“…Doğrusu okumak gibi tatlı şey yok! Başka her şey insanı kitaptan daha çok yoruyor!..”
Jane Austen, 1775’te Hampshire’da bir köy papazının yedinci çocuğu olarak dünyaya gelir. Babasından aldığı eğitim onu dönemin diğer kadınlarından daha şanslı kılar. Çünkü o yazar, kurgular ve bunları ailesine sunardı. Bu sayede de yazma serüvenine çok erken yaşlarda 1789’da başlar. Romanlarında etrafında olup bitenleri resmederken adını geniş kitlelere duyuracak Gurur ve Önyargı, Emma, Akıl ve Tutku, Mansfield Park gibi çok özel romanlar kaleme almıştır. Hiç evlenmeyen Jane Austen farklı yerlerde ailesiyle birlikte yaşamıştır. Kendisi 1817’de meme kanserinden erken yaşta vefat etmiştir. Peki biz, ardında mükemmel eserler bırakıp giderken edebiyat tarihine adını altın harflerle yazdıran Jane Austen‘i neden okumalıyız? Haydi bunlara bakalım!
1. İngiliz Dönemine Bir Bakış

Jane Austen, eserlerinde 18. yüzyıl İngiltere’sini tasvir etmeye çalışırken dönemin toplumsal yapısını da berrak bir şekilde açıklamaya çalışır. Ekstra bir çaba göstermez bunun için çünkü önünde serili o kadar fazla örnek vardır ki herhangi bir akşam davet edildiği bir yemekte kurgusunda yer alacak karakterleri ve olayları tasarlar. Kadın-erkek ilişkilerini, ailevi yapıları ve bunun beraberinde getirdiği kaotik buluşmaları alaycı bir şekilde eleştirir. Özellikle Gurur ve Önyargı kitabında yazdığı balo sahnelerinde birbirleriyle iletişim içinde olan insanların sahte bir yüz ifadesinin ardına saklanarak samimi tavır sergilemeye çalışmalarını anlatır. Dönemin ruhunu satırlarının arasında yaşatan Jane Austen’i okuduğunuz zaman sizin için bir tarih sahnesi açılır ve kendinizi o tiyatroda en ön koltuğa oturmuş bir şekilde izlerken bulursunuz. Bu yüzden Jane Austen’i okumak yaşayan hayatı okumak gibidir.
2. Toplumsal İlişkilerin Çöküşü

İngiltere’nin çalkantılı yaşamı, dönemin yazarlarının romanlarına konu olurken Jane Austen de bunlardan birisidir. Evlilik denen kurumun bir itibar göstergesi olduğu ve saflığını yitirdiği bu zamanda Jane Austen hep aşkla ve tutkuyla dolu evlilikler yazmaya çalışmıştır. Çünkü o hem kendi zamanındaki evlilikleri yermek hem de asıl olanı göstermek ister. Toplumsal ilişkiler sadece ama sadece şan, şeref üzerine kurulmuştur. Soylu ve asil ailelerin damatları ve gelinleri her akşam toplanılan o eşsiz yemek davetlerinde saatlerce konuşulur. Jane Austen bu çöküşü özellikle de Emma, Gurur ve Önyargı romanlarında oldukça saydam bir şekilde resmeder.
3. Kadın Yazar Olmak

“…Elbette, bir kadının herhangi bir evlenme önerisini geri çevirebilecek kadar gözü pek olabileceğini erkeklerin aklı hiç almaz, öyle değil mi? Siz erkeklere göre her kadın, kendisini istemek büyüklüğünde bulunan bir erkeğe hemen varmalıdır…”
Tarihin tozlu sayfalarını karıştırdığınız zaman kadın yazarların kendi eserlerini takma adlarla yayınladıklarını görürsünüz. Çünkü o zamanlarda bir kadının yazarlık yapması hiç de hoş karşılanacak bir durum değildir. Bir kadının kaleminden çıkan yazı, derinlikleriyle ve ince ayrıntıların düşünülmesiyle kendini belli ederken Jane Austen de bu kadın yazarların başında gelir. O kurgusunda karakterlerini tahlil ederken bile en ince ayrıntısına kadar özenle çalışır. Kendisinden sonra gelecek olan kadın yazarlara önayak olur ve onlar için bir rol model niteliği taşır. O yaşadığı zamanda insanların kadınlara sadece soylu bir evlilik için araç olarak bakmalarına karşın her daim kıvrak zekasıyla sayfalarını doldurur. Ve kadınların bu hayattaki tek amaçlarının evlilik olmadığını eserlerinde gurur verici bir şekilde anlatır. İngiliz yaşantısını bir kadın yazarın geniş perspektifinden okumak isterseniz Jane Austen sizin için doğru adrestir.
4. Aşkın Çaresizliği

