2021, yeni normalleşme sürecinde sinemaların yeniden açılmasıyla hem nicelik hem de nitelik olarak önceki yıla göre çok daha tatmin edici bir sene oldu. Biz de senenin dijital platformlarda ve vizyonda seyirciyle buluşan en iyi 21 korku filmini sizler için derledik.
21. The Night House
The Night House; eşinin kaybı yüzünden depresyondaki bir kadının, kocasının telefonunda kendisine benzeyen başka kadınların fotoğraflarını görmesiyle oluşan sır perdesini kaldırmaya çalışmasını anlatıyor. İsminden de anlaşılacağı gibi kadının mimar kocasının kendileri için yaptığı evi merkeze koyan film, korku sekanslarını evin mimarisiyle oldukça yenilikçi bir şekilde sunuyor. Filmin yönetmen koltuğunda Netfix’in başarılı korku yapımlarından olan The Ritual’ı (2017) çeken ve şu sıralar efsanevi korku filmi Hellraiser’ın yeniden yapımında çalışan David Bruckner oturuyor.
20. Bloody Hell
Bloody Hell; hapisten çıktıktan sonra üzerindeki yoğun ilgiden kaçmak için Helsinki’ye giden bir halk kahramanının, orada yamyam bir aile tarafından kaçırılmasını anlatıyor. Başroldeki Ben O’Toole’un performansıyla yukarıya taşıdığı film, komedi ve vahşet arasındaki dengeyi mükemmel kuruyor. B sınıfı birkaç korku filminde kamera arkasına geçen Alister Grierson’un yönetmenliğini yaptığı film, türün hayranları tarafından görülmesi gereken bir eser.
19. Son
Son; bir gece çocuğunun odasında bir grup insan gördükten sonra çocuğu hastalanan bekar bir annenin, çocuğunu bu tarikattan korumak için yaşadığı kaçış mücadelesini anlatıyor. Gerçek ve gerçeküstülük arasında gidip gelen tarikat filmi arketipini başarılı şekilde işleyen film, gizemini son dakikasına kadar koruyor. Filmin yönetmen koltuğunda The Canal (Ölüm Fısıltısı, 2014) ile korku severlerin radarına giren Ivan Kavanagh oturuyor.
18. Titane
Altın Palmiye’yi kazanmasıyla ve bunu başarırken de sinema tarihine geçmesiyle listedeki en prestijli film olan Titane, türler arasında gezinirken body-horror (vücut korkusu) özelliklerini asla kaybetmiyor. Film, kimliği deşifre olan bir katilin kayıp ihbarlarındaki bir erkek çocuğunun yerine geçmesiyle türler arasındaki olduğu kadar cinsiyetler ve kimlikler arasında gezinen, kan dondurucu detaylarıyla izleyiciyi yumruk yemiş gibi hissettiren bir hikaye sunuyor. Filmin yönetmen koltuğunda Raw (Çiğ, 2016) ile son dönemin en başarılı yönetmenlerinden biri haline gelen Julia Ducournau oturuyor.
17. Halloween Kills (Cadılar Bayramı Öldürür)
Korku sinemasının unutulmaz filmlerinden Halloween’in (Yabancı, 1978) 2018’deki devam filminden sonra üçlemeye döndürülen projenin ikinci filmi Halloween Kills, ilk filmde Michael Myers’ın yanan evde terk edilmesinden hemen sonra başlıyor ve Laurie Strode hastanedeyken maskeli katilin Haddonfield kasabasında yeni bir katliam başlatmasını anlatıyor. Seriye yeni bir öge katmadığı, üçlemenin son filminden önce sadece ‘filler episode’ (doldurma bölüm) görevi gördüğü yönünde eleştiriler alan film, orijinal filme gösterdiği saygı duruşu ve vahşet dolu öldürme sahneleriyle listede kendine yer buluyor. Filmin yönetmen koltuğunda bir önceki filmde de olan David Gordon Green oturuyor.
