Rus edebiyatı soğuktur, alkollüdür, paltoludur ve uzun betimlemeleri vardır. Başta aklımıza bunlar gelse de Rus edebiyatı dediğimizde aklımıza daha başka birçok şey gelebilir. Kendisine dair tüm bu ögelerin klasikleşmiş ve tüm dünya tarafından benimsenmiş olmasını başarısına yorabileceğimiz Rus edebiyatı onlarca başarılı yazara ev sahipliği yapsa da sokağa inip halka sorduğumuzda ikisinden fazlasının ismini duymak güçtür. Dostoyevski ve Tolstoy haricinde Rus edebiyatı denildiğinde, “Rus edebiyatından ne okuyabiliriz?” diye sorulduğunda cevap bulmak zor olabiliyor.
Rus edebiyatı denildiğinde ilk akla gelenlerden olmayan ama bildiğimiz anlamdaki Rus edebiyatının ilk örneklerinden olan Nikolai Gogol herkes tarafından okunması, okutulması gereken bir yazardır. Nikolai Vasilyeviç Gogol, kendi halinde bir ailenin çocuğu olarak Ukrayna’nın Soroçinski köyünde, 31 Mart 1809’da dünyaya gelmiştir. İlk yıllarının köy hayatıyla geçtiği söylenebilir. Çocukluk yıllarında yaşadıklarının etkileri hayatının sonraki döneminde yazdığı eserlere de yansımıştır.
Şiire ve edebiyata ilgisi gençlik yıllarında başlamış olan Gogol 1828’de Petersburg’a gider. Memur olarak geçinmek gibi hayaller kurmuş olsa da tutunamaz ve kısa sürede Petersburg’dan ayrılıp Almanya’ya gider. Talih orada da yüzüne gülmeyince Petersburg’a döner ve ortalamanın altında bir maaşla devlet memuru olarak çalışmaya başlar, bir sene sonra görevinden ayrılır. Yalnızca çocukluğunun değil, Petersburg’daki devlet memuru olarak yaşadığı yıllarının da eserlerine nasıl yansıdığını okuduğunuz vakit aslında kolaylıkla kavrayacağınız bir yazar Nikolai Gogol.
Her klasik yazar için diyebileceğimiz üzere Gogol için de neden okunmasına dair sebepler sayabiliriz. İşte neden bir an önce Gogol okumanız gerektiğine dair beş maddeyi sıraladık.
1. Herkes Gogol’un Paltosundan Çıktı

Aslında Dostoyevski’ye ait olmayan ama sık sık onunla ilişkilendirilen bu sözün kime ait olduğu tartışmalı olsa da gayet doğru bir cümledir. Günümüz anlamındaki Rus edebiyatının Gogol’un paltosundan çıktığını söyleyebiliriz. Tolstoy, Dostoyevski, Puşkin, Gonçarov gibi bildiğimiz yazarlar onun peşinden gelen, onun açtığı yolda ilerleyen ve eserlerini onun gölgesinde yazan yazarlardır.
Daha ileriye gidersek esinlenen yazarların kümesini genişletebiliriz. Bir sabah uyandığında burnunu kaybeden adamın konu olarak anlatıldığı Burun öyküsü, Franz Kafka’nın Dönüşüm kitabını yazmadan evvel okuduğu kitaplardan biri olamaz mı sizce? Günümüzün hikâye anlatıcılarında bile izine rastlanabilecek olan Gogol’u okursanız, sevdiğiniz diğer yazarlara farklı bir gözle bakabilme şansı elde edersiniz.
2. Farklı Hikâye Anlatım Tarzları