“…Dünyayı tanıdıkça gerçekten sevebileceğim bir adamla karşılaşmayacağıma daha çok inanıyorum…”
Jane Austen eserlerinde oldukça naif aşk hikâyeleri kurgularken bir yandan da kendi hayatından birkaç damla akıtır sayfalarına. Romanlarında birbirlerine kuvvetli hisler besleyen karakterlerin çalkantılı süreçlerden geçtikten sonra birbirlerine kavuştuklarını anlatır. Aşk, Jane Austen için her daim romanlarında özel bir yere sahip iken o gerçek sevginin ve mutlu sonların olabileceğini kurgularında gösterir. Gurur ve Önyargı’ da birbirleri için ön yargı ve gurur besleyen iki kişinin nihayetinde bunu yeneceklerini ve birbirlerine geri döneceklerini konu edinir. O aslında bu romanı yazarken kendi pişmanlıklarını ve yaşanamayan o anları sarıp sarmalamak istemiştir. Jane Austen sevdiği bir insanla gerçek yaşantısında birlikte olamamıştır. Hatta ablası da aynı dertten muzdarip ve ikisi de bekar bir şekilde bu hayata veda etmiştir. O yüzdendir ki Gurur ve Önyargı’ da Elizabeth ve ablası için mutlu bir evlilikle mutlu bir sona imza atmıştır. Jane Austen aslında kendisi ve ablası için böyle bir son yazmıştır. O yüzden eğer aşk denen duygunun ikili ilişkileri nasıl var ettiğini ve ne tür fedakârlıklara kapı araladığını okumak istiyorsanız bunları Jane Austen’in romanlarında bulabilirsiniz.
5. Karakterlerin Temsil Ettikleri

“…Onunla mutlu olabileceğine inanıyordu, artık bir araya gelmeleri imkansız göründüğü hâlde…”
Jane Austen karakterlerini yaratırken hepsine yekpare bir özellik bahşeder. Onlar bu hayatta tattığımız yahut tanıştığımız insanlarda karşılaştığımız özelliklerdir. Bu yüzden Jane Austen’in eserlerini okuduğunuz zaman karakterler size ya kendinizi ya da daha önceden hayatınızda var olan birini işaret eder. İnsana ait olan bu davranış şekillerini kendi karakterlerinin üzerinde vücut bulduran Jane Austen kitaplarını sizin her daim hayatla bağlantılı olarak okumanızı ister.
Emma romanında başkarakter olan Emma, kibri temsil eder. Çünkü o evlenecek olan insanların birbirlerinin dengi olması gerektiğini savunur ve insanları kendinden aşağı görür. Gurur ve Önyargı‘ da Elizabeth ön yargıyı temsil ederken Mr. Darcy de gururu temsil eder. Elizabeth’in Mr. Darcy’ye karşı olan ön yargısı karşısında Mr. Darcy de Elizabeth için gururunu ayaklar altına almak istemez. Akıl ve Tutku romanında ise kız kardeşler olan Elinor ve Marianne de birbirlerinin tersini temsil ederler. Elinor, Marianne’ye karşın oldukça olgun ve sevgisini belli sınırlarda yaşarken Marianne ise oldukça tezcanlı ve sevgiyi de acıyı da doruklarda yaşayan birisidir. Görüldüğü üzere Jane Austen romanını oluştururken birbirleriyle zıt ya da birbirlerinin tamamlayıcısı karakterler oluşturur. Ve siz bu sayede eserlerini okurken karakterleri daha iyi tasvir eder, analizlerinizi daha da belirgin oluşturursunuz.
Sıraladığımız sebeplerden sonra Jane Austen kitaplarına başlamak için sabırsızlanıyorsanız Jane Austen Okuma Rehberi adlı yazımıza göz atabilirsiniz!
Kaynakça
Austen, Jane. Emma. Koridor Yayıncılık: İstanbul, 2021.
Austen, Jane. Gurur ve Önyargı. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları: İstanbul, 2020.
Austen, Jane. Akıl ve Tutku. Can Yayınları: İstanbul, 2023.