16. The Conjuring: The Devil Made Me Do It (Korku Seansı 3: Katil Şeytan)
2010 sonrası korku sinemasının en önemli serilerinden The Conjuring’in son halkasında Warren çifti, işlediği cinayeti şeytan tarafından ele geçirildiği için gerçekleştirdiğini söyleyen Arne C. Johnson’ı araştırıyor. Serinin önceki filmlerindeki gibi gerçek olaylardan esinlenen film, bu gerçek olayın arka planına gereğinden fazla doğaüstü öge ekleyerek gerçekçiliğini kaybediyor. Bu durum, serinin iki filmdir sürdürdüğü korkutuculuğuna zarar verse de filmin senenin mutlaka izlenmesi gereken korku filmlerinden biri olduğu gerçeğini değiştirmiyor. James Wan’ın yaratıcısı olduğu ve ilk iki filmi yönettiği serinin son filminde yönetmenliği Michael Chaves yapıyor.
15. Meander (Tüp)
Meander; bir yabancının arabasına bindikten sonra yüksek teknoloji ile donatılmış bir kutunun içinde uyanan bir kadının, buradan kaçmaya çalışırken kendini ölümcül tuzaklarla dolu tüplerden oluşan bir labirentte bulmasını anlatıyor. Klostrofobisi olan seyirciler için izlemesi neredeyse imkansız olan film, Fransız aşırıcılığından taşıdığı izlerle de bu rahatsız ediciliğini geniş kitlelere yaşatıyor.
14. Vicious Fun
Vicious Fun; kendini seri katiller için düzenlenen bir destek grubunda bulan korku filmi eleştirmeni Joel’in hayatta kalmak için söylediği yalanlar yüzünden birçok katilin peşinde olduğu bir av haline gelmesini anlatıyor. Karakterlerin Jason Voorhees’ten Patrick Bateman’a kadar oldukça geniş yelpazedeki korku ikonlarından esinlenmesi ve filmin Back to the Future (Geleceğe Dönüş, 1985) başta olmak üzere birçok 80’ler filminden izler taşıması, dönemin ve türün hayranları için eşsiz bir seyirlik sunuyor.
13. Come True
Come True; gördüğü kabuslar yüzünden uyku problemi yaşayan genç bir kızın, rüyalar üzerine yapılan bir deneye katılmasını ve bu durumun altında yatan korkunç gerçekleri araştırmasını anlatıyor. Birinci kişi bakış açısından çekilen kabus sekansları, sinematografik olarak eşsiz tasarımlar içerirken kurgusu ve kamera hareketleriyle seyirciyi içine alan bir deneyim sunuyor.
12. Candyman (Şeker Adam’ın Laneti)
1992 yapımı aynı isimli kült korku filminin devamı niteliğindeki Candyman; ilk filmdeki olayların yaşandığı bölgeye eşiyle beraber taşınan bir ressamın Şeker Adam efsanesini takıntı haline getirmesiyle başlayan ruhsal dönüşümünü konu alıyor. İlk filmdeki politik metin, Jordan Peele’in yapımcılığında ve Nia DaCosta’nın yönetmenliğinde daha da derinleştirilerek sunulsa da filmin kurmaca ve korku yönünün bu katarsis altında yer yer yok olduğunu söylememiz mümkün.
11. Saint Maud
Saint Maud; durumu ağır hastasının ruhunu kurtaracağına inanan, dindar ve takıntılı bir hemşirenin sanrılarla dolu hikayesini anlatıyor. Pandemi yüzünden ertelenmesiyle özellikle arthouse korku sevenler için senenin en merakla beklenen yapımlarından olan film, karanlık bir karakter draması olarak ilerlerken korku dozunu da canlı tutabiliyor. Filmin yönetmen koltuğunda ilk filmini çeken ve türün hayranları için radara girmeyi başaran Rose Glass oturuyor.
10. Fear Street Part Two: 1978 (Korku Sokağı 2. Kısım: 1978)
Netflix’in bu yaz birer hafta arayla gösterime sunduğu korku üçlemesinin ikinci halkası olan Fear Street Part Two: 1978, hikayeyi ilk filmin bıraktığı yerden devam ettirirken bir yandan da oldukça başarılı bir teen slasher anlatısı sunuyor. İlk filmde cinayetler konusunda elini korkak alıştırmadığını gösteren film, cinayet sahnelerinde kamp temalı korku filmleri arasında en iyi performanslardan birini gösterirken paralel olarak anlattığı iki hikayeden birinin tempo sorunu sebebiyle üçlemenin en zayıf halkası oluyor.
