Bazen insanın içinde tarif edemediği bir eksiklik olur. Ne yapsa, kiminle konuşsa o boşluk dolmaz. İlişkilerde beklediğini bulamaz, kalbi hep bir şeylerin eksik olduğunu fısıldar. İşte tam da o anlarda, yasak olan daha parlak, daha cazip gelmeye başlar. Belki gerçekten imkânsız olduğu için, belki de gizli saklı yaşandığı için daha heyecanlıdır. Ama o heyecanın içinde bir de sızı vardır. Ve insan, o aşkın içinde hem kendini bulur hem de kaybeder. Karşınızda üç yazar, üç yasak aşk hikayesi… İyi okumalar!
Aşk-ı Memnu – Halit Ziya Uşaklıgil

Aşk-ı Memnu, yıllarca etkisini kaybetmeyen, romantizmin etkilerinin görüldüğü, yaşanılan yasak aşkın doğuracağı sorunların anlatıldığı bir romandır. Bihter, bu romanın ana temasını, hatta tezini sahiplenen bir karakterdir. Mutluluğu bulamadığı ve annesi gibi olmaktan korktuğu için bu yasak aşka sürüklenmiştir. Bihter, Adnan Bey’le hem onu sevdiğini düşünerek hem de annesinden farklı bir hayat kurma arzusu ve ona duyduğu öfkeyle evlenmiştir; içinde hem huzur arayışı hem de bir tür intikam hissi vardır. Zamanla aralarındaki yaş farkı Bihter için soğuma nedeni olur. Gençlik duygusuna Adnan Bey’in karşılık vermediğini fark eder. Bu içindeki duyguyu ve arzuyu, Adnan Bey’in yeğeni olan, yalıya sürekli girip çıkan Behlül’e karşı hissetmeye başlar.
Behlül de çapkınlığıyla bilinen bir karakterdir. O da amcasının karısına ilgi duymaya başlar ve bu ikili arasında tutkulu bir aşk yaşanır. Ama Behlül, her şeyin ciddileşmesiyle beraber korkar ve Bihter’e karşı olan ilgisi azalır. Adnan Bey’in kızı Nihal ile evlilik yoluna girer. Bihter, kendisinin sevilmediğini anlar ve bu durum onu deliye döndürür. Aralarındaki ilişkiyi itiraf eder. Bunun üzerine yalıda bütün gerçekler ortaya dökülür ve Bihter intihar eder. Behlül ise ortadan kaybolur.
Bu yasak aşk sonucunda Adnan Bey’in yeğenine ve karısına duyduğu güven sarsılır. Evin çalışanı Beşir, Behlül ile Bihter’in yasak aşkını fark eden ilk kişilerden biridir. Beşir aynı zamanda verem hastasıdır ve bu yasak aşka şahit olup gördüklerini söyleyememenin sıkıntısıyla içten içe çürümeye başlar. Sonunda her şeyi Adnan Bey’e anlatır ve ölür. Nihal, Behlül’e çocukluktan beri hayranlık duymaktadır. Behlül’ün Nihal’e yönelmesindeki sebep, bu yasak aşkı gizlemek için yapılan bir yönelimdir. Nihal, bu yasak aşkın dolaylı mağdurudur. Düğünden önce her şey ortaya çıktığında Nihal’in hayal ettiği aşk ve güven duygusu yok olur ve hayatı alt üst olur. Bu yasak aşk, başta Bihter olmak üzere herkesin hayatında derin yaralar açmış, geride kırgınlıklar, hayal kırıklıkları ve telafisi olmayan kayıplar bırakmıştır.
Eylül – Mehmet Rauf

