Annelik, birçok farklı bakış açısından farklı anlamlar atfedilebilecek, farklı gözlerle bakılabilecek, sosyolojik ve edebi açılardan incelenebilecek, edebiyatın kendi içindeyse bir “tema” olarak görülebilecek bir kavramdır. Farklı yazarlar, farklı çağlarda ve farklı tarzlarda bu temayı işlemiştir.
Anneliğin sıcaklığından patriyarkal düzenin getirmiş olduğu yük ve sorumluluklara kadar genişleyebilen bu tema kapsamında yazılmış eserlerde, bazen bir anne figürü bazen onun yokluğu bazen de sadece bir kavram olarak anneliğin varlığından söz edilebilir. Edebiyatın vazgeçilmez ögelerinden “çatışma“ için de bu tema kusursuzdur.
Édouard Louis: Bir Kadının Kavgaları ve Dönüşümleri

Édouard Louis, Bir Kadının Kavgaları ve Dönüşümleri kitabıyla annesiyle olan farklılıklarını anlatırken aslında ne kadar benzer noktalarda olduğunu gösterir. Annesiyle benzer zorluklarla savaştığını fark ederken annesinin kırk beş yaşına geldiğinde artık özgürleşmiş olmasının onu rahatsız edişinin nedenini sorgular Louis.
“Tuhaf sahiden, ikimiz de tarihin kaybedenleri olarak başlamıştık bu hayata, o bir kadın, bense asi, canavar bir çocuk.”
Homoseksüel kimliğinin onu topluma aykırı bir noktada konumladığını fark ederken annesi ise bir kadındır. Kendisine “asi, canavar bir çocuk” olarak hitap ederken ikisinin de “tarihin kaybedenleri” olduğu farkındalığına varmıştır. Ancak kendisi genç bir erkekken annesi ondan yıllar önceden beri dünyanın acımasız dayatmaları altında kalmıştır ve yazar bu yüzden annesini güçsüz, ezilmiş görmüştür.
Annie Ernaux: Bir Kadın

Louis’den bahsetmişken Annie Ernaux‘nun adını geçirmemek pek de mümkün değil, genç yazarın Ernaux’nun mirasını yaşattığını söylemek abartı olmayacaktır. Annie Ernaux, toplumsal otobiyografi olarak çevrilebilecek “auto-socio-biographique” kavramını ortaya atmış, sosyal sınıflar arasındaki ayrımı otobiyografisinden ayırmadan yazmıştır. Bir Kadın kitabının da otobiyografik yönü vardır, annesine yazdığı bir veda metnidir bu eseri aslında. Bu türe göre kişisel olanın toplumsal ve politik olduğunu söylemek yerinde olacaktır.
“Annem hakkında yazıyorum çünkü onu dünyaya getirme sırası sanırım bende.”
Anneyle kız çocuklarının arasındaki o karmaşa, annesini kendi gözlerinden yazıp yeniden var etmek istemesiyle biraz esner belki de. Yıllar önce onu doğurup var ettiği gibi şimdi de annesini var etme sırasını alıp bunu ona borçlu olduğunu düşünür. Annesinin acısı henüz yenidir ve kabuk bağlatmaya çalışır belki de bu eserinde. Anneliğin getirdiği savunulan titizlik ve fedakarlık her zaman iyi bir şey midir yoksa kadının kendini ikinci plana atmasına mı yol açar? Bir kadın gözünden annesine ve anneliğe yazan Ernaux toplumsal bir belge bırakırken okuyucu da sorgulatır.
Mieko Kawakami: Memeler ve Yumurtalar

Mieko Kawakami kitapta birçok farklı perspektifte annelikten ve annelerden bahsederken kadınlık, doğum, iyi annelik ve beden algısı konularını konuşur. Anne olmaya karar veren Natsuko ve hali hazırda anne olan ablası ile annelik arasında fikir ayrılıkları yaşanır. Natsuko da annesini pek görmemiş bir karakterdir.
“Annem pek iyi bilmediğim biri gibiydi. Karşımdakinin annem olduğunu bilmesine biliyordum, hep birlikte yaşadığımız annem olduğunu da biliyordum, ama sanki bir yabancıydı. Sohbet ediyor, birlikte yaşam sürdürüyorduk ama bu kişi, kimdi, neyin nesiydi diye düşünmekten alamıyordum kendimi.”
Anneliğin getirdiği yüklerden, anneliği seçmenin feminist olup olmamasından, yalnız bir anne olmaktan bahsederken bu tema içinde farklı yönlerde duran karakterlerle bunu pekiştirir.
Annelik, farklı kültürlerde ve farklı bağlamlarda anlamı değiştirecek bir kavramdır. Biyolojik bir bağın ötesine geçip bir rol ve görev olmuştur. Bu bağlamda yazarlar tarafından edebiyata geçmiş, teoride ve gerçeklikte kurguda da yer edinmiştir.
Kaynakça:
Louis, Édouard. Bir Kadının Kavgaları ve Dönüşümleri. Can Yayınları, İstanbul: 2021.
Ernaux, Annie. Bir Kadın. Can Yayınları, İstanubl: 1987.
Kawakami, Mieko. Memeler ve Yumurtalar. DK Yayınları, 2023.