9. Malignant (Habis)
21. yüzyıl korku sinemasının en önemli isimlerinden James Wan’ın son filmi Malignant, rüyalarından gördüğü cinayetlerin gerçekten işlendiğini fark eden dul bir kadının geçmişindeki karanlık sırları açığa çıkarmasını anlatıyor. Wan’ın kendi sinemasına ve İtalyan giallo filmlerine önemli göndermeler içeren film, arkasındaki fikrin orijinalliği ve sıra dışılığı sebebiyle eleştirmenlerden karışık yorumlar topladı. Filmle ilgili detaylı incelemeye buradan ulaşabilirsiniz.
8. Fear Street Part Three: 1666 (Korku Sokağı 3. Kısım: 1666)
Netflix’in bu yazın korku olayı olarak pazarlamasını yaptığı üçlemenin son filmi Fear Street Part Three: 1666; ilk yarısında filmdeki lanetin kökenlerine inerken ikinci yarısında ise 1994’te geçen hikayeyi sonlandırıyor. Filmdeki bütün karakterlerin ikonik korku filmi kötülerinden esinlenildiğini düşünürsek film final sahnesinde, slasher kötülerinin hepsini bir arada görebileceğimiz bir hayran servisine dönüşüyor. Sırf bu açıdan bile yılın birçok korku filminden daha iyi olduğunu söyleyebileceğimiz film, yer yer üçlemenin ilk filmini tekrar ettiği için serinin en iyisi olamıyor.
7. Antlers (Boynuzlar)
Amerikan yerlilerinin Wendigo efsanesini ekrana taşıyan Antlers; öğrencisinin korkutucu çizimlerini fark eden bir öğretmenin, çocuğun evindeki korkunç gerçekleri öğrenmesini anlatıyor. Koyu renk paleti ve karanlık sinematografisi ile kusursuz bir atmosfer yaratan film, ilk yarısında biraz durağan olsa da ikinci yarısında vahşet ve korku dozunu oldukça yüksek bir seviyeye çıkarıyor. Bunun yanı sıra film, sinema tarihindeki en etkileyici canavar tasarımlarından birini sunuyor. Nick Antosca’nın kısa hikayesinden uyarlanan yapımın yapımcılığını Guillermo del Toro üstlenirken yönetmen koltuğunda Scott Cooper oturuyor.
6. A Quiet Place Part II (Sessiz Bir Yer 2)
John Krasinski’nin hem kamera arkasına hem de önüne geçtiği, 2018’e damga vuran korku filminin devamı A Quiet Place Part II; ilk filmin hemen sonrasında yaşananları anlatırken bir yandan da uzaylıların dünyadaki işgale başlamasını gerilim dozu yüksek açılış sahnesiyle seyirciye sunuyor. Pandemi sonrasında sinemaların açılmasıyla vizyona giren ilk korku filmi olan yapım, gişedeki başarısıyla birçok ülkede haftalarca birinciliğini korudu. İlk filmi sevenler için mutlaka izlenmesi gereken film, kendisinden sonra gelebilecek potansiyel devam filmlerine yatırım da yapıyor.
5. Last Night in Soho (Dün Gece Soho’da)
Last Night in Soho; Londra’ya moda okumaya giden genç bir kızın, günlük hayatında zorbalıkla ve ataerkil toplumla mücadele ederken rüyalarında 1960’larda şarkıcı bir kadının hayatını yaşamasını ve bu iki yaşantı arasındaki korkunç paralellikleri fark ettikçe gerçekliğini kaybetmesini anlatıyor. Kadınların geçmişten günümüze yaşadığı zorlukları ve zulümleri hem korkusuzca hem de bütün korkunçluğuyla anlatan film, senenin politik korku türündeki en iyi filmi. Filmin yönetmen koltuğunda ise tür sinemasında komedi yönü ve görsel anlatım dili yüksek eserler veren Edgar Wright oturuyor.
