12 Şubat’ta 3. Uluslararası Kadın Oyun Yazarları kapsamında Ballhaus Prinzenhallee ekibi tarafından sergilenen Benim Dilim Öfke oyunu Almanya’dan çıksa da aslında hepimizin bildiği bir durumu dönemin enstrümanlarından yararlanarak başarılı bir şekilde ortaya koyuyor.
Benim Dilim Öfke

Fotoğraflayan Zeynep Saatli
Benim Dilim Öfke’de üçü de farklı siyasal ideolojide olan insanların söylemlerini, güncel siyasi konulardaki fikirlerini ve işin en can alıcı kısmı olan, çektikleri TikTok videolarını görüyoruz. Oyunun başında bunun bir sosyal deney olduğunu söylediler fakat ben oyun içinde oyun olarak söylendiğini düşündüm. Meğerse gerçekten oyuncular metin yazılmadan önce birer TikTok hesabı açıp algoritmayı seçtikleri siyasi görüşe göre eğitecek paylaşım ve etkileşimlerde bulunmuşlar. Oyun metninin böyle bir deneyin sonucunda çıkması beni epey şaşırttı, çok da hoşuma gitti. Biraz da bu sebeple oyunda alışageldiğimiz serim, düğüm ve çözüm bölümlerini görmek yerine daha çok anlatı şeklinde giden bir akışı var. Tabii oyunu bir şekilde başlatıp bitirebilmek için bahsedilen tartışmaya bir baş ve son biçilmiş fakat oyunda bahsedilen problemlerin yakın zamanda nihai bir cevaba ereceğini düşünmüyorum.
TikTok Üzerinden Sosyal Deney
Oyunun başında üç karakter (Freya, Jonas ve Lukas) kendilerine hayali birer karakter yaratıp onun siyasi görüşü çevresinde yaptığı işi, sevgilisi olup olmadığını ve hobilerinin neler olabileceğini düşünüyorlar. Dennis Bauer, aşırı-sağ karakterimiz. Tradwife bir sevgilisi olduğundan bahsederken kadınlara düşmanca, İslamafobik ve anti-yeşilci söylemlerde bulunuyor. Karakterlerin her birinin görüşlerini, üç ayrı panele zaman zaman yansıtılan TikTok videolarından öğreniyoruz. Onların kendilerini çektiği videolar dışında her birinin keşfet sayfalarındaki TikTok videolarını da görüyoruz. Bauer karakteri dışında solcu olan Lucy Lexer ve merkez görüşü temsil eden Fabien Albers var.
Tiyatro Salonunda Alışkın Olunmadık Bir Anlatı

Sosyal medyanın, özellikle de TikTok’la kısa format videoların etkisini hepimiz her gün hissediyoruz. Elbette sosyal medyada karşılaştığımız haberler, takip ettiğimiz insanların politik söylemleri ve tüm bunların hangilerini beğenip hangilerini beğenmediğimiz bizim hakkımızda bir şeyler anlatıyor. İşte oyun da tam bunun üzerine kuruluyor. Oyunun dile getirdiği bölünmekten doğan öfke ve bunu birbirimize nasıl yansıttığımız konusunun konuşulması gerçekten çok değerli. Metnin zaman zaman hızlanıp bizi de o girdabın içine çekmesi gerçekten çok başarılıydı. Yansıtılan TikTok videolarının hızlı hızlı kaydırılışını onlarca seyircinin, bir tiyatro salonunda birlikte izliyor olması epey ilginç bir deneyimdi. Sanatın ne olduğuyla ilgili sınırlarımız da zorlanmış oldu. Tiyatroyu kalburüstü bir sanat olarak konumlandıran herkesi de rahatsız edecek bir oyun. Brainrot olarak adlandırılan, adeta beyni çürüten içeriklerin hızlı hızlı kaydırılmasını izlemek kimilerine anlamsız gelebilir.
Yükselen Sağ ve Artan Gerilim

