtiği hâlde değerini yitirmeyen, türünde örnek olarak görülen eser.” olarak tanımlar.
Eskilerden bugüne kadar gelmeleri onları klasik haline getirmiştir. Günümüze kadar birçok klasik eser ulaşmayı başarmıştır. Peki günümüze kadar gelmeyi başarmış klasik eserleri neden okumalıyız? İşte 5 farklı sebep.
1- Her Seferinde Yeniden Keşfedilir
“Yalnızca ölümden korktuğu için yaşayabilir mi insan?”
Bir klasiği tekrar okumak, her defasında yeni bir anlam katma ve derinleşme fırsatı sunar. İlk okuma genellikle eserin genel hikâyesini anlama, karakterleri tanıma ve ana temaları kavrama sürecidir. Ancak tekrar okuma, daha fazla detayı fark etme, karakterlerin gelişimini daha iyi anlama ve yazarın kullanmış olduğu dilin inceliklerini daha derinlemesine keşfetme şansı verir. Örneğin Dostoyevski‘nin Suç ve Ceza adlı eseri klasik edebiyatın en çok okunan kitaplarından birisidir. Roman, klasik edebiyatın önemli eserlerinden biri olarak kabul edilir ve birçok okuyucu, eleştirmen ve edebiyat tarihçisi tarafından övgü almıştır. Bu eserin klasikleşmesinde birkaç ana neden bulunmaktadır. Bunlar; derin karakterler, felsefi temalar, toplumsal eleştiri ve evrensellik gibi nedenlerdir.
Her tekrar okuma, okuyucunun yaş ve deneyim farklılıkları, hayat görüşü ve duygusal durumu gibi faktörlere bağlı olarak farklı bir perspektif sunabilir. Ayrıca aynı eseri farklı yaşlarda veya farklı hayat aşamalarında okumak, okuyucunun o eseri farklı şekillerde değerlendirmesine olanak tanır. Bir klasiği tekrar okumak, eserin derinliklerinde gizli olanları keşfetmek ve her seferinde yeni bir anlam çıkarmak için bir fırsat sunar.
2- Klasik Eserlerin Her Zaman Söyleyecekleri Vardır

“Hiçbir şeyden umudu kesmemeli. İnsan kendini bir bıraktı mı yandı!”
Klasik eserler, genellikle evrensel insan deneyimlerini ve temaları işler. Bu temalar zamanla değişmese de farklı okuyucular tarafından farklı zamanlarda farklı şekillerde yorumlanabilir. Zaman içinde toplumun değerleri, normları ve beklentileri değişebilir. Bu nedenle, klasik eserler her çağda farklı bir şekilde değerlendirilebilir ve yeni anlamlar kazanabilir. Bu nedenle bir klasik eser asla tükenmeyen bir kaynaktır; her okuma deneyimi, okuyuculara yeni öğretiler ve anlam katma potansiyeli taşır.
Bir klasik eser, içerdiği evrensel temalar, derin anlatım ve çeşitli yorumlara açık olma özellikleri sayesinde zaman içinde değerini kaybetmeyen bir kitaptır. Bu eserler farklı kültürlerden, yaş gruplarından ve deneyimlerden gelen okuyucular arasında çeşitli yorumlara izin verir. Klasik eserler, zaman içinde toplumsal değişimlere yanıt verebilir ve farklı çağlarda farklı şekillerde değerlendirilebilir. Derin karakter analizleri içeren bu eserler, her okuma deneyiminde okuyuculara yeni bakış açıları sunar. Bu nedenlerle bir klasik eser, sürekli olarak yeniden keşfedilebilen, her okuyucuya farklı öğretiler ve anlamlar sunma potansiyeli taşıyan bir kitaptır.
Örneğin Tolstoy‘un kaleminden çıkan Savaş ve Barış adlı eseri büyük bir epik roman olup 19.yüzyıl Rus aristokrasisinin yaşamını, Napolyon’un Rusya seferini ve savaşın etkilerini geniş kapsamlı bir şekilde anlatır. Okuyucuya farklı ve derin anlamlar katar. Bu geniş kapsam, eseri edebi bir başyapıt haline getirir. Savaş ve Barış, sadece tarihi olayları değil, aynı zamanda insanın varoluşu, ahlaki sorumluluk, aşk ve ölüm gibi evrensel temaları da ele alır. Tolstoy‘un felsefi düşünceleri, eserin zenginliğini ve derinliğini artırır. Ayrıca, savaşın yıkıcı etkilerini ve insanların yaşadığı trajedileri anlatarak tarihsel ve toplumsal bir eleştiri sunar. Eser, realizm ve natüralizmin özelliklerini taşır.
3- Kahramanlar Hayatlarımıza Dokunur
“Nasıl anlatsam bilemedim. Bin sene heyecanla beklediğin bir şey sonunda gelmiş de gerek kalmamış gibi.”
