5 Farklı Sebeple Neden Göğü Delen Adam Okumalıyız?

Deniz Özkan
Deniz Özkan
Yaşama "Kuş uçtukça gökyüzü genişler" penceresinden bakan, hayatı incelikli kılan her şeye, yazmaya, edebiyata, sinemaya tutkun, beyninin sağ lobunu sanata sol lobunu bilime ayırdığı gibi hayatını da bu iki yoldan yürütmeye hevesli bir elektrik elektronik mühendisi.
spot_img
Editör:
İclal Yaka
spot_img

Büyük Okyanus’un güneyinde konumlanmış, Polinezya Adaları’nda yer alan bir ülke: Samoa. Ülkenin güzellikleri hakkında duyduğu söylemlerin peşine merakla takılan Alman ressam ve yazar Erich Scheurmann; “modern” Avrupa medeniyetinin erişip kendi varlığını ve yaşam kültürünü henüz tam anlamıyla dayatamadığı Samoa’nın dokuz adasından birine 1914’te ayak basar. Daha önce Avrupa’da bulunmuş, bütün kıtayı dolaşan bir “halkları seyretme grubuna” katılarak ülkeler ve kültürlerini gözlemleme fırsatı bulmuş bir kabile reisi olan Tiavealı Tuiavii ile tanışır.

Erich Scheurmann’ın Tuiavii ile zamanla kurduğu dostluk üzerine Tuiavii kendi Polinezyalı halkına Avrupa “uygarlığını” ve Avrupa’nın “aydınlanmış” halklarını anlatarak kendi halkını uyarma amacıyla kaleme aldığı konuşma metni taslağını ve notlarını Scheurmann ile paylaşır. Yazar ise bu notları ve metni Samoalı bir yerlinin gözünden yüksek medeniyetin beşiğinde yaşayan Avrupalı halkların kendini artık yitirdiği bir bakış açısıyla görme imkanı bulması; kendilerini ve kurulmuş yaşam düzenini yeniden gözden geçirmeye mecbur hissetmesi için Tuiavii’nin bu konuşmayı bastırmak ve yayınlamak gibi bir niyeti olmamasına rağmen Scheurmann Avrupa’nın okur çevresine aktarmıştır.

Göğü Delen Adam’daki Maxine van Eerd-Schenk imzalı illüstrasyonlardan biri | pinterest.com

Peki bu kitap bize nasıl bir bakış kazandırır? Göğü Delen Adam neden okunmaya değer bir eser olarak hem zihnimizde hem kütüphanemizde yer almalıdır? Papalagileri Tuiavii’nin gözünden görerek bu sorulara cevap bulabilir; kendimizi ve şehir hayatı, mülkiyet, zaman, para gibi üzerine çokça düşünülmüş kavramları bir yerlinin çocuksu açık sözlülüğü ile birlikte yeniden ele alarak bu kitaba neden bir şans vermemiz gerektiğini anlayabiliriz.

“Papalagi denince beyazlar ya da yabancılar anlaşılır. Ama sözcüğü sözcüğüne çevrilirse göğü delen anlamına gelir. Samoa’ya ilk misyoner bir yelkenliyle gelmişti. Yerliler bu beyaz
yelkenliyi ufukta bir delik olarak gördüler, beyaz adamın içinden çıkıp kendilerine geldiği bir delik. O, göğü delip geçmişti.”

