10 Maddede Virginia Woolf

Editör:
İclal Yaka
" hide_table_content="td_encvalW2dpemxlXQ=="]

İngiliz edebiyatının önemli isimleri arasında yer alan Virginia Woolf, bir romancı, makale yazarı, biyografici, edebiyat eleştirmeni ve feminist hareketin başlıca temsilcilerindendir. Yenilikçi ve modernist kalemiyle kendini gösteren yazarın, yaşadığı dönemdeki alışılmışların dışında görülen cinsiyet ve cinsel kimlik yaklaşımlarıyla dikkat çektiğini görüyoruz. Babasının geniş kütüphanesi onun eğitiminde ve benliğinin inşasında önemli bir yere sahip. Erkek kardeşlerinin aksine üniversiteye gönderilmemiş, resmi bir eğitim almamış olan Woolf, babasına bu konuda sitem eder; ataerkil düzeni sorgular. Orijinal, kendine has fikir ve üsluplarıyla kendilerini var eden Bloomsbury Grubu‘na dahil olan yazar, Viktorya Dönemi’nde yetişmiş olması sebebiyle kimi araştırmacılar tarafından ‘‘hem modern hem muhafazakar’’ şeklinde tanımlanıyor. Ailesinin Viktoryen geçmişi onun yazınını, toplum üzerine yaptığı politik analizlerini etkilediğini görmek mümkün eserlerinde. Pek çok farklı fikri yazınında bir araya getirmiş, sorgulamış, kendine özgün bir üslup yaratmış olan Virginia Woolf’un on eserine kronolojik olarak göz atıyoruz. Keyifli okumalar!

1. Dışa Yolculuk (1915)

Grafton1978

”Eğer içinizde doğru malzeme varsa kim olarak doğduğunuz önemli değildir.”

Yazarın ilk romanı olma özelliğini taşıyan Dışa Yolculuk 1915 yılında yayımlandığında Woolf otuz üç yaşındaydı. Kaynaklarda geçen bilgiler, 1910-1912 yılları arasında eserini kaleme alan yazarın yayımlanma tarihine kadar eseri yoğun bir şekilde gözden geçirip yeniden düzenlediğini söylüyor. Bu süreçte kitabın yayımlanabilmesi adına yer verdiği temaları hafifletmiş ya da tamamen kitaptan çıkarmış olduğu söyleniyor. Bunlar arasında bulunan sömürgecilik, kadın hakları, cinsiyet kavramları gibi mevzular kitapta yer almaya devam ediyor. Kitabı yazdığı esnada mental olarak zorlu bir süreçten geçtiği de kayıtlarda yer alıyor.

Eser, başkarakter Rachel Vinrace‘ın babasının gemisiyle Güney Amerika’ya gerçekleştirdiği yolculuğu anlatır. Yolculuk esnasında Rachel, aynı zamanda kendini anlamaya ve keşfetmeye dair içsel bir yolculuğa da çıkar, ki aslında bu çok tanıdık bir tema. Yolculuk temasına edebiyatın başlangıcından beri rastlıyoruz. Woolf eserinde edebiyat geleneğindeki bu mitik yolculuğu modernize etmiş. Roman, her ne kadar yolculuklardan bahsetse de bazı eleştirmenler tarafından durağan olarak nitelendirilmiş, bu da bana kalırsa içsel yolculuğun fiziksel olana ağır basmasından kaynaklanıyor.

2. Gece ve Gündüz (1919)

Grafton 1978

”İnsan, hayatının bütün rastlantılarını tümden göz ardı ediyor, birkaç yalın sözcükle çok derin uçurumları aşıyor gibiydi.”

Woolf’un, Shakespeare‘in komedileriyle birçok benzerlik taşıyan ikinci romanı Gece ve Gündüz, iki arkadaş olan Katharine Hilbery ve Mary Datchet’ın romantik arzu ve heveslerini konu alıyor. Roman ikilikler arasında yer alır, belirsizlikleri tartışır. Bu aslında Virginia Woolf’un eserlerinde sıklıkla yer verdiği bir temadır. Hikâyede Woolf, ilişkilerin, hataların ve evliliğin yalnız kişilerle değil aynı zamanda inançlar, durumlar ve düşüncelerle de gerçekleştirildiği üzerinde duruyor. Aşk ilanları, reddedilişler, evlilik planları ve iptaller gibi pek çok dramanın ardında kadın hakları, cinsiyet, oy verme ve maaş eşitliği gündemlerini de tartışır yazar. Edebiyattaki deneyselciliğiyle tanınan Woolf, yaratıcılığını kullanarak romantik komedinin klişeleşmiş geleneklerini değiştirir, cinsiyet ikilikleri ve evlilik kavramı hakkındaki şüphelerini açık eder.