Klasik eserlerde yaratılan karakterler öyle güçlüdür ki okuduğumuzda hayatımızın bir parçası olur. Gündelik dilimizde de şu söylemleri görürüz: “Don Kişot’luk yapma”, “Oblomov gibisin” gibi. Bu deyim, Ivan Gonçarov‘un eseri Oblomov‘dan esinlenerek ortaya çıkmış bir deyimdir. Oblomov’un tembelliği ve pasifliği sembolize eden bir kavramdır. Bu kavram, sadece Gonçarov’un eseri ile değil aynı zamanda genel olarak tembellik, kararsızlık ve değişime dirençli bir tutumu ifade etmek için kullanılır. Roman, sadece Rus toplumuyla sınırlı kalmayan evrensel temaları işler. Tembellik, değişime direnç, aşk ve yaşamın anlamı gibi konular, okuyucunun farklı kültürlerden ve zamanlardan gelmiş olmasına rağmen kendisine temas edebilir.
Klasik eserlerdeki karakterler genellikle zorlu durumlarla karşılaşır, içsel çatışmalar yaşar ve duygusal değişimler geçirir. Bu karakterlerle empati kurmak, okuyucuların başkalarının deneyimlerini daha iyi anlamalarına ve duygusal zenginlik kazanmalarına yardımcı olabilir.
4- Yenilikçilik ve Gelenekçilik Arasındadır
“Onca günün içinde kendimize ait bir günümüz olacak mı..?”
Klasik eserler, genellikle dönemlerinde öne çıkan yenilikçi fikirleri ve sanatsal anlayışları içerir. Yazarlar, kendi zamanlarında öne çıkan sorunlara, düşünsel akımlara veya toplumsal değişimlere tepki göstererek eserlerini oluşturabilirler. Bu nedenle, klasik eserler, yenilikçi ve çağlarını etkilemiş öncü eserler olarak kabul edilebilir. Bu çift özellik, klasik eserlerin sadece dönemlerinin ötesine geçerek gelecek kuşaklara ışık tutmakla kalmayıp aynı zamanda önceki sanatsal, kültürel ve düşünsel mirası en iyi yorumlayan eserler olduğunu gösterir. Yaratıcı bir şekilde geleneği sorgulayan ve geliştiren klasik eserler, bir taraftan toplumsal değişimlere yanıt verirken diğer taraftan insanlığın ortak değerlerini anlamamıza ve paylaşmamıza olanak tanır.
Aynı zamanda, klasik eserler genellikle evrensel temaları işleyerek insan doğası, ahlaki sorumluluklar ve toplumsal ilişkiler gibi konulara odaklanır. Bu eserler, geçmişten günümüze uzanan evrensel insan deneyimini yansıtarak insanlığın temel sorunlarına dair ortak bir anlayışa vurgu yaparlar. Geleneksel değerlere bağlılık, klasik eserleri zaman içinde değerli kılan unsurlardan biridir. Jane Austen‘in “Aşk ve Gurur” eserine baktığımızda karakter gelişimi ve analizi konusunda zengin bir içeriğe sahiptir. Baş karakter Elizabeth Bennet ve diğer karakterlerin içsel değişimleri ve büyümeleri, okuyuculara derinlemesine bir insan portresi sunar. Roman, dönemin İngiliz toplumunu eleştirir ve sosyal normları sorgular. Sınıf farklılıkları, evlilik beklentileri ve kadının toplumdaki rolü gibi konular, Austen’ın eleştirel gözlem yeteneği ile işlenir. Jane Austen‘ın dil kullanımı ve üslubu, döneminin ötesinde etkileyici olarak kabul edilir. Zarif bir dille yazılan eser, edebiyat dünyasına katkıda bulunan önemli bir yazım örneğidir.
5- Bibliyoterapi Görevi Görürler
“İyi hissetmek kendinize olan borcunuzdur.”
Klasiklerin duygusal zekâlarımızı böyle etkileyebilmeleri yine son zamanlarda ilginç bir akımın doğmasını sağladı: Bibliyoterapi. Kişi, kaygı, depresyon, yas süreçleri gibi sorunlar yaşadığında zihninde ve vücudunda yaşadığı sorunları anlamayabilir. Bibliyoterapi kişinin yaşadığı bu zorluğu aşmak, yaşadığı durumu kavraması için bilgi vermek için kitapları ve hikâyeleri kullanmayı amaçlar. Kitaplar çok uzun yıllardır insanların sorunlarının üstesinden gelmesi ve terapatik özellikleri için kullanılmaktadır. Her şeyden önce kitap okumak, edebiyat yolu ile başka insanların, yaşadığı zorluklara, duygularına ve düşüncelerine şahit olmak bizi her anlamda zenginleştirir ve iyileştirir. Ancak bibliyoterapi özel olarak kaygı bozukluklarında, depresyon türlerinde, madde kullanımında, yeme bozukluklarında, ikili ilişkilerde yaşanan problemlerde, özgürlük, izole olmak, ölüm ve anlamsızlık gibi varoluşsal endişelerde oldukça etkili bir şekilde kullanılmaktadır. Kişinin yaşadığı öfke kontrol problemleri, utangaçlık, yas süreçleri gibi sorunlar da bibliyoterapinin kullanıldığı durumlardandır.
Kaynakça:
”Dünya Klasikleri Listesi”. Web. 26.12.2023
”Klasikler neden klasiktir ve klasikleri niçin okumalıyız?”. Web. 26.12.2023
”Klasikleri Neden Döne Döne Okumalıyız?”. Web. 26.12.2023
”En Çok Okunan Dünya Klasikleri”. Web. 26.12.2023
”Bibliyoterapi Nedir?”. Web. 26.12.2023