Fotoğraflayan Zeynep Saatli
Ben kesinlikle böyle düşünmüyorum. Z kuşağından biri olarak bizler sokakta politize olmaktansa çoğunlukla anonim biçimde sosyal medya üstünden fikirlerimizi tartışmaya alışkınız. Oyunda da “Paylaş ve yorum yap. Politik angajman bu mu?” diyordu Freya. Bu durum iyi ya da kötüdür, başka bir zamanın konusu olsun. Her ne düşünürsek düşünelim güncel olan bu durumun çıktılarını sahneye taşıyıp tartışmak çok kıymetli. Yakın zaman önce Amerika’daki seçim sürecine, Avrupa’da süregelen seçimlere baktığımızda sağın yükselişini çok net okuyabiliyoruz. Birçok akademisyen ve gazeteci de popülizm, aşırı sağ üzerinde daha çok yazmaya başladılar. Bu durum tükettiğimiz kültürde de kendini göstermekte, hatta ben de özellikle tradwifelardan bahsettiğim biz yazı kaleme almıştım. Alfa erkekler, hanım hanımcık tradwifelar, eril/dişil enerji vurgusu… Bunların hepsi politikacıların desteklediği sınır, göçmen, ekonomi ve “aile” politikalarıyla ilişkili. Oyunda da kendini alfa olarak tanıtan Dennis Bauer karakteriyle bu ilişkinin altı tekrardan çiziliyor.
Sahnelemeye Dair

Fotoğraflayan Zeynep Saatli
Sayfalarca yazılsa da kelimelerin asla tükenmeyeceği nadir konulardan biri olduğu için bahsedilenden biraz uzaklaşıp sahnelenme konusunda birkaç söz etmek istiyorum. Tiyatro salonundan kaynaklanan, senkronize olamayan çeviriye rağmen oyunu zor da olsa takip ettim. Oyunun daha ziyade bir anlatı üslubu taşıdığını belirtmiştim. Buna rağmen bence gayet dinamikti. Kimi zaman mikrofon kullanarak kimi zaman da sahneyi birbirlerine bırakıp sonra tekrar birleşerek tekdüze bir anlatımın dışına çıkıldı. TikTok videoları da gerçekten hem anlatıma hem de görselliğe büyük bir katkı sağladı. Çoğunluğu Türkçe konuşan bir seyirciye Almanca kelimeleri ikna edici şekilde söylemek zor olsa gerek. Çeviri olsa bile mimikle sözcüğü aynı anda alamamak maalesef ufak tefek boşluklar yaratıyor. Bu boşluğu iyi kotardıklarını düşünüyorum.
Soru-Cevap Kısmına Dair

Soru cevap kısmı, beni genel olarak daha çok düşünmeye sevk eden, bana hem Türkiye hem de diğer ülkelerin politik gidişatı hakkında uzun uzun tartışma yapılabilecek bir paylaşım alanı açtı. Özellikle de oyundan sonra yönetmen İrem Aydın ve oyuncular Freya Kreuzkam, Lukas David Schmidt, Jonas Broxtermann ile yapılan soru-cevap kısmında da izleyicilerden güzel sorular geldi. İzleyiciler arasında algoritmalarla ilgili çalışmalar yapan biri algoritmaların eğitilmesi ve insanlar üstünde etki yaratmak amacıyla siyasi bir araç olarak kullanılmaya başlanmaları hakkında bir yorumda bulundu. Algoritmanın halkın paylaşım modellerini öğrenmesinden bahsetti.
Bu bilgiden çıkan soru ise “Biz bu şekilde düşünüyoruz diye mi algoritma onu öğrenip gösteriyor? Yoksa gerçekten siyasi ideolojiler uğruna manipüle mi ediliyoruz?“. Konunun uzmanı olmadığım için fikir yürütmek zorlaşsa da bunun tamamıyla organik bir şey olduğunu düşünmüyorum. Büyük medya ve yapay zeka şirketlerinin kimler tarafından yürütüldüğüne bakınca, özellikle de son zamanda sosyal medya araçları özelinde alınan kararlara bakarsak bence durum açık. Dezenformasyonun ve nefret söyleminin önünü açan yeni politikaların sonuçları nasıl olacak hep birlikte göreceğiz. Tüm bunlar bizi umutsuzluğa sürüklemesin, aksine daha farkında olmaya özen gösterelim. Son söz olarak da oyuna denk gelirseniz izlemenizi tavsiye ederim.
Kaynakça
Biletinial. Benim Dilim Öfke- Almanya. Biletinial, https://biletinial.com/tr-tr/tiyatro/benim-dilim-ofke-almanya-3ukoyf. 15 Şubat 2025.
*Oyunda yer alan alt yazının senkronize bir şekilde ilerlemesinde problem olduğu için oyuncuların isimlerde değişiklik olabilir.