Dünyanın en çok okunan yazarlarından biri olan Dan Brown, 22 Haziran 1964 yılında Amerika’da doğmuştur. Hayatının din ve bilim arasında bir çatışma ortamı içerisinde geçmiştir. Bunun en büyük sebebi; babası bir matematik profesörüyken annesinin ilahiyat müzisyeni olmasıdır. Asıl mesleği İngilizce öğretmenliğidir ancak yazmaya ve yazar olmaya karşı beslediği büyük heves ile öğretmenliği bırakmıştır. Yazarlığa 1996 yılında Dijital Kale adlı romanı ile başlamıştır. Kitabı çıktıktan kısa bir süre sonra Dan Brown, en çok satan ve okunan yazarlar arasına girmiştir. Dijital Kale; hükümetin, vatandaşların özel bilgilerini izlemesini, onların haklarını ihlal etmesini ve bunun sonucunda doğacak etik sonuçları anlatmaktadır. Brown, üçüncü kitabı olan İhanet Noktası‘nda da ahlak ve gizli teknolojilere değinmektedir.

Ünlü yazarın daha ikinci kitabı olmasına rağmen Melekler ve Şeytanlar en çok ses getiren eseri olmuştur. Bu kitapla birlikte yazar bizlere Robert Langdon karakterini tanıtmış ve uzun bir yolculuğa çıkarmıştır.
1. Robert Langdon

Dan Brown‘ın yarattığı kurgusal bir karakter olan Robert Langdon, Harvard Üniversitesi’nde Simgebilim profesörüdür. Melekler ve Şeytanlar ile hayatımıza girmiş ve yazarın son kitabı Başlangıç’a kadar süren bu macera dolu serüvende bizlerle olmuştur. Da Vinci Şifresi, Melekler ve Şeytanlar, Cehennem kitaplarıyla beyaz perdeye de hükmeden Langdon’ı ünlü Hollywood oyuncusu Tom Hanks canlandırmaktadır.
Robert Langdonbir inanışa sahip değildir. Ancak simgebilim alanındaki uzmanlığı ve bunun sonucunda yaşadığı olaylar onu sürekli din ile yan yana gelmeye zorlamıştır. Langdon, karmaşık şifrelerin, sembollerin ve gizemlerin peşinden gitmek zorunda kalır. Maceraları boyunca tehlikeli durumlarla karşılaşsa da, genellikle zekası ve hızlı düşünme kabiliyeti sayesinde bu durumları aşmayı başarmıştır.
“Bilim bana Tanrı’nın var olması gerektiğini söylüyor. Zihnim bana Tanrı’yı asla anlayamayacağımı söylüyor. Ve kalbim bana bunu yapmamam gerektiğini söylüyor.” – Robert Langdon, Melekler ve Şeytanlar
2. Semboller ve Simgebilim

Romanlarında sanat, tarih, bilim ve dini gözler önüne seren Dan Brown, çocukluğundan beri süregelen din ve bilim çatışmasını bizlere kitaplarında semboller ve imgelerle sunmaktadır. Brown’ın pek çok romanında ifade ettiği gibi bir tablo sadece bir tablo olmayabilir. Bir bina pek çok anlam ifade edebilir.
Sanat, edebiyat, mimari, mit, din ve felsefeye gizlenmiş sembolleri keşfetmeye, onları anlamaya çalışmıştır. Yazar, Kayıp Sembol romanı ile bizlere simgeler ve semboller dünyasının kapısını açmış, bizim de bu dünyayı keşfetmemize ve öğrenmemize yardımcı olmuştur. Kitapta verdiği her sembolü açıklayarak aynı zamanda öğretici bir içerik de ortaya koymuştur.
3. Dan Brown ve Şehirler

Her kitabında bizlere yepyeni maceralar sunan Dan Brown, semboller kadar şehirlere de önem vermiştir. Her romanının farklı şehirde geçmesi, eserlerinin öğretici yönü onun eserlerini ve yazar kişiliğini daha iyi anlamamızı sağlamaktadır. Melekler ve Şeytanlar; Roma (Vatikan), Da Vinci Şifresi; Paris, Kayıp Sembol; Washington D.C, Cehennem; Floransa, Venedik ve İstanbul, Başlangıç; Barselona’da geçmektedir.
Peki bu şehirler öylesine mi seçildi? Melekler ve Şeytanlar‘da Vatikan’ı seçmesinin en önemli sebebi din, papalık ve illuminatiyi birbirine bağlamasıdır. Kitabın Cern’de bir laboratuvarda başlaması ise onu bilime bağlar ve bizlere yine bilim ve dinin çatışmasını aynı zamanda birlikteliğini gösterir. Da Vinci Şifresi‘nin Paris’te geçmesinin sebebi Brown‘ın sanat ve imgeciliği birbiriyle harmanlayabilmesi içindir. Sanat eserlerindeki semboller, (Kutsal Kase, Son Akşam Yemeği gibi) yazarın Paris’i seçmesinde büyük rol oynamıştır. Cehennem‘in tek bir şehirde değil de üç şehir arasında geçmesi bu kitapta bulunan her bir sembol için ayrı önem taşımaktadır. Floransa’da başlayan yolculuk Dante’nin Cehennem kitabının tasviri için oldukça önemlidir. Eserde yapılan yolculuk ve ulaşılan yerler, Cehennem’in katlarına karşılık bir semboldür.
4. Bilim ve Din

Din ve bilimi bir bütün olarak gören yazar, romanlarında da buna bolca yer vermiştir. Brown‘ın pek çok tartışmaya sebebiyet veren bu görüşü onun eserlerini daha iyi anlamamızı sağlar. Her zaman akılcı bir yaklaşım gösteren Langdon‘ın simgebilim uzmanı olması, sadece sanat ve sembolizm için değil dini konularda da ona danışılması Brown’ın iç dünyasında din ve bilim çatışmasının en iyi göstergesidir. Dan Brown, bu iki kavramın birbirinden ayrılmaması gerektiği görüşündedir. Ona göre din ve bilim birbirini tamamlayan bir bütündür. Biri olmadan diğerinin açıklanamayacağına inanır.
“Bilim ile din rakip değildir. Onlar aynı hikayeyi anlatmaya çalışan farklı dillerdir. Bu dünyada ikisine de yer var.”
5. Bir Yazının Serüveni

Çocukluğundan beri yapbozlara, bulmacalara düşkün olan Dan Brown, bu hevesini ilerleyen yıllarında kitaplarına aktarmayı başarmıştır. Her kitabını bir yapboz parçası gibi birleştiren yazarımız, biz okuyucuları da bu serüvenin bir parçası haline getirmiştir. Kitaplarında macera ve gerilimi doruklarına kadar yaşatmasını iyi bilen Brown; yer, kişi ve olaylarla ilgili verdiği detaylı bilgilerle de bizlere sanki orada, Robert Langdon‘la birlikteymişiz gibi hissetmemizi sağlıyor.
Öğrencilik hayatında aldığı bir derste ilgisini çok çeken Leonardo Da Vinci‘nin Son Akşam Yemeği tablosu yıllarca onun hayalinde zenginleşmiş ve yıllar sonra karşımıza Da Vinci Şifresi olarak çıkmıştır.
Kaynakça
Dan Brown’s Biography-Florence Inferno, 2015 web
Dan Brown Books Symbolism: Da Vinci Code, Lost Symbol, Inferno, 2020