3. Jacob’un Odası (1922)

Penguin Books 1992

”O sırada duyulan çanla aynı anda konuşan oğlunun sesi, yaşam ve ölümü coşkulu ve ayrılamaz bir biçimde birbirine bağladı.”

Virginia Woolf‘un 1922 yılında yayımladığı romanı Jacob’un Odası, savaşta ölmüş genç bir adam olan Jacob Flanders‘ın hayatının, ölümü sonrası annesi ve diğerlerinin gözünden tekrar anlamlandırılmaya çalışılmasının zorluğunu anlatıyor. Roman, Jacob’un hayatı üzerinden ilerler ancak bunu, onu az ya da çok tanıyan kadınların gözlerinden takip ederiz. Mesela bir kısım bir zamanlar aralarında bir ilişki olan Clara Durant tarafından aktarılıyor. Bu noktada hikâyenin anlatımı oldukça parçalanmış bir şekilde okura aktarılmıştır. Hikâyede tek bir anlatıcı yok, anlatım Jacob’la ilişkilendirilen kişiler ve yerler arasında gidip geliyor. Bu anlatım, okura parçalanmış bir yaşamı ve parçaların bir araya getirilme sorununu deneyimletme amacı taşıyor denebilir. Gerçekten de romanı ilk okuduğumda zorlandım, ancak Woolf’un okudukça insanı kendine aşina eden bir yazım stili var.

Woolf romanı kısmi olarak, 1906‘da ölen erkek kardeşi Thoby üzerine konumlandırır ancak romanın kahramanı olan Jacob’u savaşta öldürerek konuya anlamsal genişlik sağlar. Romanın sonunda, Jacob’un annesinin oğlundan arda kalanlarla ne yapması gerektiğini bilemediği gibi, okur da bu düzensiz anlatıdan nasıl bir anlam çıkarması gerektiğini bilemez, bu gerçekten de zor bir durum aslında. Woolf, Jacob’un Odası’nda okuruna hayatın içinden, başa çıkılması zor bir deneyim sunuyor.

4. Mrs Dalloway (1925)

Penguin Books 1976

”Çaba tükenir. Zaman bayrak gibi direkte sallanır. Orada dururuz; oraya mıhlanırız. İnsan bedenini ayakta tutan iskelet alışkanlıklarıdır.”

1923 yılının yaz aylarında, Birinci Dünya Savaşı sonrasında normale dönmeye çalışan dünyada geçen olay örgüsü, başkarakter olarak romana da ismini veren Clarissa Dalloway‘in Londra‘daki bir gününü konu eder. Her şey yolunda gözükse de aslında hiçbir şey aynı değildir artık. Savaş insanları, dünyayı anlamlandırışı değiştirmiştir. Görünmeyen, belli olmayan bir yas vardır etrafta. Clarissa da hayatını, hayatındaki insanları sorgular. Virginia Woolf, başta karmaşık görünen anlatımında aslında “bilinç akışı” denilen bir edebi tekniği kullanıyor Mrs Dalloway’de. Bilinç akışında yazar, karakterlerin aklından geçen düşünce akışını olduğu gibi aktarır. Bu teknik, metne psikolojik derinlik ve gerçeklik kattığı gibi, okuma akıcılığını takip edilmesi zor olduğundan güçleştirebilir. Bu yönüyle roman, bilinç akışı tekniğinin başarıyla kullanıldığı eserler arasında yer almakta. Romanda Clarissa’nın bakış açısının yanında çeşitli karakterlerle tanışmaya da devam ederiz, onların da zihinlerine dahil oluruz. Roman her ne kadar tek bir gün içinde başlayıp bitse de bahsedilen her karaktere özgü olayları ve karakterlerin deneyimlerini bilinç akışı tekniği sayesinde derince keşfederiz.

5. Deniz Feneri (1927)

Everymans Library 1964

“İnsan kendisi olmak için inzivaya çekilme isteğiyle küçülüp başkalarının göremediği, keskin ve karanlık bir öze bürünüyordu.”