Dönemi için sık rastlanmayacak birçok farklı anlatım tarzını Gogol’un kitaplarında bulabilirsiniz. Bir delinin ağzından anlatıldığı için güvenilmez bir anlatıcı olarak düz giden, anlatılanın tamı tamına doğru olmayan Bir Delinin Hatıra Defteri isimli öykü yazıldığı dönem için farklı değerlendirilebilir.
Neva Bulvarı isimli öyküsünde hikâyenin bir meydan anlatısı ile başlamasından sonra iki karaktere odaklanması ama çizgisel, paralel bir anlatım yerine iki karakterin yaptıklarına sırayla bakmamız da öyküyü ilginç kılıyor. Tüm bunların yanında Palto, Fayton, Portre gibi öykülerle de sınırlarını zorlamış, yeni şeyler denemekten çekinmemiş bir yazar diyebiliriz Nikolai Gogol için.
3. Mekân ve Karakter Betimlemeleri

Bir önceki maddede bahsettiğimiz Neva Bulvarı öyküsü, mekan anlatımı konusunda ayrı bir seviyedir. Öykünün neredeyse yarısı boyunca anlatıcı Neva Bulvarı’nın her detayından bahseder. Gözünüzdeki bulvar imgesini tuğla tuğla inşa eder. Sabah saatinden başlayarak tüm gün boyunca bulvardan geçen insanları anlatır. İnsanların kıyafetlerinden sosyal sınıflarını anlamanızı sağlar, meydanın kozmopolit yapısını tüm açıklığıyla bizlere aktarır. Öykünün devamında yaşananlar ilginizi çekmeyecek olsa bile Neva Bulvarı öyküsüne şans vermelisiniz. Eğer daha gerginlik uyandırıcı, paranormal ögeler arayacak olursanız Viy öyküsünde yerel halk tarafından inanılan yaratığı öyküsüne nasıl konu ettiğini, genel hortlak anlatısına kıyasla nasıl farklı betimlendiğine şahit olabilirsiniz. Kısacası, sadece mekân değil karakter betimlemelerinde de ayrı bir seviyede olan Gogol’un yazdıklarında çaresizliği, korkuyu ya da endişeyi en saf ve etkileyici hallerinde bulabilirsiniz.
4.Kara Komediyi Barındırması

Devamında gelen Rus yazarlara kıyasla Gogol’un öyküleri komiktir. Bir karakterin hayatının nasıl kaydığını okuyor olmanıza rağmen sizi gülümsetebilir, ilk cümleden itibaren çizilen tüm karanlık havaya rağmen sizi güldürebilir. Burun öyküsünde burnunu kaybetmiş bir adamın yaşadığı korkuya, Palto adlı eserinde yeni bir palto alamayacak kadar kötü durumda olan bir adamın hikâyesiyle sizleri güldürebilir. Hikâyelerindeki bu başarılı güldürüsünün nedenine, günümüzdeki hikâyeler için kara komedi diyebileceğimiz, hiciv diyebileceğimiz ögeler diyebiliriz. Günümüz anlatılarında bu tarza sıklıkla rastlayabilirsiniz ama Gogol’un döneminde böyle hikâye anlatan biri yoktu. Hem anlatıcının dilinde hem de kurguda rastlayabileceğiniz bu güldürü unsurlarını, Gogol’u dönemin yazarlarından ayıran sebeplerden sayabiliriz.
5.Karakter Portreleri

Öykü türünü öykü yapanlardan biri, kısa zamanda ağır ve etkili hikâyeler anlatabilmektir. Gogol’un öyküleri için de bu söylenebilir. Sadece öykülerinde değil, Ölü Canlar adıyla bilinen romanında ve Müfettiş adıyla bilinen tiyatro oyununda da harika karakter portreleri çizer. Kendi hayatında karşılaşmış olması muhtemel devlet memuru tipi karakterler üzerinden yıllar boyu hatırlanacak, akıllardan çıkmayacak karakterler oluşturmuştur. Kimi zaman Akakiy Akakiyeviç gibi söylemesi komik isimleri yakıştırdığı karakterlerin kısa zamanda yaşadıkları karakter yolculuğu, hikâyenin karakterleri bir noktadan alıp öteki noktaya taşıyış biçimi okullarda ders olarak dahi okutulabilecek düzeydedir.
Hepimiz, Gogol’un paltosundan çıkmışız. Zor zamanımızda neden sığınmayalım?