Bu romanda Süreyya, Suat ve Necip karakterleri karşımıza çıkar. Suat, Süreyya ile evli bir kadındır. Kocası Süreyya’yla yalıya taşınmalarıyla beraber her gün sandalla gezintiye çıkarlar ve yürüyüş yaparlardı. Zamanla Süreyya, karısı olmadan bu gezintilere çıkar ve Suat bu durumdan dolayı canı sıkılarak evde tek kalmaya başlar, iyice yalnızlaşır. Teselliyi musikide bulur, piyano çalmaya başlar. Evlerine sık sık misafir olan Necip, Süreyya’nın kuzenidir. Suat’ın bu içsel yalnızlığını çok iyi anlar; kendisi de yalnızdır. Kadınlara güvenmez, aşkta da Suat gibi hanımefendi, eşine bağlı birini ister. Süreyya’nın sandal alışkanlığı nedeniyle Suat ve Necip yalıda yalnız kalırlar, beraber piyano çalarlar, ona çalması için notalar getirir. Aralarında evlilikle ilgili konuşmalar da geçer. Zamanla Suat’ı tanıdıkça ona daha fazla âşık olur. Kocasının onu ihmal edişi, Suat’ta da bir ilgi uyandırmaya başlar. Evli olduğunun bilinciyle duygularını bastırmaya çalışır. Necip de aynı şekilde, kuzeninin karısı olduğunu bildiği hâlde hislerinden vazgeçemez.
Bir gün, piyanonun üstünde duran Suat’ın eldivenini alır ve ortadan kaybolur. Yalıya Necip’in tifo hastalığına yakalandığı haberi gelir. Suat’ta kaybetme korkusu aşk hissini uyandırır. Ziyarete giderler, Süreyya’nın kardeşi, yastığın altında bir hanım eldiveni olduğunu dile getirir. Suat, Necip’in kendisine âşık olduğunu anlar. Necip iyileşir ve yalıya geri döner. Suat’a aşkını itiraf etmek ister ama yapamaz. Süreyya bir şeyler olduğunu anlar. Karısıyla konağa, ailesinin yanına dönmeye karar verir. Bu duruma Suat ve Necip çok üzülürler; eskisi gibi göz göze gelemeyecek, beraber olamayacaklardır. Konakta Hacer’in davranışı, laf sokmasıyla Necip eskisinden daha az uğramaya başlar. Çünkü bu durum Suat ve Necip’i rahatsız ediyordur.
Suat, Necip’i ilgisiz davranışlarıyla konaktan uzak tutmak ister. Necip ise Hacer’le ilgileniyormuş gibi yapar. Ama bu durum yanlış anlaşılmalara, kıskançlığa, güvensizliğe ve terk edilmişliğe yol açar. Suat, Necip’i artık düşünmeyeceğine kendini ikna eder; bunu kocasının kollarında düşünür. Necip’in içkili bir hâlde konağa gelmesiyle sadece onunla Suat ilgilenir ve konuşarak aslında birbirlerini ne kadar çok sevdiklerini anlarlar. Necip, aldığı eldiveni Suat’a geri verir. Suat ise diğer tekini Necip’e verir. Bu aşkları sadece gizli olur; eşine ve kuzenine ihanet etmek istemezler. Bir gün konakta otururlarken yangın çıkar. Herkes evden çıkar ama Suat ortada yoktur. Necip ve Süreyya içeri girerler ama Süreyya daha fazla ilerleyemediği için dışarı geri çıkar. Yangında Suat ve Necip beraber ölürler. Bu romanda Suat ve Necip, arzularına sonunda aşklarının yangınıyla kavuşurlar.
Cemile – Cengiz Aytmatov

Cemile, savaşta olan kocası Sadık’ı bekleyen bir kadındır. Ama bu bekleyiş, sevgiyle yoğrulmuş bir sadakat değil de sanki bir zorunluluk gibidir. Kalbinin içindeki boşluğu bastırmak için hissetmeden bekliyor gibidir. Ta ki Daniyar karşısına çıkana kadar. Daniyar, bakışıyla, yürüyüşüyle ve türküleriyle kendini gösteren biridir. Cemile, ilk kez biri tarafından görülmenin gerçekte ne olduğunu anlar. Cemile’nin Daniyar’a duyduğu şey yalnızca bir tutku değildir; kendi benliğini ilk kez hissetmek, neyi arzuladığını keşfetmektir. Bu aşk, Cemile’nin içinde büyük bir devrimdir.
Cemile ve küçük kayınbiraderi, tren istasyonuna malzeme taşımaya giderler. Yanlarına, cepheden yaralanıp gönderilen Daniyar katılır. Cemile’nin, Daniyar’ın bu sessizliği, sadece kendini işe vermesi hiç hoşuna gitmez. Bir gün Cemile’nin türkü söylemesiyle aslında bir hareketlilik başlar ve bir gece Daniyar da türkü söyler. Ama Cemile, bu türküden sonra ona karşı tamamen değişir. O türküde kendini bulur.
Aralarında bir çekim, sevgi vardır. Ama değişen hiçbir şey yoktur. Daniyar hâlâ içine kapanık, Cemile ise hâlâ evlidir. Aşkları bir sessizlik içinde, çok büyümeden ilerler. Cemile’nin kocasının yakın zamanda dönme haberi gelir ve tedirgin olmaya başlarlar. Daniyar, Cemile’den çekinir ama Cemile aşkını itiraf eder ve birlikte kaçarlar. Cemile’nin bu yasak aşka sürüklenmesine sebep olan şey kocasının ilgisizliğidir. Çünkü eşi Cemile’ye karşı ilgisizdir ve onu görmezden gelmektedir. Cemile ise bu ilgiyi Daniyar’da bulmuştur. Cemile kendi benliğini keşfeder. Daha önce alışılmış kalıplar içinde yaşayan, görevleriyle tanımlanan bir kadınken; Daniyar’la birlikte ilk defa gerçekten “ne istediğini” fark eder. Bu aşk, onun sadece kalbini değil, ruhunu da özgürleştirir. Sevgiyle yeniden doğmuş gibidir.
Kaynakça
“Aytmatov’dan Yasak Bir Aşk Hikayesi Cemile”. Typelish. Web. Erişim Tarihi: 07. 07. 2025.
“Eylül Romanının Tahlili”. Web. Erişim Tarihi: 07. 07. 2025.
Kantemir, Enise. “Aşk-ı Memnu Eser İncelemesi”. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, sy. 1, 1982, ss. 227-239.