1927 yılında yayımlanan romanı Deniz Feneri, yazarın başarılı bilinç akışı denemeleri arasında yer almaktadır. Üç bölümden oluşan roman, 1910 ve 1920 yılları arasında geçiyor. Ramsay ailesinin bireyleri çevresinde gelişen olaylar, ailenin İskoçya’daki Skye Adası‘nda bulunan yazlıklarını ziyaretleri esnasında yer alır. Roman, merkez motif olarak feminen ve maskülen prensiplerin çatışmasını işler. Bayan Ramsey femineniteyi, Bay Ramsey ise masküleniteyi temsil eder. Bu iki perspektif de sınırlı bakış açıları nedeniyle kusurludur yazara göre. Roman karakterlerinden ressam Lily Briscoe, Woolf’un androjen sanatçı idealini kişileştirir. Briscoe, Woolf’a göre erkek ve kadın özelliklerinin olması gereken karışımıdır.

6. Orlando: Yaşam Öyküsü (1928)

HarvestHBJ Books 1973

”Mutluluğu melankoliden ayıran şeyin bir bıçak sırtı kadar ince olduğunu söyleyen filozofun hakkı vardır.”

Virginia Woolf’un 1928 yılında yayımlanan romanı Orlando, başkarakterle aynı ismi taşır. Hayal ürünü olan kahramanımız soylu Orlando, on altıncı yüzyıldan yirminci yüzyıla değin yaşamış, hayatının bir bölümünü erkek diğer bölümünü ise kadına dönüşerek geçirmiş bir şairdir. Roman hiciv ve ironi özelliklerine sahiptir. Psödo-biyografi (düzmece biyografi) niteliğinde olan Orlando, Viktorya Dönemi‘nin gelenekselleşmiş, konu ettiği kişilerin hayatlarındaki yaşanmış gerçekleri vurgulayan biyografileri hicveder. Eleştirmenler Woolf’un bu eserini tuhaf ve ilginç bulduklarını dile getirirler. Modernist yazar, Orlando’da edebi deneyselciliği mümkün kılan yazınsal bir özgürlüğe ulaşır. Woolf, romanında tarihi gerçekler zeminini kullanır, aynı zamanda da geleneksel formların dışına çıkar. Bu iki yaklaşımı bir arada görmek bana kalırsa okuma deneyimini keyifli kılıyor.

7. Kendine Ait Bir Oda (1929)

HarvestHBJ Books 1957

”İsterseniz kitaplıklarınıza kilit vurun; ama zihnimin özgürlüğüne vurabileceğiniz ne bir kilit var ne de sürgü, ne de kapatabileceğiniz bir kapı.”

Kendine Ait Bir Oda, Virginia Woolf’un 1928 yılında Cambridge Üniversitesinde vermiş olduğu dersleri baz alan, genişletilmiş makalesini içerir. Yazarın adıyla iyice bütünleşmiş olan yapıt, kurgusal bir anlatıcı kullanır. Bu anlatıcı değişkenlik göstererek Mary Beaton, Mary Seton, Mary Carmichael gibi sembolik olarak on altıncı yüzyıl İskoç baladlarından alınmış isimlerle anılır. Başlangıç noktası olarak ”Bir kadının kurgu yazabilmesi için önce paraya ve kendine ait bir odaya ihtiyacı vardır.” ifadesini alan yazar, makalenin ilerleyen bölümlerinde neden böyle düşündüğünü açıklar. Anlatıcı Shakespeare‘in, en az onun kadar yetenekli bir kız kardeşi olduğunu hayal eder ama yetenekleri icra edecek fırsatlardan yoksundur. Yazar, kurguyu detaylandırdıkça yalnız yetenekli olmanın yeterli gelmediğini okura gösterir. Eşitlik ve fırsatlar olmadıkça kız kardeşin Shakespeare’in başarısına ulaşmasının imkansızlığını tartışır. Woolf eserinde aynı zamanda Brontë kız kardeşler, George Eliot, Jane Austen gibi yazarların hayatlarında sahip oldukları fırsatları, hayat tarzlarını ve bunların yazınlarını nasıl etkilediğini karşılaştırır.