1. Şehirde Betonlar Arasında Sıkışıp Kalan Papalagilere Dair

iklimhaber.org

“İşte bütün bunların hepsi; yani kalabalık taş kutular, taş yarıklar, oraya buraya uzanan binlerce ırmağın içindeki insanlar, gürültü, kargaşa; ağaçtan, gökyüzünün mavisinden, temiz havadan, bulutlardan yoksun kapkara kumlar ve dumanlarla kaplı yerler Papalagi’nin ‘kent’ adını verdiği şeydir.” (s.32)

Tuiavii’ye göre, Papalagi bir midye gibi sert bir kabuğun içinde oturur. Binalar üst üste koyulmuş sandıklardır, her aile bu taş sandığın belli bir bölümünü kendine ayırmıştır. Sokaklar iki yanında taştan kutular olan derin yarıklardır; caddeler gibi bazı yarıklarda ise insanlar ağır bir balçık gibi akarlar, bu yarıklarda korkunç bir kargaşa ve gürültü hüküm sürer. Ona göre taştan yarıklarda yaşayan yarık insanlarının güneşten, ışıktan ve yelden yoksun sürdürdükleri yaşamları onları ancak sahte bir mutlulukla buluşturur. Tuiavii, halkına ve bize güneşin ve ışığın özgür çocukları olarak kalmanın güzelliğini, güneşli kıyılara taştan kutular dikerek doğanın kalbini kırmamamız gerektiğini hatırlatır.

2. Papalagilerin Sahip Olduğu “Şeylere” ve Mülkiyet Anlayışına Dair

Göğü Delen Adam’daki Maxine van Eerd-Schenk imzalı illüstrasyonlardan biri | bagdatantika.com

“Eğer insan çok fazla ‘şeye’ gereksinim duyuyorsa, bu büyük bir yoksulluğun göstergesidir.”(s.46)

Tuiavii’nin “şey” olarak nitelendirdikleri insanın ürettiği ve yaşamın sürdürülebilirliği için gerekli olduğunu düşündüğü eşyalar, mallar ve aletlerdir. Tuiavii’ye göre Papalagi, “şeyler” ürettikçe Tanrının yarattığı “şeylerden”, asıl güzelliklerden gitgide uzaklaşmaktadır. Papalagi ürettiği “şeyler” karşılığında para alıp verir ve bu da mülkiyet anlayışını doğurur. Oysa Samoa dilinde mülkiyet anlayışının temeli olan benim, senin gibi ifadeler ayrı kelimelerle tanımlanmaz: “Lau” kelimesi dillerinde hem senin hem benim demektir. (s.59) Ve böylece “Benim olan senindir.” anlayışı yaşamlarına hakimdir.

Samoa’da Tanrının güneşinden, denizinden, palmiyesinden herkes eşit faydalanır çünkü Tanrı onları herkese vermiştir. Sahip oldukları bu yaşam kültüründen dolayı Tuiavii, “yüzlerce döşeği olsa döşeksiz birine bir tanesini bile vermeyen” Avrupa’nın “uygar” insanını anlatır halkına ve şöyle der:

“Birinin her şeyi varken, diğerinin hiçbir şeyi olmamasına izin vermeyen geleneklerimizi sevelim. Sevelim ki, Papalagi gibi, kardeşi yanı başında keder ve acı içindeyken mutlu ve neşeli olmayalım.” (s.42)

3. Hiç Zamanı Olmayan Papalagilere Dair

sinirbilim.org

“Avrupa’da zamanı olan çok azdır, belki de hiç yoktur. Bu yüzden herkes yaşamın içine fırlatılmış birer taş gibi koşuşturur.” (s.55)

Zaman Tuiavii için güneşin doğuşuyla batışı arasından ibaret bir kavram iken zaman Papalagi’yi bir türlü memnun edemez. Tuiavii’ye göre hiç zamanı olmadığını iddia eden Papalagiler vardır ve ne yaptıklarını bilmez halde oradan oraya koşuştururlar. Papalagi bütün aklını ve gücünü zamanı nasıl genişletirim diye düşünmeye kullanırken Tuiavii, bütün bu çabanın ne için olduğunu ve eline geçen zamanla Papalagi’nin ne yaptığını anlayamaz. Ona göre “çok sıkı tuttukları için zaman, ıslak elden kayıp giden bir yılan gibi akıp gider ellerinden.”(s.56)