4. A Classic Horror Story (Klasik Bir Korku Hikayesi)
A Classic Horror Story; küçük bir kaza sonucu ormanın ortasında mahsur kalan bir grup yabancının, ormandaki tüyler ürpertici tarikat tarafından hedef haline gelmelerini ve bu avda hayatta kalmaya çalışmalarını anlatıyor. Çıktığı dönem eleştirmenler tarafından Midsommar’a (Ritüel, 2019) benzemesi yönünde eleştirilen film, aslında adından da anlayacağınız üzere orijinal olma çabasına girmiyor ve daha birçok klasik korku filmine göndermelerde bulunuyor. Finaline doğru genel izleyicinin korku filmlerine yaklaşımına yönelik bir taşlamaya dönen yapım, ülke sinemamızda da kesinlikle benzerlerini görmemiz gereken bir eser.
3. Fear Street Part One: 1994 (Korku Sokağı 1. Kısım: 1994)
Netflix’in dizi benzeri yayın stratejisiyle temmuz ayının başına damgasını vuran ve korku sineması hayranlarına nostaljik duygular yaşatan üçlemenin ilk filmi Fear Street Part One: 1994, seri katil dolu tarihiyle ‘Amerika’nın katil başkenti’ olarak anılan Shadyside kasabasında yeni bir katilin ortaya çıkışıyla başlayan doğaüstü olayları konu alıyor. Scream (Çığlık, 1996), Friday the 13th (13. Gün, 1980), A Nightmare on Elm Street (Elm Sokağı Kabusu, 1984) gibi birçok korku filmine referanslarla dolu film, gerilim ve heyecan dozunu oldukça yüksek tutuyor ve seyircisinin rahat bir nefes almasına asla izin vermiyor. Çocuklar için yazdığı korku hikayeleri ile tanınan R. L. Stine’ın Fear Street dizisindeki hikayelerden esinlenildiği için genç yetişkin kitle hedef alınmış gibi duran film, cinayet sahneleriyle hassas bünyeler için olmadığını gösteriyor. Üçlemenin yönetmen koltuğunda ise Leigh Janiak oturuyor.
2. The Amusement Park
Zombi filmlerinin günümüz anlamında zombi filmleri olmasını sağlayan usta sinemacı George A. Romero’nun 1973’te çektiği kayıp eseri The Amusement Park, geçtiğimiz sene restore edilerek seyirciyle buluştu. Yaşlı bir adamın gittiği eğlence parkında gördüğü zulmü anlatan film, diğer tüm filmlerdeki kurmaca korkucuların aksine hayatın kendisine ait gerçek bir korkuyu sunuyor. Filmdeki eğlence parkının yaşadığımız hayatın ta kendisi olduğunu ve yaşlı adamın film boyunca yaşadığı zorlukların hayattaki hangi düzenlemelerin alegorileri olduğunu anlamamız uzun sürmüyor. Romero sinemasının farklı bir noktasında konumlanan film; bu senenin, tüm türler arasında, izleyicisinde en büyük etki bırakan filmlerinden biri.
1. The Empty Man
20th Century Fox’un Disney’e satılmasından dolayı yaşanan geçiş sürecinde şirket tarafından pek önemsenmediği için vizyona girmesinden sadece bir hafta önce fragmanı yayımlanan ve vizyona girdikten sonra da pazarlama olarak üzerinde hiç durulmayan The Empty Man, açık ara senenin en talihsiz filmi. Eski bir polisin, yakın arkadaşının kızının kaybolmasını araştırırken bir yandan Empty Man hakkındaki lokal efsanenin peşine düşmesiyle başlayan film; Budizm, nihilizm, yapıbozumculuk gibi birçok farklı felsefeden besleniyor ve oldukça katmanlı bir yapı kuruyor. Koyu renk paleti ve karanlık tonu ile müthiş bir atmosfer sunan film, korkutuculuğunu ani sahnelere bağlamıyor ve gizem perdesinin yavaş yavaş aralayan, seyircisini sakince korkutan bir seyir oluyor. Hiçbir film platformundaki puanına bakmadan ve 137 dakikalık süresini gözünüzde büyütmeden izlemenizi tavsiye ettiğimiz, bizce senenin en iyi korku filmi olan filmin yönetmen koltuğunda ise David Prior oturuyor.