8. Dalgalar (1931)

Granada 1977

”Düğmeli kumaşlarla hafifçe örtünmüşüz; bu kaplamanın altında kabuklar, kemikler ve suskunluk var.”

Eleştirmenler tarafından yazarın en deneysel eserlerinden olarak nitelendirilen Dalgalar, Woolf’un bir karakter veya konu üzerine odaklanmak yerine şiirsel bir ritim yakalamak amacı güttüğü romanıdır. Dramatik içsel ve dışsal monologlardan meydana gelen eser, üç kadın ve üç erkek olan altı kişinin hayatlarının farklı evrelerinde, çocukluktan yaşlılığa izlerini sürer. Her birinin kişilikleri birbirinden farklıdır. Yazar, bu sürece güneşin ve gelgitlerin değişken pozisyonlarıyla, doğayla paraleller kurar. Bu da doğaya, dalgalara nesne olmaktan öte derin anlamlar yükler. Hayat da dalgalar gibi akışkandır ve sürekli değişmektedir. Romanın okunuş sürecinde sembolik taraf ağırlıkta kalıyor haliyle. Bizler de karakterlerle birlikte, onlar bu belirsizliklerle dolu hayatı deneyimlerken bu süreçte yaşadıkları iç ve dış dünyaları arasındaki gerilimi gözlemliyoruz. Aynı kendi dünyalarımızda olduğu gibi…

9. Flush, Bir Köpeğin Romanı (1933)

Oxford Worlds Classics 2009

”Gerçek filozof kürkünü kaybeden, ama pirelerinden kurtulandır.”

Virginia Woolf’un biyografisini yazmış olduğu Flush aslında şair Elizabeth Barrett Browning‘e, başka bir kadın yazar olan Mary Russell Mitford tarafından hediye edilmiş ”cocker spaniel” cinsi köpeğidir. Kitap kurgu ve gerçekliği bir arada barındırır. Açıkça görülmektedir ki Woolf, Barrett’ın köpeği hakkında yazdığı iki şiirinden ilham almış. Flush, yazarın diğer eserlerinden daha hafif bir tona sahip gibi gözükse de Woolf, kitabında toplumsal eşitsizlikler, toplumun kadına davranışı ve onu nasıl konumlandırdığı gibi başlıkları da işler. Yazar, kadın yazarları keşfetmek üzere küçük kahverengi köpek Flush üzerinden bilinç akışı tekniğini uygular. Olayları bir köpeğin gözünden görmek farklı bir deneyim. Üstelik yazarın kullandığı üslup öyle ki bu durumu tuhaf bulmaktansa Flush için üzülüyor, onun duygularına ortak oluyorsunuz. Flush ve sahibi arasındaki derin anlayış ve duygular yazar tarafından etkili biçimde okura aktarılıyor. Yazarın bu eseri diğer eserlerine göre daha kolay okunabilir ve anlaşılabilirdir ancak bu Flushdaki duygusal derinlikten bir şey eksiltmez.

10. Yıllar (1937)

Hoghart Press London 1937

“Ama artık her şeye dikkat etmeyeceğim; keyfime bakacağım.”

Virginia Woolf’un ömründe yayımlanan son romanı olma özelliğini taşıyan Yıllar, 1937 yılında baskıya çıktı. Yazarın aynı zamanda en uzun ve en çok satılan romanıdır. 1880‘li yılların Viktoryen Londra‘sında geçen roman, üst-orta sınıfa mensup Pargiter ailesi ve onların elli yılını anlatır. Bu sefer Woolf, diğer romanlarından farklı olarak deneysel değil, gerçekçi bir üslubu tercih eder. Roman bir ailenin geçirdiği günlerin ufak detaylarına odaklanır. Bu değişiklik kimi eleştirmenler tarafından yazarın geçmişine vedası olarak yorumlanıyor. Yıllar romanında bahsi geçen Pargiter ailesinin yaşadığı ev, Virginia Woolf’un 22 Hyde Park Gate‘deki evinin âdeta bir replikasıdır. Yazar her bir karakterde geçmişinden bir hayaletle yüzleşiyor gibidir. Okur da zamanın, yaşamın, dünün, bugünün ve yarının geçiciliğiyle baş başa kalır.