4. Papalagi’nin Parayla Olan İlişkisine Dair

ekonomist.com.tr | acarbaltas.com

“Beyaz adamın gerçek tanrısı, kendisinin ‘para’ adını taktığı yuvarlak metal ve ağır kağıttan başka bir şey değildir.” (s.35)

Tuiavii’ye göre Papalagi’nin dünyasında güneşin doğuşundan batışına kadar parasız hiçbir şey yapamazsın: açlığını, susuzluğunu gideremez, yatacak bir döşek bulamaz, odanı aydınlatamazsın. Doğar doğmaz para ödemeye başlarsın, öldüğünde de bedenin toprağa verildiği için mezarına senin adına dikilen taş için para ödenmesi gerekir. Ona göre Avrupa’da para vermeden herkesin yararlanabileceği tek şey havadır. Papalagi hep daha çok “şeye” sahip olmak ister ve bunun için de hep daha çok para edinmeye çalışır. Elde ettiği para ile daha çok “şeye” sahip olan Papalagiler hakkında “varlıklı” olarak söz edilir. Tuiavii’ye göre para insanı daha mutlu, daha neşeli kılamaz ve insanın gerçek değerini ifade edemez.

“Beyazların dünyasında insanların ağırlığı yalnızca parasıyla, o parayı her gün ne kadar arttırabildiğiyle ölçülür. Yiğitliği, soyluluğu ve zekasının parlaklığıyla değil.” (s.39)

5. Papalagi’nin Giysilerine Dair

Göğü Delen Adam’daki Maxine van Eerd-Schenk imzalı illüstrasyonlardan biri | pinterest.com

“Beyaz adam budala ve kördür. Gerçek mutluluğa karşı sağırdır ve bu utancını gizlemek için kat kat örtünmesi gerekir.” (s.26)

Tuiavii’ye göre ayakkabılar, sabahtan akşama kadar giyilen ve ayağın tırmanmak, bir şeyi kavramak gibi işlevlerini yok eden kanolar; kravat ise bir anlamı olmayan beyaz bez ve beyaz alçı şerittir. Hem kadınlar hem erkekler hayvan derisi ve bitki lifleriyle yapılan kılıf ve örtülerle bedenlerini sararlar. Papalagi gövdesini sardığı örtülerle ve ayağına giydiği sert kılıflarla doğayla, güneşle irtibatını keser ve vücudunu işlevsizleştirir. Tuiavii ise kendi halkına şöyle seslenir:

“Biz etimiz güneşte konuşabildiği için sevinmeliyiz. Bacaklarımızı saran bir örtü, ayaklarımızı ağırlaştıran ayak kılıfları olmadığı için yaban atları gibi koşturabildiğimize, kafamızdaki örtü düşecek mi diye kaygı çekmediğimize sevinmeliyiz.” (s.26)

Göğü Delen Adam, Samoalı bir kabile reisinin gözünden “uygar medeniyetimize” unuttuğumuz bir pencereden farklı bir perspektifle yeniden bakmamıza olanak tanıyor. Tuiavii’nin konuşmasını yazıya dökerken ve kitaba aktarırken yazarın korumaya çalıştığı çocuksu açık sözlülük, tercih ettiği dolaysız, yalın anlatım tarzı ve kullandığı incelikli dil okura sürükleyici bir okuma deneyimi sunuyor.

20. yüzyılın başındaki Avrupa ziyaretinin gözlemlerini içerse de günümüz medeniyetine de ayna tutmaya devam eden ve güncelliğini hâlâ koruyan eleştirileriyle bu eser; yayımlandığı 1920 yılından bu yana değerini yitirmiyor ve gerçek bir Samoalının gözünden Batı’yı göstererek önümüze yeni ufuklar açmaya günümüzde de devam ediyor. Bir baş ucu klasiği olmaya aday ve bir şans vermeye kesinlikle değer.


Kaynakça:

Scheurmann, Erich. “Göğü Delen Adam”. Ayrıntı Yayınları: 1988.

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.