Kaynakça:

  • Atlas, Nava. The Voyage Out by Virginia Woolf (1920). Literary Ladies Guide. Web. 08.09.2024.
  • Groff, Lauren. Introduction to Virginia Woolf’s ‘Night and Day.’ Restless Books. Web. 08.09.2024.
  • Mitchell, Elle. Reading Virginia Woolf’s Night and Day on the Centenary of Its Publication. Literature Cambridge. Web. 08.09.2024.
  • Lewis, Pericles. Jacob’s Room. Modernism Lab. Web. 08.09.2024.
  • Causley, Charles. A Review of Virginia Woolf’s Mrs Dalloway. CausleyTrust.org. Web. 08.09.2024.
  • Ünlüönen, Sezen. Orlando’da Cinsiyet, Evler ve ‘‘Vahşi Kazı Kovalamak.’’ Sanat Kritik. Web. 08.09.2024.
  • A Room of One’s Own. She Reads Novels. Web. 09.09.2024.
  • The Waves, Novel by Woolf. Web. 09.09.2024.
  • Yanqinq, Zhang. Virginia Woolf’s ‘‘The Waves’’: A Study on Modernism. Högskolan Dalarna, 2006.
  • Lodge, Caroline. Flush by Virginia Woolf. Book Word. Web. 09.09.2024.
  • Casey, Nuala. Virginia Woolf: The Years (1937). Literary London Society. Web. 09.09.2024.
spot_img
Saide İrem Mandıracı
Saide İrem Mandıracı
not acid nor alkaline, caught between black and white. not quite either day or night, perfectly misaligned.

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Orhan Kemal – Nâzım Hikmet’le 3,5 Yıl | 22 Alıntı

Türk edebiyatının iki büyük ustası Nâzım Hikmet ve Orhan Kemal'in Bursa Cezaevi'nde koğuş arkadaşlığı yaptıkları yıllara ve sonraki mektuplaşmalarına değinen Nâzım Hikmet'le 3,5 Yıl kitabı, Kemal'in kalemiyle çok içten ve etkileyici bir üslupla okurun karşısına çıkıyor.

İskenderiye Kütüphanesi: Efsane ve Gerçek

Efsane ve Gerçeğin ortak noktası, tarihin tozlu raflarına kaldıramadığı bilgi yuvası: İskenderiye Kütüphanesi.

İstanbul Ansiklopedisi Dizi İncelemesi: Kalabalığın Yalnız İnsanları

İstanbul Ansiklopedisi, büyülü İstanbul sokaklarında hem hayat bulmanın hem kaybolmanın öyküsünü anlatıyor.

Söylenti Edebiyat Editörleri Bu Ay Neler Okudu?

Söylenti Edebiyat editörleri olarak her ay neler okuduğumuzu, nelerin altını çizdiğimizi yakından incelediğimiz serimizin nisan ayı listesi ile karşınızdayız!

Yelpazeli Kadın (1918) Tablo Okuması: Gustav Klimt’in Son Eseri

Yelpazeli Kadın tablosu, zarafeti ve özgünlüğüyle hem sanat tarihine hem de Klimt'in kariyerinde büyük bir önem taşımaktadır.

Dante’nin İlahi Komedyası’nda İnsanlığın Mitolojik ve Manevi Seyahati: Kayboluşun Karanlığı ve Kurtuluşun Işığı

Dante’nin İlahi Komedyası; insanlığın ahlaki seçimlerini sorgulamasına, içsel çatışmalarını aşmasına ve evrensel sorulara yanıt bulmasına rehberlik eder.

Kırmızının Tonlarına Bürünmüş 7 Yabancı Albüm Kapağı

Temalarında kırmızı renginin ön planda olduğu ve gizli anlamlarıyla bizi farklı yolculuklara çıkaran albümleri sizler için derledik.

Marmaris’te Yaz Rüyası: 5 Günlük Keşif Rotası

Ege ve Akdeniz'in incisi Marmaris için keyifli bir yol rotası.

Feminizmin Gücü: Patriyarka’nın Sosyal Yapılara Etkisi

Patriyarkal sisteme meydan okuyan feminizm, kadını güçlendirip eşitlikçi bir toplum inşasına öncülük eder.

Söylenti Konser Takvimi: Üç Büyükşehirde Kimler Var?

Söylenti müzik ekibi tarafından hazırlanan; İstanbul, Ankara ve İzmir'e müzik coşkusunu tattıracak birbirinden farklı Mayıs ayı konserleri sizlerle!